Cano Amedî

Cano Amedî

Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Yalancı Bahar

A+A-

Cano AMEDÎ

Yanılmıyorsam bu kitabı, tutuğum notlar ışığında 1994 yıllında okumuşum. Ancak zaman, mekân ve olaylar zincirinin ara duraklarında bu mekanizmanın dişlilerinin nasıl çalıştığı hakkında sorularım, kuşkularım olmuştur. Kimi zaman sohbet aralarında, kimi zaman makale ve yazılı notlarımda konuya dair düşüncelerimi ifade etmeye çalıştım.

Bugünlerde konuyla bağlantılı kitap-ları okurken Teşkilat-ı Mahsusa adlı kitabı bir kez daha raftan indirdim ve sayfa kenarındaki notlara bir göz gezdirdim.

Dr Philip H. Stoddard tarafından doktora tezi olarak 1963 yılında yazılmış. Kitabın yazılması sürecinde Eşref Kuşçubaşı’nın katkısı olduğu notu özellikle vurgulanmış. Teşkilatın kuruluşu ve daha sonra yönlendirilmesinde bilinen üç aktörü Enver, Talat, Cemal paşaların dışında başta Mustafa Kemal ve Şükrü Kaya olmak üzere yüzlerce farklı aktörlerin olduğunu biliyoruz. Günümüzün Milli İstihbarat Teşkilatı nasıl Seferberlik Tetkik Kurulu’ndan (eski adı özel harp Dairesi) ayrı ve bağımsız olarak ele alınamaz ise Teşkilatı Mahsusa, döneminin ve öncesinin, Muhâcirîn Müdirîyet-i Umumiyesi’nden ayrı düşünülür ve analiz edilirse hataya düşülür. Enver, Talat ve Cemal paşalar Teşkilat içinde ardışık ve bağdaşık ilişkiler temellinde örgütlenmeyi esas almışlar. Zaman zaman rekabet ve bilek güreşini ihmal etmemişler. Ancak ana omurga ordu içindeki “Fedai Zabitan”lardan oluştuğunda bütün kötülükler ve yıkımlar hiyerarşik bir halde yol almış ve varlığını sürdürdüğünü biliyoruz.

Katliamlardan, soykırım sürecinden günümüze kadar bu bağdaşık ilişkiler, devamlılık temellinde bir soyağacı oluşturmuş. Bu ilişkiler ışığında farklı kurum ve kuruluşlar adı altında, farklı siyasi cenahlarda, ekonomik kulvarlarda belirleyici rol oynadığını biliyoruz. Bu istihbarat ağının 1956′ ler de Gladyonun teknik, ekonomik, bürokratik ve siyasi avantajlarını elde ettikten sonra, yaşamın her alanında söz ve yetki sahibi oldular. Teşkilat mensubu kişilerde “emeklilik” yoktur, ölünceye kadar farklı şekillerde hizmet etmek esastır.

Teşkilatın silahşoru, teşkilatın maliyecisi, teşkilatın yayıncısı, teşkilatın idarecisi, teşkilatın politikacısı, teşkilatın mafyası derken bakıyorsun toplumsal zeminin tamamen parsel parsel kontrol altına alındığını fark ediyorsun. Zamanla karşıtların aynılaştığını, farklı rollerle aynı amaçla, aynı oyunun oyuncuları olduğunu biliyoruz ve öğreniyoruz.

İslam birliği, halkların kardeşliği, ümmettin ulvî çıkarları, devletin bekası, gönüllü asimilasyon, Türk İslam Sentezi, Türkçülük, Adriyatik’ten Çin’e kadar Turan Dünyası, Bir Türk Dünyaya Bedeldir, Gün gelecektir bütün Dünya Türk olacaktır tezleri ekseninde “Demokratik entegrasyon” projesinin ilk basamakları gönüllü asimilasyon siyasetini özümsemekten geçiyor.

Bu projenin aktörleri salt karşıt mahallede yer almıyorlar, hemen hemen bütün mahallelerde mevcutlar ve bağdaşık ilişkiler temellinde görevlerini icra etmekteler. Sorun bu Neo-Kemalistleri iyi tanıyıp teşhir etmek ve engellemek olmalıdır. Paşa dedelerden günümüz beyzade dedelere kadar devam eden bir sırlar zinciri mevcuttur. Bu halkalar matruşka bebeği gibi iç içe girmiş bağdaşık halkalar gibidir.

1915 jenosidi zincirinin sorumlulukları ve Cumhuriyet’in kurucu kadroları ağırlıklı bir şekilde bu teşkilatın yöneticilerinden oluşmakta. Enver, Talat ve Cemal’in 1915 olaylarından ötürü yargılama süreci Mustafa Kemal için yeni bir fırsat yaratmış. 1924’lere kadar bu birliktelik devam etmiş. Ancak “İzmir suikastının” ardında Mustafa Kemal tercihini Talat Paşa ve kadrolarından yana kullanmıştır.

Bugün Talat Paşanın ruhu aktif ve etkin bir şekilde iktidarı ve muhalefetti kucaklayıp toplumsal yaşama hükmetmektedir. Eğer Talat Paşa’nın ruhunu bilmek istiyorsanız, yüz on yıl geriye gidip tarih sayfalarını çeviriniz. Sürecin anahtarı oralarda gizlidir… Bu ekolün bürokrasisi hala aktif bir şekilde iktidarı, muhalefetti ve toplumu kontrol ve dizayn ediyor ve iktisadi yaşamın bütün gözeneklerini kontrol etmeye devam ediyor. Tıpkı Kuşçubaşı Eşref gibi birçoğu ” çiftliğine” çekilip “hizmete mahsustur” desturiyle hareket etmeye devam diyorlar.

Bugün “yalancı bahar” hülyasıyla efor sarf edenler, zahmet edip tarih sayfalarını çevirirlerse girdikleri labirentin ne denli çetin ve çıkmaz küçe olduğunu göreceklerdir. Hiç olmazsa İttihat Terakki cemiyeti ve Ermeni Hincak partisi arasında yapılan antlaşmaya ve sonrası gelişen sürecin akıbetinin ilgili bölümünü iyi okusunlar… Yoksa çıkmaz küçenin girdabında Ziya Gökalp’ın akıbetiyle yüzleşme ihtimalli çok yüksektir. Unutmayınız ki tarih her zaman kayıttadır…

07.12.2025 Cano Amedî

Önceki ve Sonraki Yazılar