İbrahim Küreken

İbrahim Küreken

yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Özgürlük Denizine Akan Nehirde Şeyh Ahmed Barzani

A+A-

Adaletin, erdemin ve kararlılığın bu yorulmaz temsilcisi Şeyh Ahmed, Barzan şeyhlerinin sonuncusuydu. 73 yıllık yaşamının çoğu sürgün, cezaevi ve savaşmakla geçti. Şeyh Abdüsselam gibi Şeyh Ahmed Barzani de Kürdistan sorununu, öncülerinden devralarak, takipçilerine ve Kürdistan toplumunun geneline DAVA halinde devretti. Ruhu şad olsun.

Daha önce Şeyh Abdüsselam Barzani’nin hayatını, mücadele azmini, hayat felsefesini anlatırken Barzanilerin bir aşiret değil, gönül ve amaç birliğinden oluşmuş bir topluluk olduğunu belirtmiştik. Şeyh Abdüsselam’dan Şeyh Ahmed’e, Mele Mustafa’ya, Kek Mesut’a kadar Barzani aile fertlerinin bütün hayatlarını kapsayan mücadelelerinde yaz kış dağlarda, mağara kovuklarında, ellerinde özgürlük meşalesi ile çok zor bir hayat sürdürdüklerini süreci objektif bir şekilde araştıran her insan görebilir. Bu aile bireylerinin ve bunları takip eden topluluğun tarifi mümkün olmayan büyük zorluklara, katliamlara, cezaevleri ve sürgünlere karşı verdikleri mücadele ve sarsılmaz özgürlük inançları tüm Kürdistan halkını ayakta tutmuş ve Güney Kürdistan’da tüm düşmanların elbirliği ile geri almak istedikleri kısmen daha özgür bir statünün ortaya çıkmasına önderlik etmişlerdir. Özellikle Mele Mustafa’nın çocukluğundan ölümüne kadar içinde bulunduğu olağanüstü zorluklar ve dört sömürgeci devletin işbirliği ve ablukası karşısında verdiği mücadele, dünyada benzeri zor bulunan bir mücadeledir. Bu büyük mücadele, sömürgeci devletlerin her türlü yıldırma, asimilasyon ve inkar politikalarına karşı dört parça Kürdistan’da verilen özgürlük mücadelesine ışık olmuş, yollarını aydınlatmıştır.

Şeyh Ahmed Barzani ağabeyi Abdüsselam Barzani’nin idam edildiği 1914 yılında 18 yaşındadır. Ağabeyinin ölümünden sonra kendisi Barzani ailesinin başına geçiyor. Ağabeyinin yakın dostu olan Mele Mahmud’un talebesi olup, ondan halifelik beratı alıyor. Barzanilerin Nakşibendi tarikatının son temsilcisi oluyor.

Şeyh Ahmed Barzani bir din adamı olarak ağabeyi Abdüsselam’ın eşitlikçi-paylaşımcı felsefesine uyumlu farklı yorumları yüzünden çevredeki feodal ve dini otoriterlerle ters düşüyor. İslam, Hristiyan ve Musevi dinlerini harmanlayan bir din anlayışına sahip olduğunu iddia eden bölgedeki diğer Şeyhler ve feodal aşiret ağaları Şeyh Ahmed Barzani’nin özel bir dini kitaba sahip olduğu iddiasıyla kafir olmakla suçlanır ve baş düşmanları kabul ederler. Şeyh Ahmed’e inananlar ise onu tanrı olarak veya tanrının temsilcisi olarak kabul ettikleri de iddialar arasındadır.

Şeyh Ahmed Barzani geleneksel Şeyhlerden ve din adamlarından farklıdır. Ahmed Barzani, yabani hayvanların avlamasının ve ağaçların kesilmesinin yasaklanması, kadınların zorla evlendirilmesinin önlenmesi, sınıf ayrımı yapılmaması ve eşit bölüşüm, kardeşçe yaşama gibi düşünceleri olan döneminin en devrimci lideridir.

Şeyh Ahmed Barzani, ağabeyi Abdüsselam’ın başlatmış olduğu Kürdlerin hak mücadelesinin bir devamcısı olarak, düşünceleri, Barzan bölgesi karargahından taşmış, Kürdistan coğrafyasının her köşesine kadar Kürdlerin özgürlüğü ve var olma mücadelesinin ışığı haline gelmiştir. Bundan dolayı da Bağdat yönetimi ve İngilizler için yok edilmesi gereken büyük bir tehlike olarak kabul edilir.

1927 yılında Şeyh Ahmed Barzani ve Barzan topluluğunun istem ve direnişleri iyice İngilizlerin gözüne batar. İngilizler, Şeyh Ahmed’e işbirliğini kabul etmesi karşılığında cazip teklifler sunar. Ahmed Barzani sorunun kişisel olmadığını, bir milletin varlığı ve hakları sorunu olduğunu söyleyerek teklifleri reddeder. Bunun üzerine İngiliz ve Irak yöneticilerinin baş düşmanı haline gelir. Böylece ortadan kaldırma ve bölgeden sürme saldırıları başlar.

Şeyh Ahmed, Sorunun bir bölge sorunu olmadığı, tüm Kürdistan’ın sorunu olduğunun bilincindedir. Bu bilinçle; Şeyh Mahmud Berzenci’nin direnişi döneminde Berzenci kuvvetlerine yardım göndermeye çalışır. 1930 yılında, Kuzey Kürdistan’da Ağrı Dağı direnişçileri üzerindeki Türk ordusunun yoğun baskısını azaltmak düşüncesiyle sınır ötesine silahlı güçlerini sevk eder. Oramar bölgesinde çok kalabalık Türk ordu birlikleriyle karşılaşırlar ve geri çekilmek zorunda kalırlar. O günden sonra Barzaniler Kemalistlerin de hedefi haline gelir ve Türkiye Şeyh Ahmed Barzani’yi etkisizleştirmek için Irak devletine ortak operasyon yapmayı önerir.

Şeyh Mahmud Berzenci’nin etkisini kırmış olan İngilizler, bölgede ikinci bir yönetim alanına izin vermek istemez. Barzanileri bölgelerinden sürüp yerlerine Asurileri yerleştirmek ister. 1931-1932 yıllarında bölgedeki işbirlikçi Kürd aşiretlerini de yanlarına alarak peş peşe saldırılarla Barzan bölgesini çökertmeye çalışır. Ancak her seferinde gerilla savaşıyla bu saldırılar geri püskürtülür. Bu saldırılar karşısındaki direnişte Şeyh Ahmed’in küçük kardeşi Mele Mustafa cesareti ve savaş kabiliyetiyle kendinden söz ettirir.

Barzan köylerini acımasızca bombalayan İngiliz Hava Kuvvetleri yerleşim birimlerini yerle bir eder. Taş üstünde taş kalmaz. Barzaniler zorunlu olarak yer değiştirirler. Irak ordu birlikleri, İngiliz ordusundaki Hintli askerler ve İngiliz Hava Kuvvetlerinin uçak saldırıları ve bu düşman kuvvetlere öncülük eden binlerce işbirlikçi Kürd aşiret kuvvetleri Barzanileri Türkiye sınırına doğru sıkıştırır. Şeyh Ahmed sivillerin de olduğu birkaç yüz adamıyla 21 Haziran 1932 tarihinde sınırı geçmek zorunda kalırlar. Türkiye’ye sığınırlar. Türkiye, teslim olanlardan sayıları tam belli olmayan birçok kişiyi 1930’da Ağrı İsyanına katıldığı gerekçesiyle idam eder.

Şeyh Ahmed, iki kişi ile birlikte bazı bilgilere göre Ankara’ya, bazı bilgilere göre de önce İstanbul’a sonra Edirne’ye sürgün ediliyor. Mele Mustafa ile birçoğu ailelerden oluşan diğer sığınmacılar ise Erzurum’a gönderilir, ancak sonradan yapılan yoğun itiraz üzerine bunlar çok soğuk kış şartlarında Şemdinan’a sevk edilirler. Kış şartlarındaki zorlu yolculukta soğuktan çocuklar ve yaşlılardan ölenler olur.

Ancak 1933 yılında Türkiye Şeyh Ahmed’i Irak’a teslim eder. Bunun üzerine Şemdinli’de kalanlar da sınırı geçerek Türkiye’den ayrılırlar. Irak devleti önceleri af edileceklerini söyleyerek Şeyh Ahmed’i inandırarak Mele Mustafa’yı da Musul’a çağırır. Şeyh Ahmed, Mele Mustafa ve yanındakiler önce Irak’ın güneyinde bulunan Nasiriye’ye gönderirler. İklim farklılığı yüzünden yıllar içinde ölümler çoğalınca itirazlar başlar. Bunun üzerine Süleymaniye’ye gönderilirler.

Barzanilerin siyasi önderleri ile Süleymaniye’de örgütlü olan Hiva örgütünün ilişkileri kurulur. Bu örgütün yardımıyla 1943 yılında Mele Mustafa Barzani Süleymaniye’den kaçar. İran üzerinden Kürdistan dağlarına geçer ve orada yeniden silahlı mücadele başlatır. 1943 yılında Mele Mustafa’nın kaçıp Kürdistan dağlarına yetişmesi, isyana devam etmesi ve 1944 yılında Bağdat hükümetiyle anlaşma yapması sonucu Şeyh Ahmed Barzani ve beraberindeki topluluk 11 yıllık sürgünden kurtulup topraklarına dönerler.

1943 İsyanı başlatan Mele Mustafa artık silahlı Kürd özgürlük mücadelenin lideri konumundadır. Şeyh Ahmed ise hem Barzan topluluğunun lideri hem de Mele Mustafa’nın arkasındaki en büyük dayanağı, akıl hocası ve yol göstericisidir.

1944 yılında anlaşmayı kabul eden Bağdat Hükümeti içinde bir bölüm siyasetçi ve asker bu anlaşmaya karşı çıkarak yeniden Kürdistan üzerine kuvvet göndermeye çabalar. Bazı Kürd aşiretleri de Mele Mustafa’nın bu başarısından ve yapılan anlaşmadan rahatsızdılar. Kürd aşiretlerinden Zibarilerin reisi Mahmud Ağa, Herkilerden Mahmut Xalifa ve diğerleri; Mir Sadıq, Mir Qadir, Şeyh Lolan Irak hükümetine müracaat ederek Barzani’ye karşı savaşmak isteğinde bulunurlar.

Irak hükümeti, 1945 yılının Ocak ayında Kürdlere karşı bir saldırı kararı alır. 25 bin kişilik ordunun saldırı operasyonlarını İngiliz hava filosu desteğinde General Renton yönetir. Ayrıca, Barzani kuvvetlerine karşı hükümet kuvvetlerinin yanında yaklaşık 5 bin kişilik işbirlikçi Kürd aşireti savaşçıları da yer alır. Çok yoğun çarpışmalar yaşanır. Kürd kuvvetleri düşmanın büyük gücü karşısında zorlanır. Kuşatmayı yararak sayıları yaklaşık on bin sivil halkla birlikte İran’a gitmeye karar verirler.

İran’da Mele Mustafa savaşçı peşmergeleriyle Kürdistan Cumhuriyeti’nin (Mahabad) silahlı kuvvetlerinin bir parçası olarak Cumhuriyeti korumaya çalışırken Şeyh Ahmed sivil halkı ile birlikte kalır. Kürdistan Cumhuriyeti deneyimi sonrası Barzanilerin 1947 yılında yeniden Irak’a dönmek zorunda bırakılmaları sonucu Şeyh Ahmed tekrar yakalanır ve 1958 yılındaki Abdülkasım darbesine kadar 11 yıl tutuklu kalır. Mele Mustafa yaklaşık 500 peşmergesiyle birlikte haftalar süren uzun bir yolculuktan sonra Sovyetlere sığınırken Ahmed Barzani de Irak hapishanelerinde eziyet içinde yaşar. 1958 affıyla Barzan’a döner. Mele Mustafa da bu darbe sonrası Kürdistan’a geri döner ve bu dönüşle birlikte yeni bir süreç başlamış olur. Mele Mustafa’nın Güney Kürdistan’a geri dönmesi ve yeni bir mücadele imkanı bulması sadece Güney Kürdistan toplumunda değil, aynı zamanda Kuzey ve Güneybatı Kürdistan toplumu içinde de sömürgeci devletlerin asimilasyon çarkını yerle bir eder ve daha güçlü bir milli duygunun canlanmasına yol açar.

Şeyh Abdüsselam’dan beri Barzan bölgesi halkı, tüm saldırı ve geri çekilmelerde savaşçılarıyla birlikte hareket etmek zorunda kalmışlardı. Her düşman saldırısında hedeftiler ve çok büyük sivil kayıplar olmuştu. Evi barkı yıkılan Barzaniler zorunlu olarak savaşçılarıyla birlikte yollarda, dağ kovuklarında çoluk, çocuk, kadın, yaşlı, yaz-kış demeden ortak kaderi paylaşıyorlardı. Defalarca köyleri yerle bir edildi. Sıcaktan, soğuktan, açlıktan ve düşman saldırılarından yaşlılar ve çocuklar can verdiler. Savaşçıların en büyük üzüntüsü ve yükü, kendileriyle birlikte hareket etmek zorunda kalan sivillerin çektiği acılardı. 1945’te İran’a geçen topluluk içinde tifo salgınından iki bine yakın sivil ölmüştü. Bu ölümlere karşı ellerinden fazla bir şey gelmiyordu. Ancak savaşçılarla birlikte hareket eden bu sivil kayıplarına karşı bir tedbir almaları gerektiğini biliyorlardı.

Şeyh Ahmed artık biliyordu ki Kürd özgürlük mücadelesinde Mele Mustafa lider olarak kabul görmüştü. Yaşı ilerlemiş olan Şeyh Ahmed’in savaş alanlarında bulunmasına gerek kalmamıştı. 1961 yılında Mele Mustafa Eylül devrimini başlatınca, Ahmed Barzani, sivil yerleşim alanlarını korumak düşüncesiyle Barzan bölgesinin tarafsız bölge olarak kabul edilmesi için Bağdat’a yaptığı öneri kabul gördü ve Barzan bölgesi Şeyh Ahmed Barzani liderliğinde tarafsız bölge kabul edildi. Savaşçılar bu tarafsız bölgeyi savaş alanı olarak kullanamayacaktı. Buna karşılık Irak ordusu da Barzan’da sivillere yönelik saldırılar yapmayacaktı. Böylece sivil topluluk bombalardan ve saldırılardan korundu. (Mele Mustafa ile 1962 yılında röportaj yapan ilk yabancı gazeteci New York Times muhabiri Dana Adams Schimdt, bu bölgeden geçmek zorunda kaldığından, Şeyh Ahmed’in bu anlaşmadaki hassasiyetinden bahseder.) Bununla birlikte Şeyh Ahmed, savaşan tarafların arasında iletişim sağlayan bir arabulucu vazifesini de görüyordu. Defalarca Bağdat’a gidip döndü. Hükümet yetkilileriyle sorunun çözümü üzerinde görüşmeleri oldu. 1961 savaşından sonra tarafların zaman zaman bir araya gelmeleri, sorunlar üzerinde anlaşma yolları aramalarında Şeyh Ahmed’in rolü önemliydi. Aslında Şeyh Ahmed her ne kadar savaş alanının dışında kalsa bile Mele Mustafa her dönemde kararlarında ağabeyine danışırdı. Şeyh Ahmed’in düşüncesi Mele Mustafa için büyük önem taşıyordu. Bir anlamda denilebilir ki Şeyh Ahmed Barzani o dönem içinde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin siyasi beyniydi. 1964 yılında Bağdat Hükümeti ile Mele Mustafa Barzani’nin arasında sağlanan anlaşmada Şeyh Şeyh Ahmed’in rolü büyük olmuştu.

Bu savaş döngüsü içinde Şeyh Ahmed Barzani 1969 yılında 73 yaşında hayatını kaybetti. Büyük değer verdiği ağabeyi Şeyh Ahmed’i kaybetmesi Mele Mustafa’da büyük üzüntü yarattı. Şeyh Ahmed, Mele Mustafa’nın ağabeyi olmasının ötesinde liderliğiyle ve her türlü yardım ve çabasıyla cepheyi besleyen muazzam bir destek gücüydü.

Mele Mustafa, 5 Ocakta ağabeyinin ağır hastalığı haberini alır almaz oğlu Mesud'u Barzan'a gönderdi. Mesud'un gönderdiği telgrafta; Şeyhin böbrekleri çalışmıyordu, durumu ağırdı. Mele Mustafa ağabeyi Şeyh Ahmed’in sedyeyle Gilala'ya götürülmesini emretse de doktoru bunun mümkün olmadığını, modern bir kliniğe ulaştırılırsa kurtarılma şansının olduğunu bildirdi. Mesut Barzani, Barzan kaymakamı aracılığıyla durumu Bağdat’a iletti. Bağdat hükümeti çağrıya olumlu cevap vererek hemen helikopterle bir grup doktor gönderdi. Şeyh Bağdat'ta "Ibn Sina" kliniğine yatırıldı, fakat artık çok geçti. 11 Ocak 1969’da hayatını kaybetti. Şeyh Ahmed’in ölümü Bazran’ı yasa boğdu. Ama en büyük endişe ve korku Şeyh Ahmed’in naaşının devletin elinde olmasıydı. Korktukları başlarına gelmedi. Irak devletinin görevlendirdiği Hardan Tıkriti Şeyh Ahmed’in naaşını helikopterle Barzan'a getirtti ve Şeyh orada toprağa verildi.

Adaletin, erdemin ve kararlılığın bu yorulmaz temsilcisi Şeyh Ahmed, Barzan şeyhlerinin sonuncusuydu. 73 yıllık yaşamının çoğu sürgün, cezaevi ve savaşmakla geçti. Şeyh Abdüsselam gibi Şeyh Ahmed Barzani de Kürdistan sorununu, öncülerinden devralarak, takipçilerine ve Kürdistan toplumunun geneline DAVA halinde devretti. Ruhu şad olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.