Topal Osman Gerçeği
Mahmut Uzun
Bir Celladın Kahramanlaştırılması
Resmi tarihin kalemleri, kanı aklayan bir mürekkep taşır. O mürekkep, zulmün üzerine çekilmiş kalın bir örtüdür. Bu örtünün altında kalmış isimlerden biri de
Giresunlu Topal Osman Ağa’dır.
Cumhuriyet’in resmi söyleminde o, “Milli Mücadele kahramanı, Atatürk’ün fedaisi, Karadeniz’in yiğidi” olarak anılır.
Oysa gerçek bambaşkadır. Topal Osman, Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların ve devrimcilerin celladı; katliamların baş aktörüdür.
Koçgiri’de Kürtlerin özerklik talepleri kanla bastırılırken, köyler yakılıp kadınlar, çocuklar öldürülürken, en önde Osman Ağa çeteleri vardı. Pontuslu Rumların köyleri yerle bir edilirken, Karadeniz onların mezarına çevrilirken yine o sahnedeydi. Ermeniler, hayatta kalmaya çalışırken onun çetelerinin zulmüyle karşılaştı. Yüzyılların halkları, birkaç yıl içinde yok edilmek istendi.
Ama onun suçları yalnızca bu halklara karşı işlenmedi. Türkiye’nin devrimci damarını temsil eden Mustafa Suphi ve 14 yoldaşı, 1921’de Karadeniz’in sularında boğdurulurken Osman Ağa çetelerinin eli kanlıydı. Bu, yeni kurulan rejimin sosyalistlere gönderdiği ilk kanlı mesajdı.
Ve sonra Çankaya…
Topal Osman, bizzat Atatürk’ün koruması, muhafız alayının başıydı. Kendi elleriyle “muhalif” bir milletvekilini, Ali Şükrü Bey’i, Atatürk’ün emriyle katletti. Fakat kısa süre sonra devlet için “fazla bilen” ve “fazla suç işlemiş” bir yük haline geldi. Devletin kolluk güçleri tarafından öldürüldü. Cesedi bir hafta boyunca halka teşhir edildi. Bu, devletin kendi celladına verdiği en açık mesajdı:
“İşin bitince seni de harcarım.”
Ne var ki zaman geçti. Tarihin kanlı sahnesi yeniden yazıldı. Aynı devlet, Topal Osman’ı unutturmaktan değil, kahramanlaştırmaktan yana oldu. Onun adı sokaklara verildi, heykelleri dikildi, destanlar yazıldı. Katliamcı bir çete reisi, “kahraman” maskesiyle mazlum halkların gözlerinin içine sokuldu.
Bugün Hala birçok şehirde onun adı anıldığında “kahraman” diyenler çıkıyorsa, bu sadece zulmün değil, aynı zamanda yüzleşememişliğin de kanıtıdır. Oysa halkların hafızası unutmaz: Kürtler için, Ermeniler için, Rumlar için, devrimciler için Topal Osman’ın adı, bir kan gölünden ibarettir.
Ve hakikat şudur:
Bir celladı “kahraman” yapan devlet, kendi tarihini kirli bir yalan üzerine inşa etmiştir. Bu yalanın gölgesinde, adaletin ve eşitliğin filizlenmesi mümkün değildir.
Kaynak notu:
Bu karanlık döneme dair sayısız tarihsel kayıt, hatırat ve araştırma vardır. Erik Jan Zürcher, Taner Akçam, Fuat Dündar, Mete Tunçay gibi tarihçiler bu kanlı sürecin farklı yönlerini belgelemiştir. Merak eden, bu kanlı tarihin detaylarını açıp okuyabilir. Hakikat, her yerde iz bırakır; yeter ki görmek isteyen gözler olsun.
Vicdan Çağrısı
Bir toplum, kendi celladına heykel diker, sokaklarına adını verirse; çocuklarına zulmü “kahramanlık” diye öğretirse, o toplumda barış ve adalet filizlenemez. Vicdan sahibi herkesin görevi, bu yalanların karşısında susmamaktır. Çünkü zulmün en büyük dayanağı sessizliktir.
Bugün hala Topal Osman’ın adıyla anılan parklar, okullar, caddeler varsa, bu yalnızca mazlum halklara değil, insanlığın ortak vicdanına da hakarettir. Gerçekle yüzleşmek, bu kanlı isimleri hayatımızdan çıkarmak, adaletin ilk adımıdır.
Unutmayalım: Katliamcıları kahramanlaştıran bir tarih, aslında kendi utancını taşır. Ve o utanç, er ya da geç hakikatin ışığında ortaya çıkar.



YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.