Abdürrahim Gümüştekin

Abdürrahim Gümüştekin

Abdürrahim Gümüş
Yazarın Tüm Yazıları >

Uluslararası Politika Büyük Ortadoğu Projesi Cihatçı Devlet ve Örgütler ve Kürtler -4-           

A+A-

Abdürrahim Gümüştekin 

  Dördüncü Bölüm

BOP ve Savaşın Gerekçelendirilmesi

Hâlihazır da uygulanan söz konusu projenin kurucu ve uygulayıcı devletleri,  bölgeyi Cihatçı Grupların teröründen arındırma savaşı verdikleri imajını yansıtıyorlar. Bu imaj ne denli gerçekçidir? Emperyalist ve alt emperyalist devletlerin bölge üstünde hiç hesapları yok mu?  

Şimdi bu imajın gerçekle ne kadar alakalı olduğuna ve kimlere ne kadar inandırıcı geldiğine bakalım.        

Savaşı Hamas (İslami Direniş Hareketi) başlattı, dünya buna tanıktır.      

Ortadoğu Cihatçı örgütlerin at koşturduğu bir alana döndüğü görülmekte, maalesef. Cihatçı örgütler, kendilerini din adına çalışan mücahitler olarak lanse ettiler, ama güçlendikleri ölçüde birey ve kitlelere hükmetmeye başladılar. Büyüdükçe de toplum üstünde vesayet kurdular. Böylece kendilerince cihat yapmanın koşullarını geliştirmiş oldular. Kitle desteği(nasıl bir destek olduğu tartışılır tabii) aldılar ve ölüm makinası gibi elemanlar yetiştirdiler. Sonra dünyanın pek çok yerinde bireysel suikastlardan toplu katliamlara varan eylemler gerçekleştirdiler. Afganistan’da kırk yılda işledikleri yığınca ibretlik olaylardan oluşan bir mazi bıraktılar… El Kaide’nin Dünya Ticaret Merkezine dek uzanan uçaklı saldırıdan tutun DAİŞ’in tüm dünyada estirdiği teröre ve bugün HTŞ’nin Suriye’de yaptığı ibretlik işkence ve katliamlara kadar gelmiş oldular. (*)

Tarihte (daha çok yakın tarihte) insanlık belleğine kaydolan yığınca acı deneyler var. Müslüman Kardeşler, El Kaide, Taliban, Daiş, Hamas, Hizbullah, Haşdi Şabi, HTŞ gibi Cihatçı örgütlerin ne yaptıkları âlemşümuldür. Bir de hangi devletlerin açık açık, hangi devletlerin el altında onlara destek verdiği bilinmiyor değil. Yanı sıra hangi devletlerin bir yandan onları düşman ilan ettiği, bir yandan da onları neye karşı nasıl sinsilikle kullandığı saklanamıyor, zira gerçek kolay saklanamaz işte. (**)

  Afganistan’da Sovyetler Birliği İşgalinden (Aralık 1979) sonra “Taliban Örgütü” oluştu, Amerika’dan büyük bir destek aldı ve hızla büyüdü. Sovyetler Birliği’n Afganistan’dan çekilmesinden (Şubat 1989) sonra da Taliban, bu kez Amerika ile karşı karşıya geldi… Bir iktidara geldi… Bir düştü… Ama kırk yılı aşkın bir zamandan beri şu veya bu şekilde hep Afganistan gündeminde oldu. Şimdi yine İktidar!!! Afganistan’a huzur mu geldi? (Öyle bir şey olsa ne ala…) Orası henüz sakin (!) görünüyor. Ama Taliban Şeriatı uygulamakta vaz geçmiş değil. Geçmez gibi de. Öyleyse Afganistan’a huzur nasıl gelebilir? Çünkü toplumun yarısı kadın olduğuna göre, orada kadın, erkeğe gönüllü kulluk yaparak mı huzur bulabilir? Politik İslamiyetçi ve cihatçı ekole göre ileri sürdükleri-inandıkları Şeriat güncellenemeyeceğine göre sorunsalda bir değişme olabilir mi? Problematiği oluşturan nedensellikte bir esneme olamazsa değişme mümkün mü? Ya bizzat Taliban değişecek, ya da oranın sakin görünmesi bir politik taktiktir, dolayısıyla görüntüdür, yanıltıcıdır. (***)  

Kesinlikle Ortadoğu’da normal bir yaşamın oluşmasını engelleyen başlıca sorunlardan biri de fikren cihatçı mefhumdan beslenen cihatçı örgütlerdir. Darbe almış cihatçı devlet ve örgütler de pes etmiş değiller, bunun altını öncelikle çizelim.   

İşte, bu yüzden Cihatçı devlet ve Örgütlere karşı dünyada çok ciddi bir tepki ve endişe var. İran, Afganistan, Pakistan yetmedi şimdi de Yemen’de Husiler Dünya’ya başkaldırmış!.. Bunun sonu nereye varacak henüz belli değil.   

İşin tuhaf tarafı da, uluslararası hukuk nezdinde bunların hiç meşruiyeti yokken her biri bir devlet kadar büyüyebiliyor ve hiçbir güç (merkez) tarafından ne engelleniyor ne de kontrol edilebiliyor. Öyle başına buyruk ve serseri rulman gibi bir işler (kötü tabii) görüyor işte.  

Batı devletlerine göre İran Molla Rejimin yarattığı sorunlar nelerdir?

-İran’ın Suriye ve Irak devletlerini güdümüne alması.

-Rus devletiyle sıkı ittifak içinde olması.

-Uluslararası hukuku dikkate almaması.

-Nükleer başlıklı silahlara sahip olması.

-Her biri bir devlet kadar büyümüş cihatçı örgütleri paravan güçler olarak kullanabilmesi.

-Paramiliter örgütler (Haşdi Şabi gibi)  kurup kullanması.

-Kendisine konulan Ambargoyu bir şekilde kırmaya çalışması.

-“İran İslam Cumhuriyeti,” bağnaz ve otoriter (anti-demokratik bir rejim olarak, birey ve insan haklarını ihlal etmesi. Eziyet, işkence yapması.

-Yargı organlarını idam mangası gibi kullanması… İdam cezası verdiklerini toplu infaz etmesi...

-Kadınlara son derece katı yasalar uygulaması ve ağır bir baskı altında tutması. Kara çarşaf giymemenin zorunlu olması, giymeyenlere ceza verilmesi… (Din adına medeniyet dışı bir uygulama işte.)  

- “Bakire ölen kızın cennete gideceği” inancı(!) nedeniyle idam almış bakire kızın cennete gitmesini engellemek için önce tecavüz ettiriliyor, sonra infazı gerçekleştiriliyor. Bundan daha bağnaz ve alçakça bir infaz şekli başka ne olabilir ve nerede, hangi ülkelerde uygulanabilir, bilmiyorum.

 Bütün bu ibretlik kural ve uygulamaların yanı sıra İran, İsrail devletiyle sürekli cebelleşti, ama İsrail Devleti, Hamas ve Hizbullah’a ağır darbeler indirirken ve birileri Suriye Devletini yıkarken seyirci kalması neticesinde itibar yitimine uğradı ve deyim yerindeyse sindi!.. Şimdi üstüne doğru gelen kara bulutu savuşturma derdinde görünüyor.

  Şuraya gelelim. Bölgede yalnızca cihatçılar tarafından değil, bazı devletler tarafından da mağdur edilen onca büyük  kitleler içinde ne kadar insan, BOP’ un ne amaçla kurulduğunu nasıl ve kadar doğru düşünebilir ve umursayabilir? Öyle zannediyorum Cihatçıların ve işgalci devletlerin dışında hemen hemen herkes Ortadoğu’nun mevcut durumundan rahatsızdır. Bölge halkları, bölgeye daha insani ve demokratik bir düzenin gelmesini arzu ettiği de uzaktan belli oluyor.  

Bölgede Süren Savaşın Yarattığı Sorunlar

Ortadoğu, öteden beri hep trajik olaylara sahne olageldi. Pek düzen tutmadı, huzur da bulmadı. Oysa burası dünyada kurulan ilk iki medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Dünyanın en büyük zenginlik kaynakları da bu bölgededir. “1732.4 milyar varil olan toplam dünya petrol rezervlerinin 835.9 milyar varillik kısmını oluşturan %48.3’ü Orta Doğu’da yer almaktadır…” (İnternet-Google)  

Ama bölgenin haline ahvaline bakın! Süryaniler, Ermeniler nerede? Bellucilerin ismi var, kendileri yok… Filistinli Araplar ne âlemde? Milyonlarca Filistinli evsiz barksız, perişan bir halde, nereye gidecekleri ve ne olacakları belli değil. Vatanlarına kara mühür vurulmak üzere! Açıkçası asrın trajedisi ve dramı yaşanmakta… (****)

Elli milyon Kürt ne âlemde? Medeniyeti kuran o millete bakın ne hallerdedir? Vatan topraklarını parçalara bölerek her bir parçası bir devletin egemenliğine verilmiş, dili yasak, kendileri yok sayılmakta… Dört devlet emeklerini sömürüyor, vergilere bağlıyor, savaşlara yolluyor!

Ve bölgede savaş hız kazanmıştır…

Suriye ve Rojawa (Kürdistan) da insan hakları da aynı hız ve pervasızlıkla ihlal edildi, edilmektedir. HTŞ elemanları, çok fütursuz ve fetvasız bir biçimde savunmasız sivillere eziyet ve işkence etmekte, aşağılamakta, mallarını talan etmekte ve sorgusuz sualsiz katletmektedir…

Suriye’deki Gayri Müslümler, sanki biraz örgütlüler ve az da olsa korunuyorlar. Ama Arap Aleviler ne pek örgütlüdürler ne de onları çok koruyan var, açıkçası durumları vahim… Zira Cihatçıların hışmına uğradıklarını medyadan izliyoruz. Zamanında Daiş elemanlarının yarattıkları feci manzaralar, şimdi de HTŞ elemanları tarafından yapılmaktadır. Ne BOP ’un kurucu ve uygulayıcı devletleri müdahale ediyor ne de insan hakları kuruluşları bu duruma karşı yeterince etkin olabiliyor.  Olanlar ve olaylar çok korkunç, dehşetengiz manzaralar sergilenmektedir.

Kürtler adına da çok kaygılıyız, çünkü bir yandan HTŞ ve SMO (eski ÖSO) gibi cihatçı çeteler Kürtlere saldırmakta, bir yandan da T. Devleti de Rojava’da (Tişrin Barajı ve çevresinde) Kürtlerin üstüne bomba yağdırdı… Kürt Tiyatro Sanatçısı Bavé Teyar  (Cuma Xelo) bu bombardıman sırasında ağır yaralandı ve o saldırılarda hayatlarını yitiren onlarca Kürdün kervanına katıldı. Onları katledenlere soruyorum; onlar, size karşı ne suç işlediler? Sizin egemen olduğunuz sınırları mı ihlal ettiler? Ne yaptılar? Yoksa yalnızca varlıkları mı sizi tehdit eder oldu? Bu yaptıklarınıza rağmen egemenliğinizdeki Kürtlerle nasıl barışacaksınız? Niye Kürtlerle barıştan söz ediyorsunuz? Siz, Kürtlerle yıktığınız köprüleri böyle mi tamir edeceksiniz?     

İşte böyle, savaş nerede bir kapı aralarsa orada ne olacağını kim bilir, bilebilir!!!

BOP ‘un Uygulanabilirliği

BOP, dünden bu güne süregelen ve daha epey devam edeceği belli olan, muhtevası yeterince net olmayan, ancak hacimli ve boyutlu tutulduğu anlaşılan bir projedir. Aynı zamanda uygulanma boyutunda uygulama şekliyle de bölgeyi saran ve kasan bir sorun halini de almış bulunuyor. Bu projeyi kuranlar onu tamamlamak isteyeceklerdir elbette, ancak hak nosyonunu yadsıyan, yani haksız ve hadsiz hesaplardan ötürü proje tümden zora girebilir.    

Görünen şu ki BOP, hayli büyük ve çok karmaşık sorunlarla yüklü olduğu için uygulanması hiç kolay olmayacak, olmadığı da görülüyor. Her proje, kendi çapına ve içerdiği problemlerin niteliğine göre uygun şartlarda, reel ve rasyonel politikalarla uygulanabilir.

 Ama dönüp BOP’un uygulanma uygulama sahasına baktığımız zaman ne görebiliyoruz? Irak’ta Saddam Hüseyin Rejiminin nasıl yıkıldığını gördük, bu bir. Suriye’de Esat Rejiminin nasıl yıkıldığını da yakın zamanda izledik, bu iki. Bunları yıkmak için ileri sürülen gerekçeleri de biliyoruz, ama bir biçimde oluşturulmuş, yani yapay gerekçeler müphem kalır ve tepki toplar, eninde sonunda.  

Şimdi burada bir soru beliriyor: Kim-kimler bu devletleri yıktı? Ve neden nasıl yıktı? Bu sorulara kim nasıl yanıt verir bilmem, ama benim yanıtım şu: Dün onları hangi devletler kurduysa, bugün de o devletler yıktı, kesinkes.  

Dahası var: BOP’un uygulama sahası çeşitlenmiş. Sorunları da o denli çeşitlenmiş. Nasıl mı? Şöyle:2023’te başlayıp devam eden İsrail Devleti ile Cihatçı Örgütler arasındaki savaşı göz önünde bulundurarak düşünürsek konuyu daha iyi anlarız. Bu işin devamı da var. Daha neler göreceğiz?..  

Sonuç Ne Olabilir?

1-Anakronik Arap devletleri yapısal bir dönüşümden geçmeden (en azından burjuva demokratik devlet zeminine oturmadan);

2-Batının bölgeye oryantalist bakışı sürdüğü ve o bakıştan kaynaklanan bir yaklaşımla bölge sorunları ele alındığı sürece BOP, reel ve rasyonel bir proje olma özelliği kazanamaz. Bir başka deyimle Batı, din ve kültür farklılığını istismar ederse, toplumun öteden beri yaşayageldiği geriliği bir avantaj olarak kullanırsa ne Ortadoğu’ya ne de dünyaya normal (burjuva demokratik bağlamda, yani göreli demokrasi anlamında bile) bir düzen gelebilir.

3-Emperyalist ve kapitalist büyük devletler kendi çıkarları doğrultusunda bölgeyi dizayn etmeyi tasarlarsalar BOP, yapay bir tasarıya döner, metazori yolla uygulanmak istenir, o yüzden bölgenin uygar bir zeminde düzene gelmesi olanak dışı kalır.

4-Politik İslam ve Cihatçı mefhum bölgede etkin olduğu sürece Cihatçı devlet ve örgütler varlık nedenleri bulurlar, o nedenle İnanç ve ibadet Özgürlüğüne dokunmadan o mefhumun etkinliği kırılmalı, karabasan gibi iş gören örgütlere varlık nedenleri bulmalarına koşul ve olanak tanınmamalıdır.

5-Kürdistan-Kürt sorunu tarihsel gerçeği temelinde çözülmeden;

6-Filistin-Arap sorunu tarihsel gerçeği temelinde çözülmeden;

7- Nerede nasıl etnik dini ve kültürel sorunlar varsa hepsi ele alınmadan ve sorunların nitelik ve kapsamlarına göre çözümler üretilmeden;

BOP, bölge topraklarında mevcut olan petrolün ve gazın ateşine tutulur.  

Kapitalizm hümanizmle başlamadı, iyilikle palazlanmadı, yerküreyi uygarlığa doyurmadı! Aksine… Kar hırsıyla başladı, sömürmekle palazlandı, sermaye saldırısıyla büyüdü, kan dökerek emperyalist aşamaya vardı. Barbarlıkla varlığını sürdürmeye mahkûm oldu!

Abdürrahim GÜMÜŞTEKİN

Mart-Nisan 2025/MUŞ

(*) Burada bir şey mübalağa edilmediğine inanabilirsiniz. Sevmediğim ve/veya karşıt olduğum bir kişi veya gruba karşı öznel tarafta olduğumun bilinciyle bir şeyler söylemeye çalışırım. Bu bir etik hassasiyettir.

(**)Öyle ya “dişine göre” rakip bulmak memnuniyet verir. Eh, dünyayı yöneten devletler için de Cihatçılar üstesinden rahat gelebilecekleri bir rakip durumunda olduğu anlaşılıyor. Tabii Cihatçılar, İslamiyet’i istismar ettikleri gibi onları da kötü kullananlar her zaman olacaktır. Ya bunların yerinde güçlenmiş bir uluslararası işçi sınıfı hareketi olsaydı nasıl olurdu?...  

(***) Cihatçı anlayışın İslam dini açısından negatif bir işlev gördüğü sarihtir. Çünkü ya yobazca verilen kararlarla savunmasız insanları “Allahuekber” diyerek yargısız infaz etmek ve kitle katliamları yapmak şeriat değildir, ya da şeriattır deniliyorsa böyle bir şeriata karşı çıkmak insani bir görevdir.  Bu anlamda Politik İslam ve Cihatçı ideoloji hiç iyi maksatlı değildir ve püriten Müslümanlara da zarar verdiği açıktır. Ülkelerinin işgal edilmesi ve/veya olumsuz dış müdahale ve yapay olarak oluşturulmuş yönetimlere karşı haklı olan bir bakışı maske olarak kullanıp cihadı örgütlüyorlar ve böylece ülke insanlarını da istismar ediyorlar. Şüpheli şeriat yorumu ve ondan kaynaklı katı kurallarla insanları öldürüyor ve korkunç dayanılmaz bir baskı altına alıyorlar.  İlahiyatçılar ve Tasavvuf felsefecileri, Cihatçıların radikal-dogmatik- görüşlerinden öteye farklı İslami bir mefhumu etkin kılamadıklarından olsa gerek ki cihatçılar, varlık nedenleri bulabiliyor işte.  

(****)Bu trajedi önce Kürdistan’da yaşandı! 1990’larda, Tansu Çiller Hükümeti döneminde milyonlarca Kürt, evi barkı yakılarak yıkılarak az bir kısmı Irak-Güney Kürdistan’ına, büyük kısmı ise Türkiye’nin batı (büyük) kentlerine göçertildiğini hatırlayalım.    

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.