Kürtlerin savaşı kendi içinde - Arat Barış*

Kürtlerin savaşı kendi içinde - Arat Barış*

.

A+A-

Arat Barış

Pozitif psikolojinin öncüsü Martin Seligman, 1975 yılında kapana kısılmış insanların durumuna ışık tutmak için köpeklerle bir deney yapar.

Seligman, bir grup köpeği kaçmalarına imkân vermeyecek şekilde kafeslerin içine sıkıca kapatıp sık sık şok uygular. Önce hırçınlaşıp direnen, kaçmaya çalışan köpekler bir süre sonra kendilerini çaresizliğin kucağına bırakır. Bu durum köpeklerin bir şoka maruz bırakıldığında kaçma çabalarına ve isteklerine rağmen pasif bir tavır benimsediğini ortaya koymuştur.

Daha sonra kafesler köpeklerin kolayca kaçabileceği şekilde değiştirilir. Ancak köpeklerin %65'i kaçmayı bir kez daha denemez ve yere uzanıp umutsuzca sızlanmayı tercih eder.

Seligman bu davranışı "öğrenilmiş çaresizlik" olarak tanımlar ve benzer bir sürecin insanlarda da yaşandığını belirler.

Arka arkaya gelen aksilikler insanlara çaresizliği, umutsuzluğu öğretir.

***

Kürt toplumunda bir tür öğrenilmiş çaresizlik durumunun olduğunu sanırım Kürt meselesi mefhumuyla yüzleşen herkes görüyordur.

Bu çaresizlik, umutsuzluk ateşine odun taşımanın yanısıra korkuları da beslemekte.

Sevinci hüzne, umudu çöküşe çeviren korkuları...

Zaman ileriye doğru akarken Kürt toplumunun neden sürekli geçmişe baktığı, geçmişte bir yerde takılıp kaldığının cevabı da çaresizlikten korkuya meyleden bu ruh halinde gizli.

Kürtlerin siyasi hataları zamanın telafi edebileceği kabahatlerden çok daha fazlayken, karamsarlığa sebep aramak için "düşmanlardan" söz etmeye gerek var mı bilemiyorum!

Kurban isteyen tanrılar gibi "otorite" adı altında şiddeti temel dinamik haline getiren devlet yönetimleri olabilir, ama kurban edilenleri izlemeye gidenlerin yine halk olduğunu unutmamak gerekir.

Bu davranış biçimini ahlâki açıdan düşkünlük olarak görsem de halk kitlelerinin temel bir edim olan korunma içgüdüsüyle hareket edip güçlünün yanında yer alma tercihini anlaşılabilir buluyorum.

Kimse eleştiriden münezzeh değil elbette ama bu safhada asıl eleştirilmesi gereken; her biri birer modern derebeyine dönüşen Kürt partilerinin yöneticileri ve karar alıcılarıdır.

Acı olan egemenlerin olur olmaz sataşması değil, Kürt'ün Kürt'e bakışıdır.

Bu olmamışlık "hendek olaylarında" kaya gibi üzerimize yuvarlandı.

Şehirler yıkıldı, evler bombalandı. Yüzbinlerce insan evini barkını bırakıp göç etmek zorunda kaldı. Korkunç bir savaş siyah beyaz bir film şeridi gibi gözümüzün önünden akıp geçti.

Kimi hayıflandı, kimi kederlendi, kimi fırsatçılık yaparak evsiz barksız, aşsız ekmeksiz o insanlardan nemalanmak istedi.

O insanların acısını bir nebze dindirmek için imkânı olmadığı hâlde çırpınanlar da vardı, savaşın nimetleriyle semirmiş olup "yahu Kürtler adam olmaz" demeyi münasip bulan, münasebetsiz Kürtler de vardı.

En kolay katlanılan başkasının acısı nede olsa...

***

Bu münasebetsizliği, bu akıl ve vicdan tutulmasını son dönemdeki bütün kırılma hatlarında gördük.

Kürtlerin savaşı cephede değil, kendi içinde.

Her ne kadar bunu görmek istemeseler de hakikat bu.

Kürtler iç çatışmalarını beslemek, anlaşmazlıklarını körüklemek ve düşman olduğuna kani oldukları egemenlere "sızlanmak" dışında ne yapıyorlar?

***

91'de fiili, 2003'ten itibaren anayasal özerkliğe kavuşan Kürdistan Bölgesel Yönetimi 30 yılıdır neler yaptı, ne kadar yol katetti mesela!

İstihdama dayalı ekonomik kalkınma modeliyle halkının refahına ne ölçüde katkı sağladı?

Savunma sanayisinde ne kadar yol aldı?

Kalkınma modeli üzerinden eğitim seferberliği ilan edildi mi?

Nispeten olumlu bir seyir olduysa da devrim niteliğinde bir ilerleme sağlanamadı. Bu başarısızlık, bu "olmamışlık" durumu Kerkük işgalinde görüleceği üzere Kürtlere pahalıya mâl oldu.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde iki farklı asayiş birimi, iki farklı defakto devlet teşkilatı ve en önemlisi iki farklı peşmerge gücü var.

Devlet olmaya matuf olamamış iki özerk bölge, bu bölgeleri nizamından sorumlu olan iki parti....

İdeolojik anlamda kamplaşmanın had safhada olduğu, eğitimden adalete, ekonomiden güvenliğe kadar kurumların ikiye bölündüğü bir yerde uluslaşmayı, millet olma şuurunu nasıl inşa edeceksiniz?

***

Dediğim gibi Kürtlerin savaşı cephede değil, kendi içinde.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi 30 yıldır ekonomik anlamda, eğitim ve istihdam alanında ivme kazanamamışsa, en önemlisi güvenlik konusunda "ulusal orduyu" kuramamışsa, sorun çevresel değil içseldir. Yani sorun Kürtlerin kendi içinde "bölünmüşlük" sorunudur.

Güneyde Kürtler bir başarı hikâyesi ortaya koyamayıp, iç sataşmalarla zaman öldürdüğü için diğer bölgelere de model olamadı.

Ortada bir başarı hikâyesi olmadığı için diğer bölgelerde aynı "iç sataşmayı" ihrac ettiler.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde olduğu gibi Rojava'da da birbirinin ayağına çelme takan iki farklı parti var. Güney Kürdistan'dakine benzer ikili askeri yapı şimdilik kabul görmese de, bunun arayışları mevcut.

Bölünmüşlüğün had safhada olduğu, birlikteliğin olmadığı bir toplumun Ortadoğu'da statü sahibi olması, bunu yaşamsal kılması mümkün değil.

Mahsus mahalde aile kavgalarınızla, ihtiraslarınız ve kıskançlıklarınızla, didişmelerinizle mutsuz, tatminsiz, eksik ve ıstıraplı bir hayat sürdüğünüzün farkında değil misiniz?

Oysa siz bu kaya gibi hakikati müstehzi bir yanılsamayla örtbas ediyorsunuz ve eksik olanın ismiyle övünmeyi tercih ediyorsunuz.

Kürtler gelinen aşamada artık bir karara varmalılar... Üretime dayalı bir ekonomiyi hayata geçiren, evrensel eğitimi önceleyen, omuz omuza aynı saflarda duran askerlerin olduğu ulusal bir orduyla geleceğe yürümek mi, yoksa bu kör dövüşle bir arpa boyu yol almadan yerinde saymak mı?

***

Bizi kötülükten koruyacak, çıldırmaktan alıkoyacak bir hâl çare gerek.

Rojava'da, Başur ve Bakur'da, Rojhilat'ta şu anda içler acısı bir durumun olduğu muhakkak.

Şimdi her şey terkedilmişlik duygusu içerisinde... Koşulların dayattığı acı, bunu en korkunç haliyle yaşıyor Kürtler. Bu toz duman dinecek elbet. Şartlar değişip hayat yaşam vaad etmeye başladığında yepyeni bir başlangıç yapmak gerekir.

Evet, onur timsali değiliz hiçbirimiz, ancak onura timsal bir toplum yaratmak için aklımızı, ahlâkımızı ve cesaretimizi ortaya koyabiliriz.

Bu ideal; mukavemet çetelerine rağmen esarete ve ihanete son vermek için bir başlangıç olabilir.

Kaynak / Ahvalnews

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.