Hüsamettin Turan

Hüsamettin Turan

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürtler, İsrail ve Ortadoğu’daki Siyasal Çelişkiler

A+A-

Hüsamettin Turan

Ortadoğu siyasal tarihinin en dikkat çekici çelişkilerinden biri, Kürt milletinin varlığını reddeden, sistematik asimilasyon ve soykırım politikaları uygulayan güçlere karşı sessiz veya kimi zaman müttefik bir tavır alırken; tarihsel olarak ne işgalci ne de doğrudan düşman konumunda bulunmamış aktörlere karşı düşmanlık geliştirmesidir.

Bu durumun en güncel örneği, İsrail karşıtlığıdır. İsrail devleti ne Kürt coğrafyasının sınır komşusudur ne de Kürtlere karşı tarihsel bir soykırım girişiminde bulunmuştur.

Tersine, uluslararası arenada Kürtlerin kendi yazgısını belirleme hakkına en azından örtük biçimde destek vermiş birkaç devletten biridir. Buna rağmen Kürtler arasında, dini veya ideolojik saiklerle beslenen yoğun bir İsrail düşmanlığı gözlemlenmektedir.

Bu düşmanlığın kaynağı büyük ölçüde ideolojik ve dinsel kimlikler üzerinden şekillenmektedir. İslam dünyasının geneline hâkim “ümmet” anlayışı, Kürtler arasında da yaygın biçimde benimsenmiş; bu anlayış, ulusal kimlik bilincini gölgeleyerek Filistin meselesine koşulsuz bir dayanışma perspektifi yaratmıştır.

Ancak

burada gözden kaçırılan nokta, aynı inanca sahip Arap, Türk ve Fars devletlerinin tarih boyunca, Kürtlere yönelik

yok sayma,

sürgün,

katliam

ve soykırım politikalarıdır.

1937-38 Dersim, 1963 Barzan, 1983-88 Enfal, 1988 Halepçe, 1990’lar boyunca faili meçhuller ve köy yakmalar, 2011 sonrası Rojava ambargosu ve 2015-2016 hendek operasyonları bu politikaların açık örnekleridir.

Buna karşın,

Kürtlerin kolektif hafızasında bu zulümlerden daha çok Filistin meselesine yönelik duyarlılık ön plana çıkmıştır. Bu da Kürtlerin siyasi yönelimlerinde ciddi bir çelişki yaratmaktadır.

Sıklıkla dillendirilen “İsrail Gazze’de soykırım yapıyor” argümanı, ahlaki açıdan tartışmaya açıktır. İsrail’in Filistinlilere yönelik politikaları sert biçimde eleştirilebilir; fakat aynı ölçekte Kürtlere uygulanan Enfal, Halepçe, Roboski, ya da Suriye’de Kürt bölgelerine yönelik saldırılar da aynı kategoride değerlendirilmektedir.

Aradaki fark,

Kürtlerin başbaşa kaldığı soykırım ve etnik temizliğin doğrudan kendi varlıklarını hedef almasıdır. Dolayısıyla İsrail karşıtlığını mutlaklaştırmak yerine, tarihsel hafızaya ve ulusal çıkarlara uygun bir bakış açısı geliştirmek gerekmektedir.

7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın İsrail’de gerçekleştirdiği saldırılar bu tartışmayı daha da derinleştirmiştir. Bir gecede yaklaşık 1500 İsraillinin evlerinde katledilmesi, uluslararası hukuk ve temel insanlık değerleri açısından terör eylemi olarak değerlendirilmelidir.

Buna rağmen bazı Kürt çevrelerinde Hamas’ın eylemlerine yönelik bir sahiplenme gözlemlenmiştir. Bu tutum, Kürtlerin “her zulme karşı” oldukları yönündeki ahlaki iddialarıyla çelişmektedir. Çünkü bir taraftan Kürtlere karşı işlenen soykırımların uluslararası alanda tanınması için çaba sarf edilirken, diğer taraftan benzer vahşetleri meşrulaştıran söylemler geliştirmek ahlaki bir tutarsızlık doğurmaktadır.

Bu bağlamda İsrail, Ortadoğu’daki mevcut statükoya meydan okuyan, kendi tarihsel deneyimiyle devrimci bir nitelik taşıyan ve Kürtlerin potansiyel müttefiği olan bir devlettir.

İsrail’in kuruluş süreci, sömürgeci imparatorluklara ve bölgesel hegemonik güçlere karşı verilen bir bağımsızlık mücadelesinin ürünüdür.

Kürt milletinin tarihsel deneyimleriyle karşılaştırıldığında, benzer bir özgürlük ve varoluş mücadelesi zemini görülmektedir.

İsrail ile Kürtler arasındaki bu ortaklık, dinsel veya ideolojik önyargılardan arındırılarak rasyonel bir ittifak perspektifine dönüştürülmelidir.

Kürtlerin ulusal çıkarları, düşmanlarının çıkarları doğrultusunda şekillenemez; tersine kendi tarihsel hafızaları ve stratejik ihtiyaçlarıyla belirlenmelidir.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar