Kaleyi İçten Fethetmek
Hüseyin Şahin
TC Devleti, Apocular aracılığıyla tam yarım asırdır kontrollü bir savaş stratejisi Kürtlere karşı izlemiş ve gelinen aşamada da tam da başarılı olmuştur. Sömürgeci devletler, dört parça Kürdistan'da Apocu aparatı bir taşeron yapılanma olarak devreye sokup, Kürtlere karşı kullanmalarında başarılı olmuşlardır. Bu konuda ben de birçok kişi gibi daha önceleri görüşlerimi dilim döndüğünce yorumlamaya, çözüm ve çıkış yolu bulmaya çalıştım. Yani anlata anlata, yaza yaza dilimizde tüy bitti. 50 yılda gözümüzün önünde cereyan eden gelişmeleri idrak ve çözümlemek için illa da Oxford ya da Harvard Üniversitesini mi bitirmiş olmak gerek?
Devlet, kuzey yakasında Kürtleri Apocular şahsında dizayn ederek bugünlere gelmiştir. Son 50 yılda kuzey yakasında gelişmelere bakıldığında bu görülecektir. Apocular gökten zembille inmediler. Bu işi Özel Harekât Dairesi ve NATO Gladyosu birlikte organize edip, Kürtlerin başına bela ettiler. Bundan amaç, 80 öncesi dünyada cereyan eden anti-sömürgeci ve anti-emperyalist gelişmelerin önüne geçebilmekti. Bu konuda ABD ve NATO, Sovyet bloğuna karşı Kontrgerilla hareketlerini kurdu ve dolaylı olarak yönlendirdi. Sovyetlerin burnunun dibinde bir Türkiye'nin ellerinde kayıp gitmesi onların işine gelmezdi. Bu bağlamda önce Faik Bucak, Dr. Sait Kırmızıtoprak, Sait Elçi, ardından Türkiye sol hareketlerinde yükselen sesleri boğmak için Hüseyin İnan, İbrahim Kaypakkaya, Mahir Çayan ve Denizlerin katledilmeleri, idam edilmeleri tesadüfî değildir. Bu yöntemle kitlelere gözdağı verilmek istendi. 70'lerin başından ta 70'lerin sonuna kadar kuzey yakasında Kürtler görülmedik bir şekilde örgütlenerek hızla gelişip, serpildiler. Türk sol hareketlerine karşı Bozkurtları ve yükselen Kürt hareketlerine karşı da Apocuları devreye sokmak, Özel Harekât Dairesince zor olmadı. Bu bağlamda derin devlet Kürtleri içten kuşatarak Apoculara yön verdi, imkân sundu. Bunu bizzat Apo "Devrimin Dili ve Eylemi" adlı kitabında (sayfa 97 ve 98) ve Naim Gürel röportajında (Erkeği Öldürme) itiraf etmiştir. Bu görevle işe koyulan Apo, 80 öncesi ilk elden Kürt hareketlerinin öncü kadrolarına, yanı sıra da Bucak, Süleyman, Paydaş Aşiretlerine saldırmışlardır. 84 Eruh çıkışıyla birlikte Devlet, Apocu aparat ile birlikte Koruculuk sistemini devreye soktu, büyük oranda Kürtlerin geçim kaynağı olan sınır kaçakçılığını dumura uğrattı. Bir önceki makalemde de değindiğim gibi kontrollü ve uzun zamana yaydırılan sözde savaş hikâyesi ile birlikte 15 milyonu aşkın Kürt, Türk metropollerine sığınmış, asimilasyona karşı durabilme mücadelesi vermektedir.
Kürtler cephesinde tüm bunlar yaşanırken, Apo ortak vatan, demokratik cumhuriyeti savunmada kusur etmedi. Yukarıda da değindiğim gibi tüm bunları anlamak, çözümlemek için bilmem hangi üniversiteler okunmalı? Apo'nun 27 Şubat Manifesto ve PKK Kongresi'ne sunmuş olduğu metni anlayabilmek için kaç üniversite bitirmemiz gerekmektedir? Apo yalakalığı yapan şarlatan ve rantçıları anladık da, Apo'ya methiye düzen ya da onu kurtarıcı bir öncü olarak gören aydınlara ne oluyor, siz mi çok yurtsever yoksa biz mi kör, sağır ya da algılamıyoruz? Apo'yu aklayıp paklamak Kürt aydınlarının görevi değildir. Bunların Kürtlere yapacakları en büyük iyilik paydos etmek ya da bir ara vermektir.
Makalemi bilge insan Ape Musa'nın Apoculara karşı sarf ettiği sözlerle bitirmek istiyorum: Apocular "Siz Kürtler için ne yaptınız?" bu soru üzerine Ape Musa "Biz en azından Kürt sorununu eksiden (-) sıfıra kadar getirdik." Görünen o ki Apo şahsında Türk devletinin esas hesap ve planları son 50 yılda, Kürtleri yıkama, yağlama ve yamalamadır. Son demeç ve itiraflar Bese Hozat gibilerinin ağzında piyasaya sürülmektedir. Oysa Bese Hozat'ın Türkiyeleşmeden dem vurması, Önderinin ABD ve İsrail tehlikesini gördüğü için Türkçülükte ısrar etmesi ve bunu kameralar karşısında dillendirirken ne kadar ter döktüğü dikkatlerden kaçmadı. Kürtlere bir devlet ANA SÜTÜ kadar HELALDİR. Ne Kürtler ÇÖP ne de MEZARLIK'tır. Apocu hareket son 50 yılda Kürtlere diz çöktürmek ve biat ettirmek için TC ile birlikte büyük hilelere başvurdular. Diyarbakır zindanlarında devletin her türden vahşetine karşı direnerek rüştünü ispat etmiş ve zindandan çıkmış binlerce yurtsever PKK kadrosuna karşın Apo, Bekaa Vadisi'ni Gestapo kamplarından beter etmiştir. Sipan, Cudi, Ararat, Cilo, Zagros, Dersim, Bingöl dağlarının yamaçları, dorukları, etekleri binlerce Kürt yurtseverin kemikleri ile doludur. O dağlar ki geçmişte Romalılara (ROM) ve istilacılara karşı bir ana kucağı gibi Kürtleri korumuş, sahiplenmiştir. O zindanlarda inadına direnen, ser verip sır vermeyen yurtseverleri, ihanetçi, işbirlikçi, tasfiyeci, tırşikçi ajan ilan ederek katleden, ettiren Apo ve zihniyeti kendisine kıl kondurtmamaktadır. Teslimiyeti kendisine HELAL, direnenlere ise HARAM kılmıştır. Sahi Apo bir dirense, pir dirense o zaman deriz ki "Analar ne yiğit evlat doğurmuş." Onu bu davranışından, direngenliğinden dolayı örnek alacak yüz binleri kimsecikler tutamaz. Nerede babo, onun damarlarında akan o Kürtlük kanı?
Biliyorum son aylarda coğrafyamızda oldukça sıcak ve hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Yazılacak çok şey var, ne siz sorun ne de ben anlatayım. Bu hamur çok daha su alır. Önümüz yaz ve bu yaz çok sıcak geçeceğe benziyor. Apocuların milyarlarca dolarını kim hortumlayacak, bu hortumlama ve talana kim dur diyecek?
Bu hassas dönemde bizlere düşen görev sağduyulu olmalı, ihtiyat ve tedbiri elden bırakmamalıyız. Onlar yanlışlıktan direnirlerken, bizler de onlara inat daha kararlı bir şekilde bu oyunu bozmalıyız. Bunun için de Ahmet Arif'in dediği gibi "Ele güne karşı rüsva olmadan".
Oyun büyük ve bu oyun Kürt maskeli biri tarafından oynatılmaktadır. Başlıkta da belirttiğim gibi "Kaleyi İçten Kuşatmak."
Kürtlerin büyük bir kesimi "unu ipe serdiler" ve kurumasını bekliyorlar. Un ipte kurumaz, uçar gider. Umutlarımızı, enerjimizi inadına bu son darbeye karşı birleştirmeliyiz. Bu gidişata dur dememiz, dünden ziyade bugün, daha da yakıcı bir şekilde önümüzde durmaktadır.
Edi Bese deyip, silkinmeli, bu oluşan tuzağı kırmamız gerek. Onlar büyük oynarlarken, onlara karşı bizlerin daha büyük oynamamız, yol ve yöntemleri birlikte devreye koymamız gerek. Ahmet Zeki Okçuoğlu'nun deyimiyle "Kürt PKK'sı" bu oyunu bozmada mihenk taşıdır. Gerçek anlamda, yani eski ve yeni PKK yurtseverleri ile birlikte acaba, mabaca demeden, ÖKÜZ altında BUZAĞI aramadan temiz duygu ve ortak müştereklerde buluşmak, yola koyulmak, bu işin olmazsa olmazıdır. Bunu görecek, duyacak, sahiplenecek ve destek verecek elbette birileri vardır. Yeter ki SAPLA SAMANI ayırt edebilelim. Bunu somutta inşa edebildiğimiz ölçüde, kuzey yakasındaki Kürtlere el atacak, destekleyecek, gerektiğinde yol ve yöntemde bize destek olacak birileri mutlaka çıkacaktır. Yeter ki kendi kuyumuzu kazanları tanıyıp onları bertaraf edebilelim.
Edi Bese. Yeni bir sayfa açıp, yolumuza eskisinden daha dikkatli ve kararlı bir şekilde devam etmekten başka bir SEÇENEK YOKTUR.
Bunun için sosyal medya önemli bir araç. Yanlış gidişatı bu araçla gündeme taşıyanların sayısı artmaktadır. Sosyal medya aracılığı ile bir platform oluşturulmalı ve bu platform aracılığı ile konferans, yürüyüş, toplantılar gerçekleştirilmeli ve sahaya inerek Edi Bese denilmelidir. Apo ve Bese Hozat gibilerinin heves ve oyunlarını kursaklarında bırakmak için İNADINA DEVLET diyeceğiz. Başımıza şu ana kadar ne gelmiş ve geliyorsa, tam anlamda Devlet Baba gibi bir statümüzün olmayışından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda Sayın İsmail Beşikçi hocamız doğru bir tespitte bulunmuştur. Devletin yoksa, sana vuran da, sataşan da, saymayan, yamalayan ya da eritenlerin "Apo" örneğinde olduğu gibi çok olur.
Makalemi şu günümüze uyan atasözleri ile noktalamak istiyorum:
‘’Şapka düştü kel göründü,
Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur,
Uzakta görünen Köy klavuz istemez,
Yalandan kim ölmüş,
Koyun can derdinde, Kasap et derdinde,
Ya tutarsa,
Minareyi çalan, kılıfını uydurur,
Unu ipe serme,
Şapka düştü,kel göründü,
Körle yatan, şaşı kalkar,
Dilimizde Tüy bitti’’ gibi.....