Şaban Aslan

Şaban Aslan

Yazarın Tüm Yazıları >

TÜRK SOLUNA HİÇ GÜVENMEDİM VE GÜVENMİYORUM

A+A-

Şaban Aslan: Tanıklığımdan kısa kesitler

Mustafa Kemal döneminde CHP içinde sol kanadın liderliğini yürüten ve yıllarca Adalet Bakanlığını yapan Esat Mahmut Bozkurt 9 Eylül günü Ödemiş’te yaptığı konuşmada diyor “Türkiye de yaşayanların özbe öz Türk olmayanların hiçbir hakları yoktur. Tek bir hakları var, o da Türklere kul olma ve köle olma hakkıdır”.

Şeyh Said hareketi başladığı zaman, Türkiye Komünist Partisi illegal bir parti idi. Genel Sekreteri Dr. Şefik Hüsnü’ydü. Dr. Şefik Hüsnü, Ankara’da, gitti Mustafa Kemal’in yanında oturdu. Her gün sahte telgrafları, Moskova’ya çekerek, Şeyh Said hareketinin ulusal kurtuluş hareketi değil, dine bağlı, gerici bir hareket olduğunu yazıyordu.

xxxxxxxxxx

Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Doğu mitingleri

Avukat ve yazar Ruşen Arslan’ın yazdığı” Ömrü kısa ve etkileri büyük Kürt örgütlenmesi DDKO Devrimci Doğu Kültür Ocakları isimli kitabından bazı alıntıları alıyorum.

Türkiye İşçi Partisi 13 Şubat 1961’de 12 sendikacı tarafından kuruldu. Kuruculardan biri de 49’lar davasının ajanlarından olan ve askeri mahkemede tanık olarak dinlenen Çikolata Sanayi İşçileri Sendikası’nın Genel Başkanı Ahmet Muşlu’ydu.

1962’de parti Genel Başkanlığına Mehmet Ali Aybar getirildi. 1963’te iki Kürt aydını, Dr. Tarık Ziya Ekinci ve Hukuk Doktoru Avukat Canip Yıldırım Türkiye İşçi Partisi’ne üye olup parti teşkilatını Diyarbakır da kurdular.  49’lardan Canip Yıldırım, Naci Kutlay, Hasan Akkuş ve 23’lerden yargılanan Edip Karahan, Mehmet Ali Aslan, Tahsin Ekinci ve Kemal Burkay Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldular. 

Birçok Kürt aydını ve siyasetçi değişik il ve ilçelerde Türkiye İşçi Partisi’ne üye oldular. O günkü yasaya göre bir partinin ilk defa seçime katılması içi 15 ilde tam teşkilat kurma şartı vardı. Türkiye İşçi Partisi Kürt illeri olan Diyarbakır, Kars, Ağrı, Hakkari, Muş, Tunceli, Urfa ve Bingöl’de teşkilatını kurmuştu. Türkiye İşçi Partisi Kürt illerinde örgütlenmeseydi 1965’te seçime giremeyecekti.

O günkü yasaya göre seçimde milli bakiye sistemi uygulanıyordu. Hiçbir oy boşa gitmiyordu. Parti Genel Merkez Yönetim Kurulu x ilindeki oyları y veya z iline aktara biliyordu.

Çok sevdiğim ve saygı duyduğum dostum olan merhum Diş doktoru Hüseyin Kiraz Türkiye İşçi Partisi listesinden Urfa’da milletvekili seçildi. Evindeki bütün eşyalarını fakir ailelere dağıtarak Ankara’ya gitti. İzmit adayı Behice Boran 2500 il 3000 arasında oy almıştı. Hüseyin Kiraz’ın oyları ile Behice Boran’ı İzmit milletvekili olarak Ankara’daki meclise gönderdiler. 

Öğrencilik yıllarımda tanıştığım ve çok saygı duyduğum 49’lardan olan Hukuk Doktoru Avukat merhum Canip Yıldırım 1966 senato seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi listesinden Diyarbakır da seçime girdi. Nüfus oranına göre, Türkiye de en çok oy alan kişi oldu. Fatma Hikmet İşmen İzmit’te senatör adayı olarak seçime girdi. 2500 civarında oy aldı. Canip Yıldırım’ın senatörlüğünü elinden alıp Fatma Hikmet İçmene verdiler. Marksizmi ve sosyalizmi savunan Türk solu budur. Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete. 

Zaman ilerledikçe TİP içindeki Kürt siyasetçiler ağırlıklarını göstermeye başladılar. Kürt siyasetçilerine Doğu grubu adını verdiler. Parti içindekiler fraksiyonlar belirginleşmeye başlamıştı.

1969 milletvekili genel seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi listesinden Tarık Ziya Ekinci, Ankara’dan seçime girdi. O dönem Ankara’da sol fikir sel gibi akıyordu. Türk solcuları diyordu Kürtlerin ağası gelmiş Ankara’dan milletvekili olmak istiyor. Kürtler ağasına oy vermeyin. Evet Tarık Ziya Ekinci, Ankara’da seçimi kayıp etti.   

Kasım 1969’da Mehmet Ali Aybar parti Genel Başkanlığından istifa etti. Aybar’ın istifasından sonra, başta Tarık Ziya Ekinci olmak üzere Türkiye İşçi Partisi içindeki Kürt siyasetçilerin çalışmaları sonucunda Avukat Mehmet Ali Aslan Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanlığına seçildi. 35 gün sonra parti Genel Başkanlığından istifa etti. Tarık Ziya Ekinci ve Kemal Burkay, Mehmet Ali Aslan’ın istifasına farklı yorum yaptılar.  Mehmet Ali Aslan’ı tanıyorum. Tanıştıktan sonra çok samimi olduk. Halen ona sonsuz saygım var.

XXXXXXXXX 

Doğu Mitingleri  

Doğu mitingleri başladığı zaman siyasal iktidar çok tedirgin olmuştu. Ben; Silvan, Diyarbakır ve Siverek mitinglerine katıldım. Diyarbakır mitinginde Said Elçi kürsüye çıktığı zaman dedi, “Bingöl zozanlarından size selam getirdim”. Diyarbakır mitinginde çok sayıda kişiler konuştu. Silvan mitingi de çok heyecanlıydı. Siverek mitinginde Behice Boran konuştu. Miting başladığı zaman elektriği kestiler. Bir arabanın aküsüne mikrofonu bağlayarak konuşmacılar konuştular. O dönem örgütleme yok denecek kadar azdi. Duyarlı olan Kürt aydınları ve siyasetçileri mitinglere katılıyorlardı.   

Doğu mitinglerinde konuşmacılar en çok Nihal Atsız ve İsmet Tümtürk’ün yazdıkları ırkçı yazılar üzerinde duruyorlardı. Bazı konuşmacılar, ırkçı yazılan yazılardan parçalar okuyarak Nihal Atsız ve İsmet Tümtürk’e cevap veriyorlardı. Nihal Atsız’ın ötüken dergisindeki bir yazısından birkaç cümle yazıyorum.   “Kürtler 1939’dan beri askerlik bile yapmıyorlar. Türk milletinin başını belaya sokmadan, kendileri de yok olmadan çekip gitsinler. Nereye mı? Gözleri nereyi görüyor, gönülleri nereyi çekerse oraya gitsinler. İran’a, Pakistan’a, Hindistan’a, Barzani’ye gitsinler. Birleşmiş Milletlere baş vurup Afrika’da yurtluk istesinler. Türk ırkının aşırı sabırlı olduğunu, fakat ayranı kabardığı zaman Kağan Arslan gibi önünde durulmadığını, ırktaşları Ermenilere sorarak öğrensinler de akılları başlarına gelsin”.

İsmet Tümtütürk Milli Yol dergisinin 14. sayısındaki devlet yöneticilerine yol göstererek, Kürtlüğü yok etmek için şu satırları yazıyordu. “O topraklar “Kürdistan” harita üstünde bizimdir. Hakikatte değil. Onlarda yalnız devlet nizamları değil Türklük de iğretidir. ( İğreti’nin anlamı: Ödünç, borç kendi malı olmayan yerli ve sabit olmayan muallak gibi duran geçici)  Daha doğrusu yok gibidir. O çorak, sarp dağlık yerler devletin yalnız parasını yer o kadar. Ve boşuna yer. Onlardan devlete ne sevgi, ne destek ne de kuvvet gelir. Halbuki bu durumun çaresi vardır. Keskin kılıç gibi müessir, Kristof Kolomb’ın yumurtası kadar açık ve kolay çare. Oraya Kazak, Kırgız göçmenlerini silahlarıyla olduğu gibi yerleştirmek”. Nihal Atsın ve İsmet Tümtürk bu tür ırkçı yazıları yazarak, ırkçılığı Türk halkına enjekte etmek istiyorlardı. Her millette demokrat insanlar olduğu gibi, Türklerde de demokrat insanlar var. Nihal Atsız ve İsmet Tümtürk gibi ırkçı olmazlar.    

Doğu mitingleri Milli Güvenlik Kurulunda da değerlendirilmişti. Hüseyin Kiraz’ın oylarıyla milletvekili seçilen Behice Boran’ın, Siverek mitinginde ki konuşmasını dinledim. O günkü şartlara göre ciddi konular üzerinde duruyordu.  Daha sonra Behice Boran’ın aniden yaptığı ters bir dönüşle Doğu Mitinglerini “burjuva milliyetçiliği” olarak değerlendirip Türkiye İşçi Partisi Genel Merkez Yönetim Kuruluna götürmesi, partinin Doğu mitinglerinden vazgeçme önerisi beni şaşırtmadı. Türk solunu iyi tanıdığım için hiç şaşmadım…

 

1984 yılında İstanbul da öğretmenlik yapıyorum. Samimi arkadaşım Seyithan Erol da İstanbul da öğretmenlik yapıyordu. TKP’li olduğunu biliyordum. Bir gün dedi bu akşam seninle bir yere gideceğiz. Güvendiğim için tamam dedim ve akşam beş yüz evlerden Aksaray’da içkili bir yere gittik. Üç kişi oturuyordu. Kim olduklarını tanımıyordum. TKP’li olduklarını anladım. Sohbete başlarken rakılarımız geldi. Rakı içerek siyasi konulara girdik. Sarhoş olmamaya dikkat ediyorum. Sonradan adlarını öğrendim. Birinci derecede Kambur Hasan, en çokta Kambur Hasan’la konuştum. Diğer iki kişi den birinin adını şu an hatırlayamıyorum. Soyadı Şatıroğlu, Cumhuriyet gazetesinde karikatürist’tı. Üçüncü kişi öğretmendi. Uzaktan tanıyorum. O akşama kadar hiçbir araya gelmemiştik. İsmi Arif’ti.

Kambur Hasan bana dedi kapitalizme karşı beraber mücadele edelim. Olur dedim. Konuşmamız devam ederken Kürt aydınlarını ve siyasetçilerini TKP içinde eritmek istediğini anladım. Dedim bu olmadı. Ayrı örgütlenme beraber mücadele edelim. Örgütlenme derken legal örgütlenmeyi kasıt ettim. Ben öğretmen olduğum gibi, Kambur Hasan da öğretmendi.  Örgütlendiğimiz yer TÖP-DER di. Demokratik ve özgürlük haklarımızI savunuyorduk. Biz Kürt aydınları gelip TKP’nin içinde erimek istemiyoruz dedim. Tabii ki anlaşamadık. Tam beş saat rakı içerek konuştuk ve anlaşamadık. En son dedi Nazım Hikmet şairdir. Dedim Nazım Hikmet’in şairliğini kabul ediyorum. Fakat Kürtlerde de şairler var. Dedi bir tanesinin adını söyle. Dedim CEGERXWÎN. Bundan bir şiir oku dedi.

 Ey Heval Ropson şirinden bu parçayı okudum.

Ey Heval Ropson

Roj hilat, roj hilat...

Xelas bû rojhilat

Roja sor, roja zer

Ji Mosko hate der

Tava xwe da Balqan da Elman

Xwe berdaye ser Çîn, Çîn

Çîna mezin, Çîna giran

Şewqa xwe da Hind

Tev dagirt, cihan...

Türkçesini tercüme ettim. Kambur Hasan ağzını açıp tek kelime konuşmadı. Kalkıp birbirimizden ayrıldık. Birbirimizden ayrıldıktan sonra, Kambur Hasan, Seyithan Erol’e diyor senin o arkadaşın çok okumuş, kendini iyi yetiştirmiş fakat milliyetçilik kokusu ondan geliyor.          

 

Zaman hiç kimseyi dinlemiyor. Devamlı su gibi akıp gidiyor. Halkın Emek Partisi yeni kurulmuştu. Diyarbakır da parti il Başkanı Avukat Mustafa Özer’di. Ben il saymanıyım.

Bir gün Salih Şimşek bana dedi abe, yarın saat 13’te Turistik Palas’ta toplantımız var. Israrla dedi toplantımıza gelmeni istiyorum. Salih Şimşek dürüsttür halen kendisine güveniyorum.  Bir gün sonra saat 13’te Turistik Oteline gittim. İçeri girdiğim zaman kürsüde bir kişi konuşuyordu. Konuşan kişinin kim olduğunu bilmiyorum. Konuşması bittikten sonra gitti yerinde oturdu.

Divandakilerden birisi dedi konuşmak isteyenler var mı? Birkaç genç ellerini havaya kaldırarak söz hakkını istediler. Sırayla konuşan gençler en fazla bir veya iki dakika konuştular. Anladım konuşan gençler her biri TKP ile ilgili üç-beş kitap okumuş gençlerimizdir. Siyasi bilinçleri hiç yoktu. “ O günkü konuşan gençler kusuruma bakmasınlar. Gerçeği yazıyorum.” 

Gençlerin konuşmaları bitti. Divanda oturanlardan birisi dedi Haydar Kutlu. Haydar Kutlu konuşma kürsüsüne geldiği sırada, içeri girdiğim zaman konuşan kişiydi. Anladım ki ikinci defa söz hakkı almış. Haydar Kutlu mikrofonu eline aldığı gibi konuşmaya başladı. Söylediği şu cümleyi hiç unutamıyorum.  “Şeyh Said hareketi ulusal bir kurtuluş hareketi değildi, gerici ve dine bağlı bir hareketti.” Tabii ki daha uzun konuştu. Konuşması bittikten sonra yine gitti yerinde oturdu.

Divandakilerden birisi dedi konuşmak isteyenler var mı? Elimi havaya kaldırdım. Birkaç gençte konuşmak için ellerini havaya kaldırdılar.

Sıra bana geldiği zaman direk Haydar Kutlu’ya döndüm. Dedim eğer doğru-dürüst hareket ediyorsanız buyurun beraber mücadele edelim. Yoksa TKP Genel Sekreteri Dr. Şefik Hüsnü gibi hareket ediyorsanız sizinle bir alakamız yoktur ve olamaz. Tabii ki daha fazla konuştum. Canlı şahitlerim var Diyarbakır’dan Hasan Besek, Latif Kaya, Şükrü Erciyes, Mahmut Şimşek, Salih Şimşek, o günkü TKP milletvekili Kemal Anadol, TKP milletvekili Hüsnü Okçuoğlu ve hemşerimiz Diş Doktoru Ağrılı Aziz Kaya.

   Ben üç arkadaşla beraber salondan çıkarken, Salih Şimşek dedi; Abe akşam yemeğimiz var mutlaka gelesin. Akşam gittim. Turistik Palas’ın bahçesinde yer altında bir salon var. Gündüz o salonda toplantıya katılmıştım. Akşam yine o salonda yemek yedik. Banttan Kürtçe müzik çalınıyordu ve şarkılar okunuyordu. Aram Tigran’nın Feqiyê Teyra şarkısı okunduğu zaman, Kemal Anadol’a Türkçe tercümesini yaptım. O gece hemşerimiz Diş Doktoru Ağrılı Aziz Kaya ile tanıştım ve çok samimi olduk. Bana göre Aziz Kaya değerli bir insandır.

Devrimci Doğu Kültür Ocakları DDKO

Bizler öğretmen okulunda okurken, resmi ders kitabı olan tarihte yazmıştı. Fransa ihtilali. Bana göre 1789’da Fransa da ihtilal değil devrim olmuştu. Fransa devrimiyle Yeni çağ kapandı, Yakın çağ başladı. Yakın çağın ne zaman kapanacağı bilinmiyor.

Fransa’da başlayan ve Avrupa ülkelerine yayılan 1968 gençlik hareketi otoritenin o dönemki şartlarını tartışmaya başlamıştı. Onlara göre 1800 ve 1900 yılların şartları bugünkü sorunları çözemiyordu. Dünyada yeni bir değişim istiyorlardı. Fransa da başlayan ve Avrupa ülkelerine yayılan yeni bir akım, Türkiye’ye de sıçradı. Türkiye’deki gençlik hareketi, önce üniversitelerde reform hareketi olarak başladı. Üniversite gençliği sosyalizmi savunarak kapitalizme karşı mücadele etmeye başladılar. Üniversite gençleri başlattıkları eylemlerin tümünde Kürt üniversite öğrencileri vardı. Belli bir söre sonra üniversite gençleri arasında değişik fraksiyonlar oluştu. Doğu Perinçek ve bir gurup öğrenci Proleter Devrimci Aydınlık PDA olarak ortaya çıktılar. Devrimci Gençlik DEV-GENÇ-DEV SOL ve benzeri örgütler oluştu.

Önceden var olan fikir kulüpleri, sonradan DEV-GENÇ olarak meydana çıkan Türk üniversite gençliği, Kürt halkının demokratik ve özlük hakları konusunda tek kelime konuşmadılar. İstanbul ve Ankara’daki Kürt üniversite gençleri, Türk üniversite gençlerinin durumunu anladılar. Ulusal yönü ağır basan Kürt üniversite gençleri, mahalli derneklerde örgütlemeye başladılar. İstanbul ve Ankara’dan Kürdistan’ın değişik il ve ilçelerinde Devrimci Doğu Kültür Ocakları DDKO’yu kurdular. DDKO’nun kurulması ve kısa bir süre çalışması ile Kürt insanları arasında ulusal bilinci açık bir dille anlattılar.

Dünyada eşi ve benzeri görülmemiş bir muhtıra ile 12 Mart 1971’de askerler yönetime el koydu. Sıkı yönetim ilan edildi. Sıkı yönetim mahkemeleri kuruldu. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildiler. Mahir Çayan ve Ömer Ayna grubu Niksar’ın Kızıldere köyünde, devletin güvenlik güçleri tarafından öldürüldüler. Aynı grupta olan Ertuğrul Kürkçü öldürülmedi. Acaba niçin sağ kaldı?

Diyarbakır’daki sıkı yönetim mahkemesi, DDKO davasında Fikret Şahin ve arkadaşlarına 16 şer yıl hapis cezasını verdi. Türkiye de en ağır hapis cezası Kürtlere verildi.       

Önceki ve Sonraki Yazılar