Bir Ölümün Anatomisi: Veya Şefik Epözdemir Olayı
Daha yaşamın baharındaydı.
Coşkuluydu, kıpır-kıpır bir gençti. Ele-avuca sığmıyordu. Yaşam doluydu.
Vakur, olgun, ağır başlıydı. İdealleri vardı. Okumak, halkına yararlı olmaktı bütün çabası.
Ağır maddi koşullara rağmen ailesi hiçbir fedakârlıktan kaçmayarak onu okuttu.
İlköğrenimini ve Orta Okulu Baykan’da okudu. Siirt’te Öğretmen Okuluna başladı, başarılı oldu, okulu bitirdi.

Öğretmen oldu, ama bununla yetinmedi Üniversite sınavlarına girdi. Diyarbekir Üniversitesi Fen Fakültesini kazandı. Kaydını yaptırdı, 0kula başladı.
19 yaşını yeni bitirmişti. 1957 yılında doğmuştu. Dalyan gibi boyu, kıvırcık
saçları ve gülümseyen yüzü ile etrafına ışık saçıyordu.
Duruşu ve kararlılığı, başarılı bir gelecek vaat ediyordu.
78 kuşağındandı. Günah ve sevaplarıyla 68’leri devralan acılı bir kuşak.
Özellikle gençlik hareketinin fokur-fokur kaynadığı yılların kuşaklarıdır, 68’ler ve 78’ler.
Yakışıklılığı ve sevgi dolu bakışları çevrede büyük ilgi topluyordu.
Bir bilseniz nazar değmesin diye annesi yeri göğü inleten ne dualar ediyordu. Arkasında kaç kova su döktüğünün haddi-hesabi yoktu. Ya adadığı adaklar, verdiği mevlitlerin sayısını kendisi bile bilmiyordu. Veyselkerani hazretlerine yalvarışları dergâhı inletiyordu. Ne bilecekti ki oğlu bir gün Veyselkeraniye ebedi bir misafir olacak?
Gerçi acılı Gülinaz yengemiz, Şefik’in ölümünden sekiz ay önce dalyan gibi bir oğlunu daha, lise son sınıf öğrencisi Necmettin’i yine bir düşme olayında beyin kanamasıyla kurban vermişti. Veyselkerani ’de yatıyordu. Daha Necmettin’in ağıtları bitmeden, Şefik için ağıtlar devreye giriyordu.
Şimdi iki fidan yan-yana ebedi İkametgâhlarında yatıyorlar. Onları her ziyaret edişimiz de acılarımız yeniden depreşiyor, yaralarımız yeniden kanıyor.
Acılı yıllardır, 1970’li yıllar.
Bu yılların, Türkiye Devrimci hareketine ve Kürd Ulusal Demokratik Mücadelesinde yarattığı derin yaralar halen de kabuk bağlamadı. Çıkardığı ağır faturaların bedeli oldukça ağır oldu. Anaların gözyaşları halen de dinmedi. Kötü bir mirasın taban yaptığı talihsiz yıllardı, o yıllar.
Fanatizm, sekterlik ve grupçuluk örgütleri düşman kamplara bölmüştü. Nice kurbanlar bu yüzden verildi.
Egemen Güçler ve onların piyonlarının yaptıklarını anlamak bir dereceye kadar olası.
Ya dost olması gereken güçlerin yaptıkları? Bugün de anlamak ve yanıtlamak mümkün değildir.
Bu nedenle o yıllarda, bugün de komplo teorileri ile olayları değerlendirmek, bizi doğru sonuçlara götürmedi, bundan böyle de götürmeyecek.
Şefik’in ölüm olayını, ailede de, dost ve arkadaş çevresinde de hep değişik yorumlandı. Özellikle zorlamalarla ideolojik kılıflar ve kast arandı. Bugün de yorumlara baktığımızda, çoğunda bunu rahatlıkla görebiliriz.
Bu yorumların başka üzücü bir yanı da, yıl dönüm ve anmalarda kandamlalarından ve gözyaşlarından nemalananların fotoların altında ölenin gerçek nedenlerini yazmayıp, “Karanlık güçler tarafından katil edildi” yahut “İşbirlikçiler tarafından kalleşçe vuruldu” denilerek, âdeta intikam çağrıları yapıp, “Hesabı sorulacak” veya “Döktükleri kanda boğulacaklar” deyip şövalyelik yapmaları.
Oysa o yıllarda kurban verdiğimiz Şefik Epözdemir ve nice Şefik’ler imiz grupçuluğun, anlamsız rekabetin ve kör bir döğüşün, gizli ellerin kurbanlarıdırlar.
Ve en acısı da, halen de aynayı kendimize çevirip, doğru tespitlerde bulmaktan kaçmamız. Ancak her ölüm yıl dönümlerinde mesajlarımızla unutulmadıklarını söyleyerek, kendi-kendimizi kandırmamız.
Bu trajedilerden kurtulmak, çareleri için kafa yormadık. Neden, sonuç üzerinde durmadık. İçerikten ziyade hep şekilciliği seçtik. İyi slogancılar olduk, usta amigolar yetiştirdik. Toplumsal acılarımıza çareler aramak yerine, yaralarımızı, Ax û waxlarla bastırdık.
Bu da Onları geri getirmedi, anıları mücadelemize önder olamadı. Özlem ve istem, söylem ve renkli afişlerimizde kaldı.
Şefik Epözdemir 78’lilerindendi. O dönemin Kürd Gençlik Hareketinin önemli isimlerindendi. DDKD’nin kurucusu ve ilk üyeleri arasındaydı. DDKD, kurulduğunda Şefik Diyarbekir Üniversitesi Fen Fakültesinde öğrenciydi. Bir yandan Ulusal Demokratik Mücadelenin coşkusu, öte yandan Demokratik Öğrenci Hareketinin omzuna yüklediği sorumluluklar.
Bir dönem Fen Fakültesi Öğrenci Derneği Başkanlığı yaptı.
O yıllarda ihtilalci, hırçın, başkaldırıcı ve fanatik bir Üniversite gençliği gelişmelere ve olaylara damgasını vuruyordu.
Ama O öyle bir Figür değildi. Tam tersine aklıselim yanı ağır basan, uzlaşmaya açık, sağduyulu ender kişilerden biriydi.
!976’ların başında Fen Fakültesinde 15-20 kişilik bir gruptular. Siyasi çizgiler yeni-yeni filizleniyordu. Ama siyasi çizgisi belli olan birkaç kişiden biri Şefik Epözdemir’di.
Sonraki dönemlerde bu gruptan Ulusal Demokratik Mücadelemize değerli katkılar sunan kıymetli şahsiyetler çıktı.
Bunlardan bir dönem KUK Genel Sekreterliğini yapan rahmetli Mustafa Fisli, keza PSK Genel Sekreterliği yapan Mesut Tek, Diasporada Kürt örgütlenmesinde önemli yeri olan Aziz Alış ve şimdi PWK Genel Başkan Yardımcısı olan Baran’ı(Ö. Ekti) biliriz.
İsterseniz, gelin gerisini Şefik Epözdemir’in adaşı Sevgili Şefik Öncü’den dinleyelim.
“Ancak biri vardı ki yiğitliği, mertliği ve enerji dolu gençliğiyle grupta ayrı bir yere sahipti. O
Yıllarda Fen Fakültesinde okuyanlar, Şefik Epözdemir’den bahsettiğimi hemen anlayacaklar.”
Sadece Fen Fakültesinde değil, gençlik hareketinde yer alan birçok kişi Şefik’i yakinen tanıyordu.
Sevgili Aydın Hasar , “O yıllar, o acılar” diyor, o yılları yorumlarken.
Gelin o acılı yılların ve olayın görgü tanığı Değerli Aydın Hasar’ı dinleyelim;
“Yazık oldu, yazık bu Civanlara…Sene 1976 , İsmail Gökhan Edge , SBF öğrencisi. Halkın Kurtuluşu Gazetecisi Diyarbakır’da gözaltında işkence ile öldürüldü. O zaman sol gruplar arasında çeşitli fikir ayrılıkları var.
En keskin ayrılık, Sovyetler Birliği ile Çin Komünist Partisi arasında ve bizlere yansıması. Bizler Sovyet yanlısı, Maocu dediğimiz guruplar Çin yanlısı.
Halkın Kurtuluşu gazetesini Maocu olarak tanımlıyoruz.
Ben o zaman DHKD ve DYÖD yöneticisiyim.
Gökhan Edge’nin cenaze töreninde destek vermek için bulunuyoruz. Balıkçılar Başında, sloganlar yüzünden Maocularla aramızda tartışma çıktı.
Bir dolmuşun üzerinde bir yığın insan . Herkes yere savruldu. Fen Fakültesi öğrencisi Şefik Epözdemir dolmuştan aşağı düşenlerden. Kafası kaldırım taşına çarptı ve ne yazık ki bir gün sonra vefat etti.
Şefik’in cenazesini Veysel Karani’de büyük bir kalabalık tarafından toprağa verdik.
O yıllar ne acı yıllardı, nice devrimci kardeş kurşunu ile öldürüldü.
Bu olayda Yıldırım Beyazıt isimli arkadaşımız yıllarca hapis yattı.”
İsmail Gökhan Edge , 7.12.1976 gözaltında içkence ile öldürülmüştü. Cenaze töreni 11.12.1976 günü yapıldı. Gerginlik ve sloganlar yüzünde guruplar arası sert tartışma daha cenaze Hastanedeyken başlamıştı. Gerginlik Balıkçılar Başın’ da had safha ulaşmış, karşılıklı sloganlar arşa azmana yükselmiş. O zamanın gözde sloganları, “Kahrolsun sosyal Faşizm”, “Kahrolsun Sosyal Emperyalizm”, “Kahrolsun Maocu Bozkurtlar” sloganları atılmış. Ama kimse kahrolmadığı gibi yeni kurbanlar için yeni kapılar aranmış.
Minibüsün üstündeki itişme kalkışmada bir sürü insan yere düşmüş, Şefik’in başı kaldırım taşına çarpmış, beyin kanaması geçirmiş ve Hastaneye kaldırılmış. 13.12.1976 günü Diyarbakır’daki Yüksek Öğrenim Kurumları olay protesto etmek için bir günlüğüne boykota gitmişler.
Olayı aynı günü akşam saatlerinde duydum. Tatvan’dan bir özel oto ile Diyarbakır’a hareket ettim. Numune Hastanesinin önü ana baba günüydü. Ailemizin büyük çoğunluğu, dostlarımız, Şefik’in yol arkadaşları da oradaydılar.
Şefik yoğun bakımda, komadaydı. İzinle içeri girdim. Başucunda sözlüsü Methiye oturmuştu. Eli Methiye’nin elinin içindeydi. Derin bir uykudaydı. Methiye’nin gözyaşları pınar olmuştu, sanki. Yeri gelmişken, bu talihsiz kazadan bir süre önce Muradiye depremi nedeniyle Şefik Tatvan’dan geçerken bana uğramıştı. Yakında hayırlı bir iş için seni arayacağım demişti. O zaman isteme ve söz kesme olduğunu anlamıştım. Maalesef muradına erimeden anlamsız bir rekabetin kurbanı oldu.
Bir telaş ve heyecanla Asım Duman’ı aradım. Asım Duman Tıp Fakültesi Dekanı ve aynı zamanda çok iyi bir Beyin Cerrahiydi. Geç olmasına rağmen kendisini buldum, Şefik denetimindeydi. Çaresizlik içinde odasına girdim. Gerekirse başka yere götürebileceğimizi söyledim. Bana şu hali ile milyonda bir kurtulma ihtimali var, yerinde kaldırılması halinde bu ihtimal da ortadan kalkar yanıtı verdi.
Çaresizlik içinde aileyi ve toplananlara gerekli bilgilileri verdim. İlerleyen saatlerde bizi sarsan ölüm haberini aldık. Hazırlıklara giriştik. Sağ olsunlar o dönemdeki Töb-Der yöneticileri, Diyarbakır Töb-Der Şubesini açarak sabaha kadar bize misafirperverliklerini esirgemediler. Ertesi gün oldukça kalabalık bir kitle ve uzun bir cenaze konvoyu ile Veysel Karani’ye hareket ettik. Defin işleminden sonra taziye başladı. Çevre il ve ilçelerden binlerce insan günlerce akın-akın taziyeye gelerek acılarımızı paylaştılar.
Üzülerek belirteyim, o dönem devrimcilik adına âdeta “ çelik çomak” oynanıyordu. Çoğu değerli gençlerimizi bir hiç uğruna kurban verdik. Kimse bu durumları irdeleyip, dersler çıkarmadı.
Pragmatik ve sekter görüşler o dönem ve sonraki dönemlerde de Ulusal Demokratik Mücadeleye çok büyük zararlar verdi.
Şefik, anlamsız didişme ve inatlaşmanın kurbanı oldu.
Bu yıl O’nu kaybedişimizin 49’cu yılı.
Şefik ve nice Şefiklerin anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Yıllar sonra niye bunları yazdım, niye yaramızı deştim?
Bugün geriye baktığımda; gereksiz ve de anlamsız ne canlar yitirmişiz. Bir hiç uğruna egoların tatmini için ne kanlar dökülmüş. Üstelik ders almamışız. Acılarımıza yeni acılar katmışız.
Dilerim, ulusal bir bilinç ve duyarlılıkla herkes biraz geriye bakar, kin ve anlamsız rekabetin yerine; Ulusal Birliğimizi pekiştirecek, sorumluluk ve olgunluk bilinci ile kardeşlik bağlarımızı perçinleştirecektir.
Doğrularımızı yüceltip, yanlışlarımızdan ders çıkarma erdemliliğini gösterebilirsek aşamayacağımız hiçbir engel olmaz.
Bu inançla sevgi, barış, birlik ve kardeşlik dolu bir gelecek diliyorum.






YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.