Dr. Arzu Yılmaz: Başarının asıl sahibi IŞİD’i yenme becerisi gösteren Kürtler oldu

.

ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyon, terör örgütü IŞİD’in Irak ve Suriye’deki gücünü büyük oranda bitirdiğini, 2017’de ise örgütü neredeyse tamamen yok ettiğini duyurmasına karşın aradan geçen 5 yılın ardından IŞİD saldırılarla yeniden gündemde. IŞİD geçtiğimiz günlerde, Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) kontrolündeki Hasekê’de IŞİD’lilerin tutulduğu Sina Cezaevinden firar etti ve saldırdı. 

Bölgeyi ve Rojava’yı sahadan da takip eden Siyaset Bilimci ve Hamburg Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Arzu Yılmaz yaşananları Evrensel’den Şerif Karataş’a konuştu.

Arzu Yılmaz, IŞİD’le mücadele konusunun Kürtlerin üzerine yıkıldığına dikkat çekti. Koalisyonunun yetersiz kaldığını anlatan Yılmaz, 2017’yi kast ederek, “IŞİD’e büyük bir darbe vuruldu ama bir örgüt olarak tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacak, deyim yerindeyse, ‘öldürücü’ darbeler vurulmadı. Bir bakıma IŞİD’in ağır yaralı da olsa yaşamasına izin verildi” dedi.

IŞİD’in Hasekê cezaevindeki saldırısı, sessizliğe gömüldüğü ya da yok edildiği ifade edilen IŞİD’in uzun zaman sonra sesini yeniden duyurdu. Saldırının kamuoyunda şaşkınlık yarattığı söylenebilir. Peki bölgeyi yakından takip edenler açısından durum ne?

Bölgeyi yakından takip edenler için şaşılacak bir durum yok. Hatta söz konusu cezaevine bir saldırı olabileceği konusunda dahi duyumlar vardı. Bu bağlamda, ortaya çıkan güvenlik zaafiyeti bağlamında en büyük sorumluluk IŞİD’le Mücadele Koalisyon güçlerinin denilebilir. Zira istihbarat ve spesifik olarak IŞİD’lilerin tutulduğu cezaevlerinin güvenliği alanlarında başat rol Koalisyon güçlerinin.

Diğer yandan, bu saldırının önemi 2017 yılından bu yana kesintisiz ve artarak devam eden IŞİD saldırılarında bir sıçrama hazırlığına işaret etmesi. Ortaya çıkan tabloyu değerlendiren birçok uzman hem saldırının hedefi hem de organizasyonu açısından IŞİD’in beklentilerin çok ötesinde bir ölçekte operasyon yapma hazırlığı içinde olduğunu düşünüyor.

IŞİD yok edilmemiş miydi? Liderlerini kaybeden, büyük yenilgi alan bir örgütten bahsediyoruz. Böyle radikal eylem yapabilecek bir gücü var mı?

IŞİD’in alan kontrolü ve hakimiyeti kabiliyetinde önemli bir yenilgi yaşadığı doğruydu ama örgüt olarak organizasyon yapısında bir dağılma yaşanmadı. Dolayısıyla IŞİD yok edilmedi, sadece askeri gücü ve kapasitesi bastırıldı ve zayıflatıldı. Bu bağlamda, abartılı ifadelerle duyurulan başarı aslında sadece IŞİD’in hızla yayılmasının, deyim yerindeyse, geri püskürtülmesiydi.

Bugün yeniden radikal eylemler yapabilme gücünü ise aslında ortaya çıkış dönemindeki koşullar üzerinden değerlendirmek daha açıklayıcı olur sanıyorum. IŞİD, Arap Baharı’nın yarattığı otorite bolluğunda, üstelik başta ABD olmak üzere Batı’nın bir askeri müdahaleyi asla gündemine almayacağının ortaya çıktığı bir aşamada -ki bu dönemde Irak’ta ABD’nin 2011’de başlayan geri çekilme takviminin işlemeye devam ettiğini ya da Suriye’de ‘kırmızı çizgi’ ilan edilen rejimin kimyasal silah kullanmasının dahi gözardı edildiğini unutmayalım-  Irak ve Suriye sahasında nüfusu yaklaşık yirmi milyonu bulan, uzun yıllardır siyasi açıdan ciddi bir baskı altında tutulan ve dışlanan Sünni ağırlıklı bir coğrafyada güç kazandı. 2014-2017 arası meselenin uluslararası askeri müdahale boyutunda ‘istisna’ bir süreç başlatıldı ve yukarıda da söylediğim gibi IŞİD geri püskürtüldü.

"2017 IŞİD’İN YENİDEN GÜÇ KAZANMASI BAĞLAMINDA BİR EŞİK OLDU"

Peki 2017 sonrasında ne oldu?

2017 IŞİD’in yeniden güç kazanması bağlamında bir eşik oldu. Çünkü, Rakka, Musul ve Deyrizor operasyonları ertesinde, IŞİD’in askeri gücü tamamen ortadan kaldırılmadığı, üstelik adresi belli bazı bölgelerde hâlâ varlığını sürdürdüğü bilindiği halde IŞİD’e karşı savaşın bittiği ilan edildi. Dolayısıyla, IŞİD’e büyük bir darbe vuruldu ama bir örgüt olarak tamamen ortadan kaldırılmasını sağlayacak, deyim yerindeyse, ‘öldürücü’ darbeler vurulmadı; bir bakıma IŞİD’in ağır yaralı da olsa yaşamasına izin verildi.

Bu süreçte, Irak’ta ‘tartışmalı alan’ olarak tanımlanan Diyala, Kerkük, Ninova bölgesinde 16 Ekim tarihiyle birlikte yaşanan gelişmeler ise adeta IŞİD’in yaralarını sarmasına fırsat doğurdu. Malum, o tarihte Irak ordusu adı altında İran destekli Haşdi Şabi milis güçleri tartışmalı alanın kontrolünü ele geçirdi.

Bu durum, bir yandan söz konusu bölgede yeniden bir otorite boşluğu doğmasına, bir yandan da Sünni nüfus ağırlıklı Şii bir otoriteye karşı duyulan tepkilerin yeniden tetiklenmesine neden oldu. Yani hem lojistik hem siyasi anlamda IŞİD’i ortaya çıkaran ve güçlendiren koşullar yeniden tezahür etti. Aynı zamanda, Musul gibi çok önemli bir merkezin yeniden yapılandırılması, alt yapı sorunlarının çözülmesi gibi çabalarda yaşanan başarısızlığı da gözününe almak gerekir.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ve 2021 sonu itibariyle Irak’tan muharip güçlerini çekmesi, Suriye’deki askeri angajmanının kırılgan ve geçici niteliği yine IŞİD’in ortaya çıktığı koşulları oluşturan bir başka faktör.

Sonuçta, özellikle son bir yıldır tam da sözünü ettiğim bu tartışmalı alanda IŞİD sayısız saldırılar gerçekleştirdi. Onlarca peşmerge IŞİD saldırısında hayatını kaybetti, Irak ordusu da son zamanlarda kayıp vermeye başladı. Geçtiğimiz bir ayı bölgede geçirdim.  Irak’ta IŞİD güçleri nerelerde var, hatta ne zaman nerden nereye geçiyor hem askeri yetkililerin hem de o alanlarda yaşayan halkın bilmediği şeyler değil.

Havadan takibi yapılıyor, bazen havadan saldırılar da gerçekleştiriliyor. Fakat bir kara operasyonuyla doğrudan çatışmaya girişilmiyor. Sanırım burada en önemli faktör söz konusu kara operasyonunu mevcut hiçbir askeri gücün gerçekleştirebilecek kapasitesinin olmaması; gerekli güç birliğini ise siyasi çekişmeler engelliyor. Bu açıdan Irak’ta halihazırda süren hükümet kurma çalışmalarının nasıl sonuç vereceği önemli.

Bağdat’ta meşru ve güçlü bir siyasi otorite iş başına gelebilecek mi ve buna bağlı olarak tartışmalı alanda Erbil ve Bağdat arasında nasıl yeni bir güç paylaşımı dengesi kurulacak? Tabii hepsinden önemlisi, İran’ın eli daha ne kadar Irak üzerinde olacak- nükleer anlaşma müzakerelerinin nasıl sonuçlanacağı da bu denklemin kurulmasına etki edecek önemli faktörlerden biri…

Nihayetinde, bu tablo içinde tıpkı 2014 yılında olduğu gibi 2017 sonrasında da IŞİD’in önce Irak’ta yeniden güç kazandığını ve nihayetinde bu gücün bir göstergesi olarak çok geçmeden dişini Suriye’de de gösterdiğini hep beraber izliyoruz

"KÜRTLER ŞİDDET VE TERÖR SARMALINA TESLİM EDİLDİ"

IŞİD ile Mücadele Küresel Koalisyonunun, şimdiye kadar verdiği mücadeleyi nasıl değerlendirmek lazım?

Her şeyden önce bu koalisyonun gönülsüz ve zoraki oluştuğunu hatırlamak yerinde olur. Dolayısıyla, gecikmiş ve sınırlı bir müdahale gücü olarak ortaya çıktı. Buna rağmen, kağıt üstünde de olsa Koalisyona 84 ülke katıldı. Fakat aktif olarak görev yapan ülkelerin sayısı başta ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya olmak üzere bir elin parmaklarını geçmedi.

Ve günün sonunda Koalisyon güçlerinin de teslim ettiği üzere, IŞİD’e karşı mücadelede sağlanan görece başarının asıl sahibi ise sahada IŞİD’i yenme becerisi gösteren Kürtler oldu.

Sonuçta askeri alanda, deyim yerindeyse, Kürtlerin sırtından başarı elde eden Koalisyon siyasi alanda ne yaptı diye bakılacak olursa, ki Koalisyonun görev tanımında IŞİD’den kurtarılan bölgelerde istikrarın sağlanması da vardır: IŞİD’i ortaya çıkaran şiddet ve kaos koşulları sürüyor. Hem Irak hem Suriye’de istikrar ve düzen hâlâ sağlanamadı.

Üstelik hem Irak hem Suriye sahasında IŞİD’den özgürleştirilen alanlarda Kürtler eliyle sağlanan güvenlik de berhava oldu. Bu arada, IŞİD’le mücadelenin adeta ‘kahramanı’ ilan edilen Kürtlerin hiçbir siyasi beklentileri karşılanmadığı gibi, Kürtler de şiddet ve terör sarmalına teslim edildi.

En son arka arkaya yayımlanan raporlarda da ortaya konulduğu üzere, Koalisyon hava saldırılarının bile isteye yüzlerce sivilin hayatını hedef aldığı da gözönünde tutulacak olursa… IŞİD ile Mücadele Küresel Koalisyonu, uluslararası toplumun oldukça kirli ve yüklü askeri müdahale bagajına eklenen bir başka başarısızlık hikayesidir denilebilir.

Siyaset Haberleri

Bir nankör, bir dilbaz ve Türk-Amerikan didişmesi
AP Türkiye Raportörü Amor: “AB’nin sorunu Türkiye’yle değil Erdoğan’la
Fehim Taştekin: Bağdat’ın çözümü: PKK’ye siyasi mültecilik!
Bu yıl, Ermeni Soykırımı’nın 109. yıldönümü
Almanya'da Steinmeier'e 'Erdoğan ile açık konuş' çağrısı!