Son Şam Büyükelçisi Önhon: Esad’ın sözleri yeni değil

Son Şam Büyükelçisi Önhon: Esad’ın sözleri yeni değil

.

A+A-

Dora MENGÜÇ

Independent Türkçe, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Bir araya gelebiliriz" açıklamasına "Neden buluşalım?" yanıtı veren Suriye Devlet Başkanı Esad'ın son açıklamalarını 2009-2012 arası Şam büyükelçiliği yapan Ömer Önhon ile konuştu.

 

İlk gözünüze çarpan fotoğraf karesi çok eskilerden, 7 Haziran 2010’dan… 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan henüz başbakanlık makamında, İstanbul’da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ağırlıyor.

13 yılda çok şey değişti.

O dönem Türkiye-Suriye vize muafiyeti anlaşması, serbest ticaret anlaşması ve yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi kurulması gibi adımlar atılıyor, bakanlar topluca aynı platformda bir araya geliyor, Ankara ve Şam ilişkileri tarihinin en iyi dönemini yaşıyordu. 

Sonrası malum… 

2011’de başlayan Suriye İç Savaşı, Türkiye’nin muhaliflere desteği, Esad'ın Esed olması ve istifasının istenmesi… 

Son aylarda ise iki ülke arasında adı normalleşme olmasa bile yeniden diyalog anlamına gelecek adımlar atılıyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçime giden yolda, "Vakti saati geldiğinde biz Suriye'nin Başkanı ile de görüşme yoluna gidebiliriz. Şu an itibarıyla zaten alt düzeyde görüşmeler yapılıyor" demiş, görüşme için yeşil ışık yakmıştı.

Hatta üç hafta evvel Körfez turu öncesi uzun yıllardır “Esed” dediği Suriye lideri Beşar Esad’ın ismini olduğu gibi telaffuz etti, hemen ardından düzeltip yeniden “Esed” dedi.

Açıkçası Türkiye’deki seçimlerin ardından en çok merak edilen, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail ile ilişkilerini tamir eden Türkiye'nin Suriye ile ilişkileri nasıl bir zemine oturtacağı, Erdoğan ve Esad'ın simgesel bile olsa ne zaman aynı karede fotoğraf vereceği...

Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim sonrası tıpkı öncesinde olduğu gibi “Esed ile görüşmeye kapalı değiliz” dese bile Suriye Devlet Başkanı bu çağrıya kulak vermeyip Sky News Arabia'ya verdiği mülakatta özetle “Onun istediği şartlar altında görüşmeyeceğim” dedi:

Suriye’nin amacının Türk güçlerinin kendi topraklarından çekilmesi... Türkiye’nin Suriye’deki işgalini meşrulaştırmak isteyen Erdoğan ile neden buluşalım? Bir şeyler içmek için mi?”

Esad’ın sözleri yeni mi, ne anlama geliyor, “normalleştirme” çabalarını rafa kaldırır mı, bir önceki Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu döneminde bu gibi durumlarda üst perdeden açıklama yapmayı seven Dışişleri neden şimdi sessiz?

MİT Başkanlığı döneminde Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük ile görüşerek Türkiye-Suriye ilişkilerinde on yılı aşkın süredir kurulan en önemli temasın başrol oyuncusu olan Dışişleri Hakan Fidan ve hükümet Esad’ın son açıklamalarını görmezden mi geldi yoksa uygun zaman için bir kenara mı not etti? 

Independent Türkçe, Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi emekli diplomat Ömer Önhon ile bu konuları konuştu.

Önhon, 36 senesini geçirdiği Dışişleri Bakanlığı’ndaki kariyerinin büyük bölümünde Suriye ve Ortadoğu ile ilgilendi, Ortadoğu Dairesi Başkanlığı, Ortadoğu konularından sorumlu müsteşar yardımcılığı yaptı. 

1180566-921106152.jpg

 

Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin son 30 yılında yaşanan tüm önemli olaylarda Büyükelçilik Müsteşarı veya Büyükelçi sıfatıyla Şam’daydı.

Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasını da gördü, Adana Mutabakatı’nın imzalanmasını da, Hafız Esad’ın ölümünü de, bir Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanının ilk kez Suriye’ye gidişini de, vizelerin kaldırılmasını da, iki ülke ilişkilerinin bozulup büyükelçiliğin kapatılmasını da… 

Peki bu son yaşananlara ne diyor?

Diplomatik ilişkiler kesilince büyükelçiliğin kapısını kilitleyen Türkiye’nin Şam’daki son büyükelçisi ile söyleşi başlıyor. 

"Ortada tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar hadisesi var"

Geçen yıl haziran ayında Kazakistan'ın başkentinde yapılan dörtlü görüşmede Türkiye, Rusya, İran ve Suriye heyetleri bir araya gelmişti. Moskova'nın Türkiye'nin Suriye'den çekilmesine dair net bir takvim ortaya koymasını istediği, Suriye'nin ise 'Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesinin, herhangi bir normal ilişki için tek giriş noktası olduğunu' vurgusunun yapıldığı bir toplantıydı. Aradan geçen bir yıl içinde istihbari anlamda da çok sayıda görüşme yapıldı. Onlardan biri de dönemin Milli Savunma Bakanı Akar ve dönemin MİT Başkanı Fidan'ın 28 Aralık'ta Moskova'da Suriyeli muhatapları ile bir araya gelmesiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ile iletişim noktasında "Vakti saati geldiğinde Esad ile görüşürüm" demişti. Suriye Devlet Başkanı Esad ise Sky News Arabia televizyonuna verdiği röportajda "Ben ve Erdoğan neden buluşalım, meşrubat içmek için mi?" sözleriyle Erdoğan ile görüşmesinin mümkün olmadığını söyledi. Sizce iki ülke arasındaki normalleşme çabaları bu açıklama ile birlikte yeniden ortadan kalktı mı? Bir başka deyişle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın değindiği gibi haziran sonrası "Sil Baştan" olasılığı bundan sonra gündemde olmaz mı?

Türkiye'yle Suriye arasında adına normalleşme denmek istiyorsa densin -ama normalleşme değil- bir süreç başlamıştı diyelim. İstihbarat kuruluşu yetkilileri arasından başlayan görüşmelerin ardından istihbarat başkanları bir araya geldi, savunma bakanları bir araya geldi, en sonunda dışişleri bakanları bir araya geldi. Sürecin sonundaki halka ise Suriye Devlet Başkanı Esad ile Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın buluşması olarak görülüyordu. Ama bu böyle olmadı. Çünkü başından beri belli ki; iki taraf arasında üzerinde anlaşma olmayan, daha doğrusu ciddi bir takım görüş ayrılıkları var. Böyle değerlendirebiliriz.

Neydi o görüş ayrılıkları, anımsatır mısınız? 

Bunlardan esas olanı Türk askerinin Suriye'deki mevcudiyeti. Bu yeni ortaya çıkan bir şey değil. Aslında sürecin başından beri bunun bir sıkıntı olarak ortaya çıktığını ve sürecin daha sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için Suriye tarafından bunun adeta bir ön şart olarak ortaya sürüldüğünü biliyoruz. Ama bu tabii çözülmüş, çok kolay bir sorun değil... Türk askerinin oradaki mevcudiyetinin sebebi Türkiye tarafından bakınca, Türkiye'nin güvenliğinin garanti altına alınması…

 

1180571-1237993952.jpg

 

Çünkü Türkiye Suriye krizi boyunca, yıllar yılı hemen sınırının öte tarafında terör örgütlerinin o bölgeye hakim olmasından ötürü çok canı yandı, çok sıkıntı çekti. Önce IŞİD biliyorsunuz hakim oldu. Arkadan YPG o bölgenin kontrolünü ele geçirdi. Ve Türkiye o bölgede bu örgütlerin önüne geçme kararı aldı ve ileri savunma hattını Suriye toprakları içinde kurdu. Bugün oradan askerimizin çekilmesini Türkiye'nin güvenliğine ciddi darbe vurucağı görüşünde Türk tarafı. Suriye tarafına bakınca “Topraklarımız işgal altında olduğu sürece biz sizinle görüşmeyiz” diyorlar. Yani Türkiye diyor ki; “Ben askerimi oradan çekeceğim ama güvenliğimin emniyet altına güvenliğimin garanti altına alındığından emin olmam lazım” diyor. Suriye tarafı da “Sen önce askerini oradan çek ondan sonra ne olacağına bakarız” diyor. Yani şimdi hani böyle tam bir tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan hikayesi ortaya çıktı. 

"Esad'ın son sözlerinin yeni bir tarafı yok"

O halde Esad'ın vermiş olduğu mülakatta söyledikleri çok yeni bir şey değil… 

Hayır hiç yeni bir şey değil... Esad aslında aylardır söylediğini veya Suriyeli yetkililerin söylediklerini -gazetelerde, basında okuduk- tekrar etti. Yani ben sözlerinde o bakımdan bir yenilik görmedim doğrusu. Bu nedenle “Bu normalizasyon süreci sona erdi, ermedi” demek bana göre pek mümkün değil. Esad herkesin bildiğini bir kez daha açık bir şekilde ortaya koydu tutum olarak.

 

1180576-1099831378.jpg

 

Peki Türkiye-Suriye ilişkilerinde Rusya'nın gerçekten arabuluculuk rolü üstlenebildiğini düşünüyor musunuz? Putin'in Suriye özel danışmanı Lavrentyev, Astana Platformu için "Türk dostlarımızı geniş çaplı kara operasyonlarından kaçınmaya ikna için kullandık" demişti. Daha sonrasında Kremlin’den de buna benzer açıklamalar gelmişti. Bu açıdan nasıl değerlendirirsiniz?

Rusya da çoğu olayın içinde, bu açık bir şekilde görülüyor. Rusya'nın Suriye'ye özel bir ilgisi rejimiyle özel bir ilişkisi var. Suriye'de bir varlığı var.  Öbür taraftan Türkiye'yle de ilişkili. Rusya için Türkiye'nin orada bir yeni bir harekata girişmemesi Rusya açısından önemli.

1180596-999287521.jpg

 

Çünkü hani bir noktaya kadar getirdiğini düşündüğü ilişkiler tekrar zedelenecek, zarar görecek o durumda... Onun için Rusya orada diplomasi yoluyla bir sonuca varılabileceği kanaatinde. Doğru zaman yakaladığı düşüncesiyle de Türkiye'yi ve Suriye'yi buna teşvik etti. Şimdi bu sürecin başladığı zamana geri gidersek aslında böyle bir normalleşmenin başlamasının Türkiye’nin de istediğini görüyoruz özellikle seçimler öncesinde… 

Göçmenler meselesi…

Evet, muhalefetin elindeki en büyük kozlardan biriydi. Yani "Erdoğan idaresinin dış politikadaki başarısızlıkları" dedikleri zaman Suriye'yi buna örnek veriyorlardı ve “Biz iktidara geldiğimizde Suriye'yle hemen görüşeceğiz” diyorlardı. Erdoğan'ın seçim öncesi bu argümanı muhalefetin elinden almak için bir gayret gösterdiğini düşünüyorum. Yani “Biz de gerekirse Esad rejimiyle görüşebiliriz” gibi ifadeler kullanarak…

"Seçim öncesi ortama kıyasla Suriye ve Esad arka planda kaldı"

“Sil baştan yapabiliriz” gibi ifadeler kullanarak… Hatta geçtiğimiz günlerde uzun süreden beri Esed yerine ilk kez Esad dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan...

Bunlara çok yorum yapmayayım ama belli ki; hükümetin seçimlerden evvel “Bakın ben de Esad'la görüşebilirim istersem” şeklinde bir politikaya yöneldiğini görüyoruz.

1180581-352958901.jpg

 

Ama ne oldu? Bakın seçimler bitti. Bu süreçte de çok fazla bir şey duymamaya başladık değil mi? Yani seçim öncesi iki-üç günde bir “Esad ile görüşeceğiz, onu yapacağız, bunu yapacağız” filan deniyordu. Son dönemde, seçimden sonra ben çok fazla bir şey duymamaya başladım. 

Burada dışişlerindeki değişikliğin bir katkısı olabilir mi? Hakan Fidan'ın Dışişleri Bakanlığı'na atanmasında?

Tabii tarzda değişiklik var iki bakan arasında ama yani sonuçta bu bir devlet politikası diyelim. Dolayısıyla seçimlerden önceki o Suriye vurgularının pek ortada kalmadığına hepimiz şahit olduk. Sadece bu sığınmacıların geri gönderilmesi konusu hala arada sırada, aslında çok fazla dillendirilmeden konuşuluyor. 

 

1180591-692243257.jpg

 

“Geri göndereceğiz, geri gidecekler” filan diye… Yani seçim öncesi ortamla kıyasladığınız zaman bugün bu işin arka plana itildiğini mi diyelim artık, yoksa arka planda kaldığını mı veya daha sessiz bir şekilde götürüldüğünü görüyoruz. Böyle diyebilirim. 

"Yalnızlığın değerlisi olmaz, madem o kadar değerliydi yalnız kalmaya devam etseydik"

Türkiye'nin Arap Baharı'nda başlarında takınmış olduğu tutum, Suriye iç savaşına bir şekilde taraf oluşu, Müslüman kardeşlere desteği, beraberinde tüm Arap Yarımadası'yla neredeyse bütün kara ticareti bağlarının kopması ve az önce de değindiğiniz gibi Ankara'nın seçim öncesinden başlayarak bölgeyle Mısır'la mesela detant politikasına girişmesi… Bu politika her şeye rağmen genel olarak, Suriye'den de bağımsız olarak devam edecek mi? Ya da şöyle sorayım, ekonomik şartlar da düşünüldüğünde devam etmek zorunda mı?

Türkiye'nin bölgedeki ülkelerle ilişkilerinin mümkün olan en iyi düzeyde olması gerekir her zaman. Ben hep şunu söylüyorum. Biz 2013’ten 2020’nin başlarına kadar bölge ülkeleriyle çok ciddi sıkıntılar yaşadık, çok ciddi gerginlikler yaşadık. Çok ciddi ama hakikaten çok ciddi… 

“Değerli yalnızlık” olarak da anıldı yaşananlar zaman zaman… 

Evet, “Değerli yalnızlık” falan denildi. Yalnızlığın pek değerlisi olmaz uluslararası ilişkilerde. Yani o kadar değerliyse o zaman yalnız kalmaya devam etseydik değil mi? Ama yalnız kalmanın ciddi bir maliyeti oldu ki; bu yalnızlıktan kurtulmak için Türkiye bir politika değişikliğine gitti. Hep şunu soruyorum. 2013’ten itibaren 2020’nin başlarına kadar ilişkiler bu kadar kötüydü Peki ne değişti? Ne oldu da biz ilişkileri farklı bir noktaya getirmeye çalışıyoruz? Hiçbir şey değişmedi aslına bakarsanız. 

"Ekonomide olduğu gibi dış politikada da rasyonel politikalara dönüş başladı"

Ne oldu peki? Neden değişiyor? 

Çünkü konjonktür değişiyor. Olayların gidişatının bizim beklentilerimizi karşılamayacağını bence net bir şekilde gördük. Bu bütün ülkelerle farklı nedenlerle ama temelde ortak bir zeminde düşmanca ilişkiler içinde olmak bizim işimize gelen bir şey olmasa gerek… Yani ne bizim işimize geliyor ne karşı tarafın işine geliyor... Dolayısıyla herkes pragmatizmi öne çıkararak yeni bir tarz benimsedi ama ben o zaman şunu soruyorum: “Aradaki yedi-sekiz yılı o zaman niye kaybettiniz?” Çünkü bazı şeyler vardır kaybettiğinizi telafi edersiniz, bazı şeyler vardır telafi edemezsiniz. Eğer biz bu politikaları değiştirecek idiysek şartlar değişmeden o zaman niye o politikalar benimsendi? Yani mesela ekonomide ne diyorlar? “Rasyonel politikalara dönüyoruz” deniliyor değil mi? Demek ki; pek rasyonel olmayan bir şeyler vardı. Bu da bir şeyin kabulü oluyor değil mi? Demek ki; dış politikada da rasyonel politikalara dönme dönemi başladı. Bu da demektir ki irrasyonel olan bazı şeyler vardı. 

"Lider ülke olacağım diyen ülkelerin vardıkları nokta istediği gibi olmuyor"

Dışişlerinde çok uzun yıllar görevde bulundunuz. Ortadoğu Dairesi Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı yaptınız. Türkiye’nin son Şam büyükelçisisiniz. Bu birikiminizden yola çıkarak baktığınızda Türkiye’nin Ortadoğu’da lider ülke olma iddiasını nasıl değerlendirirsiniz? Türkiye Ortadoğu'da lider bir ülke olabilir miydi? Ya da gelecekte olabilir mi?

“Ben lider ülke olacağım” diye ortaya çıkan ülkelerin genelde vardıkları nokta çok istedikleri nokta olmuyor. Ama karşılıklı saygı ve karşılıklı menfaat temelinde ilişkilerimizi idame ettireceğiz diye yola çıkarsanız zaten Türkiye gibi bir ülkenin her zaman çok farklı bir noktada olmaması mümkün değil. Yani nüfusuyla, ekonomik imkanlarıyla, askeri gücüyle, kültürüyle, tarihiyle zaten Türkiye her zaman farklı bir noktada.

Ama bunu böyle bir ideolojik söylem ve sembol haline getirip “Ben lider ülke olacağım” diye ortaya çıktığınız takdirde bunun karşı tarafta muhtelif hassasiyetler yaratacağını ve olumsuz bir karşılık da göreceğini gözden ırak tutmamalı diye düşünüyorum. 

"YPG'nin rejimle sürekli irtibatı herkesin bildiği sırlardan"

2021’de Independent Türkçe’den Cihat Arpacık'a verdiğiniz röportajda “Suriye rejimi YPG'yle anlaştı” demiştiniz. Suriye'yle ilgili kısma geri dönecek olursak YPG'nin bu kadar hızlı organize olmasının ardındaki ana neden ABD'nin desteğinden ziyade bu bahsettiğiniz işbirliği miydi? 

YPG, Suriye krizi boyunca yani 2011’den bu yana her zaman kendi gündemini takip etti. Bunun için zamanında rejimle konuştu. Bir zamanlar Türkiye'yle biliyorsunuz temaslar oldu. YPG kendi gündemini takip ediyor. Nedir kendi gündemi? Bu kriz ortamında bir yer edinmek, adına ne derseniz deyin, bir oluşum halini almak... Şimdi bakıyorsunuz Suriye'nin yaklaşık yüzde 25 civarı YPG'nin kontrolü altında.

Ülkenin bütün petrol yataklarının tamamı o bölgede, su kaynaklarının büyük kısmı o bölgede.  YPG tabii sırtını da Amerika Birleşik Devletleri'ne dayadığı için kendini daha rahat hissediyor ve kendi gündemini takip ediyor. YPG'nin şöyle bir özelliği var. Herkesle görüşebiliyor. Mesela rejimle sürekli olarak irtibat halinde olduklarını 2011-2012’den beri irtibat halinde olduklarını, bu irtibatın hala sürdüğünü herkes biliyor. Yani herkesin bildiği sırlar var, işte bu da onlardan biri zaten. YPG durumdan kendine göre fayda sağlamaya çalışan bir politika güdüyor. 

"Türkiye, Esad'ın sözlerini mutlaka not etmiştir"

Son olarak Esad'ın Sky News Arabia’ya yapmış olduğu açıklamaya dönelim. Genellikle sayın Çavuşoğlu’nun bakanlığı döneminde bu gibi Türkiye'yi rahatsız edebilecek bir açıklama olduğunda aktif bir tepki gösterildiğini gözlemliyoruz geçen yıllar içerisinde. Şu ana kadar Esad'ın sözlerine dışişlerinden bir tepki gelmemesi sizce normal mi? 

Normal-anormal gibi bir şey söyleyemem tabii ki... Çavuşoğlu her bakımdan çok farklı tarzı olan bir bakandı. Her konuda bir karşılık verme ve bunu yüksek perdeden dile getirme şeklinde bir tarz benimsemişti. Şimdi Esad'ın bu söylediklerine bir karşılık verilmedi. Ama eminim söyledikleri mutlaka not edilmiştir.

 

Independentturkish

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.