ŞEKER

ŞEKER

.

A+A-

sadas-001.png

İSKAN TOLUN Köln: Son Makaleler: ŞEKER

 

Geçenlerde posta kutum doluydu, açtım. Dikkat çeken zarfları ayırdım.  Birinin üzerinde: Regenbogen/Gökkuşağı Berlin Kitabevi yazıyordu, hemen açtım. Değerli dostum Metin Hoca (Ağaçgözgü), yeni kitabını/romanını imzalayıp  göndermişti, sağolasın!..

 

(Rastlantının Böylesi Metin Ağaçgözgü. Gri Yayınevi/İstanbul. Roman/200 Sayfa. 1. Baskı. Ocak 2024)

 

O ara çok yoğundum ve kitabı okunmamış raflardan birine sıkıştırıverdim. Zira, Üç ayrı dilden, (Kürtçe çocuk romanı: Gavanê Kal/Türkçe roman: Mendirek'te Dejavu/Almanca çocuk kitabı: Der Schlaue Fuchs) üç ayrı dosya ile uğraşıyordum; çeviri, yayınevi/editör, rötuş, kapaklar/ayraçlar vs… Ve önümde sırası çoktan gelmiş kitapları okumam gerekiyordu. Gerçi şimdi de o yoğunluk eksilmedi, arttı fakat, şikayetten çok, hoşuma gidiyor bu yoğunluk. Okumak, yazmak, edebiyatla uğraşmak gerçekten yormuyor insanı, motive edip ilham veriyor…

 

Nihayet bugün kitabı alıp okumaya başladım. Roman, oldukça akışkan ve okura, “Beni okuyup bitirmeden elinden düşmeyeceğim,” dercesine de yapışkan. Tıpkı Yaşar Kemal'in, “Romanıma başlayan bitirmeden bırakmaz,” deyiminin vuku bulmuş hâli. En azından bana öyle geldi. Ama, sanırım okuyanların çoğu da bir çırpıda ve merakla okumuştur…

 

Nitekim, romanın ilginç bir teması var ve yazarın sonu gelmeyen ilginç yorumlarının verdiği merakla soluk soluğa okudum diye bilirim. Düzenli kitap okuyan biri olarak, günde en az elli sayfa kitap okumayı hedeflemişim ve bu hedefim yıllardır bir kural hâlini almıştır. Elbette bazen, kendimi kaptırır yüz, yüz elli sayfa kitap okuyabiliyorum ve nadir de olsa arada bir, iki yüz, iki yüz elli sayfaya kadar çıkabiliyorum. Fakat, bu romanı okumaya başlayınca akıp gittiğini, beni de peşinden sürüklediğini hemen ayırt ettim ve bir baktım ki, iki yüz sayfalık roman bitivermiş. (Şimdi de aklımdan, “Vakit olsaydı da, değerli avukat Nebi Barlas gibi ayda yirmi kitap okuyabilseydim keşke,” diye geçiyor.)

 

Kitabın roman, romanın da kurgu olduğunu elbette biliyordum ama, o kadar güzel betimlemiş ki, bir an, bütün bu okuduklarım gerçekmiş gibi bir algıya kapıldım ve Metin Hocaya sormaktan almadım kendimi: “Küçük kızın karşılaştığı kalleşlik gerçek, sonrası kurgu,” deyince, “Ohhh,” dercesine rahatladım.

 

İlk başlarda roman; Berlin-Hamburg arasında gidip geliyor olsa da ve özellikle, Berlin ekseninde seyrediyor gibi görünse de, gittikçe, yazarın hayal gücü okuru alıp bambaşka diyarlara da götürüveriyor…

 

Kendisini rahatsız eden ve daha sonra da saygısızca hakaretlerde bulunan gençlere karşı, yaka silkerek kendini savunan ihtiyar bir alman kadının ilginç hikâyesiyle başlıyor roman.

 

Yazar, günümüzde “Z kuşağı” denilen gençliğin ihtiyarlara karşı biraz daha saygılı olmaları gerektiğini vurgularcasına hatırlatıyor ve böylece okuru da peşinden ustalıkla sürüklüyor:

“Sizin zamanınız geçmişte kaldı!..” diye bağırdı. Onun ardından bir başka erkek öğrenci, “Nazi döneminden söz ediyor işte anlasanıza!..” dedi.

….. “Bak çocuğum, benim babam iktidarı ele geçirmelerinden sonra komünist olduğu için Naziler tarafından öldürüldü. Annem beni, bütün servetimizi Nazi subaylarına rüşvet vererek savaş başlamadan önce kaçırmayı başarmış. ….. .” (22. Sayfa)

 

Yazar, özellikle küçük çocukların ebeveynleri tarafından daha fazla ilgi görmeleri gerektiğini üstüne basa basa vurguluyor:

“Annem, babamın sınırları içinde yaşamaktan sıkılmış olmasına karşın, babama değil de babamın potansiyel tehlike olarak gördüğü insan ilişkilerine sitem eder gibiydi. Babam ne yaşamıştı da bizim dışımızdaki dünyaya karşı bu kadar soğuk ve yanına yaklaşılmaz bir insan olmuştu?” (60. Sayfa)

 

Nitekim, roman kahramanı Serpil, henüz küçücük bir kız çocuğu iken, kalleş bir pedofil tarafından istismara uğramış ve o günden sonra, dünyası kararıyor. Roman, hayatı zindana çevrilmiş, ailesi dağılmış olan küçük kız çocuğu Serpil'in, onlarca yıl çektiği çilelere ve tasarılarına odaklı. Bir pedofilin kalleşliğine uğrayan küçük bir kız çocuğun hikâyesi olan, Rastlantının Böylesi adlı roman, gerçekten okunmaya değer!..

 

 

Metin Hoca, değerli avukat Nebi Barlas ile (Adalet Savaşçısı) yaptığı söyleşi kitabında da oldukça başarılı bir performans sergilemişti. O dev kitabı da zevkle okumuş ve  Adalet Savaşçısı başlığı altında  (Avrupa Demokrat/Yeni Yaşam/Rupela nu) da yorumlamıştım. Daha o zaman Ona,  “Usta Kalem” sıfatını yakıştırmıştım. Ama O, mütevazı kişiliğiyle, “Hayır, henüz Usta Kalem sayılmam” deyip kibarca övgümü ret etti, ben de taslak halinde, henüz basına göndermediğim köşe yazımdan sildim bu nitelemeyi. Ama bu romanını okuyunca artık ona rahatlıkla “Usta Kalem” diyebilirim, sanırım.

Umarım bu kez de ret etmez. Zira Metin Hoca, bu nitelemeyi çoktandır hak ediyor kanısındayım. Evet, Metin hoca mütevazı kişiliğiyle gerçekten Usta bir Kalem, çok değerli bir yazar.

 

Makale başlığına dair kısa bir açıklamada bulunayım:

Şeker, Metin Hocanın üstüne titrediği biricik kedisinin ismidir ve son zamanlarda milyonlarca sokak hayvanlarının akıbeti tartışılıyor iken bu başlığı bir jest olarak özellikle seçtim, daha uygun gördüm.

Metin Hocanın Şeker adındaki kedisini merak ediyorum şimdi, görmek isterdim doğrusu. Umarım kitapevine bir dahaki gidişimde getirir, görürüm ŞEKER'İ…

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.