Celâl Temel

Celâl Temel

Yazarın Tüm Yazıları >

Üç dönemde İsmail Beşikçi ve İsmail Beşikçi’ye karşı yürütülen kampanya üzerine…

A+A-

 

Celâl Temel

          u.webp

       Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1962 yılında mezun olan İsmail Beşikçi’yi, bilim merakı, Kürdlere doğru sürükledi. İlk kez, SBF’deki Tahsil İçi Staj Programı sürecinde (1961) Elâzığ Keban’da Kürd gerçekliğine tanık oldu. Bu gerçeğin izinde 1963 yılında, askerliğini gönüllü olarak Bitlis ve Hakkâri’de yaptı.  Keban’da aklına takılan düşüncenin peşindeydi; Kürdleri daha yakından tanımak, “Kürd Sorunu”nu anlamak istiyordu. Askerlik sürecinde Kürdistanı yakından tanımaya başladı.

       1965 yılında, Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde, Göçebe Kürd Alikan Aşireti’ni konu alan doktorasıyla artık Kürd meselesinin tam ortasındaydı. Katıldığı 1967-1969 Doğu Mitinglerinde, Kürdleri, Kürd aydın ve gençlerini daha yakından tanıdı. 1969 yılında, “Doğu Anadolu’nun Düzeni” kitabıyla birlikte doktora tezini de kitap olarak yayımladı.

        Bu kitapların içeriğini bakıldığında, Beşikçi’nin, Kürd meselesiyle yakından ilgilendiği hâlde, bu dönemde (1969), daha Türk resmi ideolojisinden tamamen kopmadığı anlaşılmaktadır. İsmail Beşikçi “Kemalist’ti” suçlamasını getirenler, 1970 yılına kadar olan bu dönemi kastetmektedirler. Bundan sonraki üç farklı dönemde, Beşikçi, kim Kürdistan için daha ulusal davranırsa, ümit verirse onun yanında yer aldı. O gelişti ama onun Kürdistani çizgisi hep aynı kaldı. Bu üç dönem şöyle özetlenebilir.

 

      1. Dönem: 1970-1980, Komal-Rizgari Süreci

      Bilindiği gibi, Kürd ulusal mücadelesi 70’lerin başında büyük oranda sosyalizmin etkisindeydi. 12 Mart Darbesi sürecinde, İsmail Beşikçi ilk kez tutuklandı; Kürd gençleri ve aydınlarıyla Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandı. Farklı kesimlerden Kürdleri tanıdığı bu süreçte, Kürdleri ve Kürd meselesini daha yakından tanıdı. Beşikçi, DDKO davasında yargılanan ve ulusal bir tavır takınan “Ocak Komünü” üyelerini siyasi savunma yapmaya teşvik etti ve yardımcı oldu. Hatta o zamanlar, Kürdistan’ın sömürge olduğu fikrini ortaya atmaya başladı. Cezaevindeki arkadaşları buna tanıktır. Cezaevi sürecinden sonra bu komün üyelerinin oluşturduğu Komal-Rizgari Grubu ile hareket etti. Komal-Rizgari’yi milliyetçi gören bazı katı sosyalist Kürd grupları, onun bu tavrını anlamadılar, yadırgadılar!

        Beşikçi sanıldığı gibi ne bu dönemde ne öncesinde ne sonrasında, sosyalist olmadı. Pek çok Kürd aydının Marksist, Leninist, Stalinci, Maocu veya devlet yanlısı İslamcı bir çizgide olduğu dönemlerde, o Kürdlerin milliyetçi olmaları gerektiğini vurguladı, Mela Mustafa Barzani mücadelesine dikkat çekti. Kürd milliyetçi çizgisine en yakın olan hareketin yayımladığı Rizgari dergisi yazı kurulunda yer aldı ve hepimizin bildiği, her biri birer baş yapıt olan ilk kitapları da bu dönemde Komal Yayınlarında yayımlandı. Bu süreç, 12 Eylül 1980 Darbesi’ne kadar sürdü.

 

       2. Dönem: 1989-1999, PKK’den Umutlandığı Süreç

       Beşikçi 1987 yılında cezaevinde çıktığında, Kürd gruplarının çoğu dağılmış, PKK öncülüğünde silahlı mücadele başlamıştı. Diğer grupların pek çok mensubu da bu harekete katılmış, bazıları dolaylı destek veriyordu, bazıları yurt dışına çıkmış, bazıları da köşelerine çekilmişlerdi. Bağımsız Birleşik Kürdistan şiarıyla ortaya çıkan PKK Hareketi, özellikle doksanların başlarında, Kürdler için bir umut olarak görülmeye başlanmıştı. İşte bu dönemde, Beşikçi, Bağımsız Kürdistanı savunan, gerilla mücadelesi veren bu hareketi bu şartlarda destekledi. Bazen içerde bazen dışardayken Kitaplar yazdı; bir fikir gerillası olarak kırdaki gerilla hareketini övdü.

       Bu süreç 1999 yılında hareketin lideri Öcalan’ın İmralı’daki bilinen tavrıyla son buldu. Hareketin lideri Öcalan’ın tutumu, Beşikçi’yi adeta şok etti ve Kürdlere zarar vermemek için neredeyse beş yıl suskun kaldı. Beşikçi bundan sonraki süreçte, yaklaşık 25 yıldır bu hareketin karşısındaki bir çizgide mücadele verdiği hâlde, hâlâ Beşikçi’yi bu konuda suçlamak, ancak kötü niyetle açıklanabilir.

      (NOT: İsmail Beşikçi, özellikle bu süreçte, bazı kitaplarında yaptığı belirlemelerden dolayı, geçen yıl (2022) Ekim ayında bir özeleştiri metni hazırladı. Metin, ilgili kitapların yeni baskılarında yer alıyor. Ayrıca, bu özeleştiri metni önümüzdeki ay içinde yayımlanacak olan, İbrahim Gürbüz’ün yazdığı, “Çağımızın Sokratesi İsmail Beşikçi” adlı kitapta da yer alacaktır.)

 

      3. Dönem: 2000 Yılları Sonrası, Güney Kürd Mücadelesine İlgi Duyması

      Bilindiği gibi Güney Kürdistan’da 1963 yılından itibaren Mela Mustafa Barzani önderliğinde verilen peşmerge mücadelesi, iki binli yılların başında, federatif bir yapıyla sonuçlandı. İsmail Beşikçi, bu yapılanma karşısında da heyecan duydu; Mesut Barzani’nin politikalarını ve 2017’de yapılan bağımsızlık referandumunu destekledi. İsmail Beşikçi Vakfının da hizmete girdiği bu süreçte, Beşikçi, Güney’deki bu yapının Kürdler için büyük kazanım olduğunu, mutlaka devletleşmesi ve bunu bütün Kürdlerin desteklemesi gerektiğini savundu. “Beşikçi Barzanici oldu” diyenler bunu kastediyorlar.

        Özellikle son dönemlerde, Beşikçi’ye suçlamalar yöneltenler, kendi bulundukları pozisyona göre, bu üç dönem ve öncesini kastederek, 1970 öncesi için “Kemalist Beşikçi”, 70’li yıllar için “Komalcı-Rizgarici Beşikçi”, 90’lı yıllar için “PKK’li Beşikçi” ve 2000’ler sonrası için “KDP’li-Barzanici Beşikçi” gibi ifadelerle, güya Beşikçi sürekli fikir ve tutum değiştiren biri olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Oysa Beşikçi hep aynıdır; hep Kürdlerin milliyetçi olmalarını, devletleşmeyi hedeflemelerini yazıyor, söylüyor. Hep Kürd ve Kürdistanı savundu, savunuyor.  Beşikçi, bu konuda şöyle diyor:

       “… Beşikci’nin 1960'lardan günümüze kadar, doğrusal bir çizgide geliştiği, daha bilimsel, daha Kürdi, Kürdistani olduğu çok açıktır. Elbette günümüzdeki Beşikci esastır.”

 

Zaman zaman, bazı Kürd çevrelerinden, İsmail Beşikçi’nin değişik zamanlarda, söylediği bazı sözleri cımbızlanarak Beşikçi’ye hak etmediği düzeyde eleştiriler getirilmektedir. Elbette herkes gibi İsmail Beşikçi de eleştirilebilir. Onun da yanlışları, eksikleri olabilir. O da zaten bunu normal görüyor. Ancak Beşikçi’nin Kürdistan tarihinde altın harflerle yazılacak mücadelesini karalamak, Beşikçi’yi itibarsızlaştırmaya kalkışmak, Kürdler adına utanç vericidir.

         Kürdlerin içinde bulunduğu duruma kahreden Beşikçi şöyle bir sitemde bulunuyor: “Kürdlerin; Araplara, Farslara, Türklere bitmeyen bir bağlılığı, aşkı var ama Kürd’ün Kürd’e bağlılığı, aşkı yok.” Bu sözü, Kürdlere hakaret olarak görenler, Kürdler aşağılanıyor diyenler var. Bu sözden dolayı, Beşikçi’yi, Kürdlerden özür dilemeye davet edenler bile var. Oysa ironi de içeren bu tespit, Kürdlerin kronik bir hastalığına işaret ediyor, bunun düzeltilmesi arzu ediliyor. “Dost acı söyler.” sözü, burada bir kez daha kendini gösteriyor. Diğer bir Kürd dostu, Amerikalı Yazar Peter Galbraith de “Kürdlerin çok düşmanı var ama en kötü düşmanları kendileridir.” derken tıpkı Beşikçi gibi Kürdlerin önemli bir hatasına işaret ediyor.

        Beşikçi, Kürd aydınlarının, Kürd partilerinin birbirlerine düşmanlık yapıp bir araya gelememesine dikkat çekerken tıpkı üç yüz yıl önce, Kürd bilgesi Ehmedê Xanî’nin söylediklerini söylüyor aslında. Bundan alınganlık değil, ders almak gerekmez mi? Kürd halkının büyük özverisine karşın, bazı Kürd önderleri, “Ez û Ez” diyerek bu güne kadar neyi çözdü? Düşmanı suçlayarak, düşmana sitem ederek, Kürdlerin sorunlarını çözmediği açıktır. Kürdler, başka değirmenlere su taşımak yerine, kendileri için bir şeyler yapmak zorundadırlar.

       Beşikçi, Kürdlerin birlik olmaları için son zamanlarda sık sık şunu da söylüyor: “Kürd partileri, Kürd liderleri birbirlerine taviz verirlerse kaybetmezler, aksine çok şey kazanırlar.” diyor. Beşikçi’nin, Kürdleri aşağıladığını iddia edenler, Beşikçi’nin defalarca söylediği “Kürdler, ulusal kurtuluş mücadelesinde, pek çok ulustan daha fazla bedel ödediler. Kürdlerin verdiği mücadeledeki insan kaybı bazı devletlerin nüfusundan fazladır.” sözlerini okumadılar mı, duymadılar mı?       

        

        Hepsi Kürdlerle ilgili olmak üzere 50’yi aşkın kitap, binlerce makale yazdı. Pek çok kimsenin kaçtığı, köşesine çekildiği dönemlerde, o yaşamının önemli bir kısmını zindanlarda geçirdi. Tüm ailesinden koptu, çoluk-çocuk, mal-mülk yok; kendini Kürd ulusuna adadı. Onunki adanmış bir yaşamdır. Söylediği on binlerce sözün içinde, amacından farklı anlaşılanları da olabilir. Kim hata, yanlış yapmaz ki? Ancak son zamanlarda, dikkat çekecek şekilde artan eleştirilerin, hatta iftiraların, hakarete varan bir üslupla yapılması, dikkat çekici bir noktaya vardı, adeta bir kampanya hâlini aldı. Ve maalesef bunu yapanlar da Kürd.

       İsmail Beşikçi ırk olarak Türk mi, değil mi bilmiyorum ama ikide bir, İsmail Beşikçi’yi “Türk” diye nitelendirenler (sanki bir kusurmuş gibi), İsmail Beşikçi’nin, hiçbir zaman “Türk” olarak hareket etmediğini de bilmeleri gerekir. İsmail Beşikçi’nin herkesten daha Kürd ve Kürdistanı olduğu açık değil mi? Kürdistan’ın sömürge, hatta sömürgeden daha aşağı statüde olduğunu, İsmail Beşikçi’den, kitaplarından, yazılarından öğrenenlerin, İsmail Beşikçi’ye ders vermeye kalkışmaları dramatiktir, komiktir.

         İsmail Beşikçi yaşlandı, eskidi, onun gibilerin dönemi geçti gibi söylemler de boştur. Beşikçi ne kendini yurt dışa atmış ne bir tatil beldesindedir ne de köşesine çekilmiş emekliliğini yaşamaktadır. Adına kurulan vakıfta hâlen aktif olarak Kürd ve Kürdistan için çalışmaktadır. Gecesinde, gündüzünde Kürd ve Kürdistan vardır. İçerde, dışarda; konferanslara, söyleşilere katılmakta, Kürdistanı gezmektedir. Hafızası, hepimizden iyidir. Her hafta çeşitli ortamlarda yazılarını okumaktayız.

 

         Beşikçi, Bakur Kürdlerine, “Türkiye sizin devletiniz değil, bırakın Türkiyelileşmeyi.”; Türkiye’deki gezmelerinde sık sık saldırılarla, tacizlerle karşılaşan Başur Kürdlerine, “Ege’de, Karadeniz’de tatil yapacağınıza, Amed’e, Bazid’e, Bitlis’e, Van’a gidin, kardeşlerinizin içinde gezin.” demekte haklı değil mi? Bunları söylemek, Kürd’e hakaret değil, Kürd’e doğruyu göstermektir. Beşikçi, Kürdlerdeki tarih ve ulusal bilinç eksikliğine işaret ederken Kürdlere, “Kafanızdaki karakolları yıkın.” derken Kürd ve Kürdistan gerçekliğini kavrayın, Kürdler için devlet hakkını savununun diyor. 

  

       İsmail Beşikçi, kendisiyle ilgili karalamalara karşın, “İsmail Beşikçi’nin 60 yıldır, yazdıkları, söyledikleri, yaptıkları, eserleri ortadadır, başka söze gerek yok.” diyor ve kimseyle herhangi bir polemiğe girmek istemiyor. Onu yakından tanıyan ve bu karalamalar karşısında vicdanı sızlayan biri Kürd olarak, bilgilendirme amaçlı olarak bunları yazabildim.

        İsmail Beşikçi, Kürd halkı tarafından “Xocê Zer” (Sarı Hoca) veya “Xocê Zêrîn” (Altın Hoca) diye nitelendirilmiş, Kürd tarihinde altın harflerle yer almış, istisnai bir aydındır. Bir daha söyleyelim: “O herkesten çok Kürd ve Kürdistani’dır, Kürdler için iyi olmayan bir şey yapmaz.” Evet daha fazla söze hacet yok…

         Yapmayın, etmeyin dostlar! Mazlum Kürd halkının çok derdi var.  Kavga edeceğimiz son kişi İsmail Beşikçi’dir. Eleştiri başka bir şey, sizin yaptığınız başka bir şey. Bu yaptığınız, zulümdür, günahtır, ayıptır…

        

        

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.