İsmail Beşikci

İsmail Beşikci

Sosyolog
Yazarın Tüm Yazıları >

Kürd Aydınları  II

A+A-

Mücahit Özden Hun ( d. 1958 Iğdır) Kürtler ve Güller kitabının ikinci cildini yayımladı.

Kürtler ve Güller II, Alter Yayıncılık, Eylül 2022,  1312 s.

Birinci cildde 45 aydın incelenmişti, bu cildde 37 aydın inceleniyor. Bu cildin sonunda, ‘Sovyet Kürtleri’ başlıklı bir bölüm de var. (s. 1209 vd.)

İkinci kitapta incelenen kişiler şunlardır: 1. Süheyla Aksoy  2. Mehmet Emin Adıyaman 3. Mehmet Ali Agatay 4. Mehmet Ali Akagündüz  5. Ömer Akat 6. Dicle Anter 7. Faruk Aras, 8. Ruşen Arslan 9. Süleyman Atay 10. Yüksel Avşar 11. Bayram Ayaz  12. Osman Aydın 13. Mehmet Bayrak  14. Hamit Bozarslan  15. Faik Bulut  16. Bahattin Cengiz  17. Çeto Çamlıbel  18. Derviş Ferho  19. Kasım Fırat 20. Mehmet Gültekin  21. İbrahim  Gürbüz  22. Necdet İpekyüz  23. Ahmet Kan  24. Mehmet Kaya  25. Naim Kılıç  26. Musa Konyar  27. Orhan Miroğlu  28. İkram Oğuz  29. Sirac Oğuz  30. Nihat Öner  31. Mustafa Özer  32. Feridun  Süphandağ  33. Haluk Tan  34. Mesut Tek  35. Celal Temel  36. Têmûrê Xelil  37. Mehmet Yardımcı

                                                             ***

Şu işimlerin iki kitapta da yer almadığı görülmektedir. Bu, kanımca büyük bir eksikliktir: Tarık Ziya Ekinci, Naci Kutlay, Bayram Bozyel, Talat İnanç , İbrahim Küreken, Şakir Epözdemir, Said Veroj, Mücahit Bilici, Malmîsanij, Munzur Çem, Mehmet Elbistan, Ahmet Aras,  Fuad Önen … 

Ayrıca Kürd yayıncılığında etkin olan şu isimler de  her iki kitapta da yer bulmamıştır. Abdullah Keskin (Avesta yayıncılık), Süleyman Çevik (Nubihar yayınları), Ahmet Önal (Peri Yayınları), Ahmet  Zeki Okçuoğlu (Doz Yayınları, Serbesti’nin yeniden yayına başlaması), Roşan Lezgin (zazaki..net), Halid Yalçın (Peyvent Yayınları)

                                                      ***

Mücahit Özden Hun kitabının başına, (s. 33-46) aydınlardan, özellikle Kürd aydınlarından  söz etmektedir. Aydınlar hakkında çeşitli tarifler vermektedir. Kürd aydınları hakkında bilgi vermektedir. Kürd aydınlarını yapıp ettiklerini anlatmaktadır.

Bu konuda şunlar söylenebilir: Cumhuriyet’le birlikte Kürdlerin milli varlığı reddedilmeye inkar edilmeye başlanmıştır. Milli Mücadele’de döneminde (1919-1922) Kürdlere verilen sözler unutulmuştur. Artık, tarihte Kürd diye bilinen bir halkın olmadığı, Kürdçe diye bilinen bir dilin olmadığı ısrarla vurgulanmaktadır. Devletin, hükümetin, toplumun temel kurumları bu propagandayı  kararlı bir şekilde sürdürmektedir. Kamu yönetimi, basın, üniversite, yargı organlar bu propagandayı etkin bir şekilde yürütmektedir. Kürdçe’yi yasaklamak, devlet ve toplum hayatında Türkçe’yi egemen kılmak, Kürleri Türklüğe asimile etmek, temel bir devler politikasıdır. Cumhuriyet’in Kürdlere ilişkin temel politikası bu çerçevede yürütülen bir politikadır. Bu resmi ideolojinin en önemli boyutudur.

Kürdlerin Türk olduğu dile getirilmektedir. Kürdçe  denen dilin ilkel bir dil olduğu, aslının Türkçe olduğu söylenmektedir. Bu söylenenlerin yaşama  geçmesi için  devlet terörü yoğun bir şekilde uygulanmaktadır. Kürdistan’da ileri gelen ailelerin, şeyhlerin, aşiret liderlerinin Batı Anadolu’ya sürgün edilmesi, köylerin, evlerin yakılması, yıkılması, Kürdistan’ın geri bırakılması için her türlü yöntemin uygulanması, bu şekilde nüfusun Batı’ya doğru hareketinin sağlanması Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu çerçevesinde yürütülen bir politikadır. Bu politika tek parti döneminde  kararlı bir şekilde yürütülmüştür.

Bu ilişkiler çerçevesinde aydın, Kürd aydını ne yapar. Aydın kimdir? Aydın , bilimin ve siyasetin kavramlarıyla, resmi ideolojiyi eleştirebilen bir kişidir. Resmi ideolojinin herhangi bir ideoloji olmadığını, devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla korunan ve kollanan bir ideoloji olduğunu ısrarla belirtmek gerekir. Resmi idelolojiyi eleştirdiğiniz zaman, benimsemediğiniz zaman devletin idari ve cezai yaptırımlarıyla karşılaşmanız büyük bir olasılıktır.

Cilt 1’de 45, cilt 2’de 37 isim incelenmiştir.  Bunların, yukarıda verilen tarife uyup uymadıkları elbette tartışılabilir. Kişi olarak  bunların tamamını aydın (intelligentsia) kavramıyla ifade etmede bir sakınca görmüyorum. Bu görüş de tartışılabilir, eleştirilebilir.

1990’lara kadar devlet üç konu üzerinde  büyük bir hassasiyet gösteriyordu. Kürdçülük propagandası, Komünizm propagandası, Şeriatçılık propagandası. 1990’ların başlarında yürürlüğe giren  3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası ile Komünizm propagandası (eski ceza yasası md. 141-142) şeriatçılık propagandası (eski ceza yasası md. 163) suç olmaktan çıkarıldı. Kürdler konusunda ise hem ceza daha da ağırlaştırıldı hem de suç kabul edilen fiillerin kapsamı genişletildi.

                                                                ***

Mücahit Özden Hun, röportaj yaptığı bütün kişilerin, önce kişisel  bilgilerini paylaşmaktadır. Nerede doğdu, nerede büyüdü, yaşı, eğitimi, mesleği vs. Bu bilgilerin verilmesini önemli olduğu kanısındayım. Böylece ilgili kişi ile içinde yaşadığı toplum hakkında önemli bir bağ kurmaktadır. Mücahit Özden Hun, bu bölümde, bu kişiler hakkında kendisi de bir  değerlendirme yapmaktadır

                                                                ***

Mücahit Özden Hun’un bu kitabı hakkında Celal Temel’inde tanıtıcı  bir yazısı yayımlanmıştır  ‘Mücahit Özden Hun, Kürtler ve Güller, rupelanu, 14 Kasım 2022’

Kürd Aydınları II yazısı çerçevesinde, Celal Temel’in hazırladığı, henüz kitaplaşmamış,  bir dosyadan daha söz etmek gerekir, kanısındayım. ‘Kürd Ulusal Mücadelesinde İlk ve Orta Kuşak Önder ve Aydınlar’

Bu dosyada doğum tarihi 1940 yılına kadar olan 148 kişi incelenmiştir. İlk Öncü başlığı altında Ehmedê Xani’den (1651-1707) söz edilmiştir.

19. yüzyıldan İki Öncü başlığı altında, Hacî Qadirê Koyi (1816-1897) ve  Şeyh Ubeydullah Nehrî (1817-1883) gündeme getirilmiştir.   

Celal Temel’in sözü dilen bu dosyasında ‘Başkalarının Değirmenine Su Taşıyanlar’ başlıklı bir bölüm vardır. Bu bölümde dile getirilen düşüncelerle, Kürdizade Ahmed Ramiz’in 1911 yılında  Kürdlere yaptığı çağrıda,  (Reşbelek çağrısında) dile getirilen görüşler arasında büyük bir kavrayış bütünlüğü vardır.

                                                                 ***

Mücahiit Özden Hun’un bu cildde incelediği kişileri şu şekilde belirtebiliriz:

  1. Süheyla Aksoy, kendisini ve ailesini, özellikle babasını Mecit Hun’u, eşi İhsan Aksoy’u, o zaman beş yaşında olan, oğlu Rabun Aksoy’u anlatmaktadır. (s. 47- 148) Çeşitli zamanlarda tek başına yürüttüğü mücadele, hayatta kalma, ayakta kalma çabası hayranlık vericidir.

1968’de, öğrenci arkadaşlardan Ahmet Aras ve Cavit Göktürk’le sınır kasabaları araştırması yaparken   Mecit Hun’la ben de tanışmıştım. Doğu Beyazıt’tan Kars’a geçerken Iğdır’a da uğramıştık. Iğdır’da bir otelin lobisine Mecit Hun’la bir görüşmemiz olmuştu. Iğdır’da  bize o zaman Ziraat Fakültesi öğrencisi olan Halit Güneş de katılmıştı. Kars’a beraber gitmiştik. O zaman Halit Güneş bize dikkate değer bir olay anlatmıştı. Bir sivil polis Halit Güneş’e, bizden dolayı, ‘bunlar üç kişi dolaşıyorlardı. Sen nereden çıktın’ diye sormuş. Halit Güneş de ‘ben onları takip ediyorum’ demiş.

2. Mehmet Emin Adıyaman, Iğdır’da, 12 Eylül’den önce devrimci mücadelenin,  sağ-sol kavgasının, Kürdlük bilincinin nasıl geliştiğini  anlatıyor. (s. 149-166)

3. Mehmet Ali Agatay Mardin’de Kürd ulus bilincinin nasıl geliştiğinden söz ediyor. (s. 167-176)

4. Mehmet Ali Akagündüz,  kardeşi Hüseyin Ali Akagündüz’ün 1987’de nasıl öldürüldüğünü dile getiriyor. Ayrıca, Dersimli Mehmet Ali Akagündüz’ün vefatı, Kürt ulus bilincini gelişmesi, Cumhurbaşkanı François Mitterand’ın  Kürdler konusunda Kendal Nezan’a söyledikleri üzerinde duruluyor. François  Mitterand’ın Kendal Nezan’a ‘Kürdler ne istiyor’ şeklinde bir soru sorar. Kendal Nezan’ın ‘otonomi, federasyon’ demesi üzerine, Kendal Nezan’a ‘Neden bağımsızlık  istemiryorsunuz? Der. (s. 177-192)

5. Ömer Akat, Hasankeyf taraflarında Ermeni-Kürd ilişkilerini, Kürdler konusunda nasıl bilinçlendiğini anlatmaktadır. /s. 192-202)

6. Dicle Anter, çok dikkate değer bir duruma işaret etmektedir. 49’lar Davası’nda yargılananların çocuklarının hiçbirinin babalarının davasını devam ettirmediklerini söylemektedir. Bu çocuklar içinde sadece kendisinin Kürd sorunuyla, siyasal mücadeleyle ilgilendiğini vurgulamaktadır. (s. 203-248)

7. Faruk Aras, Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın kuruluşunu, daha sonra Özgürlük Yolu Dergisi’nin daha sonra da  Roja Welat Gazetesi’nin yayına başlamasını dile getirmektedir. DDKO’daki arkadaşlarından söz etmektedir. (s.  249-300)

8. Ruşen Arslan Türkiye İşçi Partisi’ndeki, DDKO’daki çalışmalarını,  arkadaşlarını anlatmaktadır. Şerafettin Kaya, Hatice Yaşar ve Edip Karahan üzerinde özel olarak durmaktadır. Edip Karahan’ın Sıkıyönetim Tutukevi’ndeki ‘Başkanlık Divanın’dan, DDKO duruşmalarından söz etmektedir. (s. 303-340)

9. Süleyman Atay Dersimli bir Kürd. Pîr ailesinden olduğunu vurguluyor. Kur’an kurslarına başladığını, devam ettiğini anlatıyor. Nizamettin Barış ve Arif Sevinç’le ilişkilerinden söz ediyor. (s. 341-368)

10. Yüksel Avşar Xoçvan hakkında bilgi veriyor. Canip Yıldırım, Talat İnanç, İhsan Aksoy’dan söz ediyor. Bu bölümde yer alan fotoğrafta Canip Yıldırım’la  Talat İnanç’ı karıştırmış. (s. 369-496)

11. Bayram Ayaz, Seyit Alp üzerinde çok duruyor. Birçok kişinin Seyit Alp’le  ilgili görüşlerin gündeme getiriyor. Fehmiyê Bilal, Nuri Sınır, Yusuf Ekinci, Nurettin Basut, Nazif Kaleli’den söz ediyor. Milliyetçi Hareket  Partisi Genel Başkanı Alpaslan Türkeş’in 1975 Diyarbakır gezisine işaret ediyor. Mehdi Zana’nın 1977’de  bağımsız olarak Diyarbakır belediye başkanı seçildiğin vurguluyor. Munzur Çem’in Kığı’dan Berlin’e Anılar kitabı hakkında bilgi veriyor. (s. 397-452)

12. Osman Aydın,  Kürdlük bilincini a annesinden aldığını vurgulamaktadır. Nazif Kaleli, Ali Özcan’la ilgili anılarını dile getirmektedir. Prof. Dr. Nadir Nadirov’dan, Ferid Öngören’den söz ermektedir. (s. 453-484)

13. Mehmet Bayrak-Gülay Bayrak,  Özgür Gelecek Dergisi ile ilgili anılarından söz etmektedir. Özgürlük Yolu ve Deng dergilerinde yayımlanan yazılarından örnekler vermektedir. Rohat Alakom, Sertaç Bucak, Yaşar Kaya, Prof. Dr. Kadri Yıldırım’la  ilgili anılarını dile getirmektedir. Ümit Kaftancıoğlu’nun Tüfekliler romanından hareket ederek Mardin yöresinin toplumsal yapısını analiz etmektedir. (s. 485-656)

14. Hamit Bozarslan milli değerlere sahip bir ailede  büyüdüğünü, yurtdışı etkinliklerini  dile getirmektedir. Paris Üniversitesi’nde ve Paris Kürt Enstitüsü’ndeki çalışmalarından söz etmektedir. (s. 657-682)

15. Faik Bulut, milli değerleri aileden aldığını, Filistin’e ilk gidenlerden olduğunu, mücadele sürecinde yaralandığını, İsrail tarafından tutuklandığını, yedi yılı aşkın bir zaman İsrail cezaevlerinde kaldığını anlatmaktadır. (s. 683-746)

16. Bahattin Cengiz, İhsan Aksoy, Zeki Adsız, Urfan Alpaslan, Orhan Alpaslan gibi dostlarıyla ilişkilerini, Tutak’ı, Doğubeyazıt’ Iğdır’ı anlatmaktadır. (s. 747-772)

17. Çeto  Çamlıbel, Doğubeyazıt’ı, anlatmakta, Mustafa Çamlıbel’ üzerinde durmaktadır. (s. 773-782)

18. Derviş Ferho-Medeni Ferho, Midyat üzerinde durmakta, Bruksel Kürt Enstitüsü’nü, Ekrem Cemil Paşa’yı, Pervin Cemil’i, dile getirmektedir. Kürd dili çalışmalarından  söz etmektedir. (s. 783-830)

19. Şeyh Kasım Fırat,  Çan şeyhlerinden, Melikan şeylerinden,  sürgün günlerinden, Kolağası Kerim Bey’den, Cibranlı Halit Bey’den, Saidi Nursi’den söz etmektedir. Dilin önemini vurgulamaktadır. Çeşitli zamanlarda ve mekanlarda gördüğü işkenceleri anlatmaktadır.

20.  Mehmet Gültekin, Ağrı Dağı isyan yıllarından, Bro Heski Telli’den, İhsan Nuri Paşa’dan söz etmektedir. Avrupa’ya yolculuğunu anlatmaktadır.  Zargotina Kurden Serhedê isimli kitabından, Kazım Taş’dan  bahsetmektedir. Salname Ehmedê Xani dizisinden, Rohat Alakom ve Xaçatur Abovyan’dan bahsetmektedir. (s. 861-880)

21. İbrahim Gürbüz, Siyasal mücadelesinden, cezaevi hayatından, Mezopotamya Kültür Merkezi’nden, İstanbul Kürt Enstitüsü’nün kuruluşundan, Yaşam Radyo’dan, bu kurumlardaki yöneticiliğinden, İsmail Beşikci Vakfı’nın kuruluşundan  söz etmektedir. Türkiyelileşme projesini eleştirmektedir. (s. 891-900)

22. Necdet İpekyüz,  Bismil’den, Dr. Yusuf Azizoğlu’ndan, aile olarak, güvenlik aramalarında,  Meleyê Cizîrî Divanını saklamak için ne kadar büyük çabalar harcadıklarından, Nurettin el Hüseyni’den TÖB-DER’den, Gültekin Gazioğlu’dan,  Önder Demirok’tan, Yılmaz Güney’in Sürü filminden, Said Bingöl’den, Seyfettin Kızılkan’dan, anadilinde  eğitimin öneminden söz etmektedir. (s. 901-920)

23. Ahmet Kan,  Rizgari, Ala Rızgari ve İbrahim Güçlü’den, cezaevi hayatından söz etmektedir (s. 921-948)

24. Mehmet Kaya,  Sivil toplum kurumlarının önemini vurgulamaktadır. Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nden söz  etmektedir. (s. 949-958)

25. Naim Kılıç,  Karakoçan Qowûman’dan,  ailenin Alevilikten Sünniliğe geçişinden Kürdlük  bilincini gelişmesinden, Mahsun Korkmaz’dan, Abdullah Öcalan’dan söz etmektedir. (s. 959-970)

26. Musa Konyar, Doğubeyazıt Arzak köyünden,  Naci Kutlay’dan, İhsan Aksoy’dan, Kürt açılımında bahsetmektedir (s. 971-978)

27. Orhan Miroğlu, Midyat Keferhavar Köyünden,  Reşat Kemal Timuroğlu’ndan,  Eminê Perihanê’den, Mehmet  Uzun’dan söz etmektedir. (s. 979-990)

28. İkram Oğuz, Tekman Xanbegi Köyü’nden, Kürdlük bilincinin,  kendisinde,  nasıl geliştiğinden söz etmektedir. Erzurum’un, Hınıs, Tekman, Karayazı, Karaçoban ilçelerinde Kürdlerin yaşadığı anlatılmaktadır. Nurettin Basut’tan, Metin Aktaş ve Halil Aktaş’tan, İşkencelerden bahsetmektedir. Kavala Şirketler Grubu’ndan, Deng Dergisi’nden Azadi Gazetesi’nden, Ahmet Zeki Okçuoğlu’dan Serhat Bucak’tan Yunanistan günlerinden, Cemil Turan’dan, NAVKURD’dan, Yılmaz Demir’den söz etmektedir. (s. 991-1036)

29. Sıraç Oğuz, Tekman Aşağı Xanbegi Köyü’nden, İhsan Aksoy’dan, Metin Aktaş’tan, Kenan Aras’tan, Orhan Alpaslan’dan söz etmektedir.

30. Nihat Öner,  Ağrı, Qazi Köyü’nden, Redkan Aşireti’nden söz etmektedir. 1920-1921 Iğdır çarşısının yakılışından, Ağrı’ya ve Qazi Köyü’ne Azerilerin, Terekemelerin, Karapapakların gelişinden, Xani Baba’yı ziyaretinden, yazdığı kitaplardan, Hatderanlılardan,  Kör Hüseyin Paşa ve Nadir Bey’den, Xaco Ağa’dan, Hacı Musa Bey’den bahsetmektedir. (s. 1045-1090)

31. Mustafa Özer, babası Şeyhmus Bey’den,  Devrimcii Doğu Kültür Ocakları’ndan (DDKO), Necmettin Büyükkaya’dan,  arabasının bombalanmasından, Diyarbakır İnsan Hakları Derneği’nden, Vedat Aydın’dan, Diyarbakır Barosu Başkkanlığı’ndan, Ertuğrul Mavioğlu’ndan söz etmektedir.

32. Feridun Süphandağ,  Hayderan Aşiret’nden, dedesi Kör Hüseyin Paşa’dan, babası Nadir Bey’den söz etmektedir. Kör Hüseyin Paşa-Said-i Nursi sohbetini gündeme getirmektedir. (s. 1109-1124)

33. Haluk Tan, Silvan’dan, Dr. Tarık Ziya Ekinci’den, Canip Yıldırım’dan bahsetmektedir. (s. 1119-1124)

34. Mesut Tek, Elazığ’dan, siyasal konularda bilinçlenmesinin nasıl geliştiğinden, dört parçada siyasal mücadele konusunda bilincinin artmasından, 1975’de Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alpaslan Türkeş’in Diyarbakır’a gelişinden, Deng Dergisi’nden söz etmektedir. (s. 1128-1136)

35. Celal Temel, Batman, Tilmenç Köyü’nden söz etmektedir. Altan Tan’dan Abdullah Kaya’yı, İbrahim Kaypakkaya ve İsmail Beşikci’yi  dile getirmektedir. Muzaffer Oruçoğlu, Necmettin Büyükkaya, İhsan Aksoy, Mümtaz Kotan, Mehdi Zana, Niyazi Usta,  Vedat Aydın, Orhan Miroğlu … ile ilgili anılarından söz etmektedir. Açılım Dergisi’nden söz etmektedir. 1997’de geçirdiği araba kazasını, eşinin vefatını anlatmaktadır. Öğretmen Okulunda okuduğu yıllarda Nurcu olduğunu dile getirmektedir. Ali Özveren, Mir Dengir Fırat ve Ahmet Özer’le ilişkilerini anlatmaktadır. TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası), TÖB-DER (Tüm Öğretmenle Birleşme ve Dayanışma Derneği, Eğitim-Sen gibi kurumlarla ilgili anılarını anlatmaktadır. (s. 1137-1158)

36. Têmûrê  Xelil, Roja Nû, Rya Teze gazetelerinden ,Qanadê Kurdo, Cegerxwîn’den, klam ve dengbêjler den söz etmektedir. İhsan Aksoy’dan, Erebê Şemo, Heciyê Cindî, Eminê Atar, Casimê Celîl gibi Kürd yurtseverlerini gündeme getirmektedir. (s. 1169-1178)

37. Mehmet Yardımcı,  Iğdır Güngörmez Köyü’nden, Mecit Hun’dan,  ‘Dilimde Ekektrik Tadı isimli kitabından, benzer kitaplarından, gördüğü, yaşadığı işkencelerden söz etmektedir.

Mücahit Özden Hun’a Bir Eleştiri.

Mücahit Özden Hun, kitabın birçok yerinde ‘türkü’ sözcüğünü kullanmaktadır.  Örneğin, s. 1175’de, Têmûrê Xelil bölümünde ‘Kürt türkülerinden söz etmektedir. s. 1211’de de,  Sovyet Küürdleri’den söz ederken, ‘Soruyorum, Seyadê Şamê,  ‘Esme Eman veya Apo’ türküsünü söylerken,  gönüller yas tutmadı mı’ demektedir.

Türkü, Türk’e has, Türk’e ait  demektir. Örneğin bir Türk halk şiiri, melodi ile ifade edildiği zaman türkü olur. Bu açıdan, Kürd türküsü, Arap türküsü, İngiliz türküsü vs. olmaz. Bunu Kürd şarkısı şeklinde ifade etmek daha doğrudur. Kürd halk şarkıları, Arap halk şarkıları vs. gibi.  Daha  doğru olan da klam, stran, dilok gibi sözcükleri Türkçe’ye  çevirmeden olduğu gibi kullanmaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.