Hüsamettin Turan

Hüsamettin Turan

Yazarın Tüm Yazıları >

Enfal Katliamı: Kürd Milletine Yönelik Soykırım ve Devletsizliğin Mirası

A+A-

Hüsamettin Turan

1988 yılında Saddam Hüseyin'in Baasçı rejimi tarafından gerçekleştirilen Enfal Operasyonu, Kürd milletine karşı uygulanan en sistematik ve kapsamlı soykırımlardan biridir. Bu operasyonlar, yalnızca fiziki imhayı değil, aynı zamanda Kürd milletinin kolektif hafızasını, kimliğini ve varoluşunu hedef almıştır.

Enfal, Kur'an'daki 8. sûreye atıfta bulunarak "ganimetler" anlamına gelir. Ancak Saddam rejimi, bu dini referansı, Kürd milletine karşı soykırımı meşrulaştırmak için kullanmıştır. "Dinden dönenlerin katli vaciptir" söylemiyle, Kürdleri hedef almış ve bu vahşeti dini bir kılıf altında sunmuştur. Bu ideolojik temele dayanan Enfal, modern çağın en açık soykırımlarından biridir.

Enfal sürecinde, 182.000 Kürd katledilmiş, 5.000 köy haritadan silinmiş ve yüzbinlerce insan toplama kamplarına sürülmüştür. Halepçe'de kimyasal silahlarla gerçekleştirilen saldırı, bu katliamın simgesi haline gelmiştir. Bu uygulamalar, Birleşmiş Milletler'in 1948 Soykırım Sözleşmesi'nde tanımlanan "bir etnik grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi" suçunu açıkça oluşturmaktadır.

Enfal Harekâtı, Irak rejiminin 1986–1989 yılları arasında yürüttüğü sistematik soykırım politikasının en yoğun ve en organize biçimidir. "Enfal" isminin Kur'an'dan alınmış olması, operasyonun yalnızca askeri değil, aynı zamanda ideolojik ve psikolojik boyutunu da gözler önüne serer. Saddam Hüseyin'in kuzeni Ali Hasan el-Mecid'in ("Kimyasal Ali") komutasında yürütülen bu operasyon, soykırımın klasik göstergelerini taşır: kitlesel imha, zorunlu göç, köylerin yakılıp boşaltılması, toplama kampları, işkence, aç bırakma ve toplu mezarlara gömme.

Topzawa ve Nugre Selman kamplarındaki uygulamalar, Enfal'in yalnızca cephede değil, kamusal ve sivil alanlarda da sürdüğünü, hatta en ağır ihlallerin savaşın "arka cephesinde" yaşandığını göstermektedir. İnsanların hayvan yemiyle beslenmesi, tuzlu ve mikroplu su içmeye mahkûm edilmesi, ölü bedenlerin çöl köpeklerine bırakılması; devlet eliyle uygulanan sistematik bir insanlık dışı aşağılamanın somut örnekleridir.

Bu bağlamda Enfal, yalnızca Kürd milletine karşı değil, aynı zamanda uluslararası hukuk düzenine karşı işlenmiş bir suçtur. 1948 Soykırım Sözleşmesi'nde belirtilen, bir etnik grubu kısmen veya tamamen yok etme niyeti burada tüm açıklığıyla görülmektedir. Bugün uluslararası mahkemelerde Enfal'in soykırım olarak tanınmasının en önemli nedeni de bu sistematik imha niyetinin hem belgelerle hem de tanıklıklarla kanıtlanmış olmasıdır.

Ancak uluslararası toplum, bu suçlara karşı sessiz kalmış ve gerekli müdahaleyi yapmamıştır. Bu kayıtsızlık, Enfal'in inkârı veya unutturulması, suça ortak olmaktır. Enfal, Kürd milletinin hafızasında kapanmaz bir yara olarak kalacak ve özgürlük mücadelesinin en güçlü gerekçesi olacaktır.

Enfal Katliamı, sadece fiziki imhayı değil, kolektif hafızanın da hedef alındığı bir soykırımdır. Bu katliamda yok edilen köylerin yerinde kalan boş taş duvarlar ve terk edilmiş mezarlıklar, Kürdlerin sistematik şekilde yok sayılmasının ve devletsizliğin sembolüdür. Devletsizlik, burada yalnızca siyasal bir organizmanın eksikliği değil; adaletin sağlanamaması, hafızanın korunamaması ve insanlık suçlarına karşı hesap sorulamamasıdır. Devletsizlik, masumiyetin, çocukluğun ve hafızanın gömüldüğü bir coğrafyada, sessizliğin en büyük çığlığa dönüşmesidir.

Son iki yüzyılda bir kez değil, bir düzine değil, sayısız kez uğradık soykırıma. Unutmadık. Ne Zilan'ı unuttuk, ne Dersim'i, ne Halepçe'yi, ne Enfal'i, ne Qamışlo'yu, ne Roboskî'yi... Unutmadık çünkü bu yaralar sadece geçmişin değil, bugünün de kanayan izleri. Her seferinde farklı bir cellat, ama aynı sessizlik... Aynı inkâr.

Kardeşlik mi diyorsunuz? Hangi kardeşlik? Din kardeşliği mi? Demokrasi kardeşliği mi? Yoksa petrolün, sınırların, çıkarların kardeşliği mi? Biz artık kardeşlik istemiyoruz. İnsanlık istiyoruz. İnsan olarak var olmanın gerektirdiği onur, hak ve sorumluluklarla yaşamak istiyoruz. Ne lütuf, ne merhamet; sadece adalet!

Muradımız ne sizin tarif ettiğiniz "medeniyet", ne de bizi katledenlerin ideolojileri. Bizim muradımız, halkımızın onuru, dili, kültürü, tarihi ve geleceğidir. Ne İngiltere'nin aldatıcı diplomasisini, ne Almanya'nın suskun sanayisini, ne Fransa'nın ikiyüzlü evrenselliğini, ne Rusya'nın kaba gücünü, ne İran'ın mezhepçi entrikalarını, ne Ermenistan'ın intikamcı refleksini, ne Irak'ın zulmünü, ne Suriye'nin baskısını, ne Türkiye'nin inkârını kabul ederiz. Her biri kendi döneminde Kürdün feryadına ya sağır kaldı, ya da bizzat katliamın ortağı oldu.

Bu noktada İsa biziz. Evet, her Kürd bir İsa'dır; çarmıha gerilmiş, ihanete uğramış, susturulmuş ama dirilişin umudunu bağrında taşıyan... Aranızda hanginiz bize soykırım yapmadıysanız, ilk taşı o atsın. Ama unutmayın, biz taşı tanırız, eli de biliriz, dili de... Ve artık susmayacağız.

Biz insanız. İnsanca yaşamak istiyoruz. Ne fazla, ne eksik.

Önceki ve Sonraki Yazılar