Osman Aydın: Bir Avuç Êzidî Kürdün Başarısı

Osman Aydın: Bir Avuç Êzidî Kürdün Başarısı

.

A+A-

Osman AYDIN

Tarih ancak yaşanan dönemdir, Eğer zamanın bir kesitinde bir şeyler yaşanmamışsa veya kayda değer bir şey yaşanmamışsa tarih bilimi için, o zaman kesiti anlam ifade etmez.

Kürtlerin ve Kürdistan’ın tarihinde de tarih biliminin uğraşmaya değer bulmadığı zaman kesitleri vardır. Bu zaman kesitlerinden biri de 1946’da kurulan Kürt Devleti Cumhuriyeti’nin yıkılışından sonraki takribi 15 yıllık zaman kesitidir.

Son 200 yılı aşkın dönemde Kürdistan’ın parçalarında Kürtler’in değişik siyasal formilasyonlarla kendi yönetimlerini koruma veya kurmak için devamlı bir başkaldırı ve mücadele içinde oldukları görülür. Kürdistan’ın bütünü düşünüldüğünde mutlaka bir siyasi hareket vardır. Yani tarih bilimi bu zaman kesitinde Kürtler ve Kürdistan ile ilgilenmiştir.

Ancak 1946 yılından 1960’a kadar geçen dönemde Kürdistan’ın bütün parçalarında bir sessizlik vardır. Özellikle Kuzey Kürdistan’daki Kürtler bu 15 yıllık dönemde korkunç bir sessizliğin içindedirler. Bu sessizliğin elbette ki nedenleri vardır. O güne gelinceye kadar Kürtler’in yaşadıkları katliamlar, sürgünler, alimilasyon çarkı, 2. Dünya Savaşı’nın yaşattığı büyük yoksulluklar ve korkular, Türkiye’deki diktatoryal Türk ırkçılığının baskıları bu suskunluğun sadece nedenlerinden bazılarıdır.

1950 yılından itibaren yaşanan çok partili dönem, kısmen serbest seçimler, halkın yaşamında ilk olarak duyduğu vaatler, iktidar değişikliği, Kürt elit kesiminden insanların Kürt oylarıyla meclise taşınması gibi olgular, Kürtlerle devlet arasında bir barışmanın işaretleri gibi algılanmıştır. On yıllık Demokrat Parti iktidarı döneminde karayolu ağının süratle yaygınlaştırılması, traktörün Kürdistan’a girişi, Ankara ve İstanbul’dan Türkçe yayın yapan radyoların giderek bütün köylerde dinlenir hale gelmesi, şehirlerde yeni iş alanlarının açılması, iç pazarın hareketlenmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinin göreceli olarak yaygınlaşması sağlıksız şehirleşmeyi de beraberinde getirdi. Kürt köylü nüfusu artan bir yoğunlukla şehirlere göç etti. Başlanğıçta şehirlere göç eden Kürtler buralarda şehirleşemedi, sadece şehirde ikamet etmeye başladı. Şehirlileştikçe de asimile oldular.

Kuşkusuz bütün bu olanların toplum üzerinde pozitif etkileri de oldu, Yaşam ve eğitim standardı yükseldi. Dış dünya ile bağlar kuruldu. İnsanların düşünce ufukları genişledi. Bu pozitif etkilenmelerin yanında Kürtler açısından bu gelişmelerin negatif etkileri de oldu. Kürtler 1925 ten itibaren devletin onları eritmek için uyguladığı planlara karşı direnç gösterirken, 1950 sonrası çarpık da olsa kapitalizm karşısında Kürt sosyal yapısının yeterli direnci göstermesi pek mümkün olmadı. Kürtlerin giderek sisteme entegre olmaları ve asimilasyon çarkı içine girmeleri kaçınılmaz oldu. Böylece Kürtler siyasal olarak giderek Ankara ile bağlarını sağlamlaştırma sürecine girdiler. Dillerini kullanmamayı uygun gördüler. Devletle bütünleşmenin yolunun Türkçe'’den geçtiğine karar verdiler. Kendi ulusal kimliklerine sahip çıkma Kürtler için çok da önemli olmamaya başladı. Bu gelişmelerin Kürtler için negatif yanı da buydu.

Zamanın bu kesitinde tarihin yeniden Kürtler ile ilgilenmesini sağlayan iki önemli olgudan bahsetmek gerekir. Kuzey Kürdistan’daki Kürtleri sarsan, kendi kimliğinin farkına vardıran ve kimliğine sahip çıkmasını sağlayan birinci olgu Erivan Radyosu’nun Kürtçe yayınıdır. Daha sonra Kürtçe yayın yapan pek çok radyo ortaya çıktı (Bağdat, Tahran, Kermanşah, Kahire Radyoları gibi). Türkiye'de ise bu yayınları engelleyici istasyonlar kuruldu. İkincisi ise Melle Mustafa Berzani’nin 1958 de Güney Kürdistan’a dönüşü ve 1961 yılında Kürt ulusal başkaldırısını başlatmasıdır.

Bu yazıda birinci olguya değinmek istiyorum. 1950’li yıllarda Kuzey Kürdistan’da radyo çok etkili bir biçimde Kürt Halkı’nın yaşamının bir parçası haline geldi. Kuzey Kürtleri ilk kez kendi anadilleriyle yayın yapan bu aygıtı kutsar gibi, evlerinin bir köşesine yerleştirdiler. Üzerini işlemeli örtülerle örttüler. Radyonun ibresi iki istasyon arasında gidip gelmeye başladı. Haber (o zamanki söylemle ajans) zamanları Ankara, Kürtçe yayın saati sırasında da Erivan Radyo istasyonunun metrajı üzeri de dururdu ibre.

Radyo çok az evde bulunurdu. Bu nedenle Erivan Radyosu’nun Kürtçe yayınının başladığı saat 15:30, radyolu evin misafirlerle dolduğu saattir. Kürtler böylece hem sosyal ilişkilerini sıklaştırdılar hem de Kürtlük üzerine düşüncelerini birbirlerine ilettiler. Onların kazandıkları Kürtlük duyguları beyinlerinde siyasal yansıma olarak işlenmeye başladı.

Mele Mustafa Berzanî’nin Moskova nezdindeki ısrarlı girişimleri sonucu, Erivan Radyosu 1955 yılında Casimê Celîl yönetiminde ilk kez 15 dakikalık Kürtçe yayına başladığında Kürdistan’da kimsenin bu yayından haberi yoktu. Yine Berzani’nin girişimleri sonunda yayın süresi bir buçuk saate ve yayın alanı tüm Kürdistan’da dinlenebilir bir alana yayıldı.

Bu radyonun Kürtçe Yayın bölümü Casimê Celil’den sonra sırasıyla Xelîlê Çaçan (Têmûrê Xelîl’in babası) ve Ehmedê Gogê tarafından yönetildi. Bunların hepsi de Êzidî Kürtlerdi. Şeroyê Biro, Arselîka Qadir, Cemîla Celîl, Sûsika Simo, Egîtê Cimo, Xana Zazikê, ve isimlerini sayamadığım, ancak büyük bir saygıyla andığım diğer Êzidî Kürt müzisyenleri Kuzey Kürtlerini bu radyonun bağımlısı haline getirdiler.

Bunun ötesinde 1930-1937 yılları arasında Êzidî Kürt aydını Cerdoyê Genco’nun redaksiyonunda Rêya Teze Gazetesi Kürtçe yayınını sürdürdü. Rêya Teze 1955 te Casimê Celil’in yönetiminde yayın hayatına yeniden başladı. Ondan sonra da sırasıyla Mîroyê Esed, Tîtalê Efo, Emerîkê Serdar gibi Êzidî Kürt aydınları bu gazetenin yönetiminde bulundular. Gazete’nin yazarları da Êzidî Kürtlerdi.

Yine Hecîyê Cindî isimli Êzidî Kürt aydınının öncülüğünde ve başkanlığında Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi bünyesinde Doğu Bilimleri Enstitüsü’nde Kürt dili, tarihi, edebiyatı ve folkloru üzerinde çok yoğun çalışmalar yapıldı. Ereb Şemo, Ordîxanê Celîl, Celîlê Celil, Şakirê Xido, Wezîrê Eşo, Eskerê Boyîk, Têmûrê Xelîl gibi pek çok Êzidî Kürt aydını çok yoğun biçimde çalışıp, değerli ürünler verdiler.

Bunların hepsi de Êzidî Kürt aydınlarıydı ve 20. yüzyılın ikinci yarısında Kürt aydınlanma hareketinde paha biçilmez işlev gördüler. Bu bir avuç Êzidî Kürt aydınının çalışmaları, Kuzey Kürdistan’da Kürt Halkı’nın kendi küllerinden yeniden doğmasını sağlayan çok önemli temel etkenlerden biridir. İsimlerini zikredemediğim daha nice değerli Êzidî Kürt aydınına borcumuz o kadar büyük ki!

Bu yazı bir araştırma yazısı değildir. Bilimsel bir makale de değildir. Bu yazının amacı, sadece müslüman Kürt aydınlarına ve tüm Kürt Halkına, Kürt ulus aydınlanmasında ve özellikle Kuzey Kürdistan açısından bir avuç Êzidî Kürt aydınının emeğini ve başarısını hatırlatmaktır.

Kürtlüğe can veren bu insanlar Kuzey ve Güney Kürdistan’da yok edilirken, insanların en temel hakkı olan yaşam hakları ellerinden alınırken ne yazık ki, müslüman kökenli Kürt aydınları için Filistin veya Moritanya daha ilgi çekici olmuştur. Bizim kök kültürümüzü her türlü olumsuzluğa rağmen asırlarca koruyan ve bugüne getiren Êzidî Kürtlere borcumuz ödenebilecek miktarlarda değildir.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.