Şeyhmus Özzengin

Şeyhmus Özzengin

Yazarın Tüm Yazıları >

Afrîn denklemini Doğru okumak!

A+A-

Afrîn Türk kuşatmasının anahatları, Surçî toplantılarında Rusya, İran ve Türkiye arasında bir mütabakatın sonucu mu meydana geldi?

Türk devleti, her nekadar saldırı gerekçesi olarak:

 "Taciz ateşlerine meşru müdafaa kapsamında karşılık verildiği" ni idia ediyorsa; dört yıldır Güney Batı Kurdistan'da YPG güçlerinden Türkiye'ye yönelik bir „taciz"in olmadığını hepimiz biliyoruz. O halde Türkiye, bölgede politikasını PYD-YPG'ye göre değil, bölgede Ermenistan sınırından, Afrîne kadar bir hatta Kurd ve Kurdistan gerçeğinin olası kazanımlarını engelleme amaçlı olarak; anti Kurd siyasetini dizain etmektedir.

„Bizim gözümüzde adı ne olursa olsun teröristlerden müteşekkil her türlü organizasyonun adı terör örgütüdür." Diyerek, bir haftadır Afrin ve diğer Güney Batı Kurdistan topraklarını bombaliyor. Oysa 2011'den beri Suriye iç savaşında terör örgütlerini besleyen ve kurdlere karşı kullanan ülke, Türk devyetidir. Suriye'deki EL-Kaide kolu olarak bilinen EL-Nüsra, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Hayat Tahriri Şam ve diğer terörist cihatçı örgütleri destekleyen, besleyen ve silahlandıran devlet Türk Devleti'dir.

Türk Devleti'nin bu „besleme ve saldırtma politikası" sonucu El-Kaide ve El-Nüsra'dan koparak, üç yıldır Irak ve Suriye sahasında vahşi terör icraatleri ile bilinen İŞID de, Türkiye, Katar ve Suriye'nin ortak stratejik amaçları doğrultusunda Kurdlere ve Kurdistan'a saldırtıldı.

Uluslararası Kualisyon güçlerin ve Kurdistan'lı güçlerin ortak direnişi ile bu güç şimdilik etkisiz hale geldi. Şimdi ise, Türk devleti yeniden terörist ve cihatçi El-Kaide'nin bir kolu olan El-Nüsra-Hayat Tahriri Şam ve ÖSO'yı Kurdistan'a saldırtma pilanları yapmaktadır. Demek ki „terörist" konumunda olan Afrin yerel defakto yapılanması ve PYD-YPG değil, bizattiği Türk devletinin kendisidir. Bütün devletler, ellerindeki belgelerden Türkiyenin bu cihatçı gruplarla muhabetini çok iyi bilmektedir.

Bu anlamda Türk Devleti'ni uyaran devletlerden biri Almanya  Dişişleri Bakakanlığı, sahadaki durumu değerlendirirken endişelerini şu cümlelerle açık dile getiriyor:

"Bu çerçevede bizim için önemli olan, Suriye'nin kuzeyindeki askeri faaliyetlerin odağında IŞİD ve bunun devamı niteliğinde olan, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenmiş El Nusra, Hayat Tahrir Şam gibi örgütlerin bulunması"dır diyerek Afrin kuşatmasında Türk devletini uyarmaktadır.

Bu konuda ABD ise daha davetkar, ama temkinli ve içten hesaplı bir açıklama yapiyor. Şüphesiz Pentagon'nun bu açıklaması Türkiye'ye davetiye çıkarmaktan çok, „sen Afrîn'e gir, sonucunu görelim" amaçlı olarak okunmalı!

Ne diyor Pentagon?

"Ancak umuyoruz işler bu noktaya gelmeyecektir. Afrin'de ise bizim askerlerimiz yok dolayısıyla bizi doğrudan etkilemiyor. Bölgede müdahil olan tüm tarafları gerilimi daha fazla tırmandırmamaya ve ortak düşmanımız IŞİD'e odaklanmaya davet ediyoruz" diyerek Güney Batı Kurdistan'da ve özellikle Fırat'ın doğusunda kendi konumunu da şöyle koyuyor:

"Biz Menbiç'te devriyeye devam ediyoruz. ABD saldırıya uğradığı takdirde kendisini ve sahadaki güçlerini savunma hakkını saklı tutuyor"(!)

Peki ABD'nin desteklediği SDG ve YPG silahlı güçleri, Türk Devleti ile savaşa tutuşularsa ve kendi topraklarını savunursa ABD bu „tarafsız" gibi görünen konumunu koruyacak mı?

New York Times gazetesi duvarında bugün (20.01.2018) asılan bir makalede:

"Tüm bunlar, Amerikan askerlerinin NATO müttefiki Türkiye ile çatışması konusunda karanlık bir ihtimali ortaya çıkarıyor" denilmektedir.

Bir başka soru da .Demokrat Senatör Tom Udall, Bay Satterfield'en gelmektedir;

"Bu durum (Afrîn'I kasederek) nasıl sonu olmayan bir savaşa dönüşecek ki?" 

Yoksa Türk Devleti'ne hesaplı bir davetiye mı çıkariyor? Burası henüz net değil ve perde arkasında kimin kiminle ne hesaplar yaptığını bilmediğimiz için, şimdilik soru sorma düzeyinde tutuyorum. Ama bir gerçeği de vuirgulayarak geçelim:

Bölgedeki emperyal güçler, kurdleri kendi siyasal çikarları için sömürgeci güçlere peşkeş çekmekten vazgeçmiş değil. O halde Kurd silahlı güçleri, kendi toprakları üzerinde, bu emperyal güçlerin silahlı vekalet güçleri konumunda çıkmalı ve Kurd Ulusu'nun ulusal çıkarları gereği konumlanmalıdır. „Kullan ve Sahipsiz birak, sat" pozisyonudan çıkmanın tek yolu kendi topraklarımızı ve halkımızı savunmak için, Kurd ulusal direniş cephesinin inşasıdır. İlişkilerin ilkeli ve siyasi kazanımları baz alan bir konuma gelmelidir.

Önce Türk Devleti'nin stratejik hesaplarını net olarak koyalım:

Türk aklı; „Musul ve Halep savunma hattı"nı kaybetmesi korkusu; diğer adiyle Kurd düşmanlığı üzerine kurulu bölge politikası neyi amaçladığna bakalım.

Genel olarak Kurdistan'da ve özel olarak Güney Batı Kurdistan'da; Kurdistan ulusal kurtuluş Mücadelesi'nin kazanımlarını, kendisi için yenilgi kabul ettiğini bilinen bir gerçek. Bunun için de bölgedeki bütün kozlarını bu varsayim üzerine kurgulamaktadır.

Bu ne anlama geliyor?

Kurd kazanımları karşısında „Türk aklı" yenilgi yaşaması durumunda, savunma hatlarının Konya Ovası'na, yani Toros Dağları'nın batı cephesine kayacağını hesapliyorlar. Bunun da anlamı Kurdistan üzerinde egemenlik kaybı anlamına geldiğini çok iyi biliyor.. Bunun için Türkler, sonderece hırçın, saldırgan ve terör karışımı asabi bir siyaseti alana sürmüş durumdalar. Anti Kurd siyasetleri nedeniyle,  bölgedeki islamist terör örgütleriyle ilişkiler geliştirerek, silahlandırarak; her şeyi kendilerine mubah sayan bir siyasetin yürütücüsü durumundadır. Zaten bu terör örgütlerin bir parçası olarak davranma ayarına gelmiş bir „devlet" konumundadır Türk Devleti Suriye ve Güney Battı Kurdistan'da.(!)

Görünen o ki Afrin, Tel Rifat, El Bab, Halep ve İdlip ve Mencip, Rusya, İran ve Suriye cephesi için stratejik bir kent! Bu bölge; siyasi, askeri ve ekonomik anlamda önemli bir konuma sahip. Bu nedenle de 2011'den beri Suriye üzerinde hesap yapan güçler adına, Halep, Mencip ve İdlip'te savaşan güçleri vardı. Türk devleti „Firat Kalkanı" adı altında bir operasyonla Güney Batı Kurdistan'ı bölerek; Mencip'in yukarısından, Afrin ve Tel Rifat sınırından, El Bab'a kadar inerek, Afrin'i Kurdistan topraklarından kopardı ve izole etti, kuşattı. Şimdi de saldırı ve işgal ile tehdit etmektedir.

Battı Firat toprakları, devletlerin irili ufaklı bölgedeki güçleri arasında paylaşılmiş durumda. Bu alanda 100 binin üzerinde silahlı cihatçı terörist grup var ve Türk devletinin bu silahlı terör güçlerinin hepsiyle şu veya bu düzeyde ilişki içindedir. Bu güçler bir kırım ve ganimet çapulcuları, har vurup harman savuruyorlar. Onları destekleyen güçler de bu yaptıkları barbarlıklara göz yumuyor, onlar üzerinden siyasetlerine devam ediyorlar. Suriye „Demokratik muhalefeti" özellikleri olmayan, birer yağmacı-cani örgütler konumundadırlar. Bu da hem İran, Hem Rusya ve hem de ABD ve Suriye'nin işini kolaylaştırmaktadır. Orda kalmalarına zemin hazırlamaktadır. „Kualisyon güçler"in en önemli siyasi zaafı da burada yatiyor! Bu Zaaf, karşı cephenin zaferi gibi görünüyor. Ama bunun böyle olmadığı da ortaya çıktı. Çürkü bu cani ve çıkar örgütleri ortadoğuda kontröl etmek, yok etmekten daha zor! Türk Devleti şu anda  Kurd düşmanlığı emelleri için bu güçlerle sevişiyor.

Bu ilişki ve Afrin kuşatması; Sorçi toplantılarında, türklerin bölgede Kurdlerle ilgili „Ankara ve Kremlin arasında perde arkasında kurulan temaslar, cephede değiş tokuşlar" sonrası yeni kararlar mı üretti? Burası henüz net değil. Ama belli olan bir şey var;  "Halep düşerken" savaş durmadığı gibi, Afrin"e yapılacak olası bir saldırı da yeni Kurd soykırım ve katliamlardan başka bir şey üretmeyecek. Savaş daha da tırmanacak! Türk Devleti daha da bölgedeki bataklığın içine doğru çekilecek.

Kurd Ulusal güçlerin acil bir şekilde kendi ulusal demokratik cephelerini kurarak bu saldırılara karşı kendi kutsal topraklarını savunmaktan başka bir şansları yok. Bunun için Bütün Güney Batı Kurdistan siyasi oluşumları Hevlêr anlaşmalarına dönerek, hem askeri ve hemde siyasi cephelerini oluşturmalı. Kurdistan'ı da, Afrin'i de savunmanın yolu burdan geçer.

20.01.2018

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.