Ortadoğu’da Değişim ve Kürtlerin Rolü
Suriye, Ortadoğu’da çözüm aranan çoklu bir denklemdir. Bu denklemi herkes kendi yönetimi ve çıkarları doğrultusunda çözmek istiyor. Herkes, çözümün kendi çıkarları temelinde şekillenmesini talep ediyor. Dolayısıyla eski statükoyu savunan çevreler, bu temelde yeniden bir devlet yapılanmasını dayatmaktadır. Ancak eskinin dayatılması, kaosun, çatışmaların ve uzun yıllara yayılan savaşların nedeni olacaktır.
Bu karmaşa içinde, modeli eskimiş, yıpranmış ve halklar tarafından artık kabul görmeyen Türk, Arap ve Pers statükocu yönetim biçimleri öne çıkmaktadır. Bu zihniyet halkların çıkarına değildir. Sahada bu taleplerin karşılığı yoktur ve bu durum halklar ile devletler arasında uzun süreli çatışmaların zeminini hazırlamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin (TC) bu tutumu ve onunla birlikte hareket eden sömürgeci güçler, uluslararası alanda giderek çıkmaza sürüklenmekte, dışlanmakta ve müdahale edilecek konuma gelmektedir.
Bütün bu gelişmeler karşısında en doğru politik hattı Kürtler izledi. Statükocu zihniyetin dışına çıkarak halklarla yatay, demokratik ilişkiler kurdular. Ezilen halklar ve inanç gruplarıyla dayanışma geliştirdiler, ortak savunma mekanizmaları oluşturarak bölgesel bir aktör haline geldiler.
Eğer Kürtler sahayı yalnızca bir “Kürt şeridi” ile sınırlayıp derinliği Fırat Nehri’ne kadar uzatmasalardı, TC tarafından kolaylıkla boğulabilir ve imha edilme riskiyle karşı karşıya kalırlardı. Her ne kadar Efrîn ve Serêkaniyê kaybedilmişse de genel anlamda kendi alanlarını korumayı başardılar.
Bugün Kürtleri boğmaya çalışan sömürgeci güçler eski güçlerinde değildir. İran’ın Şii cephesi İsrail tarafından dağıtılmış, hatta İsrail’in iç dinamiklerine müdahale edilerek etkisiz hale getirilmiştir. Irak da eski gücünü yitirmiştir; İran’a bağlı güçlerin etkinliği ise kısıtlanmaktadır. Türkiye’nin Suriye’de İngiltere ile birlikte yürüttüğü göreceli bir aktivitesi vardır, ancak bu da geçicidir. Türkiye şu anda ABD ve İsrail’in yakın markajı altındadır.
TC, Katar sermayesiyle selefi grupları domine etmeye çalışsa da İran’ın yaşadığı aynı akıbeti tadacaktır. Türkiye’nin ömrünü uzatan faktör NATO üyeliğidir; ancak bu üyelik değişimin önüne geçemez. TC ya değişimi kabul edecektir ya da İran ile benzer bir son yaşayacaktır.
Değişimi kendi çıkarına göre şekillendirmek isteyen İsrail ise bu sürecin kilit gücünün Kürtler olduğunu çok iyi bilmektedir. Her ne kadar resmi düzeyde güçlü ittifaklar kurulmamış olsa da İsrail, Ortadoğu’daki dönüşümün temel dinamiğinin Kürtler olduğunun farkındadır.
Ortadoğu’da kurulacak bağımsız bir Filistin devleti, 21 Arap devletinin yanına 22. Arap devleti olarak katılacaktır. Kürt halkının bağımsızlığı ve özgürlüğü ise bölgedeki anlayış ve düşüncelerin köklü dönüşümünü beraberinde getirecek; sömürgeci devlet zihniyeti yıkılacaktır.
1917’de San Remo’da yapılan Sykes–Picot Anlaşması ile yeni Arap haritası cetvelle çizilmişti. Kerkük ve Batum petrollerinin bulunmasıyla Akdeniz’de bir gemide yapılan bu anlaşma, bugünkü sorunların temelini oluşturdu. Eskiyi inkâr etmek değil, yanlışlarını görmezden gelmemek gerekir. Aksi halde ne barış sağlanabilir ne de demokrasi gelişebilir. Bu nedenle Kürtler, bölgenin gerçek değişim aktörleridir.
Bugün TC’nin içinde bulunduğu durum, İngiltere’nin dünya tarihinde ilk kez ikinci plana düşmesiyle ilişkilidir. Türkiye’nin doğuşu, İngiltere’nin “ebeveynliğiyle” olmuştur. Bir İngiliz eğitmeni olan Ahmet Şara üzerinden geliştirilen ilişkiler, bu sürecin ürünüdür. Kürtlere saldırın, biz size hava desteği vereceğiz diyen de yine TC’nin kendisidir. TC bugün Ortadoğu’daki değişimin önüne geçmeye çalışmakta, Ahmet Şara ile birlikte Kürt kazanımlarını engellemeye uğraşmaktadır.
Ancak TC’nin unuttuğu bir gerçek vardır: Bir doğum başladıysa ve anne sağlıklıysa, o doğum tamamlanacaktır. Kürdistan’ın bağımsızlığı ve özgürlüğü önünde artık hiçbir güç duramayacaktır.


YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.