Şaban Aslan

Şaban Aslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Şaban Aslan: Şeyhlerin ve Aşiretlerin Uyanışı

A+A-

Şaban Aslan

Türkiye de yaşayan Kürtler 1930’lu yılların başlarından itibaren bütünüyle ve acımasızca boyunduruk altında tutulmuşlar. Peş peşe kurulan hükümetler, Kürt sorununa karşı bütün gücüyle durdular. Kemalistler buldozer altında, Kürtlerin topraklarını geri isteme mücadelesinin hangi şartlarda yaşamaya devam ettiğini bilmek çok zordu. 1945 yılının ilkbaharında Diyarbakır ve Yüksekova da meydanlarda yapılan Kürt mitinglerinde, askerler çok sayıda Kürtleri gözaltına aldılar. Devlet 120 tane Aşiret Reislerini idam ettiler. O dönemde İsmet İnönü Cumhurbaşkanıydı.    

1946 yılında Devlet, Kürtleri; batıya, doğuya ve hatta kuzeye de Kars ve Ardahan’a sürgün ettirdi. Devamlı Kürtleri inkâr ediyordu. Bunu kendim yaşadım. Bizler 1956 yılında yazılı ve sözlü sınavla Dicle İlk Öğretmen okuluna girdik. Birinci ve ikinci sınıflarda okurken bazı öğretmenlerimiz dersin sonunda sınıftan çıkacağımız sırada diyorlardı KÜRT yoktur. 1Nisan 1946’da Son Posta gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısı resmi görüşü yansıtıyordu. “Türkiye de ulusal bilince sahip veya sahip olmayan, ne göçebe ne de yerleşik bir Kürt azınlık asla var olmamıştır.”   

Bununla beraber Ankara Hükümeti gerginliğini sürdürmüştür. Sovyetlerin Birliği bir avuç İran’daki Kürtlerden, Kasım 1941’de Bakü’ye davet etme kararı Ankara Hükümetini tedirgin etmiş. 1946 yılında, Kürtleri dağıtmak için mecburi iskâna tabii tutmuş. Esas amaç Kürtleri sürgün ve asimilasyona tabii tutarak zayıflatmaktı.   

İsmet İnönü demokrasi için çok partili sisteme geçmedi. Kendisi de Mustafa Kemal gibi tek partili sistemle milleti yönetmek istiyordu. İkinci Dünya Savaşından sonra Stalin, Kars ve Ardahan’ı istediği zaman İsmet İnönü, Rusya ile savaşı göze alamadığı için sırtını dayatacak bir devlet aramaya başladı. 1946’da ABD’nin San Francisco şehrinde bir toplantı yapılacaktı. Toplantıya katılmanın tek bir şartı vardı. Çok partili sistem olan devletlerin, devlet veya hükümet başkanları katılabiliyorlardı. İnönü hiç zaman kayıp etmeden çok partili sisteme geçti ve toplantıya katıldı. 1947’de Türkiye ile ABD arasında ticari ilişkiler başladı.

7 Ocak 1946’da Demokrat Partisi kuruldu. Bu arada değişik isimlerle başka partiler de kuruldu. Hiç unutmam çocuktum. 1946’da anti demokratik milletvekili genel seçimi yapıldı. Muhtarın evinde seçim sandığı kuruldu. Seçmenler sandık başında oyunu hangi partiye verdiyse sandık kurulunun yanında oy pusulasını zarfa koyarak sandığa atıyorlardı. Oyların sayımı gizli yapıldı. İki parti vardı. CHP ve Demokrat Partisi DP Seçime girdiler. O seçimde Türkiye genelinde DP 69 milletvekili meclise gönderdi. 14 Mayıs 1950’de ikinci defa seçim yapıldı ve CHP iktidarı kayıp etti. DP iktidara geldi Celal Bayar Cumhurbaşkanı oldu. Adnan Menderes Başbakan oldu. 27 Mayıs 1960’te yapılan askeri darbeyle DP’nin saltanatına son nokta konuldu.  

Şeyhlerin ve müritlerin kaç oy sağlayabileceğini iyi bilen demokratlar bu duyguları istismar etmekte hızlı davrandılar. Dini özgürlükleri açıkça savundular. Din konusunda saf dışı kalmaktan korkan CHP Ocak 1947’de din eğitimine izin vererek okullarda din eğitimine başladılar. Demokrat Partisi, Ekim 1950’de okullarda din dersini okutmaya başladılar. 1960 yılına kadar 5000 tane camii inşa ettiler.

Asılında sol sistemi savunacak bir parti halen Türkiye de kurulmamıştır. Türkiye İşçi Partisi sol düşünceyi savunuyorum derken, o günkü çarpık sistemden faydalanarak, Kürtlerin oylarıyla Türkleri Millet Meclisine gönderiyorlardı.

1965 yılında yapılan Milletvekili genel seçiminde Saygı duyduğum ve çok sevdiğim dostum Diş Doktoru Hüseyin Kiraz TİP’in listesinden, Urfa’dan milletvekili seçildi. Evindeki bütün eşyalarını fakir ailelere dağıttı. Milletvekili olarak Ankara’ya gitti. Behice Boran, İzmit’ten aday olmuştu 2500 küsur oy almıştı, milletvekili seçilememişti. Hüseyin Kiraz’ın aldığı oyları İzmit seçim bölgesine aktararak Behice Boran’ı milletvekili yaptılar. Hüseyin Kiraz eli boş Diyarbakır’a döndü.1966 yılında yapılan senato seçimlerinde, yine çok saygı duyduğum ve sevdiğim Hukuk Doktoru Canip Yıldırım Türkiye genelinde nüfus oranına göre Diyarbakır da en çok oy alan kişi idi. Canip Yıldırım’ın oylarını İzmit’te Fatma Hikmet İşmen’e aktararak senatör seçtiler. Bu çarpık sisteme milli bakiye adını vermişlerdi. Kürtlerin oylarıyla Türkleri Milletvekili ve Senatör yaptılar. Yaşasın KALLEŞLİK.

Doktor Tarık Ziya Ekinci: 1965 seçimlerinde, Kürtlerin oylarıyla, Diyarbakır’dan milletvekili seçildi. Bir sonraki dönemde Dr. Tarık Ziya Ekinci, Ankara’da milletvekili adayı oldu. Solcuyum deyip mangalda kül bırakmayan sahtekâr solcular diyorlardı Kürtlerin ağası gelmiş, Ankara’dan milletvekili olacak. Kürtlerin ağasına oy vermeyin aleyhinde propaganda yaptılar ve Dr. Tarık Ziya Ekinci milletvekilliğini kayıp etti. 

1984 ve 1985 öğretim yılında İstanbul da öğretmenlik yapıyorum. Dile İlk Öğretmen Okulundan arkadaşım Seyithan Erol aracılığıyla ben ve TKP’nın iki numaralı adamı Kambur Hasan ile bir araya geldik. Beş saat rakı içerek konuştuk. Ben ulusal meseleyi konuşuyorum. Kambur Hasan sınıfsal meseleyi gündeme getiriyor. Dedim varlığımı kabul etmeyen bir düşünceyi kabul etmiyorum. Sen önce varlığımı kabul etmek zorundasın. En sonda dedi Nazım Hikmet şairdir değil mi? Evet dedim şairdir, ama Kürtlerde de şairler var. Dedi bir tanesini söyle. Dedim Cigerxun. Dedi bir şiirini oku. Ey Heval Ropson şirinden bir parça okudum ve Türkçe açıklamasını yaptım. Ağzı açıkta kaldı tek kelime konuşamadı.

Aklımda kaldığına göre 1991 yılıydı. Samimi arkadaşım olan Salih Şimşek bir gün bana dedi abe yarın saat 13’te Turistik Palas Oteline gel. Sordum ne oldu ne var. Salih dedi yarın Haydar Kutlu geliyor onun için seni davet ediyorum. Teşekkür ederek tamam dedim ve ayrıldık. Bir gün sonra saat 13’te otele gittim. O anda tanımadığım birisi konuşuyor. Konuşması bitti gitti yerine oturdu. Birkaç genç kısa konuşarak, kendilerine göre TKP’nn propagandasını yaptılar. Divanda üç kişi var tanımıyorum. Divandakilerden biri si dedi Haydar Kutlu. Salona girdiğim sırada konuşan kişiydi.

Haydar Kutlu konuşmasına başladığı gibi, dedi Şeyh Said hareketi ulusal kurtuluş hareketi değildi dine bağlı gerici bir hareketti. Tabii ki daha uzun konuştu, özetini yazdım. Konuşması bittikten sonra gitti yerine oturdu. Divandakilerden biri dedi söz hakkı isteyenler elini havaya kaldırsınlar. Kendimi sorumlu his ederek elimi havaya kaldırdım. Yine üç beş genç kendilerine göre, kendi partilerinin propagandasını yaptılar. Sıra bana geldiği zaman direk Haydar Kutlu’ya döndüm. Dedim Haydar Kutlu eğer emperyalizme karşı mücadele veriyorsanız buyurun beraber mücadele edelim. Yoksa Dr. Şefik Hüsnü gibi hareket ediyorsanız sizinle bir ilişkimiz olmaz. Dr. Şefik Hüsnü TKP’nın Genel Sekreteriydi. TKP illegal bir parti idi. Şeyh Said hareketi başladığı zaman Dr. Şefik Hüsnü gitti Mustafa Kemal’in yanında oturdu, her gün sahte telgrafları Moskova’ya çekti. Siyasetiniz bu mudur dedim. Canlı şahitlerim var. Ağrılı Diş Doktoru Aziz Kaya, Salih Şimşek, Mahmut Şimşek, Hasan Besek ve Şükrü Erciyes ve saire.

Aynı gün akşam Kemal Anadıl, Ağrılı hemşerimiz Diş Dr. Aziz Kaya ve bir grupla beraber oturduk sohbet ederek rakı içtik. Orada Aziz Kaya ile çok samimi oldum. Kemal Anadıl bana dedi Kürdistan dört parçadır. Şartlar elverse her parça ayrı devletini kursa sen ne dersin. Dedim saygı duyarım. Dedi nasıl. Dedim 22 tane Arap devleti var. Tek kelime konuşmadı. Biliyordum Kemal Anadol siyasi düşüncemi öğrenmek istiyordu. Türkiye de solcuyum, komünistim diyenlerin piri Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal’in, Kürtleri nasıl kandırdığını onlardan daha iyi biliyorum. Aynı zamanda da nasıl Kürtleri katıl ettiğini de biliyorum. 

Toprağın ne kadar Nisan yağmuruna ihtiyacı varsa, dünya genelindeki insanlarında o kadar demokrasiye ihtiyacı var.

 

*Kaynak: Modern Kürt Tarihi David Mc Dowal Doruk yayınları Ankara

Şaban Aslan

Önceki ve Sonraki Yazılar