Selahaddînê Eyyûbî El-Kurdî‘den Bedri Rahmi Eyüboğlu'na

Selahaddînê Eyyûbî El-Kurdî‘den Bedri Rahmi Eyüboğlu'na

.

A+A-

Abuzer Balî Han, Araştırmacı-Yazar

(Türkolog-Kurdolog)

 

 

 

 

  

              (1911- 21 Eylül 1975)

              (1911- 21 Eylül 1975)

 

Tarihte çağlarına damga vuran Eyübiler ve o soydan gelen, günümüzde Karadeniz Bölgesi’nde yaşamakta olan „Eyüboğlu“larını oldukça önemserim. 1980’li yıllarda bir araştırma yapmak için Süriye’nin başkenti Şam’a (Damaskus) gitmiştim. Gezdiğim tarihi yerler arsında bir de „Şam Ulu Cami“si olarak da bilinen „Emevi Camisi“ yapı ve büyüklüğüyle dikkatimi çekmişti. Şam'ın eski şehir kısmında yer alan cami, dünyanın en büyük ve en eski camilerinden biridir.

Caminin yanında sanki küçük bir cami gibi duran bir yapı daha vardı. Yanımdaki arkadaşa:“Böylesi büyük bir caminin yanında bu küçük cami neden yapılmış?“ diye sorduğumda, yanıt olarak:“Orası cami değil, Selahaddin Eyubi’nin türbesidir!“ diye yanıt almıştım. Eski harflerle zamanında yazılan yazıların ne üstünü betonla sıvayan ve ne de kazıtılmamış, orijinal haliyle durmektaydı. İlk yazıldığı haliyle asırlardır adı geçen levha korunmuş ve saygı duyulmuştu. Eski harflerle Arapça yazılan yazının bugünkü Türkçe‘ye çevirisiyle:“ Burada Büyük Kürt Kahramanı Selahaddin Eyübi yatmaktadır!.. Büyük Kürt hükümdarı ve Eyyubi devletinin sultanı Selahaddin Yusuf bin Eyyub bin Şadi’nin kabri!“ deniliyordu. Selahaddin Eyyubi'nin kabri, Şam’ın simgesi durumundaki ünlü tarihi Emevi Cami’inin giriş avlusundaydı. Üzerinde büyük harflerle „Selahaddin Eyyubi“ yazan bir türbenin içinde O’nun kabri yer alıyordu. Türbenin içindeki ilk kabir, Salahaddîn Eyyubi'nin gerçek mezarıydı. Yanındaki beyaz mermer sanduka ise Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından 1898 yılında Şam’ı ziyaret ederken ve Selahattin-i Eyyübi’nin mezarı başında konuştuğu dönemde uraya hediye edilmiş. İlk sanduka değiştirilmeden, ikinci sanduka boş olarak yanında durmaktaydı. Sonraları bir üçüncü sanduka daha adı geçen kabire konuldu. Bu tabut ise, 2013 yılında öldürülen Saîd Ramazan el Bûtî'ye aittir. El Buti'nin; fıkıhsiyer, ve din usulü konularında 60'tan fazla yapıtı bulunuyor. El Buti'nin en önemli eseri "Fıkıh El Sira"dır. Buti'nin yazdığı kitaplar birçok İslam ülkesindeki üniversitelerde ders kitabı olarak okutuluyor. El Ezher Üniversitesi'nde doktora yapan El Buti, Şam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde fıkıh derslerine giriyordu. El Buti, ayrıca Suriye'nin en eski camii Emeviye Camii'nde cuma hutbelerini veriyordu. El-Buti  (1929 - 21 March 2013), 21 Mart 2013'te cuma hutbesi verdiği camide suikast sonucu 84 yaşında öldürülmüştü (1).

Büyük Ulu Cami’yi gezdiğimizde içerde bir kenardaki duvara yüzü dönük olan siyah sakallı bir genç, feryat ederek ağladığını gördüğümde, durdum ve ilgilenmek istedim. Arkadaşımın neden ağlıyorsun sorusuna, başını yukarı doğru bize çevirerek:“Siz bilmiyor musunuz ki Yezit, Kerbela‘da Hz. Muhammed’in torunu olan Hz. Hüseyin’in kafasını kesip, mızrağa takarak Şam’a getirdiğinde „kesik baş“ burada bir hafta bekletilerek, önünde zorla sıraya girenler, Yezit’in adamları tarafından kesik başın yüzüne tükürtmek suretiyle O’na zülmettiler! Ben İran’dan buraya Hac yapmaya geldim. Ben o acıya ağlıyorum! Burayı ziyaret ederek Hac görevimi yerine getiriyorum. Yezit’i de ve adamlarının ehli beyte yaptıklarını da lahnetliyorum!“ diyerek feryatlarına devam etmeyi sürdürmüştü!..

 

Selahaddin Eyubi, 1137 yılında bugünkü Irak'taki Tikrit'te, tanınmış bir Kürt ailede dünyaya geldi. Selahaddin'in babası  „Necmeddin Eyyubi  Şadi Bin Mervan“ o dönemde bir Kürt Hanedanlığı olan  Şedadiler’in hüküm sürdüğü Divin'de, Ecdenakan adlı bir Kürt köyünde dünyaya gözlerini açmıştı. Selahaddin'in doğduğu gece babası Necmeddin Eyyub, ailesini de yanına alarak Halep şehrine göç ederek yerleşir.

İslam Kürt Hükümdarı "Selahaddinê Kurdê Eyyubi“den Karadenizli torunlarına uzanan zaman tünelinde biraz bu konuyu irdeleyerek değinmekte yarar var! Karadenizli Eyüboğlu Ailesi‘nin günümüzdeki toplan nüfus sayısı nerdeyse binleri bulmaktadır. Karadeniz’in kıyı şeridine yerleşen aile nüfusu içinde her türden meslek sahibi aydın ve üretken insanlar olarak bilinirler.  Günümüzde Eyüboğlular Türkiye dışında Azerbaycan, İran, Avrupa ve Amerika’ya kadar  yayılan Eyyubilerden bahsedilse yeridir…

Bu yazıda sadece Karadenizli Eyubilere değinmek istiyorum. „Karadeniz Bölgesi'nin Osmanlı Devleti tarafından fethi ile Hasankeyf ve Silvan bölgesinde yaşayan Eyüboğlu Ailesi'nin bir kısmı 1507 yılında o dönemde Karadeniz Bölgesi'nde şehzade olan Yavuz Sultan Selim tarafından Trabzon-Maçka ile Bayburt arasındaki geniş araziye yerleştirilir. Eyübiler bu bölgede çoğalarak sonraları farklı il ve ilçelere yayılırlar.

Ailenin Güneydoğu Anadolu Bölgesi kolunun yoğun olarak yaşadığı  yerler ise Erzurum, Diyarbakır, SilvanBatmanHasankeyfGaziantepŞanlıurfa’dır. İç Anadolu’ya sonradan göç edenler de oralarda yerleşik hayata karışırlar.  

Ailenin Karadeniz kolunu oluşturan Karadenizli Eyüboğullarının yoğun olarak yaşadığı

yerler; başta Maçka olmak üzere Trabzon, Vakfıkebir

Vakfıkebir,  BeşikdüzüAkçaabatAraklıSürmeneOfTonyaKalkandereÇayeli, Rize,

Pazar, FındıklıBayburtGümüşhaneSamsunOrduMesudiye, Giresun, Göreleİspir ve diğer bazı il ve ilçelerdir. Tanınan Eyuboğlu ailesinin  fertleri  arasında  birçok siyaset adamı ve 10’dan fazla T.B.M.M’ne milletvekili yollayan bir ailedir. Eyüboğulları, Anadolu Kurtuluş Savaşı’ında Erzurum Kongresi'ne de 2 temsilci yollayan bir ailedir. Aile iş insanları, sanatçılar, bilim insanları, eğitimci, şair, yazar ve akademisyenler yetiştirmiştir. Günümüzde Eyüboğlu ailesinin tanınan simaları arasında çoğu aramızdan ayrılmış olup, yerlerini yeni nesiller almıştır. Prof. Dr. Sabahattin Eyüboğlu  (1908, Akçaabat- 13. Ocak 1973 İstanbul), Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu (1911, Giresun - 21 Eylül 1975, İstanbul),  yazar ve araştırmacı İsmet Zeki Eyüboğlu,  (1925, Maçka- 12 Kasım 2003, İstanbul), Orhan Eyüboğlu (1918, Samsun - 30 Kasım 1980),  Mualla Eyüboğlu (13. Mart 1919, Aziziye, Sivas - 18. Ağustos 2009, Istanbul) , Cemal Reşit Eyüboğlu (1906, Akçaabat, Trabzon - 21 Ocak 1988, Ankara), Ertuğrul Kemal Eyüboğlu,  (1899, Trabzon, Maçka -1975). Yukarda adları belirtilen Eyüboğlularının yaptıkları hizmetleriyle hep anılacaklardır.  

Ahmet Özer (*) ise Eyüboğlu ailesinin fertleri hakkında şu bilgileri verir:“Karadeniz bölgesindeki binlerce Eyubi ailesinin içinde bir aile varki onlar diğer Eyuboğullarından farklı yetişme, duruş ve düşünceleriyle öne çıkmışlardır. Bu ailenin babası olan Mehmet Rahmi Eyuboğlu’nun kendi çocuklarında yetişmesindeki yeri çok büyük olmuş.  Mehmet Rahmi Eyuboğlu, 1903 yılında bugünkü Siyasal Bilgiler düzeyinde olan "Mülkiye Mektebi“ni bitirir. Okulunu bitirdikten sonra memleketin birçok yerinde kaymakam vekilliği yaparak, sonra kaymakam olarak çalışır. Cumhuriyetin ikinci meclis döneminde de milletvekilliği yapar.“ der (2).

Mehmet Rahmi Eyuboğlu, bu dönemde ayrıca beş çocuğunun eğitimiyle de meşgul olur. Ailenin öne çıkan çocuğu Sebahattin Eyüboğlu, aile içinde sivrilir. Ailenin ikinci çocuğu Bedri Rahmi Eyüboğlu, şairliği, ressamlığıyla dikkatleri üzerine çeker. Ailenin geride kalan çocukları Nezahat Eyüboğlu, Mualla Eyüboğlu ve Mustafa Eyüboğlu Batı yanlısı olan aile kültürüyle büyürler…

Aile bireyleri günümüzde olduğu gibi sonraları her biri yurdun bir yerine dağılırlar. Anadolu’nun o zor günlerinde her biri geçimini sağlamak üzere eğitim sahasında çalışmaya başlar. Ailenin büyük evladı olan Sebahattin Eyüboğlu, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nde her iki okulda hocalık yapar. Sonraları kardeşler de bu sahadaki eğitim çalışmalarına katkı sunarlar…

Eyüboğularından İsmet Zeki Eyüboğlu da bir araştırmacı yazar olarak Almanca’nın yanı sıra Arapça ve Farsça’yı da iyi bilen bir kişi olarak tanınırdı. Adı geçen dillerde değerli çevirilerek yaparak yeni gelişen eğitime büyük katkılar sunan ve yüzden fazla yapıta imza atarak sesini o dönemde yükselten bir yazar olmuştu. Eyüboğulları ailesinden Esat Ömer Eyyübi, daha o dönemde Türkiye’de parmakla sayılacak kadar az olan  ve bilisel sosyalizme gönül verenleri de olmuş!  Esat Ömer Eyyübi, sosyalist ve komünist ideolojiyi o dönemde Trabzon’da yayan biri olarak „Kahkaha“ adlı gazeteyi çıkartarak, işçi ve emekçi kitlelere moral ve destek vererek çalışmış!..  Prof. Dr. Neşe Gurallar ise meslektaşı ve mimar olan Mualla Eyüboğlu Anhegger’i şöyle anlatır:“Mimarlık ortamında az tanınmasının birinci nedeni mimarlık tarih yazımında biyografi yazımı yeni bir alan olmasıdır. Mualla Eyüboğlu köy enstitülerinde ve koruma alanında çalışıyor. Mimarlık tarih yazımı daha çok şehirlerdeki büyük ve görkemli binalar korumacılık değil de yaratıcı, star mimarlar üzerine yoğunlaştığı için mimarlık ortamı Mualla Eyüboğlu’nun kıymetini bilemedi. Mualla Eyüboğlu 1919 yılında dünyaya geliyor ve 1942 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oluyor. O yıl mezun olan 4 kadından biri de Mualla Eyüboğlu‘dur. Sabahattin Eyüboğlu ailenin içindeki en kilit isimlerinden biridir. Aile bireylerine yön veren bir insan. Mualla Eyüboğlu’nun meslek hayatının gelişmesine büyük katkılar sunar. O dönemlerde kız çocuklarının okutulması pek de bügünkü gibi kitlesel değildi. Köy Enstitülerinin açılmasıyla kız çocukların da okuma ve meslek sahibi olmanın başlangıcı sayılır. Mualla Eyüboğlu, İsmail Hakkı Tonguç (1893 - 24 Haziran 1960) ile tanıştıktan sonra köy enstitülerinde mimar olarak görev almaya başlar. Hem mimarlık eğitimi veriyor hem de eğitime açılacak evler yaptırarak mimarlığını pratikte de sürdürmüş. (3)

Ailenin resam ve şair olan diğer ferdi Bedri Rahmi Eyüboğlu, birçok Anadolu çocuğu gibi günü, ayı bilinmiyen 1911 yılı içinde Giresun‘un Görele ilçesinde dünyaya geldi. Beş çocuklu bir ailenin ikinci erkek çocuğuydu. Lise öğrenimi döneminde tesadüfen Ressam Zeki Kocamemi, Trabzon’da resim öğretmenliğini yaptığı yıllarda, Bedri Rahmi’nin yeteneğini fark eder. Sanat konusunda O‘na yol gösteren ilk ustasıdır. Aynı yıllarda bir öğrenim bursu ile Fransa’ya giden Bedri Rahmi ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu Fransa’dan gönderdiği sanat ve resim kitaplarıyla kardeşinin Batı sanatından haberdar olmasında büyük rol oynayarak, O’nun sanata bakışını hızlandırır.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesyonel sanat eğitimi almaya başlar. Öğretim üyelerinden Ziya Güran, İbrahim Çallı atölyelerinde kendini geliştirme fırsatını bulur. Ayrıca ayni okulda hoca olan şair Ahmet Haşim’den de edebiyat, estetik ve mitoloji derslerini alır.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, 1931 yılında Fransa’da öğrenim gören ağabeyi Prof. Dr. Sabahattin Eyüboğlu‘nun yanına gider. Fransa’da bulunduğu sırada o dönemin tanınmış resim sanatı ustalarını tanır. Onlardan resim sanatının teknik inceliklerini öğrenir. 1932 yılında Paris’te bir ay kadar André Lhote Atölyesi’nde çalışma fırsatını yakalar.

1936’da yaşamını birleştireceği Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile tanışır. Güzel Sanatlar Akademisi’nin 1936 yılında diploma yarışmasında „Hamam“ adlı çalışması ile birincilik ödülünü alır. Bedri Rahmi Eyüboğlu, yurda döndükten sonra 1937 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne resim öğretmeni olarak atanır. 1940’lardan sonra duvar resimlerine yönelen Eyüboğlu, 1941’de de yine yurt gezileri ile Çorum’a ve İskilip’e gider. İskilip gezisi O‘nun resim anlayışı üzerinde derin etkiler bırakır. Bedri Rahmi Eyüboğlu resimdeki başarısını eşi Ernestine Letoni ile birlikte sürdürerek her ikisi de yaptıkları resim ve tablolarıyla  ünlenirler...

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun hayatında şiir ve resim O’nun ruhunu oluşturan iki hayati önem taşıyan sanat olarak ön plana geçer. O’ndaki şiir ve edebiyat tutkusu aileden gelen bir özellikti. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun ana, baba ve kardeşler batı yanlısı aydın fikirli olup, aile fertlerinin tümü de resim ve şiirle uğraşmışlar. Kaymakam olan baba Rahmi Bey ise çocuklarına Batı edebiyatlarını ve kültürünü tanıtmış, Fransızcadan yaptığı çevirilerle onların Victor Hugo, Molier (Molière) gibi sanatçıları tanımalarını sağlamış. Bedri Rahmi. Eyüboğlu’nun edebiyat sevgisini ayrıca annesinden dinlediği halk türküleri, öyküler, dini ilahiler ve masallarla pekiştirilmiş olması O’nun hayal ve anlatım zenginliğine renk katmış...

Bedri Rahmi Eyüboğlu, o dönemde çıkan YeditepeSesGüneyİnkılâpçı Gençlik,  daha sonraları İnsanVarlık gibi sanat ve edebiyat dergilerinde 1933 yılından itibaren şiirleri yayımlatır. İlk defa "Yaradana Mektuplar“ adlı şiir kitabını 1941 yılında okuyucularıyla buluşturur. Bu dönemde Güzel Sanatlar Akademisi’nden kendisine hocalık eden Ahmet Haşim ile dostluğu devam eder. Dönemin tanınan şairlerinden Necip Fazıl Kısakürek, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Mehmet Emin Yurdakul, Asaf Halet Çelebi ve Garip şairlerinin etkileri şiirine yansıyarak ustalaşır. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiirlerinde  Yahya Kemal, Nâzım Hikmet gibi döneminin büyük şairlerin etkileri de görülür.

Resim ile şiiri bir arada götürmeyi kendine rehber edinen Bedri Rahmi Eyüboğlu „Kendisini ressamların şair, şairlerinse ressam diye tanıttığını!“ söyleyerek her iki konuda da usta bir sanatkar ve şair olduğunu imalı bir şekilde vurgular. O’nun şiirlerinde sanki renkli bir tablosunu şiire yansıttığı sezilir.  

Eyüboğluları Karadeniz bölgesinin en etkin, en aydın aileleri içinde yer alan, zamanla asimileleşerek  bölgeye uyum sağlayan kalabalık bir sülaleden bahsetmek yerinde olur. Karadeniz Bölgesi’nin etnik yapısı ve inacı çok değişken ve oldukça da karışıktır. Osmanlılar Anadolu‘yu karış karış topraklarına katarken, bölge halkını da dil, örf-adet ve dini inançlarına integre etmeyi de ihmal etmemişler! Eyübiler Karadeniz Bölgesi’ne Hasankeyf ve Silvan bölgesinde yaşayan Eyübileri 1507 yılında Karadeniz Bölgesi'ne ilk kez şehzade Yavuz Sultan Selim tarafından Trabzon-Maçka ile Bayburt arasındaki geniş dağlık araziye yerleştirilmişler. Eyubilerin Kürdistan’da kalanları ise yoğun olarak yaşadıkları DiyarbakırSilvanBatmanHasankeyfGaziantepŞanlıurfa’da günümüzde yaşamlarını halen sürdüre gelmekteler.

Eyubilerin Karadeniz kolunu oluşturan Karadeniz Eyüboğullarının yoğun olarak yaşadığı yerler; TrabzonMaçkaVakfıkebirBeşikdüzüAkçaabatAraklıSürmeneOfTonya

RizeİkizdereKalkandereÇayeliPazarFındıklıBayburtGümüşhaneSamsun,Ordu, MesudiyeGiresun, Göreleİspir ve diğer bazı yerleşim bölgeleridir. Zamanında Karadeniz Bölgesi’ne göçertilen Eyüboğluları kolu Selahaddin Eyyubi’nin torunlarından Hasankeyf emiri Melik Halil’in aşiretine mensuplar. Ayni bölgede halen yaşayan akrabaları var…

Safavi Hükümdarı Şah İsmail (Şah Hatayi), Hasankeyf’i ele geçirdikten sonra başta olan Melik Halil’i tutuklayınca, yakın akrabaları ele geçmemek için Osmanlı padişahı II. Bayezid'in oğlu olan ve Trabzon’da bulunan şehzade Yavuz Selim’e sığınırlar. Sonraları şehzade Yavuz Selim, bu sığınanların geride kalan akrabalarını da Trabzon ve çevresindeki dağlık bölgeye yerleştirir. Türkiye'deki Eyyubioğulları’nın nüfusu, Eyyubi Devleti'nden sonra yoğun olarak bugünkü Batman ili sınırları içerisinde yer alan Hasankeyf ve Diyarbakır civarında yer alan eski adıyla Meyyafarikin (Silvan)'de yaşamaktaydılar. Bu adı geçen bölge halkını Selahaddin Eyubi’nin küçük kardeşi Seyfuldin Melik Al Adil’in soyundan geldikleri söylenir. Selahaddin Eyyubi'nin soyu ise Hezbani Kürtlerinin “Revvadi” koludur.

Karadenizli Eyyubi soyundan olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, yaşamı boyunca yaptığı birçok tabloları ve tabloları kadar da önemli olan şiirleri geride bırakarak “Eyüboğluları” adını ölümsüzleştirir. Ressam ve şair olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, 21 Eylül 1975 tarihinde İstanbul'da pankreas kanseri tedavisi görürken hayata gözlerini kapatır. Kalabalık sevenlerinin kolları arasında İstanbul’da Küçükyalı Mezarlığı'nda toprağa verilir.

Bedri Rahmi Eyüboğlu, aşağıda adları belirtilen ve birbirinden değerli yapıtlarıyla bir hazineyi geride bırakarak ölümsüz sanatkar ve şairler arasına adını yazdırır!..

 

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun eserleri:

Şiir kitapları:

 

  1. Yaradana Mektuplar, 1941.
  2. Karadut, 1948.
  3. Tuz, 1952.
  4. Üçü Birden, 1953.
  5. Dördü Birden, 1956.
  6. Karadut 69, 1969.
  7. Dol Karabakır Dol, 1974.
  8. Yaşadım, 1977.

 

Şiir örnekleri:

 

KARADUTUM

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.

II

Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

N'etmiş, n'eylemiş, n'olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.

 

SEVGİ ÜSTÜNE

 

Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı.

Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtaralım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
Sevelim sevelim sevelim
Sevebileceğimiz kadar

 

CAN ERİĞİ 

 

Bir kelime buldum çın çın öter;
Adı candır.
Bir erik kopardım can dalından;
İçi can dolu,
Adı can, yaprağı can, lezzeti candır.
Bir gölge düştü önüme dedi ki:
Bir yüküm var benden ağır
Bir yüküm var beni taşır
Adı candır.

Toprak dedi ki:
Can Allahın yongasıdır
Fakat ben bir deri bir kemik
kaldım.
Bir de misafirim var adı candır.

Işık dedi ki:
Renklerden, kokulardan,
Seslerden önce koşup geldim
İnsanoğluna nur topu gibi
Bir müjde getirdim,
Adı candır.

 

Kaynakça:

 

  1. Answering Wahhabism and Salafism". 31 Ocak 2011      tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim  tarihi: 29 Nisan 2013. Debate    Between Muhammad Sa’id al-Buti
    and a Leading Salafi Teacher.2. Vikipedi, özgür ansiklopedi.

          2. (*) Ahmet Özer: TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi, 24 Ocak 2019,

            Ahmet Özer, şair ve yazar. 19 Ocak 1946, Bahçekaya Köyü / Maçka / Trabzon doğumlu. Trabzon Lisesi (1964), Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü (1967), Anadolu Üniversitesi mrzunu.

          3. Prof. Dr. Neşe Gurallar/ http://www.mimarlarodasiankara.org/TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Basın Birimi, 24 Ocak 2019. 

   01.02.2023

           

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.