Dünya kamuoyunun Kürtlere veremediği destek

Dünya kamuoyunun Kürtlere veremediği destek

Ezcümle, Kürtler dünya kamuoyundan destek görürken bile ayrıştırılıyor, bölünüyor, bir bütün olarak Kürt halkının tamamına destek verilmiyor.

A+A-

Çetin Gürer*

9 Ekim’de başlayan Rojava’ya müdahaleyle birlikte dünya kamuoyundan yükselen tepkiler, Kürtlerin uzun süredir bu boyutta destek görmediği duygusunu herkeste uyandırdı. IŞID’in Kobanê’ye saldırdığı 2014’te dahi bu çapta bir kamuoyu desteği dünya genelinde ortaya çıkmamıştı. Japonya’dan, Kanada’ya, ABD’den, Latin Amerika’ya ve Avrupa’nın pek çok kentinde kitlesel sokak gösterilerinin yanı sıra, çok sayıda devlet ve hükümet yetkilisi de rahatlıkla duyulabilecek tondan seslerini çıkardı, Türkiye ve Erdoğan’a karşı “kınama”, “boykot”, “yaptırım” kavramları artarda sıralandı. 

 

Türkiye’nin “saldırı savaşını” neredeyse hiçbir ülke açıktan desteklemedi. Boris Kalnoky’nin ifadesiyle, “Avrupa ve ABD Türkiye’nin saldırılarını teşfik etmedi ama aktif olarak da engellemedi. Çünkü stratejik çıkarlarını, istikrarlı bir Türkiye’de görmekte ve Kürtlerin özerklik gibi statü elde etmelerini istikrarsızlık kaynağı olarak değerlendirmekteler”. Yükselen tepkiler karşısında Türkiye yine de, resmi açıklamalarında, “Kürt kardeşlerimizle hiçbir sorunumuz yok” cümlesini kurmak zorunda kaldı. Hoş, AKP ve Erdoğan’a mündemiç “Kürt kardeş” söylemini yakından tanıyoruz fakat, bu “Kürt kardeşlerin” kimler olduğunu, nerede yaşadıklarını, neden ortaya çıkmadıklarını hiç öğrenemedik, neden ve nasıl Erdoğan’ın, AKP’nin ve MHP’nin “kardeşleri” olduğunu kendi ağızlarından hiç duyamadık. Ama terelelli gibi Erdoğan’ın Kürt kardeşleri olduğunu işitmeye bundan sonra da devam edeceğiz, taki Kürt kardeşi olmayan tüm Kürtler “yok edilene” kadar!

İlginçtir ki, siyasi, ideolojik, parti farklılıklarına rağmen Erdoğan’ın kardeşi olmayan tüm Kürtler de bu saldırılara karşı yan yana geldi, tepki gösterdi. Kürtler bunun Kürdistan’a ve tüm Kürtlere yönelik bir saldırı olduğunu gördü. Erdoğan istemeden olsa bile, Kürtlerin bir araya gelmesine, yan yana durmasına, ortak çıkarlar etrafında kol kola girmesine vesile oldu. Bugün Kürtler her zamankinden daha çok, ulusal birlik ihtiyacını dile getirmeye başladı.

Buraya kadar sanki Kürtler bu durumdan kazançlı çıktı gibi görünüyor. Özellikle Mazlum Ebdi’nin dünya kamuoyunda yakaladığı saygınlık, ABD, SDG ve Ebdi arasında geçen diyaloglar, ABD Kongresi’nin destek açıklamaları, Ebdi’ye “general” diye hitap edilmesi, Kanada’nın “temiz savaşçı” ödülü vermesi, Twitter’in Ebdi’ye “mavi tık” vermesi ve ardından Kürtçe’yi “resmi dil” olarak kabul etti diye dolaşıma sokulan haberler vs vs. 

Kazın ayağı gerçekten öyle mi peki? Öncelikle dünya kamuoyundan yükselen karşı tepkiyi, dört parçada yaşayan Kürtlerin tamamına dönük bir destek veya sempati olarak yorumlamamızı sağlayacak herhangi bir neden göremiyorum. Çünkü, böyle bir destek yok ve sadece Rojava’daki Kürtler ve onların askeri başarılarını alkışlayan bir dünya var.

İran’da Kürtlerin idam edilmesine, Irak’ta Kürt bölgelerinin işgal edilmesine, bağımsızlık referandumuna, Türkiye’de HDP’li belediyelere kayyum atanmasına, siyasi baskılara, sokaklardaki ırkçı saldırılara, parti yönetcilerinin ve siyasetçilerin tutuklanmasına karşı sesini yükselten bir dünya kamuoyu malesef yok. Sahi en son Cizre Belediyesine atanan kayyım hakkında ABD, Rusya, AB liderleri ne söyledi? Hiçbir şey. Önce cihatçıların elindeyken görüntüleri ortaya çıkan ve daha sonra Urfa Emniyetine teslim edildiği söylenen YPJ’li Çiçek Kobanê’nin işkence ve kötü muamele görmemesi ve de serbest bırakılması için Trump ne söyledi, ne yaptı?

Bagdadi, Erdoğan’ın kontrolündeki İdlib’de ve Türkiye sınırına 5 kilometre mesafede bulunup öldürülmüş olmasına rağmen dünya, neden HDP’li siyasetçiler hala tutuklu, neden binlerce Kürt siyasetçi hala sürgünde, neden Kürt gençleri öldüren güvenlik görevlileri hala görevde, askeri araçlarla Kürt çocuklarının üzerinden geçen sorumlular neden serbest diye soramıyor. 

Tüm Kürtlere destek veren ve sempatiyle bakan bir Merkel, Macron, Putin veya Trump yok. Önce Türkiye’nin Rojava’ya askeri müdahalesine onay veren, Rojava’daki Kürtleri Türkiye destekli cihatçıların insafına terk eden, hava sahasını dahi kapatmak istemeyen sonra da Kürtlere Rojava’dan geri çekilmeleri için antlaşmalar dayatıp bunu da bir lütuf gibi sunan dünya devletleri ve onların liderleri var. Kürtlere ölümü gösterip sıtmaya razı eden bir dünya siyaseti var. Afrin’den Grê Spî, Serakani’ye kadar olan Rojava özerk yönetim bölgesini Türkiye’nin ve cihatçı grupların yerleşim ve askeri üs alanına teslim eden, bu sayede Rojava’nın dörtte ikiye yakın oranda küçülmesine sebep olan dünya yöneticileri var. 

IŞİD’e karşı mücadelede onbinlerce evladını yitiren Rojava’lı Kürtler, küresel güçler için birer “süngü”, canı bedava birer “lejyoner” muamelesi görüyor. Ama bunu çaktırmamaya gayret ediyorlar. PYD’yi Cenevre’de yapılan Anayasa görüşmelerine davet ve dahil etmeyen, bizatihi Türkiye istemediği için bunun mümkün olmadığını Rusya Büyükelçisi söylüyor. Canları pahasına ödenen bedeller hatırına dahi Kürtlerin Suriye’de kurucu bir halk olduğunu ve anayasa yapımında bu sıfatıyla yer alması gerektiğini dile getiren herhangi bir dünya lideri ya da uluslararası kamuoyu yok. Bunun yerine, IŞID’e karşı mücadelede yer almış Kürt direnişçilere ABD, vize kolaylığı sağlayarak Kürtlerin ağzına bir parmak bal sürmeye çalışıyor.

AB ve BM karar salonlarında, Kürtlerin yüz yıldır devam etmekte olan statüsüzlüğüne son vermek için kararlar alan, oturumlar düzenleyen bir dünya yok, tersine NATO üyesi bir ülkenin “saldırı savaşıyla” kendilerini de bir savaşın içine sürüklenmesini istemeyen ve bunun için “yaptırım” kararlarını dillendiren fakat yine de uygulamayan liderler; silah satışını askıya alacağını açıklayan ülkeler; Türkiye’nin “meşru güvenlik kaygılarını anlıyoruz” diyen Merkel ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg var. Kürtleri ve kolektif haklarını koruyan herhangi bir uluslararası hukuk sisteminin yokluğundan endişe duymayan fakat sadece IŞİD yeniden canlanacak diye endişesi tavan yapan ABD Kongre üyeleri var. 

Suriye’den Batı’ya yeni mülteciler gelmesin diye kırk takla atan, taviz üstüne tavizler veren, tehdit edilmeyi dahi umursamayan AB ülkeleri; Türk güvenlik güçleri tarafından bedeni kömüre çevrilmiş insanların davasını, belgelerin zamanında teslim edilmemesi gerekçesiyle reddeden AB makamları var.

Bunlara karşı sesini çıkaran eylemciler ve protestolar yok. Türkiye’nin saldırılarına kızgın, öfkeli ve bunu demokratik tepkileriyle durdurmak isteyen kitleler var, fakat Kürtlerin kolektif bir halk olduğunu söyleyen, dört parçadaki Kürtlerin kendi kendini yönetme hakkının, kendi yöneticilerini seçme hakkının gasp edilmesini protesto eden kitleler yok. Acıdır ki, hem Rojava hem de Türkiye’deki gelişmeleri self-determinasyon hakkının ihlali, Kürdistan’ın 20.yy. başlarındakine benzer biçimde parçalanmıp kolonize edilmesi olarak gören bir yaklaşım da yok. 

Türkiye’deki Kürt Sorunu’nu “Türkiye’nin iç sorunu” olarak gören, Türkiye önce kendi Kürt Sorunu’nu çözsün yaklaşımına sahip kimi Kürt siyasetçiler var. Üst düzey diplomatik görüşme olanaklarına rağmen, diğer parçalardaki Kürtlerin yaşadığı sorunları öteleyen, ortaklaştırmayan mesafeli bir diplomasi dili ve yöntemi var. 

Ezcümle, Kürtler dünya kamuoyundan destek görürken bile ayrıştırılıyor, bölünüyor, bir bütün olarak Kürt halkının tamamına destek verilmiyor. 

*Bu yazı ilk olarak Ahval Türkçe’de yayınlanmıştır

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.