Şeyhmus Özzengin

Şeyhmus Özzengin

Yazarın Tüm Yazıları >

Kurdler Batı Fırat’ı Kaybetti!

A+A-

Suriye”de ard arda yapılan santranc hamleleri, Kurdlere batı Fırat’ı Minbic hariç, tamamen kaybettirdi. PKK/PYD, Kurdlerden, “kahramanlık destanları” gösterileriyle bu gerçeği gizlemeye çalışsa bile, harita üzerindeki son durum bunun tam tersini gösteriyor. ABD ve Müttefik Güçlerin şimdilik kontrol ettiği Minbic bölgesi dışında, PYD/YPG güçlerinin elinde Batı Fırat bölgesinde alan kalmamış durumda. Mınbic’ın kaderi de bu güçlerin Türkiye tehditleri karşısında takınacak tavra bağlı. Oysa bu alanların kurtarılması için Kurdler onbinlerce kurban verdi. Minbic de kaybedildiği zaman, Kurdler Batı Fırat’tan tamamen çekilmiş olacak. ABD ve Müttefik Güçlerinin, Minbic’i korumak için ne kadar güvence olacağı ise tartışmalı.

İran, Rusya ve Türkiye üçlüsü Cenevre görüşmelerini devre dışı bırakarak, Astana ve Soçi’deki görüşmelerini “bir çözüm sürecı” olarak alana bir kart olarak sürdüler. Bu üçlünün en son liderler zirvesi toplantısı ile İstanbul’da aldıkları kararlarla, süreci sürdürmeye devam ediyorlar. Cenevre bazında yürüyen toplantılar da, eğer yeni stratejilerle beslenerek genişletilmezse, tamamen tıkanacak gibi görünüyor. ABD Başkanının son kafa karıştıran açıklamaları da; bu alanla ilgili çözümsüz bir sürecin, Suriye’de ABD ve Mütefiklerini geri adım atmaya zorladığını göstermektedir.

ABD ve Müttefik Güçlerin hem Astana ve Soçi’deki görüşmelere bigane kalması ve hem de Güney Batı Kurdistan’a yönelik Türk işgal hareketine sesiz kalması; Rusya, İran ve Türkiye üçlüsünün hamleleri karşısında çözüm üretemediklerini gösteriyor. Perde arkasında bir “uzlaşma” gibi görünen bu durum, aslında Türkiye karşısında hem ABD ve hem de Mütefik Güçlerin yeni bir stratejiye sahip olmadığını ve eski “dost ülke, mütefiğimiz, NATO üyesi Türkiye” söylemlerinin tekrarından başka; yeni hamlelerle şimdilik karşılaşmayacağımızı da gösteriyor. Bu da bir kez daha, Kurdlerin kulanılıp, ortada yalnız bırakıldıklarının işareti olarak kayda geçiyor. Açıkça alandaki Kurd hareketinin siyasi işbirliği yerine, askeri işbirliği seçeneğini bir çözüm metodu olarak önümüze sürme zaafından kaynaklanıyor.

Peki Rusya’yı Türkiye ile bu kadar yakınlaştıran nedenler nelerdir?

Bunları irdelediğimiz zaman: bir taraftan Türkiye’ye “NATO üyesi, tarihi müttefik, stratejik ortak” gözüyle bakan ABD-AB görüşü, diğer tarafta ise hızlı bir şekilde Rusya ile anlaşlamalar imzalayan ve gittikçe Ortadoğu savaş pazarında Rusya’ya sahada kabadayı pozuna bürünen bir Türkiye... Rusya; İran ve Suriye stratejik ortaklığına Türkiye’yi de alarak cepheyi genişletti. Bu cephe içinde NATO’ya rağmen S-400 füzelerini Türkiye’ye kakalamayı başardı. Bununla da yetinmeyerek; Nükleer alanda 20 milyar doları aşan projeler imzaladı. Bu projelerden biri; “Akkuyu Nükleer santralı” projesi olarak temeli atıldı. Bu bir stratejik anlaşma. Bu santral, 2023’te teslimi programlanmış durumda. Bu santralın yakıtı Rusya’dan getirilecek. Bu gösteriyor ki, bu santralın çalışması için, Türkiye Rusya’ya uzun süre bağımlı kalma durumunda. Bu da Rusya’ya önemli bir jeopolitik konum sağlayacak bölgede.

Bölgede önemli bir nüfusa sahip ve rakip durumunda İran var. Batı Fırat geçiş bölgesi önemli bir stratejik özelliğe sahip. Hem Kurdler açısından ve hem de İran’ın bölge üzerindeki hesapları için önem arzeden bir bölge. Bu bölgeyi elde tutmak için; Rusya-İran hamlesi ile Astana-Soçi görüşmelerinde Türkiye’ye “bölgeyi işgal ve koruma görevi” verilmesi tesadüfi bir işbirliği değil.

Peki ABD ve Körfez ülkeleri, İsrail; Rusya-İran ve Türkiye üçlüsünün bu stratejik alanı kontröl ederek, Türkiye’nin geçiş alanını ellerinde bulundurmasına göz mü yumacak?

Önce şunu belirtelim: Kurd hareketinin Güney Batı Kurdistan’da ulusal bir programdan yoksun olması ve günübirlik ilişkilerle, siyasi güvencelerden yoksun kalması, Kurd hareketini bölgede ortada bırakmış durumda. Durum bu olurken, ne PYD/YPG’nin askeri alandaki ABD ve müttefikleri ile ilişkileri –ki bu

ilişkiler tamamen askeri işbirliği bazındadır ve hiç bir siyası güvencesi yoktur- ne de ENKS’nin bu bölgeyi işgal girişimleri bazında, Türkiye’yi bölgede meşrulaştıran girişimleri Kurdler lehine sonuç vermeyecek. Türkiye daha önce “Fırat Kalkanı” işgal hareketi ile yerleştiği Carablus’tan El-Bab sınırına kadarki bölgeye yerleşmiş durumda. Kurdler bu işgal hareketini sağlıklı bir şekilde tartışmadan önce Afrîn kuşatıldı ve izole edildi. Ardından da kanlı bir işgal hareketi ile Afrin işgali başladı. Aynı yerleşme ve yönetme politikası Afrin bölgesinde de yürütülecek. Bu işgal ve ikame stratejisinde ENKS de Türkiye’nin bölgeyi yönetmeye yönelik “sıkıntıları rahatlatma” işbirliği girişimleri, aynı bazda sadece Türkiye’nin işgal sıkıntılarını gidermeye hizmet edecektir. Türkiye’nin bölgeye yerleşme ve bölgede güçlenme, Kurd ve Kurdistan çıkarlarına olmadığı gibi; Türkiyenin “anti-Kurd” siyasetine hizmet etmektedir. ENKS, kendi muhalefeti ile çalişkilerinden dolayı, Türkiyenin “anti PKK/PYD” kartını Kurd düşmanlığı olarak doğru okumadı ve bu nedenle de doğru siyaset üretemedi. PYD/YPG de siyasi işbirliği yerine, bölgedeki devletlerin vekalet gücü olarak sahada rol üstlendi. Bu da olası bir kazanımı tehlikeye sokan kör siyaset olarak önümüze çıktı.

Batı Fırat’ı tamamen işgal planlarını bir bir uygulayan Türkiye, Idlib de dahil bu bölgede gözlem üstlerini kurmuş durumda. Alana bütün paramiliter güçlerini yerleştirme başarısını YPG, “kahramanlık” gösterileri ile izah edemez. İkinci bir hamle olarak; sırtını Astana-Soçi ortaklığına dayayan Türkiye, Geney Kurdistan’daki PKK üslerine yönelik saldırılar da programladı. Bu da güney Kurdistan’ı da tehdit eden sıkıntılar olarak önümüze gelmektedir. Ayrıca Türkiye bütün bu girişimleri ABD dikatine getirerek, Minbic işgal programına hazırlanmaktadır. ABD bu uzlaşı programına meyilli. PKK ve PYD bu vahim kayıplar karşısında partizan çıkarları için “kahramanlık” hizmetinden öteye gitmeyen bir kördövüşün içinde; kendi Kurd muhalefetini baskı altında tutan, dışlayan ve bu dışlamanın da sadece bu işgal hareketine hizmet ettiğini bile bile yapmaktadır.

Güney Batı Kurdistan’da Kurd hareketinin ulusal program ve ulusal birliktelikten yoksun kalmasının vebalı PKK/PYD’nin omuzundadır. Ulusal çıkarların yerine, partizan çıkarlarını esas alan ilişkiler ve askeri işbirlikleri Kurdlere kazandırmaz ve kaybettirir. Bunun başlangıcı Carablus ve Afrin işgalini doğru okumayan hareket, Koban’e, Girêsipî, Qamişlo ve diğer bölgelerin tamamen kaybetmesini de doğru okuyamayacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.