Hüseyin Şahin

Hüseyin Şahin

Yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

BM’de sayın bir Terörist!

A+A-

Hüseyin Şahin

Yoğun bir Eylül ayını daha geride bırakırken hem çok sıcak hem de çok zıt gelişmelere şahit olduk. Önce 1 Eylül Dünya Barış Günü, ardından 7 Eylül Berlin Kürd-Yahudi Konferansı, Suriye’deki olağanüstü gelişmeler, 12 Eylül faşist darbesinin kaçıncı yıldönümü, Apo’nun Avrupa’daki kadrolarını Türkiye’ye davet etmesi ve ardından Birleşmiş Milletler’in ABD toplantısı.

Yukarıdaki konuların her biri başlı başına bir makale konusu. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bile TC hiç boş durmadı; adeta Kürtlere bu kutsal günü cehennem etmek için her türlü yol ve yöntemi denedi. Bunu yaparken de özellikle Suriye’de İsrail’in sinir uçlarını yoklayarak ne kadar ileri gidebileceğini test etti ve etmeye de devam edecek.

7 Eylül Berlin Kürd-Yahudi Konferansı için kimi TC tandanslı Ulusal Kanal TV gibi yayın ve basın kuruluşları bir bardak suda fırtınalar kopardılar. Bu konferans öncesi ve sonrası birçok basın kuruluşu Berlin Kürd-Yahudi etkinliği için yayınlar yapıp, birinci elden bu işin ne anlama geldiğini öğrenmeye çalıştı. Kürtlere bu türden çalışma ve ilişkileri mübah ve öcü gören kesimler adeta hop oturup hop kalktılar. İşi o kadar ileri götürdüler ki, “Sanki İsrail Kürtlere altın tepside Kürdistan hediye edecek” havasına girdiler.

Unutulmasın ki bu konferans, Almanya yasalarına göre kurulmuş olan iki sivil toplum örgütü tarafından yapıldı. Kürtlerin kimlerle, nasıl ve ne için ilişki kuracaklarına kendileri karar verir. Kürtlerin son yüz yıllık tarih içerisinde sömürgeci güçlerle giriştikleri ve geliştirmeye çalıştıkları işler ortadadır. Bu tek taraflı din kardeşliği üçkâğıtçılığı Kürtlere zulüm, göç, yıkım, katliam, ekonomik talan, asimilasyon ve darağaçlarında sallanmaktan başka bir şey getirmemiştir.

Yurtdışında Yahudiler de dâhil sivil Kürt toplumunun kuracakları ve geliştirecekleri her türlü ilişki ve çalışma Kürtlere yarar getirecekse, bu onlara ana sütü kadar helaldir.

12 Eylül denince aklıma ilk önce hep Diyarbakır Cezaevi gelir. En çok etkilenen kesim, Diyarbakır Cezaevi cehenneminde yatanlar ve aileleri olmuştur. Diyarbakır zindanında yatıp çıkan birçok kesimle konuştum. Kitaplar okudum, filmler izledim. Direnenlere gıpta ettim, önlerinde saygıyla eğildim, onur duydum. Kendime hep sordum: “Bu ne biçim irade, ideal, tutku, direnme azmi?”

Her şeyin kaynağı, inandığın haklı dava. Bu işin sonunda bok yemek, ırzına geçilmek, ölüm olsa bile, “Ölüm hoş gelmiş, sefa gelmiş.”

Sayın Selim Çürükkaya gibi binlerce yurtsever kişi Diyarbakır zindanında korkunç işkencelere maruz kalmış, ölesiye direnmiş ve “Direnmek yaşamaktır” demiştir. S. Çürükkaya, Diyarbakır Cezaevi cehennemini kendi kısıtlı imkânları ile tanık ve sanıkları konuşturarak filme çekmiş ve Almanca, İsveççe, İngilizce altyazı şeklinde “Wê Sitrane Bêjê Diyarbekir” adıyla piyasaya sürmüştür. Diyarbakır üzerine çekilen ne ilk ne de son film olacaktır.

Diyarbakır zindanlarında cellatların bile saygısını kazanan, ölüme her safhasında “Hoş geldin” diyen Kürt yurtseverlerini teslimiyetçi, işbirlikçi, tırşikçi diye binbir türlü hile ve itirafla infaz ettiren Apo ve aveneleri; yurtdışında yaşamakta olan beş yüzü aşkın kadroyu Türkiye’ye davet ederek, “Yurtdışını İmralı’ya tercih etmem” teranesiyle TC’ye peşkeş çekmek istiyor. Gel de burada yak!

Sanki Kürtlerin aklıyla alay edercesine ve Türklerin de Kürtlerin aklına ihtiyaçları varmış gibisine, yurtdışından beyin gücü ithal etmeleri ne yenilir ne yutulur cinstendir. Esaret ve tecrit altında olan bir kişi bunu hangi moral, yüz, araç ve gereçlerle yurtdışındaki kimi kadrolardan isteyebilir? Sahi, Apo’nun beyni herkese yetiyor; hatta TC devletini kullanıyor, akıl veriyor, onlara nasıl yapmaları gerektiği konusunda yol bile gösteriyor.

Gelelim ABD’de gerçekleşen Birleşmiş Milletler (BM) toplantısına.
Filistin’i 152 devlet tanıdı. O da yetmiyormuş gibi, terörist olarak adlandırdıkları Colani’yi konuşturarak BM tescil ettirmiş oldular. Sahi, bu bir yaman çelişki değil mi?

Bir yandan yirmi üçüncü (23.) Arap devleti kurulurken, yine bir Arap olan, terörist, kafa kesici Suriye Cumhurbaşkanı BM’ye daimi temsilci olarak alınarak onurlandırılıyor. Terörist ve terörist başlarının piyasa yapıp ödüllendirildiği bir dünyada, 50 milyonluk Kürtlerin kıymeti harbiyeleri BM nezdinde hiç yokmuş.

Hani derler ya, “Ağlamayan çocuğa mama verilmez.” Kürtler öldükleri, öldürüldükleri kadar bir de ağlamayı, dost-post-kardeş ayrımını yapabilmeyi öğrenebilseler.

Ben şahsen Kürtlerden, BM’ye en azından gözlemci sıfatıyla katılma gayretini göstermelerini bekliyordum. Görünen o ki, Güney Kürdistan’da 2017’de gerçekleştirilen bağımsızlık referandumu sonucu BM’ye yansıtılmadı. Yoğun bir lobi ve diplomasi ön çalışması ile BM oturumu öncesinde nazımızın geçtiği birkaç devleti ikna etmek çok da zor olmasa gerekti.

BM’de Kürtlerin de 50 milyonluk bir nüfusla bu dünyada artık bir yerlerinin olduğunu, en azından gözlemci sıfatıyla bile olsa katılmaları gerektiğini dile getirebilecek üç beş devlet pekâlâ bulunabilirdi.

Kürtlerde devekuşu politikası devam ettiği, ittifaklarda ve diplomaside milim bir gelişme sağlanmadığı, dost-post ayrımı yapılmadığı müddetçe kimsecikler gelip senin kapını çalmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar