Küllerinden Doğan Direniş: Kürt Halkının Cumhuriyetle Yüzyıllık Hesaplaşması
Resul Amed
Kürt halkının Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı tarihsel ve toplumsal bir güvensizliği vardır. Bunun nedeni, 1925'teki Şeyh Said hareketine yönelik sert girişimlerdir. Ardından, Dağkapı Meydanı'nda Kürt aydınları ve ileri gelenlerinin idam edilmesi bu güvensizliği daha da derinleştirmiştir. Dersim'de Seyit Rıza ve oğlu ile birlikte Elazığ Samanpazarı'nda idam edilmesi de halkın hafızasında silinmez bir iz bırakmıştır.
Ağrı isyanı sırasında Kürdistan'ı sömürgeleştiren güçler, Kürdistan topraklarını birbirleriyle paylaşarak hareketin etrafını sarmış; İran sömürgecilerinden aldıkları destekle isyanı bastırmışlardır. O dönemde "Meftun Kürdistan burada gömülüdür" denilmiş, Kürt ve Kürdistan davasının sona erdiği düşünülmüştür. Ancak Kürt halkı baskı ve şiddet sarmalında tutulmuş, halkın direniş ruhunu kırmak için her türlü politika devreye sokulmuştur.
Bununla da kalınmamış, Kürt düşüncesi de sistematik biçimde şekillendirilmeye çalışılmıştır. Alevi Kürtlere, o dönemin tek partili sisteminin başbakanı Celal Bayar'ın bu katliamları yaptığı söylenmiş; böylece bu kesim Atatürk ve İsmet İnönü hayranı hâline getirilmiştir. Sünni Kürtlere ise katliamların Atatürk ve silah arkadaşları tarafından gerçekleştirildiği anlatılmış, bu kesim Demokrat Parti ve onun siyasi uzantılarına yakınlaştırılmıştır. Böylece Kürtler arasındaki birlik parçalanmış, halk birbirine düşürülmüş ve düzenin bir aracı hâline getirilmiştir.
Kürt aydınlarının bir kısmı sürgün edilmiş, bir kısmı ise Faik Bucak örneğinde olduğu gibi katledilmiştir. Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak örnekleri de bu sürecin acı tanıklarıdır. 1966 ile 1973 yılları arasında Kürtler, Kürdistan halk kurtuluşuna öncülük eden büyük bir potansiyel yaratmış; ancak bu potansiyel, sahada görev yapan ajanlar ve kontraların oyunlarıyla etkisiz hâle getirilmiştir.
Kürt halkı, her koşulda özgürlük istemini ve direniş ruhunu genetik bir miras olarak taşımaktadır. Bu miras, her dönemde yeniden direniş ve mücadele ruhu olarak vücut bulmuştur. 1973-1980 yılları arasında Kürdistan'da birçok mücadele gücü ortaya çıkmış; bu güçler, sömürgeciliğe karşı mücadele perspektifiyle hareket etmiştir. Geçmiş mücadele deneyimleri ve Güney Kürdistan'da Molla Mustafa Barzani önderliğinde gelişen direniş, Kürt bilincini hep canlı tutmuştur.
12 Eylül faşizmi Kürdistan'ın üzerinden bir buldozer gibi geçmiştir. Binlerce genç yakalanmış ya da yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştır. 5 No'lu Askeri Cezaevi, Kürt halkının çocukları için adeta Hitler'in Yahudiler için kurduğu kampları aratmayacak bir yer hâline gelmiştir.
1984'te PKK öncülüğünde 15 Ağustos'ta başlatılan gerilla savaşı, Kürdistan halkı için yeni bir umut ve başlangıç olmuştur. Mücadele uzun yıllara yayılmış, uluslararası güçlü bir destek bulunamamasına rağmen kendi öz gücüyle sürdürülmüştür. Ancak uluslararası destek her zaman önemli bir ayak olmuştur. PKK, Sovyet parti modelini esas almış; parti yapısı aşırı derecede kutsanmış, halk özne olmaktan çıkarılmış ve parti özne hâline getirilmiştir. Bu durum, Sovyet-Stalinist modelin yansıması niteliğindedir.
Öcalan'ın da belirttiği gibi, "Bizi bu süreçte yaşatan Kürdistan davası olmuştur." Bu söz, dönemin ruhunu açıkça ortaya koymaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürdistan'daki gelişmelere yaklaşımı, Kürt halkının özgürlük arayışını engellemeye yöneliktir. İlk geri çekilme sürecinde, bu durumu fırsat bilerek gerillaya pusu kurulmuş ve yaklaşık 500 gerilla şehit edilmiştir. İkinci çözüm sürecinin sona ermesiyle birlikte Kürt çocukları bodrumlarda katledilmiş, Gazze'de yaşananlar Kürt halkının başına getirilmiştir.
Suriye'de, özellikle Arap Baharı süreciyle birlikte Rojava'da elde edilen Kürt kazanımları Türkiye tarafından tehdit olarak görülmüş ve müdahale alanına dönüştürülmüştür. Önce Arap çemberi, ardından Efrîn ve Serêkaniyê işgal edilmiştir. Türkiye, Rojava Kürdistan'a karşı sürekli saldırı hâlinde olmuştur. Buna rağmen Kürt halkı, uluslararası düzeyde geniş bir dostluk ağı oluşturmuş; bölgede değişim isteyen güçlerle stratejik ittifaklar kurmuştur.
Bu durum Türkiye'yi zor durumda bırakmış, onu yeni ilişkiler arayışına yöneltmiştir. Türkiye bu amaçla selefi-terörist güçlerle geniş ittifaklar kurmuştur. Temel amacı, Kürt ve Kürdistan kazanımlarının önüne geçmektir.
Kürt halkı, Türkiye'nin bu gerçekliğini bildiği için çözüm girişimlerine güvenmemekte ve her zaman temkinli yaklaşmaktadır. Uluslararası güçler ise soruna, bölgesel çıkarlar ve konjonktürel dengeler doğrultusunda, pragmatik bir anlayışla yaklaşmaktadır.


YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.