Bilimsel Roman!..
İskan Tolun / Köln
Son Makaleler:
Değerli Selahattin Demirtaş'ın çıkan her kitabını ilk alıp, zevkle, merakla, ilgiyle okuyanlardan biriyim. Ama, yoğunluktan dolayı bu son JAMAL adlı romanını zamana yaymak (Elbette alıp zamanla okuyacaktım) durumunda kalmıştım. Zira elimde, üzerinde titizlikle çalıştığım ve hâlâ araştırma yaptığım bir Kürtçe çocuk/genç romanı vardı. Lâkin, Artı Gerçek Gazetesi’inde köşe yazılarını merakla takip ettiğim değerli yazar Baskın Oran hocanın: Bence, S. Demirtaş Edirne’de Kalmaya devam etsin (Özgürlüğünü en çok isteyenlerdendir Baskın hoca. Nitekim bunu her fırsatta dile getiriyor. Zaten, AİHM Kararına karşın hâlâ içeride tutuluyor olması anlaşılır gibi değildir) başlıklı yazısını okuyunca, “Artık okumasam da olur,” dedim kendi kendime ve Baskın hocaya:
“Yüreğinize sağlık kaleminize kuvvet. Romanı çok güzel yorumlamışsınız hocam. Bu yazınızı okuyunca romanı okumuş kadar oldum,” gibisinden bir mesaj attım. Yanıt gecikmedi:
“Sağol ama okumuş kadar olamazsın, esas olay işin sonunda ve inanılmaz biçimde.” diye bir mesaj attı. Ve devamla gelen mesajları beni hemen okumaya teşvik edecek nitelikteydi.
Evet, Baskın hoca, benim okumaya hevesli, hatta bir kitap kurdu olduğumu bildiği için hemen okumamı istiyordu. Buna hem seviniyordum hem de Baskın hoca kolay kolay her romanı beğenmez. Bu nasıl bir romandır acaba diye de düşünmüyor değildim ve elbette, bir o kadar da romanı bir an önce okumak istiyordum. Dolayısıyla okuma hevesim, ivme kazanmıştı, hatta tavan yapmıştı desem yeridir.
Bir yandan da, bu kadar okumuş ve üniversitelerde ders vermiş, hatta Harvard gibi, Oxford gibi ünlü ve saygın üniversitelere konferanslar vermek için davet edilen dünyaca tanınmış bir profesör olan Baskın hocayı düşünüyordum:
Dünya klasiklerini; Yaşar Kemal'in o meşhur İnce Memed’ini, Dostoyevski’nin o unutulmaz Karamazov Kardeşler adlı (Orhan Pamuk bir söyleşide Karamazov Kardeşler için, “Bin yılın romanı,” demişti) romanını okumuş olmalıdır ve “JAMAL gibi bir romanı hayatımda hiç okumadım,” diye yazmış köşe yazısında.
Bundan dolayı bu romana olan merakım epey artmıştı. Ayda en az üç (Bu bazen irili ufaklı on kitaba kadar da çıkabiliyor) roman okuyorum ve biliyorum ki, her romanın tadı bir başkadır.
Bütün bunları düşünürken JAMAL'ı zamana yayamazdım artık. Tükenmiş olabilir kaygısıyla hemen kitapçı (Gala müzik kitabevi-Köln) arkadaşa, “Lütfen bana JAMAL adlı romandan bir tanesini kenara al, yakında gelip alırım,” diye bir mesaj attım. Ertesi gün gidip birçok kitapla birlikte JAMAL’ı da aldım. (Sağolasın her uğradığımda bir kitap hediye ettiği gibi bu kez, JAMAL'ı hediye olarak verdi Hasan arkadaş) Elimde, her zaman olduğu gibi, okumakta olduğum çok ilginç bir kitap vardı, dondurup JAMAL’ı okumaya başladım.
(Selahattin Demirtaş: JAMAL 1. Baskı / Dipnot yayınları, 2025 / Ankara 153 Sayfa)
Roman akıp gidiyordu. Değerli yazarın, acıklı, hüzün dolu hikâyeleri bile esprili bir dille anlatıyor olması, hemencecik göze çarpıyor ve bu, romana apayrı bir renk katmış. Bir baktım ki, yüz elli sayfa bitmiş. Kitabı masaya bırakınca, “Okuru bilgiye gark ediyorsunuz. Yüreğinize sağlık kaleminize kuvvet değerli yazar,” dedim kendi kendime, hafif bir perdeden ve aldığım notlara göz atınca da, “Bu bilimsel bir romandır,” diye ekledim. Evet, değerli Selahattin Demirtaş birkaç filozofun potansiyelindeki bilgiyi bu yüz elli sayfaya sığdırmış adeta.
Selahattin Demirtaş'ın bütün kitaplarını ilgiyle, zevkle okumuştum. Hatta, ilk eseri olan Seher adlı kitabını iki kez okumuştum: Ah Asuman ah adlı hikâye hâlâ hafızamda.
Düzenli kitap okuyan biri olarak; ebeveynlerinin kavgaları yüzünden sokakları bir şekilde mesken edinmiş o masum çocukları anlatan o kadar çok roman okudum ki; hafızamda hepsini de birer arkadaş gibi taşıyorum ve bu, ara sıra romanlarıma da yansımıyor değil. Lâkin bugün kadar JAMAL gibi bilgin birinin sokağa düşmüş olduğunu hiçbir romanda rastlamadım.
JAMAL çok okumuş, bir bilgi küpü gibidir ve bir köpek ile birlikte o sokak senin, bu sokak benim deyip İstanbul'un varoşlarını dolaşırken etrafa bilgi saçıyor adeta. Bu romanı herkes okumalı bence. Baskın hocanın yorumu (Artı Gerçek Baskın Oran: Bence, S. Demirtaş Edirne’de Kalmaya devam etsin) üzerinde daha fazla yorum yapmak istemiyorum ve alabildiğine çarpıcı olan hikâyenin sonundaki sürprize de değinmeyeceğim hiç, ama, ilgi alanım olan edebiyatın sihirli birkaç tümcesini alıntılayacağım:
Uzun, beyaz entarileriyle Arap erkekler ve onları bir adım geriden takip eden siyah çarşaflı kadınlar, Evliya Çelebi sakallarıyla Afganlar, Nietzsche bıyıklı üniversiteliler, doldurulmuş memeler, japonbalığı dudaklar, nasırlı eller, yorgun ayaklar, yılların kederiyle Finlandiya kıyılarına dönmüş yüz çizgileri, Karadeniz fındığı burunlar, takma kirpikler, Afrika'nın kara bahtıma inat bembeyaz dişler, kel kabak kelleler, permalar, postişler, ekilmiş ama henüz biçilmemiş saçlar, Suriye dövmeli alınlar, İran sürmesi çekilmiş gözler, lensli gözler, yorgun gözler sevdiğini özler… (57. Sayfa)
Bizden iğrenmelerini gidermek bir sabuna ve bir miktar suya bulanmamıza bakar. Ama bizden iğrenenlerin pis kalplerini, nefret dolu kirli bakışlarını arındırıcak bir sabun henüz icat edilmedi. (55. Sayfa)
Simsiyah saçlarını ortadan ikiye ayırıp taramadan güne başlamaz. Tek vasiyeti, teneşirde yıkanırken kepek önleyici şampuan kullanılmasıdır. (40. Sayfa)
Ulan dik kafalı, senin devletin seni sokağa sıçmış, üstüne sifonu çekmiş, sen halen milliyetçilik, ırkçılık yapıyorsun! (15. Sayfa)
Özgür Yarınlar Dileğiyle!..
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.