İHD Amed'den 2017 hak ihlalleri raporu

İHD Amed'den 2017 hak ihlalleri raporu

İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Kürdistan illerinde 2017'de yaşanan hak ihlallerine dair raporunu yayınladı:

A+A-

BASINA VE KAMUOYUNA-2017 yılı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi İnsan Hakları İhlalleri Raporu'na ilişkin basın açıklaması:

İnsan Hakları Derneği “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2017 Yılı İnsan Hakları İhlalleri Raporu” nu açıklamak üzere bir aradayız.

Hukuk güvenliğinden yoksun ve toplumsal yaşamımızda muhalif kesimlere karşı otoriter bir baskı aracına dönüşen OHAL, özellikle yayınlanan KHK’lerle düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, ekonomik ve sosyal haklar ile kişi özgürlüğü ve güvenliği bakımdan mağduriyet oluşturan ağır insan hakları ihlallerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin göz ardı edildiği OHAL rejimi, siyasal iktidarın keyfi uygulamalarının aracı haline gelmiştir. İktidarın anti-demokratik uygulamaları karşısında muhalefet gösteren toplumsal kesimler, hapsedilmek veya ekonomik-sosyal haklarından mahrum bırakılmakla tehdit edilmektedir.  

18 aydır devam eden ve Ocak ayında 3 ay daha uzatılan OHAL döneminde, binlerce kamu çalışanı ve akademisyen, herhangi bir yargı kararı olmaksızın ve hukuki dayanaktan yoksun suçlamalarla ihraç edilmiştir. Basına yönelik ağır baskılar devam etmekte, bugün 145 gazeteci ve medya çalışanı ise halen hapishanelerde tutulmaktadır. Medya ve yayın organları kapatılmakta, gözaltı, tutuklama ve gazetecilerin haber üretmelerine yönelik engelleyici tutumlar devam etmektedir. İfade ve toplantı/toplanma hürriyeti de, Valilikler ve Kaymakamlıklarca alınan yasaklama kararlarıyla kısıtlanmış bulunmaktadır. Diyarbakır, Van, Urfa, Batman gibi bölge illerinde açık hava toplantıları, demokratik gösteri, yürüyüş ve etkinlikler, ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek süresiz veya her ay yenilenerek yasaklanmaktadır. Keyfi ve hukuki dayanağı bulunmayan bu yasaklamalara karşın, Anayasanın 34. Maddesinde tanınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanmak isteyen yurttaşlar, güvenlik güçlerinin sert müdahalesine maruz kalmakta,  gözaltına alınmakta ve yaralanmaktadır. HDP eski Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu (9 HDP’li ve 1 CHP’li olmak üzere) 10 milletvekilli halen hapishanelerde tutuklu bulunmaktadır. Haksız bir biçimde hapishanelerde tutulan vekiller hakkında, onlarca yıla varan hapis cezası istemiyle davalar açılmış, kimi vekiller hapis cezalarına çarptırılmış, kimi vekillerin de vekillikleri düşürülmüştür. Yine seçmen iradesine bir müdahale olarak gördüğümüz ve çoğunluğu DBP’li belediyeler olmak üzere kayyım atamaları, süreç içerisinde devam etmiştir. Bugün itibariyle tespit ettiğimiz verilere göre, 102 DBP’li belediyeden 93’üne kayyım atanmıştır. 65’i aşkın belediye eş başkanı ise halen tutuklu bulunmaktadır.

Yayımlanan 696 sayılı KHK’yla bir kez daha evrensel hukuk ilkelerine ve anayasaya aykırı düzenlemeler getirilmiştir. Örneğin, 696 sayılı KHK’yla getirilen düzenlemelerden, zorunlu müdafinin duruşmaya hiç gelmemiş olması halinde de yargılamaya devam edileceğine ilişkin düzenleme, adil yargılanma hakkının ihlalidir. Yine, mahpusların hastane, mahkeme gibi yerlere hapishane idaresi tarafından verilecek tek tip elbiselerle sevk edilmelerinin zorunlu kılınması ve uymayanların idarece belirlenecek disiplin soruşturmalarına, cezalarına maruz bırakılması, “gayrı insani ceza ve kötü muamele yasağı”nın ve “masumiyet karinesinin” ihlalidir. Ayrıca söz konusu uygulama, gergin olan hapishane ortamının daha fazla gerilmesine neden olacak, tek tip elbise uygulamasına karşı koyacak olan mahpuslara dönük ciddi hak ihlallerinin aracı haline getirilecektir. Yine sivillere cezasızlık sağlayan düzenleme de, paramiliter güç odaklarının oluşumuna zemin yaratacaktır. Bu maddenin kamu düzenini tamamen ortadan kaldırabileceği, işkence ve insan öldürme gibi ağır suçlar işleyenlere dokunulmazlık sağlayacağı ve bu durumdan vazife çıkaracak kişi/kişilerin diğer gruplara yönelik şiddet eylemlerini meşrulaştıracağı, kamuoyunun ciddi endişe kaynağıdır.

OHAL’le vücut bulan baskıcı ve otoriter yönetim, Türkiye’de demokratik siyaset kanallarını kapamakta, insan hak ve özgürlüklerinin esas alındığı yaşam biçimini imkânsız kılmaktadır. Siyasal iktidarın politikalarına muhalif düşüncenin ve kesimlerin örgütlenme şansı bulamaması ve baskılanarak susturulmaya çalışılması, bu durumun bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Öte yandan bölgemizde devam eden silahlı çatışma ortamı, aralıksız bir biçimde devam etmektedir. 2017 yılında da devam eden çatışma ortamında asker, polis, örgüt militanı ve siviller olmak üzere yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Diyalog dışı çözüm yöntemlerinde ısrarın bir sonucu olarak, bugün bölgemizde toplumsal yaşamı derinden etkileyen korkunç ve acı bir çatışma tablosuyla karşı karşıya bulunmaktayız. Geçmişten bugüne denenmiş ancak sonuç vermemiş şiddete ve çatışmaya dayalı politikalar, maalesef gerisinde can kayıpları bırakıyor, toplumumuzda telafisi imkânsız yaralar açıyor. İnsan hakları ihlallerinin çatışma ortamının etkisiyle tırmanış gösterdiği yine bu süreçte, hukuk anlayışında ve adalet duygusunda ciddi bir tahribat meydana gelmiş bulunmaktadır. 

Değerli Basın Emekçileri;
 

Bölgemizde de insan hakları ihlalleri 2017 yılında, artış göstererek devam etmiştir. Sivil yargısız infazlar, işkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır. 

Türkiye’de yargı organlarının siyasi söylemlerin etkisinde kaldığı ve tarafsızlığını yitirdiği fikrinin giderek pekiştiği bir ortamda, haksız gözaltı ve tutuklamalar artarak devam etmiştir. 2017 yılında bölgede, tespit edebildiğimiz verilere göre 20’si çocuk 3 bin 878 kişi gözaltına alınmış, 2’si çocuk 788 kişi ise tutuklanmıştır. Yine en az 2 bin 900 ev ve işyerine baskın düzenlenmiştir. Özellikle sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek “yasa dışı örgüt üyeliği” “yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” “yasa dışı örgüt propagandası yapmak” gibi ağır suçlamalarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklanmaların, kişi güvenliği ve özgürlüğünün açık bir ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz. 

Gözaltında veya gözaltı yerleri dışında, işkence ve kötü muamele vakalarında artış meydana geldiği raporun ilgili kısmından rahatlıkla anlaşılmaktadır. Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre, işkencenin mutlak olarak yasaklandığını buradan bir kez daha hatırlatmak istiyoruz! Bu insanlık dışı yöntemlere derhal son verilmeli, bu yöntemlere başvuranlar görevlerinden alınmalı ve yargı karşısına çıkarılarak cezalandırılmalıdır. 

İşkencenin yaygın ve sistematik olarak gündeme geldiği bir başka alan ise, hapishanelerdir. OHAL ilanı ve uygulama süreciyle paralel olarak artış gösteren sürgünler, sağlık hakkı, işkence ve kötü muamele, disiplin soruşturmaları, tecrit etme, haberleşme, iletişim, aile görüşü haklarının kısıtlanması, anadili kullanma özgürlüğü gibi ihlaller hapishanelerdeki başlıca hak ihlalleridir. Hapishanelerdeki mahpusların mektup aracılığıyla ve gerekse de yakınlarının şubemize bizzat yaptıkları başvurularda, mahpusların sevkler sırasında çıplak arama ve fiziki işkence, tek kişilik hücrelerde tecrit etme, kelepçeli tedavi, hastane ve revire çıkarılmama gibi yaşanan mağduriyetleri ifade etmişlerdir. Özellikle de sağlık hakkı ihlalinin bu süreçte yoğun bir şikayet konusu olduğunu ifade etmek istiyor, derneğimiz tarafından tespit edilen 357'si ağır olmak üzere toplam 1025 hasta mahpus adeta ölüme terk edilmiştir. Derneğimizin ve kamuoyunun yoğun çabalarına rağmen hastalığı sebebiyle cezasının infazı durdurulmayan ve 3 Şubat 2018 tarihinde yaşamını yitiren Celal Şeker’e karşı ortaya konan yaklaşım, hasta mahpuslara yaklaşımın acı bir göstergesidir.  Hapishanelerle ilgili bir diğer önemli konu ise, İmralı Hapishanesinde bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamalarıdır. Hükümlü mahpus statüsünde bulunan Öcalan’ın ve aynı hapishanede bulunan 5 siyasi mahpusun, aileleri ve avukatları ile görüştürülmemesi insan hakları ihlalidir. Hapishanelerde kişiye özgü uygulamalar, insan hakları anlayışı ve insancıl hukukla bağdaşmayan bir durumdur. Bu nedenle, tecrit uygulamalarına bir an önce son verilmesi çağrısında bulunuyoruz. 

OHAL uygulamaları ve çatışmalı ortam nedeniyle bir başka hak ihlaline yol açan konu ise, askeri operasyonlardan kaynaklı yaşanan ihlaller, özel güvenlik bölgeleri ve sokağa çıkma yasakları ilanları oldu. Kırsal yerleşim bölgelerini de kapsamına alan yüzlerce bölge, askeri operasyonlar yapılacağı gerekçesiyle özel güvenlik bölgeleri ilan edilmiş, yine pek çok kez sokağa çıkma yasakları ilan edilmiştir. Yasakların ilan edildiği kırsal yerleşim alanlarında yaşayan yurttaşlar, rutin hayat akışını sürdürememekte ve mağduriyetler yaşamaktadır. Kırsal araziler ve ormanlık bölgelerde çıkan yangınlarda, maddi kayıplar meydana gelmiştir. Askeri operasyonlar sırasında güvenlik güçleri tarafından yerleşim alanlarına yapılan baskınlarda ise, sivil yurttaşlara işkence ve kötü muamelede bulunulmuş, haksız gözaltı işlemleri gerçekleşmiştir.

Gerek sivil yerleşim alanlarında ve gerekse de kırsal bölgelerde silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren PKK militanlarının mezarlarının bulunduğu mezarlıkların, askeri operasyonlar sırasında tahrip edilmesi ve yıkılması, yine savcılık kararıyla cenazelerin adli tıp incelemesi için mezarlarından çıkarılması, bir insanlık ayıbıdır. Söz konusu fiillerin, ne insancıl hukukla ne de dini inanışla izah edilir bir yanı yoktur. Hukuki ve vicdani hiçbir gerekçeye dayanmayan bu tutumun cenaze sahiplerini manevi olarak derinden yıprattığını hatırlatır, yine cenazelerin ailelerinin izni olmaksızın mezarlarından çıkarılmasının hukuki bir skandal olduğunu belirtmek isteriz.

Kadınlara yönelik şiddet ve katliamlar, 2017 yılında da bölge kentlerinde devam etmiştir. Toplumsal yaşamda, kadınların sözüne, yaşam biçimine tahakküm kurmanın bir tezahürü olarak karşımıza çıkan erkek şiddetinden kaynaklı bölgemizde, 45 kadın katledildi, 13 kadın da intihar etti. Yine şiddet sonucu 37 kadın yaralandı, 8’i cinsel saldırıya maruz kalırken, 5’i de fuhuş yapmaya zorlandı. Aynı şekilde çocuklara yönelik şiddet ve hak ihlalleri, bu süre içerisinde devam etti. Şiddet sonucu katledilen çocukların yanı sıra yurt, okul gibi kapalı kurumlar başta olmak üzere toplumsal yaşamda çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarındaki artış dikkat çekmektedir. 2017 yılında bölgemizde, şiddet sonucu 12 çocuk katledilirken, 8 çocuk da intihar etti. 2 çocuk fuhuş yapmaya zorlanırken, 95 çocuk ise cinsel istismara maruz kaldı. 

Değerli Basın Emekçileri;
 

Bu temelde, insan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan OHAL’in bir an önce kaldırılması talebinde bulunuyor, çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesini umuyoruz. Her koşul altında dil, din, ırk, milliyet, cinsiyet, etnik ve kültürel farklılık ayrımı yapmadan, yaşam hakkının kutsal olduğu vurgusunda bulunuyor ve özgürlüklerle dolu, onurlu bir yaşam temenni ediyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ

Önceki ve Sonraki Haberler

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.