Roni Aydın Dere

Roni Aydın Dere

Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Kürtler ulus olmaktan kaynaklanan haklarını savunmalı

A+A-

Yüz yıllık Türkiye tarihinde, Türk devleti, kurumları ve devletçi aydınları, Kürtlere asla "millet" ya da "ulus" demedi. Bu, tesadüfi değil, bilinçli ve planlı bir tercih ve devlet politikasıydı.

Çünkü "ulus" demek, bir halkın varlığını, haklarını ve meşruiyetini tanımak demektir.

Bunun yerine, Kürtlere "eşkıya", "şaki", "isyancı", "terörist" ya da "bölücü" gibi yaftalar yapıştırıldı. Bu sözcüklerin her biri, bir halkın kimliğini yok saymak, haklarını gasp etmek ve varlığını kriminalize etmek için özenle seçildi. Öcalan’nın da Kürd, ulusu ya da Kürd halkı yerine ‘’toplum’ kavranımı kullanması sosyolojiye, tarihe ve uluslararası hukuka terstir ve ciddi bir manipülatif çarpıtmadır.

 Çünkü Kürtlere "ulus" demek, uluslararası hukukun tanıdığı hakları gündeme getirir.

Ulus olmanın iki temel hakkı vardır: Toprakları üzerinde federasyon kurma ya da bağımsız bir devlet inşa etme hakkı. Bu haklar tanınmadığında, ne topraklarınıza sahip olabilirsiniz ne de ulusal egemenliğinize sahip olabiliriz.

 Örneğin, "demokratik sosyalizm" dediğinizde, eğer bir devlete sahip değilseniz, bu yalnızca bir hayal, bir yanılsama olarak kalır. Hiçbir sistemi hayata geçiremezsiniz; çünkü bu, bir devletin varlığına ve egemenliğine bağlıdır.

Aynı şekilde, "Kadını özgürleştirdik" iddiası, özgür bir vatan olmadan koca bir yalandan ibarettir. Kadın, ancak kendi topraklarında, demokratik bir sistemin eşitlik ilkesini hayata geçirdiği özgür bir yurtta gerçekten özgür olabilir.

Özgürlük, sadece lafta değil, toprakta ve egemenlikte anlam bulur.

Bu yüzden Kürtler, ulus olduğunu bir ulusal politika yapmalı, inatla ve itinayla söylemeli, savunmalı. Çünkü ulus olmak, sadece bir kimlik değil, aynı zamanda hak, onur ve özgürlük mücadelesidir.

Neden ulus? Çünkü Kürdler demografik ve sosyolojik olarak bir ulustur.

Ulus bağımsızlığına ya da federasyon hakkına kavuştuğunda topraklarının tapusuna sahip olur. Bunun bir altı azınlık haklarına tekabül eder ki azınlıkların torak iddiası olamaz, sadece kültürel haklara sahip olabilirler.

 

Birleşmiş Milletler (BM) hukukunda ulusların kendi kaderini tayin hakkı (self-determination), uluslararası hukukun temel ilkelerinden biridir ve çeşitli BM belgelerinde yer almaktadır.

Bu hak, özellikle BM Şartı, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve uluslararası sözleşmelerde tanımlanmıştır.

1. BM Şartı (1945) Madde 1(2): BM Şartı’nın amaçları arasında, "uluslar arasında, eşit haklar ve kendi kaderini tayin ilkesi temelinde dostane ilişkiler geliştirmek" yer alır.

Bu madde, ulusların kendi kaderini tayin hakkını BM’nin temel ilkelerinden biri olarak tanımlar.

Madde 55: BM, uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel iş birliğini teşvik ederken, ulusların kendi kaderini tayin hakkına saygı gösterilmesini destekler.

BM Şartı, bu hakkı genel bir ilke olarak ortaya koyar ve özellikle sömürgecilik sonrası dönemde halkların bağımsızlığını kazanması için bir çerçeve sunar.

Bu, halkların siyasi statülerini özgürce belirleme ve ekonomik, sosyal, kültürel gelişimlerini sağlama hakkını içerir.

Bildirge, bireylerin ve halkların kendi siyasi sistemlerini seçme hakkını destekler, bu da kendi kaderini tayin hakkının temel bir unsuru olarak görülebilir.

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ICCPR) ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ICESCR) (1966)

Madde 1 (Ortak Madde): Her iki sözleşmede de şu ifade yer alır:"Bütün halklar kendi kaderini tayin hakkına sahiptir. Bu hak uyarınca, halklar kendi siyasi statülerini özgürce belirler ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelerini özgürce sağlarlar."

"Bütün halklar, doğal zenginlik ve kaynaklarından özgürce yararlanabilir ve bunları kullanabilir. Hiçbir halk, geçim araçlarından yoksun bırakılamaz."

"Bu Sözleşmeye taraf bütün devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesini teşvik etmekle yükümlüdür."

 Bu madde, kendi kaderini tayin hakkını hem siyasi (bağımsızlık, özerklik) hem de ekonomik (doğal kaynakların kontrolü) boyutlarıyla tanımlar. Hak, özellikle sömürgecilik altında bulunan veya baskıcı rejimlere maruz kalan halklar için vurgulanmıştır.

BM Genel Kurul Kararları

Karar 1514 (XV) (1960): "Sömürge Ülkelerine ve Halklarına Bağımsızlık Verilmesine İlişkin Bildiri" (Declaration on the Granting of Independence to Colonial Countries and Peoples), tüm sömürge halklarının kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğunu belirtir. Bu karar, sömürgeciliğin sona erdirilmesi için bir yol haritası sunar.

Karar 2625 (XXV) (1970): "Uluslararası Hukuk İlkelerine Dair Dostane İlişkiler ve İşbirliği Bildirisi" (Declaration on Principles of International Law Concerning Friendly Relations), kendi kaderini tayin hakkını uluslararası hukukun temel bir ilkesi olarak tanımlar ve bu hakkın uygulanmasının barışçıl yollarla olması gerektiğini vurgular.

Bu kararlar, özellikle sömürgecilik karşıtı hareketlerin güçlendiği dönemde, halkların bağımsız devlet kurma veya kendi yönetim biçimlerini seçme hakkını desteklemiştir. Ayrıca, bu hak, yalnızca sömürge halklarıyla sınırlı olmayıp, tüm halkların kendi siyasi, ekonomik ve kültürel sistemlerini belirleme hakkını kapsar.

Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi (1948)

Kendi kaderini tayin hakkı doğrudan bu sözleşmede yer almasa da, bir halkın dil, kültür veya kimliğinin sistematik olarak yok edilmesi (örneğin, asimilasyon yoluyla) soykırımın bir biçimi olarak tanımlanabilir (Madde 2). Metninizde de belirtildiği gibi, kültürel asimilasyon, bir halkın kimliğini yok etmeyi amaçlayan bir soykırım biçimi olarak kabul edilir.

 Bir halkın dilinin veya kültürünün yok edilmesi, kendi kaderini tayin hakkının ihlali olarak görülebilir, çünkü bu hak, bir halkın kimliğini koruma ve geliştirme yeteneğini içerir.

Kendi Kaderini Tayin Hakkının İçeriği: Bu hak, halkların kendi siyasi statülerini (bağımsızlık, özerklik, federasyon vb.) belirleme, ekonomik kaynaklarını kontrol etme ve kültürel kimliklerini koruma hakkını içerir. Ancak, bu hakkın uygulanması, mevcut devletlerin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesiyle dengelenir (özellikle BM Karar 2625).

Uygulama Alanı: Başlangıçta sömürgecilik karşıtı bir ilke olarak ortaya çıkan bu hak, günümüzde daha geniş bir kapsamda, örneğin azınlık hakları, yerli halkların hakları ve baskıcı rejimlere karşı mücadelelerde de tartışılmaktadır.

Kendi kaderini tayin hakkı, devletlerin egemenlik ve toprak bütünlüğü ilkesiyle çatışabilir. BM, bu hakkın ayrılıkçı hareketleri teşvik etmek için değil, barışçıl ve hukuka uygun yollarla uygulanmasını destekler. Ayrıca, "halk" (peoples) teriminin tanımı uluslararası hukukta tartışmalıdır; genellikle sömürge halkları, yerli halklar veya belirli bir bölgede yaşayan topluluklar bu kapsama girer.

 Kürt halkının dil ve kültürel kimliğinin asimilasyon yoluyla yok edilmesinin soykırımın bir biçimi olduğu belirtiliyor. Bu, BM Soykırım Sözleşmesi’nin (Madde 2) kültürel soykırımı kapsayan yorumuyla uyumludur. Kendi kaderini tayin hakkı, Kürt halkının dilini, kültürünü ve kimliğini koruma ve geliştirme hakkını destekler. Bu bağlamda, metninizdeki ana dil vurgusu, ICCPR ve ICESCR’nin Madde 1’inde belirtilen kültürel gelişim hakkıyla doğrudan ilişkilidir.Kaynaklar

Dipnotlar:

-İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi:,

Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ICCPR) & Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (ICESCR)

-BM Genel Kurul Kararları (1514 ve 2625):

-Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar