Diyar Budak

Diyar Budak

Yazarın Tüm Yazıları >

Rojhelat güçleri ve İ-KDP nin dikkatine

A+A-

Şubat 1979 Şah rejimini yıkarak yerine gelen islamcı Humeyni rejimi Kırk yıllık  katı bir faşizm iktidarını kurumsallaştırdı. Literatüre İran İslam Devrimi diye geçen bu hadise, aslında  bir devrimden ziyade tamda karşı devrimci bir hareket olduğunu, İran kamuoyu ve giderek dünyaya kendisini kanıtlanmıştır.

 Şah Rıza devlet yönetimi bırakıp, canını kurtarmak için İran'dan kaçmak girişimlerinden sonuç alamadı. Onu resmi olarak kabul edecek bir ülke bulunmuş değildi. Bunun  üzerine devreye giren ABD’nin, sağladığı destek ve yardımı sayesinde zor bela, kendisinin ve ailesinin gidip sığınması için Mısır’dan onay alınmıştı. Koca bir İran ülkesini Fransa’dan gelen Ayetullah Humeyni’ye terkedip kaçmıştı.

Yeni gelen Humeyni, İran halkının ve dünya islamcı ideolojisinin  övgüsünü ve desteğini almayı başarmıştı. Bu yeni yönetimin uygulamalarını görmek ve  tanımak bir  zaman işiydi.

Koşulları aceleden değerlendiren  sol partiler ve anti emperyalist güçler Humeyni’den yana tavır almaları uzun sürmedi. Bu soğuk savaş dönemi solcu ve sosyalistlerin tavrı giderek İran devriminin abartılı bir şekilde desteklenmesi ve sahiplenilmesi yönünde olmuştu.  Bir dönem Türk ulusal kurtuluşunu destekleyen Kürtler ve komünistler gibi.

Gözlem ve tahlilden uzak değerlendirmede bulunup yeni islamcı rejimi destekleyen başta İran TUDEH partisi olmak üzere birçok kesim, bu yeni yönetimin kurallarının oturtulmasını beklemekteydi. Rejim kendisini sağlama aldıktan sonra, acımasız tırpanı ile kıyıma başladı.

Humeyni rejiminin ilk icraatı itaat etmeyen Kürt halkına saldırmaları oldu. Kasımlo’nun liderliği ve  İKDP önderliğinde Kürd halkı bu yeni yönetime de baş kaldırıp, hak ve özgürlük talepleri  için savaşla karşılık verdiler. Bir çok parti ve yerel güçler, Kürt hareketini, bölücü, emperyalizmin güdümünde  bir hareket olmakla  suçlamışlardı. Bunun oldukça ucuz ve gerçeklikten uzak bir değerlendirme olduğu yaşamın kendi döngüsünde öğrenildi.

Geriye bakıldığında 40 yıllık bu tarihi süreçte, Molla rejimine karşı, Kürt halkının haklılığı çok bariz bir şekilde ispatlanmıştır. İslam cumhuriyetinin ne denli karanlık ve dünyada eşi görülmemiş bir islam faşizmi uyguladığına İran’da yaşayan halklar ve dünya kamuoyu bunu yakından gördü. Bu süreçte İslam cumhuriyetine  destek veren sol ve demokratlar kurumlar ise en büyük darbeden paylarına düşeni almışlardı.

Hatırlanacağı gibi,İkinci Dünya savaşı sonrası,1947 Mahabad Cumhuriyeti'nde olduğu gibi halkımız bu parçada bir daha tek başına kalmıştı. Diğer halklar rejimin yalanlarına alet olup, edilgen, işbirlikçi ve düşmanca bir tutum sergilemişlerdir. Bu tavır ile rejimin yedek gücü konumuna girip, halkımız barbarlara karşı yalnız bırakılmıştı. Sonuç olarak Qadı Muhammed İran Şah rejimi tarafından  aynı yıl idam edilmişti. Şah rejiminden sonra gelen Humeyni döneminde, İKDP’nin iki Genel Sekreterleri İran tarafından hunharca katledilmişti.

Şah dönemini aratacak, bir zulüm, işkence ve ağır bir ekonomik politika uygulama süresi başlamıştı. Irak ile başladıkları savaş sekiz yıl sürmüş ve ciddi bir ekonomik  yıkım ve genç kaybına neden olmuştu. Bugün gelinen sonuç dünkü sessizliğin ve yanlış desteğin sonucu olduğunu söylemek yerinde bir değerlendirmedir. Bu bize  biraz Türkiye’de ilk dönem iktidara gelen AKP hükümetinin herkesi kandırarak aldığı desteği hatırlatmaktadır.

İslamcılar iktidara geldikleri her yerde Emperyalizme karşı olduklarını söyleyip insani değerleri okşayarak, ezilen kesimlerin, sendikaların ve demokrat kurumların desteğini alarak gelmişlerdir.

Kürde gelince, din, devletin elinde  bir oyuncak  gibi işlev görmektedir.

İslam adına Kürd’e cihat açarak, Kürd’ün vatandaşlıktan atılmasını, din ve devlet düşmanlarını temizlemek, bunun için erzak biriktirip  tedarik savaşına hazır olun fetvası verilmektedir. Bu otoriteler geçmişte de din elden gidiyor diye katliamlar yapmışlardı. Bu devletin yarattığı din temsilcileri artık halkı aldatamazlar. Kürd halkı, kendi tanrısının,sömürgeci devletlerin tanrısıyla ayrı olduğunun farkına varmalı. Kamplarda  tutuklu bulunan DEAŞ’lı kadınlar kendi erkek çocuklarına” büyüdüğünüzde anneniz veya kız kardeşinizi başı açık görmeniz halinde  sizin onları öldürmeniz helaldir, demelerini nereye koymalı? Bütün zenginliğimizi yiyen bu devletler bize dilimizi konuşmamızı bile fazla görmektedirler.

Uluslararası bir kurum oluşturmadığımız sürece bize dayatılan bu  onursuzluk pervasızca devam edecektir. Avrupa’da yaşayan insanlarımız silkinip haklarına ve ülkedeki halkına sahip çıkmalıdır. Bölgedeki sömürgeci üç devlet de  Kürde karşı Işid terörünü  destekledikleri bir hakikattır.

Son olarak, İran ahlak polisinin işlediği cinayet  bu kapsamda ele alınmalıdır. Öldürmenin hiçbir ahlakta haklılığı yoktur.  Bu asırda hiçbir din, saçı görünüyor diye  bir kadını öldüremez. Kadının özgürlüğü tüm diğer yasakları yerle bir ettiği için  islam devlet  anlayışı onlardan korkmaktadır. Hatırlanacağı gibi Kürdistan’a saldıran DEAŞ sürüleri, kadınlar tarafından öldürülmeleri halinde şeh-it sayılmayacak, cennete giremeyecek olmayı düşünerek, Kürt kızlarından kaçmaktaydılar. Yaratıcı, saça karşı olsaydi, başta,hiçbir hayvanı, saçlı ve kıllı yaratmazdı. İslam devletleri kendi saltanatlarını sürdürebilmek için, kadını denetleme, emrine almak için uydurulmuş bir din anlayışını yaygınlaştırımaktalar.

Türkiye’de başörtüsü takanlar bir dönem sorun olarak görülüyordu.Şimdi “imanlı” iktidarın sayesinde kadınlarımız büyük bir kesimi siyah penguen topluluğuna dönüşmüştür.

İran’da ise başörtüsü takmayan veya saçlarının teli görünüyor gerekçesi ile “ahlak zabıtaları” kadınlara  uyguladıkları şiddet sonucu, kırbaç, hapis ve ölüm ile sonuçlanmaktadır.

İnsan olan herkesin, kınadığı bu vahşeti, adında “Hüda” bulunan bir partinin İran’ı savunarak dış güçlerin oyununa dikkat çekmesi, Kürde vurulan gizli bir darbe olduğu bilinmelidir. Her dinden insanların protesto ettiği bu vahşete, Hüda-Par’ın İran rejimini savunmalarını, hafızaya not edilmelidir.

İslam devleti dış güçlerin oyununa gelmemelidir diyenlerin tümü Kürt halkının  açık ve gizli düşmanlarıdır. Mahsa Amini’yi barbarca sokak ortasında katleden devleti kınamaktan korkanlara lanet olsun. Ölümü sonrası aileyi arayan, devletin Mollaları suçlarını örtmeye, tansiyonu düşürmeyi amaçlamışlardı. Ancak bu olayların durmasına yetmedi.  Gösteriler de  giderek ölü ve yaralı sayısı artarak devam etmektedir. İran devletinin yıkılması halinde en az üç parça Kürdistan’ın kazanımı ve yani bir sürecin başlangıcıdır.

Başta İKDP yeni yönetimi, Komela ve diğer örgütler olmak üzere herkes, kitlesel eylemlerini mümkün olduğunca tüm İran coğrafyasına yayılması için, ortak  davranmalı. Kürt güçleri hem kendi aralarında hemde diğer halklarla ortak bir hareket birliği sağlanmalıdır.

Kürtler kendilerini ayrıştıracak, veya tek düşürecek yanlış eylemlerden kaçınmalıdırlar. Bu süreçte  Kürtler tek başlarına silahlı bir kalkışmadan yana olmamalıdırlar. Aksi takdirde eski hataların tekrarı ve hezimete uğramak kaçınılmazdır. Fars, Azeri, Bellucci, Arap ve Kürt halkının ortak düşmana karşı ortak tavır almaları hayati önemdedir. Silahlı kalkışma öncelikli olarak Fars ve Azeri halkının  muhaliflerinin gündeminde olmalıdır.

Sınırın diğer tarafında Azerbaycan devletinin olması İran’da yaşayan Azeriler için bir sigorta veya can simidi görevi görmektedir. Rojhelat güçleri, sömürgeci devletlerin taşeron örgütlerine dikkat etmeli, diğer parçalarda yapılan yanlışlıklar bu parçada  tekerrür edilmesine müdahale edilmelidir.

İran halkları hep beraber  davranırlarsa bu son süreçte yakaladıkları bu  moment Molla devletinin sonunu getirebilir. Mahsa, melekleri andıran güzelim fizyonomisi ile orta yerde ölüm sessizliğinde adalet beklemektedir. Kürt halkının birlikteliğinin oluşturacağı bir demir yumruk, bir gün, mutlaka onların saltanatının ortasına indiğinde,adalet ancak yerini o zaman bulacaktır. Dört parçaya bölünmüş topraklarımızdan, rengin açan güllerimiz ile mezarı bilinmeyen veya bilinenlerin anısına onlara deste güller armağan edeceğimiz günler gelecektir.

Hele gençliklerini yaşamadan, toprağın kucağına gidenler, bu erken vedayı hak etmediniz. Sizi düşündükçe hep hüzünlü olacağız. Kurtuluşumuza her can inanmali ve bu hedefe doğru yol almalıdır. İslamcı Mollaların, mahşer gününde bekledikleri, İmam Mehdi, belki de Mahsa Amini  giysileri  ve adıyla gelip onları cehennemin ateşine götürecektir.

Bu çağdışı Molla rejimini yeryüzünden silip atmak  bir insanlık görevidir.

27 Eylül 2022

London

Önceki ve Sonraki Yazılar