İsmail Beşikçi: Kürd Tarihini Kürdlerin Yazması…

İsmail Beşikçi: Kürd Tarihini Kürdlerin Yazması…

Kürd tarihini Kürdlerin yazması denildiği zaman, Murad Ciwan adı hemen öne çıkmaktadır. Bu konuda ismi dile getirilecek pek çok kişi, araştırmacı vardır.

A+A-

Kürd tarihini Kürdlerin yazması, tahrifata uğramamış tarihsel belgelerin bizzat Kürdler tarafından değerlendirilmesidir.  Kürd tarihinin, resmî ideolojinin kısıtlamalarına bağlı kalmayarak değerlendirilmesidir. Bunu elbette Türk akademisyenler, Türk araştırmacılar da yapabilir. Ama, bugün, 202 Türk üniversitesine görevli bir akademisyenin bunu hiç yapamayacağı açıktır. Bugün 202 Türk üniversitesinde, 168 bin 850 öğretim üyesinin görev yaptığı vurgulanmaktadır.  (Yalçın Doğan, Çoraklaşan Ülke: Al Üniversitelere bak,  T24, 2 Temmuz 2020)

Bunun aksi olarak, üniversitelerde görevli birçok Kürd akademisyenin olduğu da söylenebilir. Ama onların, genel olarak resmi ideolojinin direktiflerini kabul ederek görevlerini sürdürebildikleri söylenebilir. İstisnaları şüphesiz vardır.

                                                         ***

Kürd tarihini Kürdlerin yazması denildiği zaman, Murad Ciwan adı hemen öne çıkmaktadır. Bu konuda ismi dile getirilecek pek çok kişi, araştırmacı vardır. Bunlar yanyana yazılsa bir paragrafı bulabilir.

Murad Ciwan, 26-28 Haziran 2014 tarihleri arasında, Birinci Uluslararası Bitlis Sempozyumu’nda bir bildiri sunmuştu. Bildirinin başlığı,  “Kürtler Çağırmasaydı Büyük Türk (Yavuz Selim) Asla Şah İsmail’e Saldırmaya Cesaret Edemezdi” şeklinde düzenlenmişti 

Bu sözün sahibi, Giovanni Mario Angiolello, 1470 yılında Fatih Sultan Mehmet’in, Eğriboz’a yaptığı sefer sırasında Osmanlılara esir düşmüş, daha sonra Saray’ın hizmetine verilmiş, Osmanlı ordusunda birçok savaşa katılmış bir İtalyan’dır.

3-073.jpg

Murad Ciwan

Sözü dilen bu bildiriden beri Murad Ciwan’ın çalışmaları dikkatimi çekmişti.

Çaldıran Savaşı’nda, Osmanlılar, Safeviler ve Kürtler, İlk Kürt-Osmanlı İttifakı (1514), (Avesta, İstanbul, 2015) önemli bir çalışmadır.

Murad Ciwan’ın şu incelemelerine dikkat çekmek gerekir:

  • Malazgirt Savaşı ve Kürtler
  • Yavuz Sultan Selim 40 bin Aleviyi Katletti mi, İdris-i Bitlis ‘Ulusal Hain’ mi?
  • Hamidiye Alaylarına Farklı Bir Bakış Açısı
  • Osmanlı’dan Önce, Batı Anadolu’da Devlet Kuran Menteşoğullarının Kürtlüğü,
  • Amasya Bağımsız Kürt Emirliği,
  • Gürcistan’ın Kürt Asıllı Prensesi, Eyyubiler ’in Ahlat Melike’si Tanta’nın Maceraları,
  • Ahlat’ı Yöneten Sökmenoğluları Kürt müydü?
  • Ebu’l Vefai el Kürdi Vefefailik Hakkında,
  • Kürt Ressam Heykeltıraş ve Mimarların Sefaleti

Bu incelemelerin hepsine de internette ulaşılabilir.

Murad Ciwan, Hamidiye Alaylarına Farklı Bir Bakış Açısı’nda,  2011 Sonbahar’ında, İstanbul’da, Ekopolitik’de, gerçekleşen bir seminerde yaptığı bir konuşmaya yer vermektedir. Ekopolitik yöneticisi Ergün Yıldırım’ın ve katılımcıların sorularını cevaplamaktadır.

4-066.jpg

Murad Ciwan, bugüne kadar, Hamidiye Alayları hakkında yapılan değerlendirmelerin, hemen hemen tamamının olumsuz değerlendirmeler olduğunu belirtmektedir. Bu olumsuz değerlendirmelerin kaynağının, İttihat ve Terakki ve onun devamı Kemalistler olduğunu vurgulamaktadır. Hamiye Alayları konusunda yapılan ilk değerlendirmelerin, daha sonraki araştırmacılar tarafından hiç sorgulanmadan aynen tekrarlandığı vurgulanmaktadır.

Murad Ciwan, köy koruculuğu ile Hamidiye Alaylarının birbirlerine karıştırılmaması gerektiğini belirtmektedir. Köy koruculuğunu, Kürd’ü Kürd’e kırdırma projesi olduğunu, Hamiye Alayları’yla ise, Kürdistan’da bir statü yükselmesi gerçekleştiği ifade edilmektedir. Botan Mirliği’nin yıkılmasından sonra, bunun, Kürdler/Kürdistan için önemli bir süreç olduğu anlatılmaktadır.

19. yüzyılda, Kürd mirliklerinin yıkılması ve Kürdistan’ın merkeze bağlanması döneminde, Ermenilerin Osmanlı’yla işbirliği yapıp, Osmanlı ordusunda Kürdlere karşı savaştığı anlatılmaktadır. Batılıların, Ermenilere, Süryanilere, Keldanilere ilgisinin artması, Kürdistan’ın Hristiyan unsurlara pazarlanması, Şark Islahatı, Ermeni Islahatı adı altında, Kürdistan’da Ermenistan kurulmaya çalışılması sürecinde, Kürdlerin de derlenip toparlanmaya başlamaları, Hamidiye Alayları çevresinde bir güç oluşturmaları ikna edici bir şekilde anlatılıyor.  19. yüzyıla ilişkin, Kürd-Ermeni ilişkileri konusunda bu sürecin dile getirilmesi kanımca çok önemlidir.

Murad Ciwan, Hamidiye Alayları ile ilgili konuşmasında bir konuya daha açıklık getiriyor.  1894-1895 Sason olayları sırasında, Diyarbakır’da, Ermenileri katledenlerin, Hamidiye mensubu Kürdler değil, şehirli Kürdler, aristokrat Kürdler olduğunu vurguluyor. Hamidiye komutanlarından İbrahim Paşa’nın, şehirli Kürdlerin bu katliamlarına karşı Ermenileri koruduğunu da vurguluyor. Şehirli Kürdler arasında başta Pirinççizadeleri sayıyor.

Murad Ciwan’ın Hamidiye Alayları ile ilgili düşünceleri, genel-geçer görüşleri sarstığı için çok önemlidir.

Murad Ciwan, Malazgirt Savaşı ve Kürdler, yazısında, Bizans İmparatoru Jüntinyen’in,  Revadi, Mervani, Şeddadi Kürd beyliklerinin topraklarını işgal etmek için sefere çıktığını,  Kürdlerin Sultan Alpaslan’la birlikte hareket ederek bu işgali durdurmaya  anlatmaktadır.

Ahlat’ı Yöneten Sökmenoğluları Kürt müydü başlıklı incelemesinde, resmî ideolojinin tarihsel belgeleri tahrif ederek Sökmenoğullarını Türk yaptığını, fakat, Sökmenoğullarının aslının Kürd olduğunu vurgulamaktadır. Bunun için Osmanlı tarihçisi, Müneccimbaşı Ahmed bin Lutfullah’ın Arapça kaleme aldığı Camü’d Düvel eserinin kaynak göstermektedir. Bu eser, Sökman el Kutbi’den değil,  Sekman el Kurdi el Qutbi’den  söz etmektedir.

Dikkate değer bir inceleme de , Yavuz Sultan Selim, 40 bin Aleviyi Katletti mi? başlığını taşımaktadır. Bu görüşler aslında, Murad Ciwan’ın Muhsin Kızılkaya ile yaptığı bir söyleşide dile getirilmiştir. Söyleşinin yayımlanma tarihi 30 Aralık 2018’dir.

Yavuz Sultan Selim’in 40 bin Aleviyi  katlettiği, İdris-i Bitlisi’nin ileri sürdüğü bir bilgidir. Fakat hiçbir Osmanlı belgesinde, bu bilgiyi doğrulayacak bir ifade  yer almamaktadır.

Dersim, Muş gibi alanlarda, 40 bin Alevinin katledilmesi mümkün değildir. Çünkü o dönmede bu bölge zaten, Osmanlıların değil, Safevilerin denetimi altındadır.

“…13-14 yıl içinde Şah İsmail, Horasan’dan, Ceyhun Irmağı’ndan Fırat’a; Kafkaslardan Hazar’dan Körfez’e kadar olan bütün toprakları fethetti, Osmanlı devletinden daha büyük bir İran İmparatorluğu kurdu. Kürdistan’ın tümü, İlam ve Kirmanşah’tan Erzincan’a, Malatya’ya, Birecik’e kadar, Fırat boylu boyunca Safevilerin egemenliği altına girdi. Kürtler büyük bir baskı ile karşı karşıya kaldılar. İşte bu baskıya karşı, Sünni olan ve statülerini tanımayı vadeden Osmanlıyı, ayaklandıklarında güvenebilecekleri bir komşu, bir karşı ‘süper güç’ olarak gördüler. Böyle bir devletin ilk vuruşu, karşı duruşu ve güvenlik şemsiyesi olmadan Kürtler Şah İsmail’e karşı baş kaldıramaz, şehir ve kalelerini, topraklarını kurtaramazlardı…’

Yavuz Sultan Selim’in kaydının yapılmasını istediği gruplar, Teke Yarımadası’da Şahkulu,  Amasya Tokat, Sivas taraflarında Nur Ali Halife yanlılarıdır.  Şahkulu ve Nur Ali Halife’ni Şah İsmail tarafından atanan kişiler, Şah İsmail’in halifeleri  olduğu bilinmektedir. Bu defterde de 70 civarında bir kayıttan söz  edilmektedir.

Alevilik, biraz karmaşık bir konudur.  Alevi kavramının kullanılmasının 140 yıla yakın bir geçmişi vardı. Kızılbaşlık kavram 500 yıldan beri kullanılmaktadır.  İslam’ın geçmişi 1400 yılı bulmaktadır.  Rêya Hêqîyê’   nin geçmişi 4500 yılı bulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Osmanlıların, Selçukluların, daha önce de İslam halifelerinin, İslamiyete asimile etmek istedikleri, asimilasyona direndikleri için kitlesel katliamlarla karşılaşan  kesim bu kesimdir. Bu büyük kitle üç ana kümeye ayrılmaktadır. Yarsan, Ehl-i hak (Kakailik) Rêya Hêqîyê’    (Kürd Aleviliği) Ezidilik

Sünni din adamları, Sünni İslam’ın dışında kalan bütün İslamlara, yani Şii İslam’a Ali taraftarı anlamında ‘Alevi, Eleviyyun…’ gibi kavramlarla anmışlardır. Rêya Hêqîyê’ inançlıları da bu kesim içinde  içinde değerlendirmek çok büyük sorunlar ortaya koymaktadır. Şiilik elbette İslamdır. Rêya Hêqîyê’’nin, İslam’dan çok önce doğup gelişen bir inanç olduğu besbellidir.

Bu biraz karmaşık bir konudur. En iyisi  Murad Ciwanla bunu yüzyüze konuşmak.

Murad Ciwan’ın Ebu’l Vefa el Kurdi ve Vefailik yazısını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Ta’cül Arifin Ebu’l  Vefa El Kurdi (926-10o7) Yarsan’ın kutsal kişilerindendir. Kadın-erkek  cem yapmalarından dolayı Bağdad’da İslam alimleri tarafından sorgulanır. Ebu’l Vefa’nın, bu sorgulamada, esas düşüncelerinde taviz verdiği, Yarsanla İslam’ı  uyuşturmaya çalıştığı söylenir. Hallac-ı Mansur (858-922), benzer düşünce v eylemlerinden dolayı idam edilmiştir. Cesedi parçalanmıştır. Kürd Yarsan Şihabettin Sühreverdi (1154-1191) benzer düşüncelerinden eylemlerinden dolayı idam edilecektir. Yarsan Ehl-i hak (Kakailik)  Rêya Hêqîyê’’(Kürd Aleviliği) Ezidilik inaçlarını kökü olan Mitra inancının, Kuzey Mezopotamya’da en çok Kürdler ve Farslar arasında geliştiği bilinmektedir.

Bu çerçevede, Ebu’ı Vefa’nın,   bir icazetname vererek,  müridlerinden Şeyh Dilo Belincan’ı Dersime gönderdiği  anlatılır. Şeyh Dilo Belincan’ın , Dersim’de Pilvankan’a yerleştiği,  Rêya Hêqîyê’  inancındaki Kürdlere İslamiyeti götürmeye çalıştığı belirtilir.  İcazetname 1110 tarihlidir.

Nerina Azad

 

 

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.