Fiskaya, Rozerin ve üç kedi yavrusu

Fiskaya, Rozerin ve üç kedi yavrusu

.

A+A-

Evrim Deniz

İstisnasız Fiskaya evlerinin terasları, Hevsel Bahçeleri'ne ve Dicle nehrine bakabileceğiniz en iyi yer. Teras dediğime bakmayın, teras derken aslında evlerin beton damlarından söz ediyorum. Dama çıktınız mı Diyarbakır'ın en güzel manzarası önünüze seriliyor.

Fiskaya Mahallesi'ne gitmek için uzunca bir yokuşu inmeniz gerekiyor. Hava ne kadar sıcak olursa olsun, aşağı doğru inerken bahçelerden gelen serinlik ile manzara mest edecektir sizi. Barış Büfe çıkınca önünüze, karşısındaki sokaktan içeri giriyorsunuz. Sonra dar sokaklar, birbirine yaslanmış kerpiçten evler, evlerin önünde oturmuş muhabbet eden yaşlı kadınlar... Ve duvar yazıları.

İşte, Rozerin Çukur'un ailesinin yaşadığı eve, bu dar sokaklardan ve duvar yazılarının arasından gidiliyor.

'ROZERİN GİTTİ, NEFESSİZ KALDIM'

Rozerin'in babası Mustafa Çukur beni kapıda karşılıyor. Kafasında siyah bir şapka var, şapkanın ortasında kırmızı yıldız. "Geç yukarıya kızım, Fahriye damda" diyerek beni içeri buyur ediyor.

Rozerin'in annesi Fahriye damda yün yıkıyor. Kürtçe "Çi keçeke bedew hat, bi xêr hatî" (Ne güzel kızsın sen. Hoşgeldin) diyerek karşılıyor beni.

Sonra kedilerle tanıştırıyor beni. Üçü yavru dört kedisi var Fahriye'nin. Yavrular birbirinden güzel. İsimleri de güzel: Çilekeş, Timo, Sor. Yavrular oynasınlar diye oyuncaklar yapmış Fahriye. Boyunlarına renkli zilleri olan boyunluklar takmış.

Fahriye, "Çok seviyorum onları kızım ama yaşlandım artık, bakamıyorum. Birilerini bulursan onlara verelim ama iyi birileri olsun, üzmesin çocuklarımı" diyor, kedileri severken.

Fahriye, bir yandan yün yıkarken, sözü Rozerin'e getiriyor: "Rozerin de kedileri çok severdi. Ah Rozerin, gözümün nuru. Onu nefessiz bıraktılar, o günden beri ben de nefessizim."

CENAZESİ BEŞ AY SONRA ALINABİLDİ

Rozerin Çukur, 2 Aralık 2015’te sokağa çıkma yasağı ilan edilen ve yasaktan sonra yoğun çatışmaların yaşandığı Diyarbakır Sur’da, 8 Ocak 2016’da vurularak öldürülmüştü. Henüz 17 yaşındaydı.

Rozerin'in annesiyle babası Sur'da çocuklarını kaybeden diğer ailelerle birlikte cenazeleri alabilmek için açlık grevine girmişti. Rozerin'in cenazesi ancak 5 ay sonra alınabilmişti.

'SÜRGÜN HAYATINA DAYANAMAZDIK'

Rozerin'in çok iyi resim çizdiğini, çok başarılı bir öğrenci olduğunu, hep araştıran, sorgulayan bir yapısı olduğunu söylüyor. Rozerin'den sonra yurtdışına gittiklerini belirten Fahriye, "Burada birkaç komşum var, bazen onların kızlarının evine gidiyoruz, o evlere gitmek bile çok iyi geliyor. Sanki Rozerin'in evine gidiyor gibi hayal ediyorum" diyor.

Çatıda, büyükçe saksıda yetiştirdiği salatalık ve çiçekleri gösteriyor, "Bunlarla ilgilenmek bile bana iyi geliyor, bu kadar olaydan sonra bir de sürgün hayatına dayanamazdık" diye ekliyor.

Sonra Fiskaya'dan, eski komşuluk ilişkilerinden söz ediyor. Rozerin'in ölümünün üstünden zaman geçtikçe gelen gidenin azaldığını anlatıyor Fahriye, "Son zamanlarda kimse ziyarete gelmiyor. İnsanlar korkuyor" diyor.

'HALK, ÜZERİNDEKİ ÖLÜ TOPRAĞI NASIL ATACAK'

Yün yıkama işi bitince aşağı iniyoruz. Çay demliyor Fahriye, yıkamaya gitmeden önce.

Evin salonunda Rozerin'in ve diğer çocukların ilkokul fotoğrafları asılı. Salonun penceresi Hevsel Bahçeleri'ne bakıyor. İçeriye bir anda kediler girince Rozerin'in kız kardeşi ve babası kahkaha atıyorlar. Baba Mustafa "Hanım çok kızacak bunları görünce, daha yeni temizledi tüm evi" diyor.

Çay içerken gazetecilerden, siyasetçilerden, geçtiğimiz seçimlerden bahsediyoruz. Anne Fahriye, Hizbullah'ın insanları öldürdüğü yılları hatırlatarak, "Yine eskisi gibi olacak diye çok korkuyorum" diyor. Mustafa, "Hiçbir şey yapamazlar, önemli olan halkın üzerindeki ölü toprağını nasıl atacağı" diye karşılık veriyor.

'O GİTTİ, BEN DE O GÜNDEN BERİ YAŞAMIYORUM'

Rozerin'in okul belgelerinin, fotoğraflarının, çizdiği resimlerin içinde olduğu bir poşet getiriyor ailenin ortanca çocuğu. İçindekileri döken anne tek tek anlatmaya başlıyor: Şu fotoğraf şurada çekildi. Şu fotoğraftan ödül kazandı, şu okuldan şu belgeyi aldı...

O sırada ortanca çocuk babasına dönüyor, "Anne her şeyi birbirine karıştırmaya başladı" diyerek gülüşüyorlar.

Fahriye, her şeyi tek tek tanıttıktan sonra önüme bir dosya koyuyor, "Bu da mahkeme dosyası" diyerek. Kalınca bir dosya, herkes buz kesiyor.

Fahriye, "Ben Rozerin'le birlikte dağları, taşları, kuşları, mutluluğu, hayata dair her şeyi gömdüm. O gitti, ben o günden beri yaşayamıyorum" diyor.

Ortanca çocuk hızlıca yerdekileri toparlamaya başladı. Ağlayan annesine "Annem benim, kediler zarar verecek, bak nasıl oynuyorlar, sen üzülme" diyerek mutfağa doğru gitti.

'ADALET ARAMAKTAN KAÇINMAYACAĞIZ'

Evin her odasında ve ailenin her ferdinde her Kürt ailesinde olduğu gibi çokça acı var. Yaşama dair adalet arayışı da umutla devam ediyor. Adalet Bakanlığı'nın Rozerin'in ölümü için "Şahsın ölümünün yaşam hakkının ihlali kapsamında değerlendirilemeyeceği düşünülmektedir” diye Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) görüş bildirdiğini belirten baba Mustafa, "Gerekirse AİHM'e gideriz ama adalet aramaktan kaçınmayacağız" dedi. Rozerin'le ilgili okuduğum bir haberde "Rozerin'in evinde uyku yok" yazıyordu.

Rozerin'in evinde üç yavru kedi var şimdi. Annesi Fahriye, "Rozerin de kedileri çok severdi" diyor. Birbirinden güzel kedileri seviyor ancak onların her biriyle ilgilenmeye gücü yetmiyor. Dileğini "İyi biri, onları üzmeyecek birini bulsak keşke" diye ifade ediyor.

Uykunun unutulduğu evde sahiplenmeyi bekleyen üç yavru kedi var şimdi.

KAYNAK:GAZETEDUVAR

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.