Toplumsal Çürüme, İktidar Zihniyeti ve Meşrulaştırma Mekanizmaları
Ülkemizde yaşanan her alt-üst oluş, yüzeyde görünen değişimlerin ötesinde, derin ve ağır sorunları beraberinde taşır. Her toplumsal kırılma, yalnızca dışsal bir sarsıntı değil, aynı zamanda içsel bir yarılmadır. Zamanla bu yarılmalar, yalnızca sorunların taşındığı bir yük olmaktan çıkar; zihniyetin kendisi, taşıdığı iktidarı bulunduğu her alanda dayatmaya başlar. Böylece ortam giderek gerilir, toplumsal anlayış devletçi sistemin diliyle beslenir, sağ-sol diye tarif edilen zihniyet dünyası ise aynılaşarak ortak bir zemine yerleşir. Devlet ve kurumsal akıl, farklı görünen yüzleriyle aynı merkezde birbirine dokunur.
Türkiye'de yolsuzluk, kiralık katillik, mafyalaşma gibi fiilleri işleyen birçok kişi, "Kürdistan'da PKK ile savaştım" söylemiyle kendine hazır bir meşruluk kılıfı üretir. Aynı zihinsel mekanizma, Kürdistan halkı adına ortaya çıktığını iddia eden fakat zamanla hareketin özünden uzaklaşan orta sınıf bir kesimde de belirir. Bu kesim, halkın ve mücadelenin yarattığı alanı tüketerek sistem içinde kendine yeni bir iktidar alanı açmaya çalışır. Bu alanı bir mücadele imkânı olarak değil, kişisel konumlanışlarını güçlendirecek bir vasıta olarak kullanırlar. Eleştiri yöneltildiğinde ise hemen "özel savaş", "devlet politikası", "komplolar" gibi siperlere çekilerek kendilerini korur, toplumdan yükselen doğal tepkiyi etkisizleştirmeye çalışırlar.
Bu çevrelerin felsefi arka planı ve politik refleksleri, aslında TC'nin zihinsel mirasından ayrışmaz. Zaman içinde oluşturdukları kliklerle kendilerini belediyelere ve meclislere taşımayı başarmışlardır. Devlet memurluğundan başka bir deneyimi olmayan, iki keçiyi bile sağamayacak durumda olan kimi erkek ve kadın unsurlar, DTK gibi kurumların divanında yer bulmuş; bu klikler sayesinde kendilerini birer "büyük figür" gibi konumlandırmışlardır. Gerillanın sahada verdiği emek ise bu kişiler için sisteme eklemlenme aracı hâline getirilmiştir. Doyumsuzlukları, hırsları ve içsel boşlukları öyle büyüktür ki, tek bir dönemle yetinmeyip, birkaç dönemi üst üste götürmeye yeltenmişlerdir. Kimse müdahale etmemiştir; zira aynı çıkar ağları aynı zihniyet yapısıyla birbirini beslemeyi sürdürmektedir.
Daha da vahimi, kadın hakları savunuculuğunu bir vitrin gibi kullanmalarıdır. Bu tavır, kadın özgürlüğünü gölgeleyen, onu karikatürize eden bir sahneye dönüşür. Uzman çavuşla birlikte olan bir kadın hakkında kıyamet koparılırken, Dersim'de MİT'çi ile ilişki yaşayan başka biri için aynı söylem devreye sokulur; fakat kendi kliklerinden bir kadın siyasetçinin M.T ile ilgili vakalarında aynı tepki asla gösterilmez. Böyle durumlarda sessiz kalırlar, kulaklarını tıkarlar. Dilan sokaklarda kalır, şiddete uğrar, sahipsiz bırakılır, intihar eder; hastanede günlerce sahipsiz yatar. Buna rağmen kadın hakları savunuculuğu yaptıklarını iddia ederler. Bu, hak ve özgürlük mücadelesi değil; kliklerinin, adamlarının ve kendi iktidar alanlarının korunmasıdır.
Bugün bütün halkın ve gerçekten duyarlı vicdanların görevi açıktır:
Kürdistan'da sistemi taklit eden, ulusal ve özgür yarınlardan bihaber olan, mücadele alanlarını kişisel meşruluklarının üretim aracına dönüştüren kadın ya da erkek fark etmeksizin herkes teşhir edilmelidir.
Meşruluğunu halkın emeğinden değil, manipülatif söylemlerden ve küçük çıkar ağlarından devşiren herkes açığa çıkarılmalı; toplumsal hafızada hak ettiği yere konulmalıdır.


YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.