Kamil Sümbül

Kamil Sümbül

yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

DDKO ve sonrasını bilmek

A+A-

Değerli Ruşen Arslan’ın Ömrü Kısa Etkisi Büyük Kürt Örgütlenmesi DDKO hakkında yazdığı kitabı birkaç ay önce okudum. Ruşen Arslan uzun bir emek harcayarak hazırlayıp yayınladığı DDKO kitabında şimdiye kadar bilemediğim birçok bilgi ve belgeleri de öğrenmiş oldum. DDKO hakkında hafızamı gerilere götürdüğümde; ilk ismini 1969-70 yılında Siverek’te liseye başladığımda duymuş, doğulu yüksekokul öğrencilerinin kurduğu bir dernek diye sınıf arkadaşlarımdan duymuştum. DDKO hakkında 1973’te Diyarbekir’de karşılaştığım Mehmet Uzun’la yaptığım sohpette; tutuklu iken onlarla aynı komünde birlikte kaldığını, yaptıkları savunmaları ve DDKO hakkında geniş bilgiler anlattığında bilgi sahibi oldum.

 

DDKO’larla ilgili tüm bilgileri 1976’da Ankara’ya yerleşince öğrendim. DDKO savunması kitabını Komal Yayınları çıkarmıştı ve alıp okudum. Rızgari grubu ile hareket etmeye başlayınca Komal Yayınevine gidip gelmeye başladığımdan, DDKO’dan yatan, mahkemedeki savunmaları hazırlayanları da tanımış oldum. Artık DDKO ve kurucuların bir kısmı yaşamımın bir parçası olmuştu. Öyleki Ankara DDKO’da verilen seminerlerin konusunu bile öğrenmişken İstanbul ve Kürdistan’daki il ve ilçelerde kurulan DDKO’ların sadece ismini biliyor, nasıl bir çalışma içinde olduklarını, Doğu Mitinglerinin dışında fazla bilgim yoktu.

 

İstanbul DDKO ile ilgili ilk kez şehit Necmettin Büyükkaya’nın tuttuğu notları 1992’de APEC Yayınevi Kalemimden Sayfalar adı ile yayınlayınca okudum. Ardından Mehdi Zana’nın yazdıklarından ve Eyyüp Alacabey’in İstanbul DDKO hakkında açıklamalarını  okudum. İstanbul DDKO hakkında detaylıca bilgilenmeyi Osman Aydın’nın açıklama ve yazılarından, ayrıca İstanbul DDKO’nun ikinci dönem başkanı olan Av. Hikmet Bozçalı’nın Kovara Bir Dergisine yaptığı uzun açıklamalar sonucu İstanbul DDKO ile ilgili yeterli bilgiler edindim.

 

Ruşen Arslan’ın kitabını okuduktan sonra düşünmeye başladım. DDKO ve savunmaları 1970’lerin başında olmuştu; Kürt ulusal mücadelesine yaptığı katkıyla Kuzeyde çok önemli bir dönemeç dönülmüştü. Aradan 50 yıla yakın bir zaman geçmiş ve Kuzey Kürdistan’da son 50 yılda gerek örgütlenme, gerek yayınlar ve gerekse mahkemelerde yapılan çok önemli savunmalar yapılmıştı. Kürdistan Ulusal Kurtuluş mücadelesinin son 60 yılını iyi bilmek gerekiyor. 1940’lara kadar süren ulusal mücadele 20 yıllık bir sessizlikten sonra eksen değiştirerek Kuzey’de 49’lar davası ile başlamıştı.  23’ler ve Antalya yargılamalarını İsveç’e geldikten sonra öğrenmiştim. Kürt Ulusal Mücadelesi çok yönlü bir mücadeleyi kapsar, bu mücadele alanlarından biri de sömürgecilerin mahkemelerinde konulan tavırdır yani Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesini ağır cezalar ve işkenceler karşısında savunmaktır. Yeni nesillerin geçmişte sömürgeci mahkemelerde neler savunuldu bilmeleri gerekir. Sözlü ve yazılı savunmaların çok büyük bölümü mahkeme dosyalarında tozlanıp çürümekte, kaybolmakla karşı karşıyadır. Yeni nesiller için bir yol pusulası olacak en iyi miras, bu yargılamaları ve yapılan savunmaları objektif olarak değerlendirip net sonuçlar çıkarmaktır.

 

Bu konuda 1975 sonrasından günümüze kadar en iyi çalışmayı Cemil Gündoğdu birçok mahkeme tutanaklarına ulaşamamasına rağmen, özellikle 12 Eylül dönemi ile ilgili yayınladığı kitabında önemli bilgiler vermektedir. DDKO’dan sonrasını araştırıp yazıya dökmek, mahkeme tutanaklarına ulaşıp yeni nesillere anlatmak için bence şimdiye kadar yapılan araştırmalar eksiktir. Cemil Gündoğdu’nun bu önemli çalışmasının devamını getirmek gerekmektedir.

 

Her ne kadar DDKO’nun bir devamı sayılan ve 1974’lerde kurulan, önce Ankara DDKD sonra da İstanbul DDKD dernekleri yaptıkları çalışmalar ve kuruluş bildirgeleri ile DDKO’nun çok ilerisindedir. Ankara DDKD kurucuları uzun bir kuruluş bildirgesini ortak bir kararla kamuoyuna  açıklamışlardı. Ben bu bildirgeyi 1976 sonlarına doğru rahmetli Yusuf Andiç’ten alıp okumuştum. Aynı yılda İstanbul ve İzmir’de de DDKD dernekleri Kürt öğrencileri tarafından kurulmuştu. Ankara DDKD çok erken kapatılıp kurucuları o bildirgenin polisin eline geçmesinden dolayı tutuklanmışlar ve bir süre cezaevinde kalmışlardı. Günümüze kadar ne bir politik grup ne de bir araştırmacı bu bildirgeden ne bahsetti ne de yayınlandı. Hâlbuki bu bildirgedeki birçok Kürdistan’ın sosyal, ekonomik ve politik tespitleri, kısa ve uzun vadeli hedefleri hâlâ geçerliliğini korumakta. 1974’ten sonra kurulan örgütsel grup ve partilerin programlarında bu bildirgedeki tespitler yer almıştı. Ayrıca bu arkadaşların mahkemede verdikleri politik belirlemeler de olduğundan şimdiye kadar bir yerde yayınlandığını görmedim.

 

1976’da yayına başlayan Rızgari dergisinin yazı işleri müdürü Mehmet Uzun 2. sayıdan sonra tutuklanmıştı. TC sömürgeci mahkemeleriyle hesaplaşmayı anlatan yazılı savunmasını okuyamadım ama okuyanlardan dinlemiştim. Yine Ala Rızgari dergisi sahibi İkram Delen’in 1979’da Van’da tutuklandığında mahkemede sömürgecilikle hesaplaşan savunmasını 1980 Mart ayında Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nden Diyarbekır Askeri Cezaevi’ne getirilince orda okumuştum. Bu iki savunma da hâlâ yayınlanmış değildir.

 

12 Eylül’de Diyarbekır Askeri Cezaevi ve mahkemelerinde olanlar Kürtlerde önemli bir kırılma yaşatmıştı. Önceleri onlarca, yüzlerce olan Kürt politik tutukluları bu kez binlerce olmuş ve Kürdistan tarihinde en kalabalık yargılamalara sahne oldu. Yeni durum ne 1960 darbesi ne de 12 Mart darbesine benziyordu. Toptan Kürt hareketleri imhayla karşı karşıyaydılar. 12 Eylül darbesi ile birlikte başlayan işkenceli program, Kürtlerin örgütlerini ve tutuklayabildikleri liderliğini onurlarını kırarak bitirmek amaçlanmıştı. Tutukluların mahkeme duruşmalarında Türklük aleyhine yapılan her konuşma; Kürtler var, ben Kürdüm demeyi engellemek için ağır işkencelerle karşılaşmaktaydı. Kürt tutukluların kendilerini savunabilmek için ellerinde her türlü materyal bulundurması yasaklanmıştı. Mahkemeye bir kibrit çöpü bile götürmek yasaktı. Yasak olmayan tek şey itirafa zorlanıp onların dilekçeleri ancak mahkemeye o da idarenin kontrolünden sonra gönderilirdi. 1981’de idarenin tüm baskılarına rağmen üç yazılı savunma ve onlarca tutuklu Kürt duruşma salonunda sözlü savunma yapmayı tüm baskı ve şiddete rağmen engelleyemedi.

 

Yazılı savunmanın ilkini PKK davasından yargılanan Mehmet Selim Çürükkaya 1981 nisan veya mayıs ayında kilotlunda saklayarak duruşma salonuna getirip mahkemeye vermişti. Selim’in savunması şimdiye kadar yayınlanmadı kendi anlatımlarından konusu genelde cezaevinde yapılan işkenceleri mahkemeye bildirmişti. Diğer iki yazılı savunma ise 1981 temmuz ayında başlayan Rızgari/Ala Rızgari davasında verildi. Nuri Aslan’ın yazıp ve diğer üç arkadaşın imzalarını taşıyan politik savunmasını Nuri kilotlunun içine koyarak mahkeme salonuna getirip mahkemeye vermiş, salonda bulunan gardiyanların gözünden kaçınca Nuri Arslan işkence görmekten kurtulmuştu. Diğer yazılı savunmayı Kamil Sümbül yine kilotlunun içinde saklayarak aramalardan kurtulup mahkemeye verdiğinde gardiyanların gözünden kaçmayıp cezaevine getirildiğinde ağır işkencelerden geçirilip lağım dolu bir hücreye atılmıştı. Bundan sonra mahkemeye giderken artık külotlar da çıkarılıp çıplak aramadan geçirilmeye başlandı.

 

Diyarbekir yargılamalarında yazılı savunmalar 1982 sonuna kadar diğer dava dosyalarında olsaydı duyardık. Hem Rızgari/Ala Rızgari davasında bazı Ala Rızgarici arkadaşlar hem de PKK dava dosyalarından yargılanan birçok tutuklu tüm riskleri göze alarak sözlü savunma yapmaya devam ettiler. PKK dava dosyalarında birçok tutuklu hem Kürt ulusal mücadelesini hem de partilerini ağır işkencelere rağmen savundular. Özellikle Mehmet Hayri Durmuş’un mahkeme kürsüsünde yaptığı savunmalar 12 Eylül yargılamalarında önemli bir değere sahiptir. Ne yazık ki mahkeme tutanaklarına geçen sözlü savunmalar şimdiye kadar yayınlanıp geniş kitleler tarafından okunamadı. 1981-82 yılları gerek cezaevi gerekse mahkeme duruşmalarında Kürdüm demek bile ölümlerden ölüm beğenmekti. Buna rağmen PKK dava dosyalarından yazılı ve sözlü savunmaların rahatça yapılması için bir grup tutuklu ölüm orucuna başladılar. İlk gruptan dört tutuklu yaşamını kaybetti, diğer grup ise ölüm sınırına yaklaşınca Diyarbekir Sıkıyönetim Komutanlığı cezaevi idaresine talimat vererek tutuklulara sözlü ve yazılı savunma hakkının verilmesi kabul edilmiş oldu. 1982 sonu ve 83 yılı başlarında onlarca PKK tutuklusu yazılı ve sözlü savunma vermeye başladılar. Yazılı savunmaları önce idare tutuklulardan zorla alıp okuyor işine gelmediği savunmaları mahkemeye iletilmesini engellemeğe başladı. Cezaevi idaresi birçok tutuklunun yazılı savunmasından vaz geçmesi için baskı yapmasına rağmen mahkemeye ulaştırmaya başladılar. 4 tutuklunun (Mehmet Hayri Durmuş, Kemal Pir, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek) yaşamını yitirmesi ile yazılı savunma hakkı böylece kazanılmış oldu.

5 Eylül 1983 direnişi ile birlikte yazılı savunma yapmanın idare tarafından engellenmesi bitti. Birçok siyasi grup davasında rahatça ve hiçbir baskıya uğramadan savunma yapmak isteyenler yaptılar. PKK dava dosyalarından onlarca kişinin yanında diğer dava dosyalarında yazılı savunma yapanlardan Rızgari/Ala Rızgari-2 dava dosyasında Yusuf Andiç ve Recep Maraşlı’nın yazılı savunmaları, DDKD davasından da Şakir Tutal’ın yaptığı yazılı savunması aynı koğuşta kaldığımızdan okuma imkânım olmuştu. Özgürlük Yolu dava dosyasında da Mehdi Zana’nın sözlü savunmaları tüm tutuklularca bilinmektedir.

 

DDKO dava dosyası yeterince bilinmekte fakat bilinmeyen, herhangi bir yayın organında yayınlanma olanağına sahip olunamayan PKK dava dosyasında yapılan siyasi savunmalar ve diğer dava dosyalarında yapılanları yeni nesillere aktarmak lazım. Rızgari/Ala Rızgari davasında 1981’de iki ayrı yazılı savunma ve üç arkadaşın da sözlü savunmaları varken dışarıya sadece her nedense dört imzalı yazılı savunma çıkarılmıştı. 12 Eylül yargılamalarında Kürt Ulusal Mücadelesini yaşamı pahasına askeri mahkeme kürsülerinden savunan PKK’li tutsakları, cezaevi süreci öncesi yaptıkları yanlışları farklı bir eksende değerlendirirken askeri mahkemelerdeki önemli tavırları görmemezlikten gelinmemelidir.

 

Umarım Kürt Ulusal Mücadelesinde mahkemelerdeki yargılamalarda yapılan yazılı ve sözlü politik savunmaları inceleyecek araştırmacılar, hukukçular ve gazeteciler mahkeme dosyalarını tozlu raflardan çıkarıp yeni nesillere sunup gerekli dersler çıkarırlar. Böylece ortalıkta dolaşan birçok yalan yanlış bilgilerinde önüne geçilmiş olunur.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar