Şiddet Kürtlerin Kaderi Değildir

Şiddet Kürtlerin Kaderi Değildir

Şiddetin, iktidarın gıdası olduğu kadar PKK’yi de beslediğinden şüphe yoktur

A+A-

Abdulbaki ERDOĞMUŞ

Kürtler ve Kürt Meselesi ne yazık ki şiddetle birlikte ve şiddetle iç içe anılmaktadır. Şiddet, adeta Kürtlerin alın yazısı-kaderi olarak algılanmaktadır. Oysa Kürtler, tarih boyunca şiddete maruz kalmış bir halk olarak ağır bedeller ödemiş ve büyük acılar yaşamıştır. Elbette Kürtler de karşılaştıkları zulüm ve şiddete karşı daha çok kendilerini ve yurtlarını korumak için şiddete başvurmaktan geri durmamışlardır.

Yaklaşık 40 yıldır devam eden ve on binlerce insanımızın ölümüne neden olan düşük yoğunluklu savaşın nedeni de, devletin Kürtlere yönelik inkâr, baskı ve şiddet politikalarıdır. Şiddetin diğer tarafında yer alan PKK ise savaşın nedeni değil, bu şiddet politikalarının sonucudur. Kürt Sorunu da, Kürtlerle Türkler arasında bir çatışma ve anlaşmazlık değil, devlet tarafından Kürtlerin temel haklardan yoksun bırakılması sorunudur.

Silahlı siyasetin ve şiddet yönteminin artık Kürtlerin hak taleplerine olumlu bir katkı yaptığını düşünmüyorum; aksine her dönemde olduğu gibi bugün de şiddet politikalarını benimseyen devletin/iktidarın elini güçlendirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle de, genel itibariyle özgürlük mücadelelerinde şiddetin uluslararası meşruiyeti olsa da, Kürt siyasal hareketinin önünde en büyük engelin şiddet olduğu kanaatindeyim. 

Terör ise meşru olmaması bir tarafa, özgürlük mücadelesini dinamitleyen, doğruyu ve hak taleplerini dahi konuşulamaz hale getiren en önemli unsurdur. Bomba yüklü araçlarla veya canlı bombalarla sivil hedeflere yönelik terör saldırıları tam bir vahşettir. Genel olarak da terör; dünyanın her yerinde bir insanlık suçu ve bir vahşet eylemidir. Kimler tarafından, kimlere karşı, etnik, dini-la dini hangi amaçla yapılırsa yapılsın meşruiyeti yoktur ve kabul edilemez.

Kürtler de, genel itibariyle her türlü teröre karşı oldukları gibi kendileri adına yapılan her terör eyleminin özgürlük ve adalet arayışlarına zarar verdiğinin şuurundadırlar. Silah ve şiddetin bir mücadele yöntemi olmaktan çıkarılmasının tarafıdırlar. Bu bilinç ile iktidarı da, PKK’yi de besleyen şiddet ve savaş politikalarından vazgeçilmesini istemektedirler.

“Devrimci Halk Savaşı” iddiası ve mantığı içinde başlatılan Barikat ve Hendeksavaşları şiddete yeni bir boyut kazandırmıştır. PKK'nin silahlı Barikat ve Hendek siyaseti, beraberinde devletin Tank-top gibi ağır silahlarla yerleşim yerlerini imha etmesi sonucunu doğurmuştur.  Bu hukuksuz ve orantısız müdahaleye gerekli demokratik tepkilerin verilemediği de ortadadır. Buna rağmen şiddette ısrar etmenin Kürt halkına fayda vermesini beklemek en azından saflık olur.

Şiddetin, iktidarın gıdası olduğu kadar PKK’yi de beslediğinden şüphe yoktur. HDP başta olmak üzere demokratik Kürt siyasetini de boğduğu çok açıktır. Bunun en belirgin örneğini 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden

sonra yaşadık.  Kürtlerin ve bazı demokrat kesimlerin seçimdeki Demokrasi tercihi, İktidar ve Kandil’in müdahalesiyle boşa çıkarılmıştır. Seçimin ve demokratik mücadelenin tek galibi olan HDP de, istemesine rağmen ya direnememiş veya şiddete teslim olmak zorunda kalmıştır.

HDP’nin PKK desteğinde ve aynı ideolojik taban üzerinde siyaset yapması, demokrasi açısından sorun değildir; bu bağlamda HDP’yi PKK ile yol ayırımına zorlamak doğru da değil, gerçekçi, demokratik ve yararlı da değildir. Ancak şiddetin kuşatmasında ve PKKvesayetinde siyaset yapması demokrasi açısından ciddi bir sorundur. Bu durumda, şiddet ile açık ve kalın çizgilerle yolunu ayırması demokratik siyasetin gereğidir.

Bu bağlamda AKP ve MHP’nin HDP’ye yönelik ırkçı tutumları da kabul edilemez. Milletvekili Dokunulmazlığı kaldırılarak, Emniyet, Yargı ve kamuoyu tarafından linç edilmek üzere parlamento dışına itilmesi, sadece HDP ve Kürt siyasetine değil, demokratik siyasete açıkça bir darbedir. Perde gerisinde Kandil ve İmralı ile görüşmeleri ve pazarlığı sürdürmek, perde önünde ise yerleşim yerlerini bombalayarak, yıkarak halkı cezalandırmak ve siyasi temsilcileri olan HDP’yi suçlu, hain ilan ederek kamuoyunun önüne atmak tam bir iktidar aymazlığıdır.

Mevcut tablo Türkiye’nin de Kürtlerin de yararına değildir. Bir tarafın terör eylemleri, Kürt taleplerinin görmezden gelinmesine sebebiyet verirken diğer tarafın orantısız, ölçüsüz şiddeti ise Kürtlerde yeni düşmanlıkları beslemektedir. Bu sebeple bütün baskılara ve olumsuzluklara rağmen en önemli görev HDP’ye düşmektedir. Sorunun çözümünün demokratik siyasette olduğuna inanan biri olarak, HDP’nin şiddet ile arasına daha açık bir mesafe koymasının tam zamanı olduğunu düşünüyorum.  

Hür bakış

 

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.