Diyar Budak

Diyar Budak

Yazarın Tüm Yazıları >

Bizim Yörenin Evcilleşen Köpekleri ve Evcilleşmeyen İtleri

A+A-

İnsanoğlunun belki de ilk evcilleştirdiği hayvanların başında köpek gelir.

Fakat evcilleşmemekte ısrar eden köpekler de olmuştur. Bana her zaman nedense evcilleşmeyen köpeğe “it” demek daha doğru gelmiştir.

İt negatifliği ve iticiliği köpek ise daha fazla sadakat ve sevimliliği temsil ediyor. Belki de kulağa köpek kelimesinin daha hoş gelmesi de bu sebepledir. Zamanında bir veteriner hekim arkadaşım ve tatile giden dostlarım onlar olmadıklarında köpeklerine bakmak için bizimle görüşürler ve bu sevimli dostlarını bize bırakırlardı. Köpekleri genelde dar bir kulübede ya da bir bakım odasında ayrı tutardık. Arkadaşlarımız tatilden döndükten sonra bizi arayıp köpeklerinin bizde kaldıkları zaman içinde davranışlarının iyiye doğru evrildiğinden bahsedip bize teşekkürlerini iletirlerdi. Onlara göre dostlarını o zaman zarfında iyi eğiten insanlardık. Oysa onların eğitimlerini biz değil, bizde oldukları zaman zarfında kaldıkları o yalnız kulübeler ve yalnızlık verirdi...

Evlerine geri giden bu hayvanlar, evin geniş ve rahat imkanlarını fark edip, daha iyi kullanarak yaşamaları anlaşılır bir davranış  olarak gözlemlenir.

Kötüden iyiye geçiş, her insanı olduğu gibi hayvanları da mutlu eder.

Sadakatı köpek, ihaneti insan temsil eder. İhanetçi insanlara köpek demek, layık olmadıkları bir hayvana benzetmek sevimli dostlarımızı düşününce hiç de doğru olmadığı aşikardır. Ancak it demek, Kurdi deyimlen “kelp” belki bunu  daha iyi karşılar. Bazen insan evcil bir hayvanı kendi kâr hırsı için vahşileştirip ne  kadar medeniyetsiz ve doyumsuz olduğunu bir defa daha gösterir. Kışı mevsiminin oldukça çetin geçtiği Alaska’da ve Sibirya’da ticari amaçlar için köpekleri ve geyikleri kızaklar için nasıl kullandıklarını eski filmlerde hep beraber izlemedik mi? Bir ev köpeği olan Buck’u  nasıl zorlu hayatın içinde vahşileştiğini bir çoğumuz okumuş veya filmini izlemişizdir.

Her ülkenin kendi koşullarına uygun çeşitli hayvanlar bu tür işler için kullanılmaktadır. Ancak dünyadaki bütün hayvanların yaşamlarının, Kürdistan coğrafyasında yaşayan hayvanlardan daha mutlu ve özgür oldukları bir hakikattır. TC Devleti’nin gökyüzünü yırtarak alçak uçan savaş uçakları birçok evcil küçükbaş hayvanlar olmak üzere düşük doğum yapmalarına sebep olmaktadır.  Atılan bombalar börtü böceği yok edip, tabiatın dengesini bozmaktadır. Her yıl yıkılan ve yakılan yerleşim yerlerimiz. Zorunlu göç eden insanlarımız. Yakılan ormanlarımız, bombalanan dağlarımız…. Devlet kurmamış olan atalarımıza duyduğumuz nalet duygusu… Bizim çocuklarımıza devretmek üzere olduğumuz  büyük çıkmaz ve çelişkilerle dolu, dünden daha kötü bir Kürdistan bırakmak olmamalıdır.

Onurlu olmak bir insanın vazgeçilmezi olmalıdır.  Ülkemizde ve dışarıda yaşayan birçok Kürd aydını arkadaşımız yiğitçe direnmekte ve davamıza katkı sunmaktadırlar. Kürdistan'ın dışında yaşamak zorunda bırakılmış, onlarca yıldan beri geri dönmenin umuduyla yaşam mücadelesi vermekte olan değerlerimiz bize her zaman umut vermektedir. Ancak silahlı mücadele yürüten, parti ve kurumların bir kısmı ise bunların önlerini ciddi bir şekilde tıkamaktadırlar. Ellerinde bulundurdukları potansiyel ve imkanları kürdevari  kullanmaktan ısrarla kaçınmaktadırlar. Bu koşulları fırsat bilen, kalemini satan soysuzlar da giderek çoğalmaya devam etmektedir.

Ülkemizde kendilerine aydın diyen, akademisyen geçinen bir takım şahsiyetler ihanetin zenginliği içinde yaşamaktadırlar. Bunlar kendi halkının çıkarını kendi kariyer ve diplomalarına feda eden it’lerdir. Çevremizde  ve Tc Devlet televizyonlarında ki programlarda bolca görülmektedir.

 

Kürdistan’da sınır bölgelerinde çetin hayat koşullarında yaşayan insanlarımızın maddi imkansızlıkları ve geçimlerini idame ettirmek için sırt hamallığı yapan kolberler bulunmaktadır. Bazen de, ağır yükler için yanlarına aldıkları at, katır ve eşek gibi yük hayvanları da, kolber denilen bu insanlar ile aynı ölümü paylaşmaktadırlar. TC’nin  askerleri ve İran’ın pasdarları tarafında her yıl onlarca insanımız acımasızca kurşunlanmaktadır. Sömürgeci devletlerin kurşunlarına hedef olan insanlarımız atları ve diğer yük taşıyan hayvanları ile beraber kurşunlanıp yerde acı içinde kıvranarak ölümlerine neden  olmaktadırlar. Hala her yıl bu öldürme operasyonları devam etmekte yüzlerce insanımızın canlarına kıyılmaktadır.

Roboski’deki katliamı yapanın da bu cumhuriyet olduğu unutulmamalıdır.

12 Eylül darbesinden sonra yıkılan yakılan köylerden insanlar gitmiş ve köylerde sahipsiz aç perişan kalan köpeklerimiz bulunmaktaydı. Dersim’in bir köyüne operasyona giden askerlere köy köpekleri havlayarak müdahale etmeleri üzerine tim komutanı köylülere ”bunları geri çağırın” emri üzerine, köylü;

“komutan bey, siz karışmazsanız onlar size karışmaz” demesi üzerine bu söylemi kasıtlı bulan komutan köylüyü azarlar.

 

Bir insana it denildiğinde bu söylemin genellikle alçak davranan kişilere  yönelik söylenen bir hakaret haline gelmesidir. Bizim köyde de devletin baskılarına maruz kalmıştı. Babam  ve sonradan da  annem yıllarca nahiyeye imza atmaya mecbur kılınmıştı. Her gidişlerinde kötü muameleye tabi tutulmaktaydılar. Babam gidişinde yukarı köyden berileri  İle  beraber götürülmekteydi. Konuştuğum Memî Nadê bana “senin baban İle götürüldüğümüzde , o it görünümlü komutan, Türkçe bilmediğim için beni niye dövdüğünü hiç anlamazdım… Bıyıklarım çekildiği için o günden sonra  o acıyı çekmemek üzere hiç uzatmadım. Ve  hep tıraş ederim”,diye söylenmişti.

 

Jandarma  baskılarının  dozu artınca,  kaçınılmaz olarak köyde yaşayanlar köylerini terk etmek zorunda kalırlar. Bu köylerde daha önce askerler tarafından silahla ve zehirlenerek katledilen köpekler olmuştu. Köye operasyon için gelen askerleri  önceden sezen köpeklerin uyarısını boşa çıkarmak için, kolberlerin hayvanları gibi bunlar da öldürülmekteydi.

 

80 sonrası, köyümüzün terk edilip şehirlere göç edilmesi üzerine, sadece canlı olarak geride bir köpek kalmıştı… Uzun süre köyde aç perişan bir yaşam sürdüren bu hayvanlar  bir zaman sonra hiç bir yere gidemeyeceğini anlayınca  karnı aç bir şekilde, taş evin önündeki taş salın üzerine başını ve iki ayağını koyup orada beklerken açlıktan ölürlerdi. İki yıl sonra bir bahar günü köye geri gelen amcam onu kapının önündeki masayı andıran düzgün bir yası taşın üzerinde ölmüş halde buldu. Onun ölü hali bile sanki hala birini bekler gibiydi. Aydın, entelektüel ve akademisyen geçinen kimi insanlar bu zulmü  bilmelerine rağmen sessiz kalıp, ruhlarını devlete satmışlardır. Böylelerinin kendi köyünde sahibini bekleyerek ölen bizim Çomo köpeğimizden daha değersiz oldukları unutulmamalıdır.

Devletsizlik sadece insanlarımıza değil aynı zamanda hayvanlarımıza da büyük acılar çektirmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar