Sait Aydoğmuş

Sait Aydoğmuş

Yazarın Tüm Yazıları >

Kürdlerin,Tek Taraf Olmalarının Politik Önemi ve “Param-parçalık”

A+A-

Bu yazımın asıl amacı, artık yarın yapılacak Türk Anayasa değişikliği ile ilgili referandumu etkilemek değildir. Aslında konu, zaten doğrudan Kürd meselesiyle ilgili olmadığı için, Kürtler için “hayat-memat” meselesi de değildir. Bu ve benzeri durumlar, daha çok, Kürd ulusal sorununu ve mücadelesini etkileyen hususulardır. Kürdler, soruna bu çerçevede bakmalı ve tutum almalıdırlar.

Böylesi bakışlı bu yazımda, Kürd ulusal hareketinin, Anayasa değişikliği ile ilgili referandum sürecinde takındığı “param-parça” tutumunun şahsında, Türk egemenlik sisteminin, gelecekte de, iç ve dış politikasında temel nitelik ve yönelimlerini saptanmaya çalıştığı benzeri durumlarda/dönemlerde, ulusal hareketimizin, yekpare veya paralel tutum takınarak, bir taraf gibi davranmasının, bunu becermeyi öğrenmesinin politik önemini irdelemeye çalışacağım.

Zira inancım odur ki, yüz yıllık bir mücadeleye rağmen, hâlâ “red, inkâr ve imha” anlayış ve tutumunda ısrar eden bu ceberut sisteme karşı, Kürd ulusal sorununun temel çözümü yolunda, her durumda, ulusal bir taraf olmak, söz konusu olabilecek konuların politik içeriği kadar önemli ve gereklidir. Bir davanın mücadelesini başarmak için, “politika ve örgüt” denklemi, her yerde her zaman, gereklidir; ancak bu, aşağıda açıklanacak nedenlerden ötürü Türk egemenlik sisteminde daha bir geçerli ve gereklidir.

Günümüze Kadarki Tüm TC Anayasaları, Kürd Ulusunun Yokluğu ve Yok Edilmesi Üzerinedir

Dünü ve bugünüyle TC Anayasaları, Kürtlerin ulusal ve dolayısıyla temel haklarının varlığı ve çözümü üzerine değil, özellikle yokluğu ve çözümsüzlüğü üzerine inşa edilmişlerdir. Referanduma sunulacak değişiklik de aynı niteliktedir. Referandum kampanyası boyunca, Kürdistan’da sürdürülen savaş ile kampanyanın içeriği ve söylemi -AK Partisi, MHP’si, CHP’siyle-, Devletin ve dolayısıyla genel olarak Türk toplumunun, hâlâ “red, inkâr ve imha” zihniyet ve tutumunu sürdürdüğünü ortaya koyuyor. Bilindiği ve göründüğü gibi, Türklüğe atıfta bulunan “Tek, Tek…” teranesi yetmiyormuş gibi, tarafların kampanya boyunca, biri birlerine karşı kullanmaya çalıştıkları en önemli argüment, Kürd ulusunun ve haklarının varlığına ve temel haklarına karşıtlığı ifade eden “bölücülük” suçlaması oldu, oluyor.

Bu durum, Türk Devleti ve toplumunun (sol ve libarellerin bir avucunu tenzih ediyorum), birçok konuda olduğu gibi, özellikle Kürd ulusal sorunu konusunda, bilinç altıyla da değil, bu altı, bilinçlerinin üstüne, üstüne çıkarıp bir paranoyaya dönüştürerek, realitenin ve rasyonalitenin dışında, adeta sanal davranmaya devam ettiğini gösteriyor. Bu paranoyayı, “Kürdlerin ulusal haklarına kavuşmasını kendi devlet ve ulusunun bekası için temel tehlike olarak görüp nitelemek” olarak tarif edilebiliriz. Üstelik anılan paranoya, son yıllarda özellikle Suriye’de, Batı Kürdistan meselesinde daha bir ortaya çıktığı gibi, sadece Türkiye’nin kendi işgalindeki Kuzey Kürdistanı değil, Kürdistan’ın tüm parçalarındaki, hatta neredeyse yeryüzündeki tüm Kürtleri ve haklarını kapsıyor.

Böylesi bir paranoyaya dayalı bu somut durumda, Kürd ulusal hareketinin bağımsızlık, federasyon veya otonomi gibi temel çözüm biçimlerinden her hangi birisini, İster savaş, ister barışla gerçekleştirebilmesi için öncelikli şart, belli durumlarda, birlikte davranarak, en azından paralel tutumlar takınarak, politik bir taraf olduğunu ortaya koymasıdır. Kürd ulusal hareketi, bir taraf olarak, kendisi olmadan, sistemde belli başlı Türk siyasal tarafların (veya blokların) iktidar olamayacağını, olsalar bile sistemi yürütemeyeceklerini her fırsatta, hele de bu referandumda olduğu gibi, sistemin temel özelliklerini ve dolayısıyla geleceğini ilgilendiren durumlarda, ortaya koymalıdır.

Kürdler, bunu başardıkları oranda, hem Türk toplumundan ayrışıp her yönüyle uluslaşmalarını güçlendirerek entegrasyoncu politikaları boşa çıkaracak, hem de sorunun temel çözümü yolunda toplumsal ve siyasal pozisyonlarını güçlendireceklerdir.
Referandum, Kürdi Bir politik Taraf yaratmak için önemli Fırsattı
Anayasa değişikliği referandumu, Türkiye ve Dünya nezdinde ulusal bir taraf olmak/yaratmak için çok uygun bir fırsattı. Zira referandum, klasik seçimlerden farklı olarak, bir parti veya aday için oy kullanmak yerine, Anayasa değişiklik önerisine ilişkin “evet”, “hayır” veya “boykot” gibi, belli bir tutumu benimseyerek pozisyon almayı imkanlı kılıyor. Bu, HDP dışındaki Kürtlerin, onunla ilişkilenmeden ve fakat onunla paralel olarak belli bir politik temelde, zımnen de olsa, bir Kürd tarafı olma/yaratma imkanı sunuyordu. Belirtilen her üç alternatiften/pozisyondan biri seçilerek, bu koşulla (yekpare veya paralel tutum almak) Kürd ulusal hareketi için görece daha etkili ve yararlı hale getirile bilinirdi.

Hele de Kürdistan’da çoğunluğu sağlayacak olan böylesi bir tutum, yukarıda belirtilen paranoyadan muzdarip olan Türk devleti, siyasi hareketi ve toplumunun siyasetine karşı en meşru ve etkili tutum ve cevap olacaktı. Yanı sıra, böylesi bir tutum, Kürd ulusal davasının haklılık ve dolayısıyla meşruiyet trendinin hızla yükseldiği uluslar arası ve bölgesel güçler nezdinde çok daha etkili olacak, anılan trendi daha bir pekiştirecekti. Ve nihayet tüm bunların, ulusal hareketimiz için yaratacağı elverişli koşullar, Kürd toplumu ve siyaseti arasında, ulusal mücadele süreci için geri dönülmesi güç bir birlik ruhu ve mevziisi yaratacaktı.

“Hayır” Alternatifi En Uygunuydu

Kanaatime göre bu tutumlardan en doğrusu, yararlısı ve etkilisi, belli başlı iki nedenle “hayır” olarak kavramlaştırılan alternatifti. Birincisi, Kürd ulusal sorunun çözümünün, genel olarak demokrasiyle ve özel olarak da Türk egemenlik sisteminin demokratikleşmesiyle ilişkisidir. İkincisi de, ulusal anlayış ve tutumunun tüm çarpıklığına rağmen, Kürd ulusal dinamizminin ve dolayısıyla hareketinin ezici çoğunluğunu temsil eden PKK/HDP çevresinin, diğer kesimlerle bir mutabakat aramadan, daha başından beri tutum olarak “hayır”da karar kılmasıydı.

Ancak ne yazık ki, Kürd ulusal hareketi, bu fırsatı gereği gibi değerlendirmedi. Yazımın girişinde kullandığım “Param-parça” kavramını gerçek anlamının yanı sıra halk arasında kullanılan “delice” anlamı için de kullandım. Yazımı, bazı partileri ve bireyleriyle Kürd hareketinin çoğunluğunun, referanduma ilişkin tutumda bu “delice” hali anlatan birkaç cümleyle sonuçlandıracağım.

Teorik olarak ve bildiğimiz/okuduğumuz pratiklerin çoğunda, bir ulusal kurtuluş mücadelesinde silahlı mücadeleyi yürütenler, genellikle karşısında mücadele ettikleri sistemi demokratikleştirmek için, hele de bunu stratejik bir hedef olarak benimsemek için değil; aksine sistemden her yanıyla koparak bağımsız devlet olmayı amaçlarlar. Bu nedenle ulusal mücadele ile demokrasi ilişkisini çok önemsemez ve genellikle karşı karşıya bulunduğumuz referandum türü oylamaları tereddütsüz boykot ederler. 

Buna karşın, sorunu çözme amaçlı mücadelelerinde, şiddet ve dolayısıyla silahlı mücadeleye karşı olanlar veya silahlı mücadelenin artık miadını doldurduğunu savunanlar ise, mücadelelerinin demokrasiyle ilişkisi perspektifiyle bu tür oylamaları, kendi amaçları doğrultusunda, oylamaya katılmak suretiyle şöyle veya böyle değerlendirirler.

Bizde ve yaşamakta olduğumuz Referandum örneğinde ise, “param-parça” bir tutumla yukarıdaki teorik doğrular ile dünyadaki genel pratik tutumların tam tersi oluyor: Sorunu çözmek için kör şiddeti ve savaşı tek yol olarak görüp savaşanlar; uluslarının yok edil(e)memesi için değil, adeta yok edilmesi/sayılması için savaşıyorlar. Bırakalım bağımsız devlet olmak için, devletleşmenin tüm biçimlerine karşı savaştıklarını, bağıra bağıra açıkça belirtiyorlar. Bu anlayışlarından ötürüdür ki, referandumdaki “hayır” tutumlarına “demokratik ulus ve ortak vatan” şiarını temel gerekçe ettiler.

Buna karşılık, Silahlı mücadeleye karşı veya rolünü yeterince oynadığı için artık gereksizliğini savunanlarımızın, bunun için legal partiler kuranlarımızın büyük çoğunluğu ise, bu tutumun doğal bir gereği olarak, kendi görüşlerine uyan/yarayan bir tutumla oylamaya katılmaları gerekirken, garip bir biçimde, “boykot”u seçtiler.

Referandumu, “boykot” etmeyi seçen Kürdlerin genel gerekçesi şöyle özetlenebilir: “Anayasa değişiklik önerileri, Kürd ulusal sorunu/varlığını hiçbir biçimde içermediği için, oy kullanmak, sistemle ilişkilenerek onu meşrulaştırmak anlamına gelir.” 
Sosyal medyada bu tutuma kısmen uyan Kürd Türkçe şivesiyle yazılmış ve çok beğeni alan bir paylaşım vardı: “Sen beni tanımısansa ben de seni hiç tanımıyam!..”

Yüz yıllardır, çıplak vahşi bir işgal altında, iliklerimize kadar girip aklı, kültürü, dili, demografisi, evi ve barkıyla tüm varlığımızı adeta tahrip eden Türk egemenlik sistemiyle ilişkimiz, böylesine basit, soyut ve sanal mıdır?

Ve bu politika “param-parça” değil de nedir?

15 Nisan 2017

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.