Yeni Kabine ve Kürt Sorunu

Yeni Kabine ve Kürt Sorunu

.

A+A-

Mesut TEK/ Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) Genel Başkanı

Erdoğan’ın atadığı yeni kabinede yer alan bakanların kişilikleri, geçmişteki konumları ve etnik kimlikleri elbette önemlidir. Ama daha önemli olan kabinenin programı ve önüne koyduğu hedeflerdir.

Seçim öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları, AK Parti’nin seçim beyannamesi ve Cumhurbaşkanı’nın son olarak 15 Temmuz etkinliklerinde yaptığı konuşma dikkate alındığında, yeni dönemde Kürd sorununun çözümü doğrultusunda adım atılması beklentisi içinde olmamak gerekir.

Eski kabinede yer alan Dışişleri, Adalet ve İçişleri bakanları yeni kabinede de yerlerini korudular. Kürd sorunun çözümü ve demokratikleşme sürecinde doğrudan taraf olan bu bakanlıklara eski bakanların atanmasını ve bu bakanların tavır ve söylemleriyle bugüne kadar yaptıklarını göz önüne tutarsak, eski politikaların bir süre daha devam edeceğini söyleyebiliriz.

Öte yandan bunlar ve Kuzey Kürdistan’da askeri operasyonların arttığı, militarizmin güçlendirildiği Suriye ve Afrin’e yönelik askeri müdahalenin yapıldığı dönemde Genelkurmay Başkanı olan bir generalin Savunma Bakanı olarak atanması, yeni hükümetin Kürd sorununu şiddet yoluyla çözme gibi eski politikayı devam ettireceğini ortaya koyuyor. Bu durum aynı zamanda Ortadoğu’da statüyü koruma ve müdahaleci tavrın devem edeceğini gösteriyor.

Yeni dönemde devlet, Kuzey Kürdistan’da baskı ve şiddet politikasını artırarak sürdürecektir. AK Parti’nin Parlamento’da çoğunluğu yitirip yeni sistemin inşasında MHP ve öteki ırkçı-şoven partilere muhtaç hale gelmesini, Erdoğan’ın yemin ettikten sonra yaptığı açıklamalarda MHP ile yapılan ittifakın önümüzdeki dönemde de devam ettirileceğini ifade etmesini, geleceğe yönelik olumsuz sinyaller olarak okumak gerekiyor.

Ak Parti ile MHP’yi biraraya getiren şey “devletin bekası” sorunuydu. Her iki parti de Ortadoğu yaşanan gelişmelerin -ki bunların başında Kürdistan özgürlük hareketinin güçlenip gelişmesi geliyordu-, Türkiye’nin birik ve bütünlüğünü tehlikeye atıyordu. Bu nedenle bu gelişmelerin önü mutlaka alınmalıydı. Batı Kürdistan’da yürütülen “Fırat kalkanı” hareketiyle Afrin’e müdahalenin temel nedeni buydu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın müdahalenin Afrin ile sınırlı kalmayacağına, Fırat’ın doğusuna da kayacağına dair söylemleri, Kandil ve Şengal’e yönelik tehditleriyle, Türk savaş uçaklarının hemen her gün Güney Kürdistan’ın bazı yörelerini bombalaması ve TSK kara birliklerinin operasyonlar düzenlemesi önümüzdeki süreçte bizi zor günlerin beklediğini ortaya koyuyor.

Tüm benzerlerinde olduğu gibi, Türkiye’de de giderek otoriterleşen iktidarlar, demokratik hak ve özgürlükleri budamadan, şiddete başvurmadan, “iç ve dış düşman” olmadan yapamazlar. Ki, üniter ve tekçi Türk devlet politikasının gözünde Kürdler ve özgürlük talepleri yok edilmesi gerekli düşmandırlar.

Yeni dönemde Türkiye’de demokratik hak ve özgürlüklere yönelik saldırıların artacağını, devletin kuzey Kürdistan’da baskı ve şiddeti artıracağını söylemek müneccimlik olmaz. Bugün Kürd sorunun çözümü ile Türkiye’nin demokratikleşmesi arasındaki bağlar daha belirgin bir hale gelmiştir,

Bu nedenle Kuzey Kürdistan’daki yurtsever, demokrat siyasi parti ve yapılar bu durumu gözönünde bulundurmalı, yeni dönemin özelliklerini iyi tahlil etmeli, legal, barışçıl çözüm ve diyalogu temel alan politikalarda ısrarlı olmalı, iş ve güç birliklerini derli toplu hale getirerek Türkiye’nin demokrasi ve değişimden yana olan güçlerle ilişkilerini geliştirmelidirler.

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.