Hüsamettin Turan

Hüsamettin Turan

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürt milletinin kendi yazgısını belirleme hakki tarihsel, meşru ve vazgeçilmez bir haktir

A+A-

Hüsamettin Turan

 

Bu hak, Marksist teori çerçevesinde yalnızca bir hukuk kavramı olarak değil, tarihsel gelişimin ve kapitalist üretim ilişkilerinin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.

Ulusların Kendi Yazgısını Belirleme Hakkı...

Özellikle Kürt milleti gibi

tarihin en uzun süreli inkâr ve imha politikalarına maruz bırakılmış

bir halk açısından soyut bir ilke değil, somut ve yaşamsal bir sorun’dur.

Kürtlerin yaşadığı coğrafyada, bu hakkın sistemli biçimde bastırılması, yalnızca siyasal değil, aynı zamanda ekonomik ve kültürel bir çökertme stratejisi’nin temelini oluşturmuştur.

Lenin’in açık biçimde ifade ettiği üzere, ulusların kendi yazgılarını belirlemesi, başka bir ulusal yapıdan siyasal olarak ayrılma ve bağımsız bir devlet kurma hakkıdır.

Bu tanım, Rosa Luxemburg’un iddia ettiği gibi metafizik değil, tersine kapitalist üretim tarzının gelişimiyle doğrudan ilintili olan tarihsel bir zorunluluktur. Rosa Luxemburg, bu hakkın soyutluğunu gerekçe göstererek ulusların ayrılma hakkını reddetmiş; böylece ezen ulusun ayrıcalıklı pozisyonuna dokunmadan bir enternasyonalizm anlayışı geliştirmeye çalışmıştır.

Oysa ezilen bir ulusun kendi yazgısını belirleme hakkını tanımayan bir sosyalist politika, Lenin’in de vurguladığı gibi, gerçekte ezen ulus şovenizmini yeniden üretmekten başka bir sonuç doğurmaz.

Kürt milleti, 20. yüzyıl boyunca dört sömürgeci devlet tarafından Türkiye, İran, Irak ve Suriye sistematik olarak parçalanmış, her bir parçada farklı derecelerde baskıya, asimilasyona ve fiziksel şiddete maruz bırakılmıştır.

Bu bölünmüşlük, Kürtlerin uluslaşma sürecini geciktirmiş olsa da durduramamış; aksine tarihsel mücadelelerle beslenen bir ulusal bilinç inşa edilmiştir. Bugün, Kürtler ortak bir tarihsel hafızaya, dile, kültüre ve siyasi deneyime sahiptir.

Kapitalizmin ihtiyaç duyduğu ulusal pazarın oluşması, bu dört parçadaki yapay sınırlar tarafından engellenmiş; Kürtlerin ekonomik kaynakları başka ulusların çıkarına kullanılmış, emekleri ucuz işgücü olarak sömürülmüş, doğal zenginlikleri gasp edilmiştir.

Tarihsel materyalist bir yaklaşımla bakıldığında, bu durum ulusal bağımsızlık talebini kaçınılmaz kılar. Kürtlerin kendi yazgılarını belirleme hakkı, ne emperyalizmin bir oyunu ne de bölge barışını tehdit eden bir talep olarak görülebilir. Aksine, bölgedeki yapay sınırların, zorla bir arada tutulmuş halkların, baskı ve inkâr politikalarının ürettiği sürekli savaş ve kriz hali, bu hakkın tanınmamasıyla ilgilidir.

Kürtlerin eşit yurttaşlık değil, kendi devletini kurma hakkını talep etmesi, tarihsel deneyimlerinin doğrudan sonucudur. Osmanlı döneminden başlayarak Şeyh Ubeydullah Nehri isyanından Mahabad Cumhuriyeti’ne, Barzani hareketinden Rojava deneyimine kadar süren bu mücadeleler, Kürt halkının kendi siyasal yazgısını belirleme arzusunun sürekliliğini ve meşruluğunu ortaya koyar.

Kürtlerin kendi yazgısını belirleme hakkı, yalnızca bir halkın bağımsızlık arzusu değil, aynı zamanda bölgesel barışın ve demokratikleşmenin anahtarıdır. Bu hakkın tanınmaması, yeni savaşların ve katliamların davetiyesi anlamına gelir.

Emperyalist güçlerin Kürt hareketlerine yönelik ikiyüzlü politikaları, bir yandan onları jeopolitik araç olarak kullanırken diğer yandan gerçek bir bağımsızlığı engelleme yönündeki tutumları, uluslararası sistemin bu konudaki çelişkilerini gözler önüne serer. Kürt milleti, ne emperyalizmin uydusu olmakta ne de statükoya boyun eğmekte çıkar aramaktadır; özünde kendi coğrafyasında özgür, bağımsız ve eşit bir yaşam inşa etmenin mücadelesini vermektedir.

Marksist teori, ezilen ulusların kendi yazgısını belirleme hakkını tanımadığı sürece, gerçek bir enternasyonal dayanışmadan söz edilemeyeceğini açıkça ortaya koyar. Bu hak, halkların gönüllü birliğini sağlayan bir eşitlik zemini yaratır.

Zorla bir arada tutulan halklar arasında kardeşlik değil, düşmanlık gelişir. Bu yüzden bugün Kürtlerin ayrılma ve bağımsızlık hakkını savunmak, yalnızca bir ulusun özgürlüğü için değil, tüm halkların özgür birlikteliği için temel bir şarttır.

Kürt ulusal mücadelesi, artık yalnızca bölgesel bir sorun değil; aynı zamanda insanlığın tarihsel vicdanını ve geleceğini ilgilendiren evrensel bir sorun’dur. Kürt milleti bu hakkını talep etmekle yalnızca tarihsel meşruiyetini değil, aynı zamanda evrensel bir hakkı savunmaktadır.

Bu hakkın tanınması, Ortadoğu’da yeni bir barış düzeninin ve halklar arasında gerçek bir dayanışmanın da önkoşuludur. Kürtler, kendi topraklarında kendi yazgılarını belirleme edebildikleri ölçüde özgürleşecek ve bölge halkları da bu özgürlükten pay alabilecektir.

Ulusların kendi yazgılarını belirleme hakkı, Kürt milleti için ertelenemez, pazarlık konusu yapılamaz bir haktır ve tarih onu er geç gerçekleştirecek güçleri yaratacaktır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar