Kürdistan Parlamentosu Milletvekili Lîza Kakeî: Kadınlar, sevmediğiniz bir işi asla yapmayın

Kürdistan Parlamentosu Milletvekili Lîza Kakeî: Kadınlar, sevmediğiniz bir işi asla yapmayın

.

A+A-

 

Güney Kürdistan yüz yıllık mücadele sonucunda elde ettiği uluslararası statü ile kendini küllerinden yeniden yaratıyor. Bu inşaa sürecinde yaşamın tüm alanlarında kadınlar da kendi görünürlüğünü gün geçtikçe geliştiriyorlar.

Güney Kürdistan’nın genç kadın kuşağının önemli temsilcilerinden Kürdistan Parlamentosu PDK Milletvekili Lîza Felekedîn Kakeyî, birçok alanda kadınlara inşaa sürecinde ilham kaynağı olmaya devam ediyor. Kendisinden emin düşünceleri ve mücadeleci genç kadın siyasetçi kimliği ile Kürdistan Bölgesi’nin kadın yüzü haline geldi.

Kürdistan Parlamentosu Milletvekili Lîza Felekedîn Kakeî ile Kakeî Kürtlerinin dini, sosyal ve toplumsal yapılanmasında kadının rölünü, Kürt entellektüeli ve kadim Peşmerge Merhum Felekedîn Kakeî’nin kızlarının eğitimindeki rolünü, İran sürgün günlerini, siyasetle içiçe büyümenin artılarını, erkeklerin hakim olduğu siyaset alanındaki mücadelesini konuştuk.

 

 

Başta şunu sormak isterim genelde Kürdistan’da soy isim baba ve büyükbaba isimleri üzerinden gelişir fakat sizde böyle olmamış. Bütün Kakeîlerde mi böyle yoksa sizin bu anlamda soy isminizin bir hikayesi mi var?

 

Kürdistan Bölgesini, Kürdistani duyarlılıkla merak edenler için öncelikle biraz kendimi tanıtmak isterim. Ben Lîza Felekedîn Kakeî. Kürdistan Parlamentosu’nda Milletvekiliyim ve aynı zamanda Kürdistan Bölgesi Parlamento’su Maliye ve Bütçe Komisyonu ile 140’ıncı Madde yani Kürdistan bölgesi idaresi dışında kalan Kürdistani Bölgeler Komisyonu Üyesiyim. Aynı zamanda Kürdistan Demokrat Partisi (PDK) Üyesi ve PDK İlişkiler Komisyonu Üyesiyim.

 

 

“Kakeîler, uluslararası alanda kendilerini Yaresan olarak isimlendirmekteler”

 

Çok güzel ve yerinde bir soru. Kakeî soyismi aslında babamla başlayan bir durum. Bizler Kürdistani bileşenlerden ve Kürdistan Bölgesi’nde özel bir inanç topluluğu olarak yaşayan Kakeîlerdeniz. Elbette Kürdistan Bölgesi haricinde de Kakeî inancı mevcut ama her bölgede isimleri farklı. Babam Kürt halk mücadelesi yıllarında Kakeî soyismi veya lakabıyla tanınmayı, bu kültürü tanıtmayı istediği için Kakeî soy ismini kullanmış. Kürt halk mücadelesi içerisinde bir Kakeyî’nin o dönemlerde yer alması, sorumluluk üstlenmesi, hizmet etmesi çok önemli ve değerliydi. Babam bu şekilde hem Kürdistan Bölgesi’nde hemde genel olarak Kakeî inancını ve kültürünü de herkese tanıtmayı hedefledi. Kürdistan Bölgesi’nde yaşayan diğer bileşenlere göre Kakeîler’in sayıları oldukça az. Dünyanın her tarafında olduğu gibi Kürdistan Bölgesi’nde de bileşenler veya azınlıklar kendilerini, kültürlerini koruyabilmek için farklı savunma mekanizmalarını oluştururlar. Babamda büyük oranda bu mekanizmayı devreye sokmak için bu yolu seçti.

 

Merhum babanız Felekedîn Kakeî sadece Kürdistan Bölgesi değil bütün Kürdistan parçalarında Kürt halkı içerisinde tanınmış, kabul görmüş ve bedel ödemiş bir entelektüel, yazar ve siyasetçiydi. Bu nedenle ailenizin geçmişte ciddi bedeller ödedi ve bir sürgün hikayesi var. Bu hikayeyi kısaca bize anlatabilir misiniz?

 

Babam Kerküklüydü ve Kerkük’te yaşıyordu. Burada evlendi ve aile kurdu. Bahsettiğim tarihlerde Kerkük’te faaliyet gösteren Kuzey Petrol Şirketi’nde çalışıyordu. Kuzey Şirketi halen de var Kerkük’te ve en eski petrol firmalarından. Babam burada çalışırken o dönem mücadele eden Peşmerge güçleri ile irtibat kuruyor ve destek sunuyor. Öğrencilik döneminde bir arkadaşının gösterdiği Kürdistan haritasından çok etkileniyor ve burada sempatisi gelişiyor. Bu durum zannedersem 1950’li yıllara tekabül ediyor. Babamın arkadaşı bu haritayı gösterip Kürdistan’dan bahsedince babam şaşırıyor ve bu haritanın neresi olduğunu soruyor. Arkadaşı babama bu haritada belirlenen yerlerin Kürdistan olduğunu söylüyor. Babam Kürdistan’ın neresi olduğunu soruyor ve arkadaşı ona Kürdistan coğrafyasını, Kürtlüğü ve işgal gerçeklerini anlatıyor. Babamın Kürdistan ilgisi ve sempatisi bu dönemlerde başlıyor.

 

“Ölümsüz Mela Mustafa Barzani’nin de müdahalesiyle esir değişimi sayesinde babam idamdan kurtuluyor”

 

Babam liseyi bitirdikten sonra üniversite eğitimini basın–yayın bölümünde sürdürmek istemiş ama o dönem iktidarda olan Baas rejimi öğrenimine devam etme şartı olarak Baas üyesi olmayı dayatınca babam öğrenimini tamamlayamamış. Daha sonra ailesinin geçimini sağlamak için pratik çalışma sahalarına yönelmiş. Bu dönemlerde Peşmerge güçleri ile kurduğu diyalog ve Baas rejiminin haberdar olması sonucunda yakalanarak hapse atılmış. Babam Ebu Garip cezaevinde 7 buçuk yıl tutuklu olarak kalmış. Burada çok büyük işkencelere maruz kalmış. En son idam cezasına çarptırılmış. Bu süreçte annem (ki – çok aktif bir kadındır kendisi) Çoman’da Ölümsüz Mela Mustafa Barzani’ye ulaşıyor ve meramını iletiyor. Daha sonra Mela Mustafa Barzani’nin de müdahalesiyle esir değişimi sayesinde babam idam edilmekten kurtuluyor. Babam idam ve cezaevinden kurtulmanın akabinde İran’a geçiyor. Peşinden annem de İran’a geçiyor. Bundan sonraki aile yaşantımız İran’da devam ediyor ve benle bir kız kardeşim İran’da dünyaya geliyoruz.

 

Açıklama yok.

 

“İran’da mülteciyken İran halkı tarafından kapılarımızın üzerine yazılan, “Ülkenize dönün” yazılarıyla sabahları uyanırdık”

 

İran’da yaşadığımız mültecilik dönemi çok zorluydu. Özellikle İran–Irak savaşı döneminde İranlılar bize siz Iraklısınız ülkenize gidin diyerek baskı uyguluyorlardı. Çünkü Irak o dönem bizimde içinde yaşadığımız şehir dahil İran’ın bir çok kentini havadan bombalıyordu. Hatta bize çocuklarımız bu savaşta şehit oluyorlar ve onları sizin gibi Iraklılar şehit ediyor diyorlardı. Şunu göremiyorlardı; bizde onların ülkelerinin savaşta olduğu ülkenin iktidarının zulmünden kaçtığımız için oradayız. Çoğu zaman sabah uyandığımızda kapılarımızın üzerinde “Ülkenize dönün” yazılarıyla karşılaşıyorduk. Aynı şekilde orada öğrenim hayatımıza devam etmemiz çok zordu. Üniversiteye kabul edilmiyorduk. Üniversite okuyabilmek için imkanlar oranında yurtdışına gidiyorduk. Örneğin bir ablam üniversite öğrenimine devam edebilmek için Rahmetli İdris Barzani’nin desteğiyle Çekoslavakya’ya oradan da Almanya’ya gitti ve öğrenimini tamamladı.

 

Tekrardan Kürdistan Bölgesine dönüşünüz nasıl oldu?

 

Kürdistan Bölgesi’ne 1992 yılında geri dönebildik. Kürdistan Bölgesi’nde başlayan ayaklanma sonrası Kürdistan Bölgesi’nin özgürleşmesiyle geri dönebilme koşulları oluştu. Babam bizden önce gelmişti. Bizim için kalabileceğimiz bir ev ayarlamıştı. Daha sonra bizim dönmemiz için bize haber yolladı. Tabi döndüğümüzde hem heyecan hem korkuyu iç içe yaşıyorduk. Ne olacak, gelecekte bizi neler bekliyor bilemiyorduk, dolayısıyla bir bilinmezliğin içerisinde bulunuyorduk. Babam bizim için Pirmam’da 2 katlı bir ev tutmuştu. Biz hepimiz ailede kız kardeştik, erkek kardeşimiz yoktu ve en küçükleri bendim. Pirmam’a geldiğimizde babam beni kucaklayarak evin 2’inci katına götürdü ve gözümün alabildiğince uzağı göstererek “bak bu gördüğün coğrafya hepsi Kürdistan ve artık özgür” dedi. Bu çok güzel ve onurluca bir duyguydu. Bu anı hiç unutamıyorum. Zaten o günden bugüne kadar da Kürdistan Bölgesi’nde yaşıyoruz.

 

Merhum babanız hayatına çok başarılar sığdırdı. Bu anlamda şunu sormak isterim babanızın çocukları ve eşiyle ilişkileri nasıldı? Böylesi bir aile ortamında büyümenin zorlukları ve artıları nelerdir?

 

Babam zamanında hem Peşmerge hem aydın bir insandı. Peşmerge olduğu için çoğu zaman uzun dönemler eve dönemiyordu. Bazen yıllarca gelmediği oluyordu. Hatta annem bazen anlatırdı ben doğduktan 8 ay sonra babamın eve döndüğünü ve ben 8 aylık olduktan sonra beni gördüğünü. Babam dönene kadar bana bir isimde verilmemiş o zaman. 8 ay sonra babam döndükten sonra ismimi Lîza olarak belirlemiş.

 

Açıklama yok.

 

“Babam bu iki cesur ve yürekli kadından etkilenerek ismimi Liza koymuş”

 

Babamın ismimi Lîza koymasının sebebi de; o dönemler Kürt mücadelesiyle yakından ilgilenen ve buraya Peşmergelerle görüşmeye gelen İtalyan bir gazeteci kadın varmış. Bu gazeteci kadının cesareti, dirayeti ve güçlü duruşu babama çok tesir etmiş. Bir kadın gazetecinin bir Avrupa ülkesinden tek başına Kürdistan dağlarına gelmesi, Peşmergeleri ziyaret etmesi, röportajlar yapması, resimler çekmesi ve bütün bunlardan bir rapor hazırlaması babamı çok etkilemiş. Babam da bu nedenle şu sözü vermiş; şayet bir kız çocuğum daha olursa ismini Lîza koyacağım. Bunun haricinde Kakeî kültürü ve inancında bazı güçlü tarihi kadın karakterler var ve bunlardan biriside Lîza Xanimî Caf. İşte babam bu iki cesur ve yürekli kadından etkilenerek benim ismimi Lîza olarak belirlemiş.

 

“Türkçe’deki tabirle annem “hükümet” gibi bir kadındı”

 

Babam hepimizle arkadaş gibiydi. Çok açık ve kadın haklarına saygılı ve önem veren bir insandı. Kadınların ön planda olmalarına ve sorumluluk üstlenmelerine çok değer verirdi. Kadın–erkek ayrımı asla yapmazdı ve kadının her zaman bağımsız bir ekonomiye sahip olmasını savunurdu. Özellikle erkeğe veya erkeklerin yarattığı ekonomik sisteme muhtaç kalmamaları gerektiğini sürekli olarak dillendirirdi. Babamla annem birbirlerini severek evlenmişler. Annem çok güzel bir kadındı. Babamla birbirlerini seviyorlarmış ama hemen evlenmelerine razı olmamış aileler. Bu nedenle babam birkaç defa istemeye gitmiş annemi. Annem de Türkçe’deki tabirle “Hükümet kadın” olarak kabul edilirdi. İktidar bir kadındı. Babam zaten mücadele döneminde eve az uğrardı. Sadece bizim babamız olarak değil aynı zamanda bütün örgütteki kadroların babası olarak da kabul edilirdi. Bu nedenle babamızdan doğan boşluğu aile içerisinde annem doldururdu. Annemin bahsettiğim gibi “Hükümet kadın” ve güç sahibi olması kaçınılmazdı.

 

“Annem, 1960’lı yıllarda Bağdat’ta Kürdistan Kadınlar Birliği Üyesiydi”

 

Annemde bize çok değer veren aydın bir kadındı. Zaten daha 1960’lı yıllarda Bağdat’ta Kürdistan Kadınlar Birliği Üyesiydi. O dönemler hem genel kadınların hem özellikle Kürt kadınlarının toplum içerisinde bu şekilde belirgin roller içerisinde olmaları çok zordu. Zaten annemin babası da büyük bir devrimciydi kendi zamanında. Hem annemin hem babamın devrimci Kürt mücadele geleneğinden gelmeleri, ailelerine bu şekilde çok önem vermeleri neticesinde bizde çocukları olarak aynı mücadele geleneğini kendimizle sürdürmeyi bir sorumluluk olarak gördük ve bunu devam ettirmekteyiz.

 

Açıklama yok.

 

“Kızlarının kendi ayakları üzerinde durabileceği güce ulaşmalarını ivedilikle desteklerdi”

 

Babam teknolojik gelişmelere çok önem veren birisiydi. Bilgisayarlar daha yeni hayatımıza girdiğinde bilgisayar satın aldı ve hepimizin hızla bilgisayar öğrenmesini istedi. Kızlarını eğitmeyi özellikle hiç kimseye muhtaç olamadan kendi ayaklarımız üzerinde durabilecek güce ulaşmamızı ivedilikle destekledi. Aynı şekilde yeni diller öğrenmemizi çok istiyordu. Daha 1995 yılında özellikle bana mutlaka Türkçe öğrenmem gerektiğini nasihat etti. Daha o zaman ileride Türkiye ile ve Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerle çok içli dışlı olacağımızı ve bir birimizi daha rahat anlayabilmemiz için mutlaka Türkçeyi öğrenmem gerektiğini salık verdi. Bu gerçekleşti de. Örneğin şimdi ben çok defa Türkiye’ye gitmek zorunda kalıyorum ve gittiğimde tercümana ihtiyaç duymuyorum. Aynı şekilde Türkiye’den gelen heyet yada ziyaretçilerle çok rahat bir şekilde ilişki geliştirebiliyorum.

 

İşte bütün bu sebeplerden dolayı her zaman şunu rahatlıkla dile getiriyorum; böyle bir babaya ve anneye sahip olduğum için hem şanslıyım hem de gururluyum. Babamızın ve annemizin kız çocuklarına bıraktığı en büyük miras; insan hakları, adalet ve eşitlik kültürü oldu. Böylesi bir miras bizim için en büyük değerdir.

 

Güney Kürdistan koşullarına göre oldukça özgür ve kendinden emin, her konuda söylecek bir sözü olan ve mücadeleci bir kadın profiliniz var. Bize biraz arayışınızdan, kendinizi yetiştirme süreçleri ile kişisel mücadelenizden söz eder misiniz? Siyasete bir özne olarak katılım kararınızı nasıl verdiniz?

 

Hayat felsefem şu; erkek benden üstün değildir ve kıstas olarak erkeği almıyorum. Aynı şekilde güçlü, basiretli ve dirayetli erkeklerle çalıştığım zaman onları kendime rakip olarak görüp onları geçmeyi hedefime alıyorum her zaman. Bazı kadın örgütlerine yönelik bir takım eleştirilerim var. Belki bu eleştirilerimden rahatsızlık duyabilirler ama bana göre kadın örgütleri kadınların uzmanlaşabilecekleri alanlara önem vermeliler. Örneğin birey olarak basın–yayın ve ihtisas alanım olan maliye–bütçe konularında ön plana çıkmayı hedefliyorum. Bu uzmanlık alanlarımda yürüttüğüm çalışmalarımla hem kadınlara hem erkeklere örnek teşkil edebilirim.

 

“Kadının gücünün, erkeğin gücünden az olmadığını hatta çoğu zaman daha fazla olduğunu görmeliyiz”

 

Kendi alanımda kadının gücünün, erkeğin gücünden az olmadığını hatta çoğu zaman daha fazla olduğunu göstermeye çalışıyorum. Bunun yanında Kürdistani bileşen olarak ben Kakeyî inancında ve kültüründe olan birisiyim. Kakeyîlerin tarihleri, kültürleri, inançları ve hakları konusunda da her zaman açıklama yapıyor ve konuşuyorum ama kendimi sadece bu alanla kısıtlamayı doğru görmüyorum. Yani ben sadece Kakeyî bileşenlerinin temsilciğini yürüteceğim gibi dar bir alana hapsetmiyorum kendimi. Bu türden hataları bir çok bileşen temsilcilerinde görüyoruz. Ellerine imkan geçtiğinde sadece kendi ait oldukları bileşenleri ön plana çıkararak oradan yürümeyi kendilerine doğru yol olarak belirliyorlar. Bana göre bu sığ ve dar bir yaklaşım. Oysa kendi temsil ettiği bileşeniyle birlikte genel çıkarları da gözardı etmeyen bir yaklaşımı esas almaları daha doğru olacaktır diye düşünüyorum.

 

“Siyaset, çocukluğumdan beri sevdiğim ve yapmak istediğim bir alan”  

 

Bütün bunların yanında diğer önemli bir husus da; asla sevmediğiniz ve benimsemediğiniz bir işi yapmayın. Örneğin ben birey olarak şu an siyasetin içerisindeyim ve bu benim çocukluktan beridir sevdiğim ve yapmak istediğim bir şey. Babamla küçüklüğümden itibaren siyasi tartışmalar yürütürdük. Ve babam da benim siyasete olan ilgimin farkındaydı. Bu nedenle sürekli olarak kendimi bu yönlü geliştirmem için hem teşvik etti hem de destek verdi. Bende siyaseti hem severek hem de gururla yapıyorum. Biliyorsunuz bizim yaşadığımız coğrafyada kadınların siyaset çalışmalarında yer alması çok zahmetli bir şey. Çünkü yaşadığımız coğrafyada siyaset sistemi ataerkil sistemin iktidarında maalesef ki. Bu nedenle bu coğrafyada kadınlar için daha fazla siyaset zemini açılmalı. Kadınların kendilerine siyaset alanını daha fazla açması çok çok önemli.

 

Açıklama yok.

 

“Kadınların eğitiminde rol oynayarak daha güçlü düzeylere gelmelerini sağlamak istiyorum”

 

Özellikle hedefim şu; nasıl ki bazı insanlar yanıma gelip biz senin babanın öğrencileriydik ve bundan çok mutluyuz diyorlarsa bende babam gibi özellikle kadınların eğitiminde rol alarak onların daha güçlü düzeylere gelmesini sağlamayı istiyorum ve zaman el verirse bunu yapabileceğime inanıyorum. Babam gibi ileride özellikle bizden sonraki kadın kuşağının bizim çocuklarımızın yanına giderek biz de Lîza Kakeî’nin eğitimini gördük ve gururluyuz demelerini sağlayacak bir çalışma yürütmeyi arzuluyorum ve bunu da içi dolu bir şekilde gerçekten bir değer katarak yapmayı umut ediyorum.

 

Yaşadığımız coğrafyada siyaset erkek tekelinde, siz bu sisteme bu tekele rağmen nasıl siyasete girmeye cesaret ettiniz ve karar verdiniz?

 

Siyasi yoğunluğu en üst aşamada olan bir aileden geliyorum. Babam siyasetin içerisindeydi. Bütün hayatı siyasetle geçti. Annem ve annemin ailesi de hakeza öyleydi. Benim açımdan en büyük avantaj aile gerçekliğimdi ve bu açıdan aileme her zaman minnet duyuyorum. Benim siyasete korkusuzca girebilmeme en büyük zemini bu gerçeklik yarattı. Siyasete girmek için birinci temel koşul olan aile desteğinde ben avantajlıydım. İkinci durum toplum bakış açısı. Çünkü kadın siyasete girdiğinde toplum nazarında erkeklerden daha fazla sorumluluk üstlenmiş oluyor. Toplumun çehresini değiştiriyor. Attığı her adım, söylediği her söz ve davranış kadına mal oluyor. Oysa erkeklerde öyle değil. Sorumlulukları bu kadar ağır olmuyor.

 

Açıklama yok.

 

“Siyaset alanını seçen kadınlar toplum baskısı sonucu yolun yarısında iken siyasetten soğuyor”

 

Siyasete giren kadınlar toplumsal baskılar sonucunda daha yolun yarısında iken siyasetten soğutma ve geri çekilmelerine sebep olma durumları oluyor. Oysa aile desteği olduğunda ve kadınlar kendilerine güvendiklerinde bu türden durumları daha az zararla atlatabilirler. Üçüncü olarak da; kadınlar kendilerine belirledikleri hedeflerde özellikle siyasi hedeflerde asla önlerine hangi engel çıkarsa çıksın yılmamalıdırlar ve geri adım atmamalıdırlar. Aksine daha inatla sürdürmelidirler. Ama yine tekrarlıyorum; maalesef ki bizim toplumumuzda bir kadının siyasete girmesi için en büyük destek aile desteğidir. Çevremdeki birçok kadın arkadaşım bu durumdan yakınıyor. Siyasete girmek istediklerini ama aile destekleri olmadığı için giremediklerini söylüyorlar.

 

Kürdistan Bölgesi’nde yapılan son milletvekili seçimlerinde en çok oy alan aday oldunuz. Başarı sağlayan seçim stratejiniz neydi?

 

Kadın adaylar içerisinde en fazla oy alan adaylardandım. Çünkü daha önceden de siyasetin içerisindeydim ve çalışmalarım olmuştu. Zaten aldığım oyların büyük çoğunluğunu kadın seçmenlerden aldım. Aslında bizim Kürt toplumunda da ne yazık ki böylesi bir paradoks da var. Kadınlarımız kolay kolay kadın siyasetçilere oy vermezler. Oylarını daha çok erkek adaylara verirler. Ama ben yürüttüğüm çalışmalarımla Kürt kadın seçmenlerinin de büyük oranda oylarını alabildim. Burada değerli Başkan Mesut Barzani’nin de desteğini söylemeden geçemeyeceğim. Başkan Barzani babamla olan dostluğundan, benim uzun dönemdir PDK kadrosu olmam vesilesiyle adaylığıma büyük destekleri oldu. Başkan Barzani’nin bu manevi desteği benim içinde bulunduğum listenin büyük ilgi görmesi ve başarı elde etmesine yol açtı. Zaten seçimlerden başarılı çıkabilmek için çok çalışmak gerekiyordu ve bu ciddi bir görevdi. Ayrıca sadece kendim için değil listem içinde başarı elde etmem gerekiyordu ve buda ayrı bir sorumluluktu. Seçimler sürecinde kullandığım şiarın da başarılı olmamıza etkide bulunduğunu düşünüyorum. Şiarım şuydu; “Hizmet edeceğim ve asla eğilmeyeceğim.”

 

Kürdistan Bölgesi’nde siyasi figür olarak erkekler ön planda. Kadınların siyasete eşit katılımını sağlamadaki temel engeller nelerdir? Bunları aşmak için neler yapılmalıdır? Siz bir kadın parlamenter olarak ne tür sorunlarla karşı karşıya kalıyorsunuz?

 

Kadın olarak siyasette olmak… bunun zorluklarını ancak bir kadın anlayabilir. Maalesef ki toplumumuzda erkekler her zaman kadınlardan daha avantajlı. Toplum onların ilerde olmasını taassup ediyor. Genel anlamda kadını 2’inci plana itmeye çalışan bir zihniyet hakim. Özellikle erkek bakış açısının egemen olduğu bir sahada kadının öncü olmasını tahammül edemiyor. Bu bakış açısına göre, kadın liderlik yapamaz, sağlıklı düşünemez ve sağlıklı işler yapamaz. Burada tüm erkekleri suçlama gibi bir yaklaşımım yok çünkü aile eğitimi çok önemli. Erkek içerisinde doğup büyüdüğü toplum ve aile ona neleri öğrettiyse o da o şekilde davranmayı doğru görüyor. Kadınlarda ittiat kültürüyle büyütülmüşlerse ona boyun eğiyorlar.

 

Açıklama yok.

 

“Cinsler arası eşitlik ve adaleti sağlamak için kız çocuklarınının gelişimini önemsemeliyiz”

 

İşte bu nedenle toplumumuzda bazı düzeltmeler yapmak istiyorsak şayet, ailelerin çocuklarına verecekleri eğitim çok önemlidir. Örneğin, bir ailede hem erkek hem kız çocuklar varsa aileler önceliği kız çocuklarına vermeliler. Kız çocuklarını daha fazla ön plana çıkarmalılar. Ancak bu sayede toplumda istediğimiz cinsler arası eşitlik ve adaleti sağlayabilir, toplumumuzu daha ileri seviyelere götürebiliriz. Sorunuza dönecek olursam, kadınlar siyaset sahnesinde öylesine zorlanıyorlar ki çoğu zaman “yeter artık ben bu işi yapamıyorum” noktasına geliyorlar. Ve ne yazık ki çoğu zaman erkekler bunu bilerek kadına karşı kullanıyorlar. Bireysel olarak bana da benzer yaklaşımlar çok oldu. Bir çok defa “yeter artık” deme düzeyine de geldim. Bir çok defa “bu toplumdan kadına hayır gelmez” noktasına da geldim ama sonra aklı selim düşününce birilerinin bunun için sürekli pes etmeden mücadele etmesi gerektiğine inandım. Dolayısıyla pes etmedim. Sadece kendimi temsil eden bir kadın değilim ve her zorlandığım zaman pes etme lüksüne de sahip olmadığımı düşündüm. Onlara karşı olan sorumluluğum gereği sonuna kadar mücadelemi yürütmem gerekiyor.

 

Kürdistan Bölgesi’ndeki medyada ağırlıklı olarak erkek siyasetçiler öne çıkıyor. Bu durum medya kuruluşlarının tercihinden mi kaynaklanıyor yoksa siyasi erkte yer alan erkeklerin kadınlara fırsat eşitliği tanımamasından mı kaynaklanıyor?

 

Sorunuz çok güzel ve yerinde bir soru. Dediğim gibi; ataerkil bir toplumda yaşıyoruz ve toplumumuz her konuda erkeklerin önde olması gerektiğine inanıyor. Kürt medyası da ne yazık ki bu anlayışı destekleyici bir çaba içerisinde. Yani kadınlara yeterli ilgiyi gösterme yaklaşımından halen çok uzaklar. 10 yıl öncesiyle kıyasladığımızda çok ciddi farklılıkların olduğunu söyleyebiliriz. Tabi burada sadece erkek yaklaşımını veya medyanın yaklaşımını belirleyici olarak görmek yetersiz kalabilir. Kadınlar kendini ifade edebilme araçlarını geliştirmeliler. Özellikle imza atıkları başarılarını gururla anlatabilmeliler. Şöyle güzel bir söz var “Hak verilmez, alınır” hiçbir çaba göstermeden haklarım verilsin dersen kimse sana bu haklarını vermez. Bunun için yoğun bir mücadele yürütmek gerekir.

 

“Kürt medyası kadınlar konusunda şu ana kadar sorumluluğunu yerine getirmiş değil”

 

Sadece siyaset alanında değil, ekonomi, ticaret, farklı iş sahaları, bürokrasi vb. bütün alanlarda kadınlar hakkettikleri mercilere ulaşabilmek için hiç yılmadan mücadele etmek ve mücadele edenleri desteklemek zorundalar. Ben kendimden biliyorum, şayet sessiz sakin yerimde otursaydım, suya sabuna dokunmasaydım, doğal olarak medyanın görüş almak istediği, düşüncelerine başvurduğu bir siyasetçi kadın olamazdım. Bunun için tabiri caizse bu çalışmaya başlar başlamaz siyasi çalışmalar da ön plana çıkabilmek için kendime yeşil ışık yaktım. Bir kadın açısından çalışmak ve başarılı olmak için bu nokta çok önemli.

 

Elbette Kürt medyası şu ana kadar kendisinden istenen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmiş değil ve gerçekten de bu konuda ciddi bir ayrımcılık hakim. Ama yine söylüyorum eskiye nazaran şimdi daha iyi konumdalar.

 

16 Ekim 2017'de Irak güçlerinin Kerkük’ü işgal etmesi sırasında Haşdi Şabi güçleri Kürt kadınlarına cinsel şiddet uyguladı. Ve bu nedenle cinsel şiddete uğrayan kadınlar intihar etti. Kerkük’te Haşdi Şabi’nin Kürt kadınlarına karşı işlediği insanlık suçlarının deşifre edilmesi için neler yapıldı? Davalar açıldıysa hangi aşamada? Açılmadıysa neden açılmadı?

 

16 Ekim 2017 olayları yaşandığında bizim hükümetimiz henüz kurulmamıştı ve ben milletvekili değildim. Ama biz hükümet olarak göreve başladıktan sonra ve ben milletvekili görevimin yanı sıra üyesi olduğum Kürdistani bölgeler komisyonun da o dönem yaşananlara ilişkin bilgi, belge toplama ve bunları arşivleme çalışmalarına ağırlık verdik. Çünkü 16 Ekim 2017’den sonra ciddi anlamda bir jenosit yapıldı ve halen devam etmekte. Burada bahsettiğim jenosit klasik anlamdaki toplu katliam değil. Terör, öldürme, kaçırma, vatandaşların mal ve mülklerini işgal etme, kadınlara cinsel istismarda bulunma, vatandaşların geçim kaynaklarını sağladıkları şeyleri yakma–yıkma vs. gibi durumlar. İşte bütün bu ayrıntılara ilişkin gerekli bilgi ve belgeleri toplayarak arşivliyoruz. Bunu yaparken yabancı ülke konsolosluklarını da çoğu zaman çalışmalarımıza dahil ediyoruz.

 

Açıklama yok.

 

“Şidette uğrayan kadınlar yaşamlarına devam edebilmek için yaşadıkları vahşet için suç duyurusunda bulunmuyorlar”

 

Kerkük ve çevre kentlerde kadınlarımıza yönelik geliştirilen cinsel taciz ve istismar suçlarına ilişkin birinci dereceden sorumlu makam Kerkük yerel mahkemesi. Bu yönlü suç duyuruları orada bulunan yerel mahkemeye sunulmakta. Biz Kürdistan Bölgesi Parlamentosu olarak bu konuda topladığımız bilgi ve belgeleri toplayarak, ispatlarıyla oraya sunuyoruz. Fakat buradaki problemimiz şu; o şiddete maruz kalan kadınlar halen orada yaşamaktalar, şikayet etmeleri halinde başlarına gelebilecekleri biliyorlar. Yerlerinden edilmemek, yaşamlarına devam edebilmek için yaşadıkları vahşeti, zulmü gidip anlatmak, suç duyurusunda bulunmak konusunda maalesef ki kaygılarından dolayı çekiniyorlar. Komisyon olarak elde ettiğimiz bilgi ve belgeleri dosyalar halinde uluslararası kurum–kuruluşlara, konsolosluklara, temsilciliklere sunuyoruz ve bunun yanı sıra Kürdistan Bölgesi Hükümeti Görüşmeler Heyeti aracılığıyla Bağdat Hükümeti’ne takdim ediyoruz. Ama maalesef ki Bağdat Hükümeti’nin yaklaşımıda Kerkük yerel idaresinin uygulamalarından farklı değil.

 

“Kerkük’ün atanmış valisi, bölgede bulunan bütün Kürtleri göç ettirmek için elinden geleni yapıyor”

 

Aynı şekilde birkaç gün önce Erbil’e yönelik gerçekleşen füze saldırısı ve daha önceden de olan benzer saldırılar, bu bahsettiğimiz 140’ıncı madde kapsamında yer alan bölgelerde ki güvenlik zafiyetinden kaynaklanmakta. Her ne kadar Irak hükümetiyle bu konu hakkında ciddi görüşmeler gerçekleşti ve Peşmerge ile Irak ordu güçlerinin ortak kuracakları ortak operasyon güçleri oluşturma projeleri kabul edildiyse de, maalesef ki bu anlaşmalar şu ana kadar da hayata geçirilemedi. Mevcut durum bu şekilde devam ederse şayet sadece o bahsettiğimiz 140’ıncı madde kapsamındaki bölgelerde yaşayan Kürt vatandaşlarımız için değil aynı zamanda Kürdistan Bölgesi açısından da ciddi tehlikeler yaratacaktır. Özellikle Erbil’de bulunan uluslararası devletlerin konsoloslukları ve temsilcilikleri ile çeşitli alanlarda çalışan şirket ve firmaları bu durumların daha fazlalaşması halinde buralardan çekilebilirler ve buda bizim açımızdan büyük bir kayıp olur.

 

Zaten 140’ıncı madde koşullarının yerine getirilmemesi, Irak genel seçimleri ile genel nüfus sayımında Kürtler açısından ciddi bir zarara yol açacak. Özellikle Kerkük’ün halihazırda atanmış valisi olan kişi, Kürtlere mümkün olduğunca büyük zararlar veriyor. Bölgede yaşayan Kürtleri sahadan göç ettirmek için elinden geleni yapıyor.

 

Kürdistan Parlamentosu’nun çeşitli Komisyonlarında sorumluluklar almış birisisiniz, bu nedenle şunu size sormak isterim; Kürdistan Bölgesi’nde Kadınların size ulaştırdığı en temel sorunları nelerdir?

 

Ben daha çok Maliye – Bütçe ve 140’ıncı Madde Komisyonu’nda yer alıyorum. Parlamentomuzun ayrıca kadın komisyonu da mevcut. Kuşkusuz o komisyon bu soruya daha reel cevaplar verir. Ama benim gördüğüm kadarıyla kadınlarımızın en büyük problemi çalışamama yani işsizlik sorunu. Bazen anne olan kadınlarımız yanımıza gelerek, çocuğunun küçük olması nedeniyle çalışmak için başvurduğu yerler tarafından kabul edilmediğinden şikayetçi oluyorlar. Bizim de hükümet olarak çalışan anneler için bütün işyerlerinde yuva uygulamasını mecbur kılan bir projemiz var. Çünkü çalışan anneler çoğu zaman çocuklarından dolayı ya işlerini bırakmak zorunda bırakılıyor yada işten atılıyorlar.

 

Birazda sizinle Kakeîlik dini üzerine konuşmak istiyorum. Babanız merhum Felekedîn Kakeî, İran’da Kakeîliğe, Yaresan, Irak’ta Ehl-i Hak, Kuzey Kürdistan’da Rêya Heq yada Raa Heq deniliyor diyor. Sizdeki ifadesiyle Kakeî dinin kelime anlamı nedir? Kürdistan’da nerelerde yaşarlar?

 

Kakeîlik Irak’ta kabul gören, tanınan bir inanç topluluğu. Kakeîlik köken olarak Kak yani “Büyük ağabey” den geliyor. Geçmiş dönemlerde Kakeîlik inancını savunan ve yaşatan öncülere, ileri gelenlerine Kak deniliyordu. Ve bu günümüze dek gelerek Kakeîlik ismini almış. Fakat Kakeîliğin uluslararası literatürdeki kabul gören ismi Yaresanlık’tır. Kakeîler Kürdistan Bölgesi’nde Halepçe, Ninova Ovası, Kerkük, Erbil ve Xanêqin’de yaşıyorlar. Aslında ağırlıklı olarak Kürtlerle Arapların sınır oldukları bölgelerde yaşıyorlar. Yani Kakeilerin yaşadığı bölgeler sürekli olarak tehlikeli bir konuma sahip ve her dönem savaş alanları olarak kullanılmış coğrafyalar özelliğinde. Bugünde 140’ıncı madde kapsamındaki bölgeler olarak bilinen Kürdistan İdaresi dışında kalan Kürdistani bölgelerdir. Irak ve Kürdistan Bölgesi genelinde 250 binden fazla bir nüfusa sahipler. Fakat Kakeîler büyük oranda İran’da yaşamaktalar. İran’da Ehli Haq olarak tanınan Yaresan veya Kakeîlerin nüfusu 3 milyondan fazla. Aynı şekilde Kuzey Kürdistan’da Alevi–Kızılbaş (Raa Heq) olarak bilinen kesimler köken olarak Kakeîdirler. Yine Lübnan’da mevcutlar ve burada büyük oranda Dürzi deniliyor. Suriye’de varlar. Pakistan ve Hindistan’da varlar ve buradaki isimleri; Zikri. Fransa’nın Başkenti Paris’te Kakeîlerin bir inanç mabedi yer almakta. En önemlisi Kakeî inancına ait “Serencam” isimli bir kutsal kitabımız var.

 

Kakeî dininde yedi melekten biri kadın ve kadın meleğin adının Razbar olduğu belirtilir. Kakeîlikte bu meleğin görevi nasıl anlatılır? Yine Kakeîlik’te kadınlarda dini lider olabiliyorlar mı? Kadınların yürüttüğü ritüeller nasıl gerçekleşir? Erkek cemati onları dikkate alır mı? Kısacası Kakeîlik dininde kadının yeri nedir?

 

Doğru. “Razbar” Kakeilik inancında çok önemli bir konuma sahip. Bir dönem Kakeîlik inancına öncülük, liderlik yapmış birisi. Bu nedenle Kakeîlik inancında kadınlar lider veya öncü olabilirler mi? Sorunuza yönelik zaten Razbar en iyi örnek ve bugün günümüzde de kadınlar bizim inançlarımızda lider ve öncü olma imkanına sahiptirler. Razbar ve birlikte çalıştıkları ekibin büyük çoğunluğu kadındır ve kadınlar ciddi görevlerle yetkilendirilmişlerdir.

 

“Kakeîlik inancı tarih boyunca kadın ile erkek arasında hiçbir ayrım yapmadı ve eşit haklar sundu”

 

İnancımıza göre, insan bedeni gelip geçicidir esas olan ruhtur. Bu nedenle ruha önem verilir. Ruhu lider olmaya elverişli olan her kim olursa olsun saygı duyulur ve yol açılır kendisine. Elbette her ne kadar Kakeilikte kadın erkek eşitliği tarih boyunca inancımızın temel yaklaşımı olduysa da yaşadığımız coğrafyada ki diğer inançlar, kültürler ve yaşam tarzlarından etkilenmemiş olması mümkün değil. Bu vesileyle bizde de bir bütün inançlarımıza denk gelecek yaklaşımların yüzde yüz yerine getirildiğini söylememiz mümkün değil ama şunu vurgulamak gerekir ki, Kakaîlik inancının temelinde tarihte Razbar karakterinde de görüldüğü üzere kadınlarla erkekler aynı hak ve imkanlara sahip olmuşlardır. Bugün de inanç ayinlerimizde kadınlara özel bir değer ve saygı gösterilmektedir. Hatta ayinlerimize kadınlar liderlik ettiklerinde bir erkeğin liderlik etmesindeki gibi aynı düzeyde saygı gösteriliyor ve asla ayrım, saygısızlık yapılmaz.

 

Ayinlerinizde kadın ve erkekler bir arada mı duruyorlar yoksa ayrı ayrı mı katılıyorlar ayinlere?

 

Kesinlikle hiçbir ayrım yapılmadan bir arada ve birlikte ayin yapılıyor. Fakat şunu da belirtmem gerekir ki diğer bütün inançlarda olduğu gibi Kakeîlikte de tabakalar mevcut. Örneğin biz inançlarımıza göre, Seyit ailesiyiz ve bize “Pir” deniliyor. Diğer tabakalarda olanlar bu nedenle bize yönelik büyük abla, büyük ağabey tarzında saygı gösteriyorlar. Bizde aynı şekilde onlara küçük kardeş gözüyle ve koruyucu mantıkla yaklaşıyoruz. Kadın liderlik ve öncülük konumundaysa, ona büyük abla yada anne gözüyle bakılır.

 

Bize biraz tabakaların isimleri ve konumlarından bahsedebilir misiniz?

 

Kakeîlikte Seyit demek Pir demektir. Bu şekilde; Pir, Mam (amca), Umi (ne Seyit ne mam ama ikisinin arasında olan), Bava isminde tabakalar mevcut. Farklı tabakalarda var ama esas ve çoğunlukta olan tabakalar bunlar. Tabakalar aileden süregelen bir durum yani aileniz hangi tabakadan gelmişse sizde o tabakanın temsilcisisiniz. Yani tabaka tercihin olmuyor. Ailen hangi tabakayı temsil ediyorsa sende o tabakaya ait oluyorsun.

 

Bütün tabakaların inancımız içerisinde farklı görev ve sorumlulukları mevcut. Örneğin Pirler en üst tabakada yer alıyorlar. Ve inancı koruma, kollama ve sürdürme görevi her dönem ve her koşulda onların sorumluluğunda. Görevleri ayrıntılı anlatmak çok uzun sürer. Bu ancak başka bir tartışma yada röportaj konusu olabilir.

 

Tabakalar arası evlilik durumu söz konusu değil. Çünkü tabakalar bir birlerini abla, abi, kardeş olarak görüyor ve kabul ediyor. Bu nedenle evlilikleri caiz görülmüyor. Örneğin biz Pir ailesiyiz ve Mam, Umi yada Bava’lar bizi abla, abi, kardeş olarak gördükleri yada kendileri dışındaki tabakaları böyle gördükleri için evlilik durumu söz konusu olamıyor. Tabakalar kendi bünyesinde olanlar içerisinde evlenme hakkına sahipler.

 

Kakeî dini tarihinde anlatıldığı üzere dünyadaki din alimlerinin vakti zamanında Hewreman’da 72 kişi olarak toplandığı ve bunlara 72’ler toplantısı denildiği belirtiliyor. Bu toplantıya Kuzey Kürdistan’nın Zaza kenti Dersim’den katılımların olduğu belirtiliyor. 72’ler Toplantısı ve Dersim Zaza şehri Temsilcilerinin katılımlarına dair neler anlatırsınız?

 

İslamiyet inancı bölgeye geldiğinde ve bu bölgede yaşayan toplumlar İslam inancına geçtiğinde, ağırlıklı Hewraman’da yaşayan Yaresanlar İslam dinine girmeyi kabul etmediler ve İslam inancı Yaresanları bünyesine alamadı. Bu şekilde Yaresanlar kendilerini tarih boyunca korudular ve günümüze kadar getirebildiler. Belli bir dönemden sonra Yaresanlığı veya Kakeîliği yenilemek istediklerinde Şeyh İzeyid Berzenci 72 temsilciye haber göndererek toplantıya çağırıyor.

 

“Dersim bölgesi temsilcisi Şeyh İzeyid Berzenci’nin 72’ler Toplantısına katılıyor”

 

72 temsilci farklı coğrafyalardan gelen temsilcilerden oluşuyor ve bunlardan biriside Dersim’den geliyor. Bu toplantı İslamiyet etkisinin yaygınlaşması ve Kakeîliğin kaybolma tehlikesine karşı gerçekleşen bir toplantı ve burada Kakeîliğin yeniden canlandırılması ve kendisini koruyabilmesi için gerekli konular ele alınıyor, temsilciler toplantı sonrası tekrar kendi bölgelerine dönerek çalışmalar yürütüyorlar. İşte bu dönemde toplantıya katılan Dersim Bölgesi Temsilcisi de bölgesine dönerek şimdiki Kuzey Kürdistan’da yaşayan Alevi–Kızılbaş kültürünün korunması çalışmalarını sürdürüyor. Bu nedenle babamın söylediği doğru, bir parçamız Dersim, bir parçamız Kirmaşanlı. Yok olmamak, hayatta kalabilmek, inancımızı sürdürebilmek için dedelerimiz tarih boyunca gerektiğinde bir çok defa coğrafya değiştirmek zorunda kaldılar. Bu nedenle yani korunma amacıyla bir çok defa coğrafya değişikliği yaşandığı için Dersim’de dahil Kakeîlik inancının olduğu bir çok alanla fiziksel bağlar olmuştur.

 

“Babam, Mardin Konferansı’nda Kakeîlik ile Alevilik–Kızılbaşlık inançlarının bağlantılarını bilimsel bir yöntemle sundu”

 

Babam Kakeîlik inancını tanıtma amacıyla bir dönem Mardin’de gerçekleşen bir konferansa katıldı ve burada Kuzey Kürdistanlı gençlere bu bilgileri tercüme etme işini bana yaptırdı. İşte o zaman babam bu konferansta Kakeîlik ile Alevilik–Kızılbaşlık inançlarının aynı olduklarına dair bilimsel karşılaştırmalarla bilgiler sundu katılımcılara. Zaten babamın bu konuda yazdığı bir kitapta mevcut ve burada dağılmış olan ama halen aynı inanç, kültürü savunan, koruyan ve yaşayan Kuzey, Güney ve Doğu Kürdistan’daki Kakaîleri anlatıyor.

 

Babanız Kuzey Kürdistan’da çok tanınan ve sevilen bir şahsiyet. Sizde milletvekili olduktan sonra hem babanız vesilesiyle hem yaptığınız açıklamaların Türkçe diline çevrilip yayınlanmasıyla bir sempati uyandırıyorsunuz. Son olarak; Kuzey Kürdistan’daki halkımıza yönelik neler söylemek istersiniz? Ne türden mesajlar vermek istersiniz?

 

Babamın bütün Kürdistan parçalarında yaşayan Kürtlerle ilgili özel bir ilişki ağı vardı. Babam Kürtlerin artık modern çalışmalara girme zamanının geldiğine inanan birisiydi. Kürtlerin bulundukları ülkelerde katılacakları parlamento çalışmaları ile siyasi mücadele yürütmeleri gerektiğini dillendiriyordu. Gereken dönemlerde gerektiği kadar silahlı mücadele yürüttüklerini ve bunun gerekli sonuçları verdiğini söylüyordu. Özellikle koşulların en zor en ağır olduğu 60–70 ve 80’li yıllarda Kürtlerin büyük bir özveri ve hamasetle var olma mücadelesini yürüttüklerini ve bunda da başarılı olduklarını dillendiriyordu. Ama artık bundan sonra özellikle 2000’li yıllardan sonra mücadelenin modern bir evrime geçmesine ve Kürt gençlerinin artık bu mücadele içerisinde yer almaları gerektiğini belirtiyordu. Babam gittiği her yerde katıldığı her konferans veya toplantıda artık Kürt halkının haklarının modern yöntemlerle ve siyasi mücadele yollarıyla elde edilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Çünkü uluslararası realitenin ve koşulların artık bunu dayattığını vurguluyordu.

 

“Kürdistan’ın statü kazanmayan parçalarının Kürdistan Bölgesi deneyiminden yararlanması gerekir”

 

Bu nedenle benimde bugün verebileceğim mesaj şu şekilde olabilir; Babamın şahsına yönelik Kürdistan parçalarında oluşan saygı ve sevgiye bağlı olarak bugünde halen devam eden ilişkiler kapsamında bütün Kürtlerin yaşadığı coğrafyalarda birlik ve beraberlik içerisinde, modern bir mücadele temelinde elde ettiklerimizi koruyalım ve elde edemediklerimizi elde edebilelim. Kürdistan’ın bağımsızlığı için bütün parçalardaki Kürtlerin aynı duyguları, düşünceleri paylaşması çok önemli. Bu konuda özellikle en büyük kazanımımız olan Kürdistan Bölgesi’nde yarı bağımsız bir duruma sahibiz. Parlamentomuz ve kendi kurumlarımız mevcut. Bu nedenle diğer bütün parçaların da burada elde edilen tecrübe ve kazanımlardan faydalanarak bazı kazanımlar elde etmesi gerekli ve önemli. Bunun için parçalar arası ilişkileri daha da güçlendirmek ve bütün Kürt halkının ulusal çıkarlarını hizmetine sunmak çok değerli olacaktır. Bunun için de kesinlikle bir birimize saygı, sevgi temelinde destek olabilmemiz gereklidir. Sonuç olarak; Birlikte olursak güç oluruz

 

Ruken Hatun Turhallı/Basnews

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.