PAK Genel Başkanı: Kürt meselesi bir millet ve ülkenin hak ve özgürlükleri sorunudur

PAK Genel Başkanı: Kürt meselesi bir millet ve ülkenin hak ve özgürlükleri sorunudur

Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) Mustafa Özçelik ile Türkiye’de iktidarın Kürtlere yönelik adımlarını, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AK Parti’nin İstanbul adayı Binali Yıldırım’ın Diyarbakır ziyaretlerini, Türkiye’nin Kürdistan sınırında başlattığı ope

A+A-

BasNews- Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) Mustafa Özçelik ile Türkiye’de iktidarın Kürtlere yönelik adımlarını, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve AK Parti’nin İstanbul adayı Binali Yıldırım’ın Diyarbakır ziyaretlerini, Türkiye’nin Kürdistan sınırında başlattığı operasyonu ve Kürdistan’da yaşanan gelişmeler üzerine konuştuk. Türkiye’de Kürt meselesinin çözümüne ilişkin değerlendirmede bulunan Özçelik, “Kürt meselesi hak ve özgürlükler sorunudur, tüm Kürdistani çevrele muhatap alınmalı” ifadesini kullandı.
Yeni parti çalışmaları yapan Ahmet Davutoğlu’nun ilk ziyaretinin Diyarbakır’a olması ve burada Eylül 2017’de iktidarın açlıkla tehdit ettiği Erbil’e ilişkin daha olumlu açıklamada bulunmasını nasıl okumak gerekiyor?
Ahmet Davutoğlu’nun bir parti kuracağı epeydir söyleniyor. Davutoğlu’nun ilk ziyaretinin Diyarbakır’a olması, elbette ki kendince bir plan ve hesabın ürünüdür. Ama AKP Hükümeti’nin Başbakanlığını yapmış olan Davutoğlu, Kürtlere, demokrasiye, özgürlüğe dair ne söyleyebilir ki?
Davutoğlu’nun hemen ardından bu kez AK Parti’nin İstanbul adayı Binali Yıldırım Diyarbakır’a giderek destek istedi ve ‘Kürdistan’ ifadesini kullandı. Bütün bunlar sizce salt seçime yönelik mi?
Türkiye’de hiçbir şeyin garantisi yoktur. İlk TBMM’ye ‘Kürdistan Mebusu’ olarak gidenlerin sonradan nasıl idam edildiklerini biliyoruz. Binali Yıldırım’ın da yarın, öbür gün kullandığı Kürdistan sözcüğünden dolayı herhangi bir soruşturmaya maruz kalmayacağının garantisi yoktur. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da daha önce Başbakanlığı döneminde, TBMM’de yaptığı konuşmada  ‘Doğu ve Güney Doğu Bölgelerimize Kürdistan denilmekteydi’ demişti. Aynı Erdoğan’ın 31 Mart seçimleri öncesinde ‘Bizim ülkemizde Kürdistan yoktur. Kuzey Irak’ta Kürdistan var. Kürdistan diyenler Kuzey Irak’a defolsunlar’ dedi. Şimdi Binali Yıldırım Kürdistan’dan bahsediyor. Elbette ki Binali Yıldırım’ın Kürdistan’dan söz etmesinin 23 Haziran İstanbul seçimleriyle ilişkisi vardır. Ama sanırım beyhude bir girişimdir. TBMM kürsüsünde bile, Kürdistan sözcüğünü kullananlara 10 bin TL ceza veriliyor. PAK ve adında Kürdistan olan partiler hakkında kapatma davaları açılıyor. PAK hakkında kapatma davası mütalaası hazırlayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Kürtlerden, Kürt dilinden bahsettiği için PAK’ı ırkçılık yapmakla suçluyor. Sosyal medyada Kürt ve Kürdistan’dan bahseden binlerce insan hakkında soruşturma başlatılıyor, davalar açılıyor, hapis cezaları veriliyor. Türkiye Devleti’nin izlemiş olduğu ‘Kürt siyaseti’ artık dikiş tutmayacak, yama tutmayacak bir hal almıştır. AKP’nin Kürt karşıtı siyasetine Kürtler 31 Mart seçimlerinde, İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya’da net bir cevap verdiler. Kürt ve Kürdistan gerçekliği kabul edilmeden, yasal ve Anayasal kabul ve garantiler sağlanmadıkça, seçim hesabı ya da başka oyalayıcı hesaplarla söylenecek hiçbir sözün kıymeti harbiyesi olmayacaktır.
Bir yandan Kürtlerden destek istenirken diğer yandan TSK Kürdistan sınırında “Pençe operasyonu” başlattı. Bu operasyon siyasetin yeniden şekillendiği Erbil – Ankara hattını nasıl etkiler?
Türkiye yöneticileri epeydir bir ‘Kandil Opreasyonu’nundan bahsediyorlardı. ‘Pençe operasyonu’ da bunun ürünüdür. Bu operasyonun Sayın Nêçirvan Barzani’nin Kürdistan Bölge Başkanı olarak seçilmesinden hemen sonra başlatılması da Kürtler arası ilişkileri zedeleme, kafa karıştırmaya yönelik bir anlam da taşıyor. Güney Kürdisan’daki PKK-KCK kamplarına yönelik saldırılar ne ilktir, ne de son olacaktır. Bu operasyon Güney Kürdistan Parlamentosu ve Hükümeti’nin iradesi dışında gerçekleşmektedir, Güney Kürdistan toprakları ve halkı da saldırılara hedef olmaktadırlar.. PKK’nin de Güney Kürdistan’ın kazanımlarına zarar verecek bir yaklaşımdan uzak durması gerekir. Ama açıktır ki, ne Güney Kürdistan’a, ne Rojava Kürdistanı’na, ne de Kuzey Kürdistan’da yapılacak operasyonlarla, çatışma ve savaş siyasetiyle Kürt ve Kürdistan sorunu çözülmez, ortadan kalkmaz. Çözüm siyasidir. Türkiye devleti bu savaş ve saldırı siyasetine son vermeli; PKK de ateşkes ilan etmelidir. Çatışmanın olmaması Güney Kürdistan Federe Yönetimi’nin de çıkarınadır. Türkiye bir yandan bağımsızlık referandumu sürecinde Güney Kürdistan’a karşı düşmanca bir siyaset yürüttü; şimdi de yeniden ilişkiler geliştirilmek isteniyor. Türkiye Devleti,  Irak Kürdistan Federe Bölge Yönetimini resmi olarak kabul etmeli ve siyasi, diplomatik, ekonomik tüm ilişkiler de bu temelde yürütülmelidir.
Türkiye’den gelen bu operasyon hamlesi gerçekten gerekli miydi? Yoksa İstanbul seçimleri için milliyetçilere yönelik bir hamle mi?
İster İstanbul seçimlerine yönelik bir propaganda malzemesi olsun, ister başka amaçlarla yapılsın, ne ‘Pençe Operasyonu’, ne de bu çatışma ve savaş siyaseti kesinlikle çözümsüzlüğü derinleştirmekten öte bir rol oynamayacaktır. Hele hele milliyetçi, ırkçı kesimlerin desteğini almak için yapılacak her saldırı, yaraları derinleştirmekten başka bir sonuca yol açmayacaktır. 35 yıllık süreç bunu defalarca ispatlamıştır. Bu nedenle de ‘Savaşa, şiddete, çatışmaya hayır; siyasi çözüme evet’ diyoruz.
Türkiye’nin bu operasyonla Zap’ın doğusunda ‘güvenli bölge kurmayı’ amaçladığı iddia ediliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kuzey Kürdistan’ın tümü Türkiye’nin egemenliğinedir. Kendi egemenliğindeki ‘Güvenli Kuzey Kürdistan’da sorunu çözemeyen Türkiye Devleti’nin ‘Rojava Kürdistanı’nda, Zap’ın Doğusunda ya da Güney Kürdistan’ın herhangi bir bölgesinde ‘Güvenli Bölge’ oluşturması; bu tür bölgelerle Kürt ve Kürdistan sorununu ortadan kaldırması mümkün müdür? Kürt ve Kürdistan sorunun bir ‘terör’ sorunu, bir ‘ekonomik geri kalmışlık sorunu’ olmadığı, sorunun siyasi bir sorun olduğu kabul edildiği andan itibaren, bütün bu operasyonlara ve çatışmalara gerek olmadığı çok kolayca anlaşılacaktır.
Açlık grevlerinin sona ermesi, Öcalan’la görüşmeler, siyasetçilerin Diyarbakır ziyaretlerine bakılırsa yeni bir süreç başlar mı?  Ve bu kez salt HDP ile olur mu?
2013 yılında PKK ve Türk Devleti arasında başlayan görüşmeler, çatışmaları,  kanın akmasını durdurduğu, engellediği için destekledik. Ama bu görüşmelerin bir ‘Çözüm Süreci’ olarak tanımlanması bizce gerçekçi bir tanımlama değildir. PKK ve Türkiye Devlet arasında, HDP’nin arabulucucuyla, kapalı kapılar ardında sürdürülen görüşmelerde, Kürt ve Kürdistan sorununun çözümü yönünde herhangi somut bir program yoktu. Görüşmeler daha çok PKK’nin silah bırakması ekseninde yürütülüyordu. Çatışmalara taraf olması anlamında elbette ki PKK, HDP’nin muhatap alınması doğaldır. Ama Kürt ve Kürdistan meselesi bir millet ve ülkenin hak ve özgürlükleri sorunudur . Tüm Kürt, Kürdistani siyasi parti ve çevrelerin muhatap alınması gerekir. Biz yakın zamanda çatışmalara son veren ve siyasi diyalog temelinde yeni gerçekçi bir çözüm sürecine kapı aralayan bir hava ve anlayışı ne yazık ki  göremiyoruz. Ama dileriz bu yönde adım atılır ve tüm Kürt tarafları muhatap alınır.
Son olarak özellikle İstanbul seçimlerine dair “Kürtlerin tercihi iktidarın şekillenmesinde önem kazanıyor” deniliyor. Kürtler bu yeni durumdan yeteri kadar faydalanabiliyor mu?
1946 yılında Türkiye’de çok partili sisteme geçilmesinden bu yana yapılan tüm seçimlerde Kürt oyları büyük bir rol oynamış; bazen de seçim sonuçlarını belirlemiştir. Çoğu kez, Kürtler bir partiyi iktidardan indirip, bir başka partiyi iktidara taşımada ana aktör olmuşlardır. Ama ne yazık ki, bu büyük değişimde rol oynayan Kürtlerin ana dilleri bile hala Anayasa’da ve tüm yasalarda yasaktır. Hala ana dille eğitim hakkı elde edilememiştir. Son İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya seçimlerinde de Kürt oyları belirleyici olmuştur. Ama ne yazık ki, bu kez de Kürtler bir taraf olarak davranamamaktadırlar. Kürtler ya güçlerinin farkında değiller ya da yanlış siyaset yönetimiyle bu güçlerini kendi çıkarları doğrultunda değerlendiremiyorlar.  Kürtleri cezalandıranları cezalandırmak ve mevcut tablodan Kürtler lehine kazanımlar elde etmek birbirini bütünleyen bir siyasete dönüştürülememektedir. Kürt gücü, yanlış siyasetlerle heba ediliyor; ya da birileri kurguyu hep bu temelde oluşturuyor.
 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.