“Laiklik isteyenler, kendilerine yeni bir ülke arasın!”

“Laiklik isteyenler, kendilerine yeni bir ülke arasın!”

Şeref Yalçın

A+A-

“Laikliği isteyenler, kendilerine yeni bir ülke arasın.” sözü, Türkiye’nin nerelere geldiğini göstermiyor mu?

 

Karanlık ortamlarda yetişen bu insanların üreteceği fikirler ancak bu kadar olur. Yıllarca aydınların önü kesildi, susturuldu, yok ettirildi ve sadece uyutan ve köleleştiren düşüncelere meydan verildi. Dünyaya, geleceğe ilişkin güzel fikirler üretebilen insanlar ise darmadağın, laf üreten bireyler düzeyinde kaldılar. Farklı fikirlerde olsalar da örgütlenip, (çok iyi bilmeliyiz, örgütlenmeden söyleyeceğimiz her laf havada kalır) kendi aralarında ilişki kurup, asgari isteklerde ortak hareket etme ve işbirliği becerisinde bulunamadılar (Bu hastalık hem Türkler’de ve hem de Kürdler’de devam etti). Egemen olanların çoğalıp hükümdar olmasının temel sorunlardan biri de budur işte. Bunlar boş sahada istedikleri gibi at koşturuyorlar.

 

Sorun, ”onların doğru ve çok oluşu“ değildir, o cephenin dışında kalanların beceriksiz, dağınık olmasıdır bence! Onlar zaten sistem tarafından kurgulanmış, istenilen projeyi gerçekleştirmekle görevlendirilmişler. Ama onların dışındakiler, eğer gerçek evrensel demokrasiyi savunabilselerdi, herkes kendini orda ifade edebilseydi ve bu sorunu dünyanın bir parçası ve Ortadoğu koşullarına göre tanımlayabilselerdi ve Kürdlerin Millet olmaktan doğan doğal haklarını kabul edebilselerdi, bu durumlara düşülmezdi.

 

Örgütsüzlük ve dağınıklık, sorunlara çözüm getiremez. Çünkü en kötü örgüt, örgütsüzlükten daha iyidir. Bir dosya alıp televizyon televizyon gezip konuşmak, köşe yazarlığı yapıp herkesi eleştirmek, elini taşın altına koymadan büyük laflar etmek, bence lafazanlıktan öte bir şey değildir. Gericilere ve zulme, bu düzene sitem etmek yetmiyor. Yönetenler de (Meclis Başkanı gibi) rahatça “Laikliği İsteyenler, bu ülkeyi terketsin“ derler. Aynaya bakıp biraz da kendimizi görmemiz gerekmiyor mu? Bir de Avrupa’ya bakıp örnek almalıyız!

 

Avrupa ülkeleri de bugünlere ulaşmak için çok sıkıntılar çekti ve bedeller ödediler. Her ülkenin sosyal ve siyasal yapıları farklıydı. Onlar gerçek anlamda sosyal devlet olmaya, demokrasiyi ülkelerine yerleştirmeye karar verdiler. Yaşadıkları hayat onlara gereken dersi vermişti. Katılımcı, çoğulcu rejimleri benimsediler. Her türlü azınlıkların ve inançların haklarını ve yaşam tarzlarını kabul ettiler. Hiçbir etnisiteye ya da inanca ayrıcalıklar tanımadılar. Herkes için eşit hakları, adaleti, özgürlük ve eşitliği eksiksiz kabul ettiler. Gelir dağılımında ve yaşam koşullarında ayrıcalıklar tanımadılar. Farklı milletlere mensup olanları kendi yaşadıkları bölgelerde özerklik, otonomi veya federasyon hakkı tanıyıp, ülke yönetimini hakkaniyet esaslarına göre tanzim edip paylaştılar. Bu anlayışla tüm kesimler “işte benim devletim“ deyip içtenlikle ORTAK devletlerine sahip çıktılar. Sonuçta Dünyada insan gibi yaşamayı hak ettiler. Bilimde, teknolojide, bilişimde dünyaya örnek oldular!

 

Elbette ki bu duruma birdenbire gelmediler. Bir sürü zahmet ve aşamalardan geçtiler. Kuşkusuz sorunları vardır fakat çözüm ararken ortak paydayı esas almasını biliyor ve bu nedenle çözüm üretmesini biliyorlar. Bunları belirtirken Avrupa ülkeleri Dünyada çok hakkaniyeti takip edip, tüm insanları kucaklıyor demek istemiyorum. Eleştirilecek çok şey vardır. Ben sadece Türkiye’yle mukayese etmek istiyorum. Onların mazlum halklara ve ülkelere karşı nasıl çıkarcı ve bencil davrandıklarını da biliyoruz. Bunlar başka bir konuda uzunca tartışmak gerekir. Tabii ki Avrupa ülkeleri tümden hep beraber ve aynı sorunları yaşayarak bugünlere gelmediler. Her ülke farklı sorunlara farklı zamanlarda çözümler üreterek geldiler. Bir de Türkiye'ye bakalım. Adam devletin en tepesinde biri, kalkıp ”laikliği isteyenler, başka bir ülke seçsinler” diyebiliyor. Bir diğeri “ya sev ya terket” diyebiliyor. Farklılıklara yaşam hakı tanınmıyor. Yirmi beş milyon nüfusa sahip Kürdler, Millet olmaktan doğan hiçbir hakkına sahip değildirler. Kürdler ya da değişik etnisiteler ve inançlar ağzını açıp bir şey savundukları zaman hemen “hain ve bölücülükle” suçlanıp cezaya çarptırılıyor ya da yaşamlarına son veriliyor. Aydınlar ve bilim adamları cezaevlerine tıkılıp özgürlükleri ellerinden alınıyor. Hırant Dink, Musa Anter, Vedat Aydın, gibi çok örnekler verilebilir. Kürdler Koçgiri’de, Dersimde, Ağrı’da vb. sırf kendi kimliklerini savunup yaşamak istediklerinden dolayı katliamlardan geçirildi. Oysaki Türkiye’de aynı sınırlar içerisinde, demokratik bir federasyonla beraber yaşayabilirdiler. Tüm bu yapılanlar neyi çözdü?

 

Tüm yaşanan sorunlardan ders çıkarıp, evrensel demokrasiyi temel alıp, barışçıl ve demokratik yollarla çözüm getirilebilir. Herkes mutlu olur, huzur içinde mutlu yaşayabilir. İnsanları öldürmek, cezaevlerine atmakla, baskı kurarak hiçbir şeye çözüm getirilemez. Kürdlerin hakları tanınmadan Türkiye düzlüğe çıkamaz. Bilmeliyiz ki sorun içerdedir, dışarda değildir!

 

Birbirimizi seversek, farklılıklarımızı hazmedersek, karşılıklı olarak hak ve hukukumuza saygı gösterip, kendimiz için istediğimizi başkası için de istersek ve bunları gerçekleştirirsek hiçbir sorun kalmaz. Kimse de başkasına “bu ülkeyi terk et” diyemez. Bu ülke burada yaşayanların “eşit”şekilde herkesin ülkesidir! Kimsenin babasının tapulu malı da değildir! Bunu söyleyenlere “atalarının memleketine dönsünler” deniliyor mu?

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.