Şaban Aslan

Şaban Aslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Osmanlı Devleti çöküşe doğru giderken

A+A-

Tarık Zafer Tunaya: Göre, Osmanlıcık fikrinin, Osmanlı Devleti’nin bir etnik unsurlar birleşmesine dayandığı tezini simgeleyen, dolaysıyla her kavimi barış içinde yan yana yaşatma amacında, yapılanı bir birim sayan siyasal bir formül olarak daima savunduğunu belirtir.  

İsmail Beşikçi:  Osmanlıcık, Pan Osmanizim ise Osmanlı İmparatorluğu’nu meydana getiren ve adlarına Osmanlı denen bütün halkların. Unsurların bir arada, aynı devlet çatısı altında yaşamalarını öngörüyordu, der.   

Ziya Gökalp ise çok farklı bir konuya değinir. Osmanlıcık fikrinin esas amacının, Osmanlı yapısı içindeki diğer halkları Türkleştirmek olduğunu belirtir. Bu yalana hiçbir unsur inanmadı. Her kavim kendi mekteplerinde çocuklarına kendi tarihlerini okuttu. Kendi lisanını öğretti. Meşrutiyetten sonra bu nikâha daha ziyade ehemmiyet verilince unsurlar “Bizi Türkleştirmek istiyorlar!” diye feryat etmeye başladılar. Hakikaten bu Osmanlılaştırmak, siyaseti, Türkmenleştirmek için gizli bir vasıtadan ibaretti.

Dr. Taner Akçam da, Ziya Gökalp gibi düşünür, şu değerlendirmeleri yapar. Osmanlı Devleti’nin çok uluslu karakteri yönetici ulus grubunu garip bir ikileme içine sokmuştur. Esas amaç çok uluslu devlet yapısını korumak olduğu için, yönetici ulus mensupları kendi ulus kimliklerine açıktan sahip çıkmadılar.   

Ahmet Ramis, bizim için önemli olan şu tespiti yapmaktır. O tarihlerde yani 1278 den, yani “Tasvir-i Efkar’ın yayınlamaya başlamasından itibarin Millet-i Osmaniye terkibinin açık karşılığı “Türk” idi.

Namık Kemal yayımlanmış bir yazısında, bu konuda şunları söylemektedir: Eğer Hıristiyanlar bizim egemenliği isterlerse anlaşırız, pek doğaldır ki onları hükümete almadığımız için yakınma haklarına sahip olmayacaklardır.      

Ali Suavi, Türklerin niçin yönetici olmalarını gerektiğini, Türk ırkının askeri, medeni ve siyasi rolleri itibariyle itibari ile bütün ırklardan üstün ve eski bir ırk olduğu teziyle savunur.

İttihat ve Terakki’nin de konuya ilişkin düşüncesi Türkçülükten başka bir şey değildi. İttihat ve Terakki Partisi II. Abdülhamit’i tahttan indirdikten sonra herkesten daha çok Türkçülüğü savundular.  

İslamcılık:

Osmanlı Devleti, İslam dinin kurallarına göre yönetildiğinden İslamcılık bütün Osmanlı yöneticileri tarafından kullanılmıştır. İslam ülkelerini elinde tutmak ve yönetmek için “İslami birlik” düşüncesi ve halifelik kurumu Osmanlı için büyük bir silahtı.  Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemde, Hıristiyan halklarının tek tek ayrılıp bağımsızlıklarını ilan etmeleri, başta Arap ülkeleri ve Kürdistan olmak üzere, Müslüman halkların bağımsızlıklarını engellemek ve onları Osmanlı bünyesinde tutabilmek için İslami birlik düşüncesinin daha da önem kazandığını ve öne çıktığını görürüz. Bu düşünceyi en çok savunan kişilerden biri II. Abdülhamit oldu. Milliyetçiliğin yerine İslamcılık anlayışıyla halkları bir arada tutmak isteniyordu.

 

 

 

 Mehmet Akif Ersoy’un aşağıdaki sözleri bu düşünce oldukça güzel bir örnek teşkil eder:

Ey cemaatı müslimin, siz ne Arapsınız, ne Türksünüz, ne Arnavutsiniz, ne Kürtsünüz, ne Lazsınız, ne Çerkessınız. Siz ancak bir milletin fertlerisiniz ki bu büyük İslam milletidir.

    NOT:

Yukarıdaki yazıyı kısaltarak aşağıdaki ismi yazılı olan kitaptan almışım.

……………………..

KİTAP

İttihat Terakki’den Günümüze Yek Tarz-ı Siyaset: Türkleştirme

Yazar: Gülçiçek Günel Tekin

Belge Uluslararası Yayıncılık İkinci Baskı 2011 İstanbul

Bizler 1956-1962 yılları arasında ,Dicle İlk Öğretmen Okulunda okuduğumuz yıllarda, okuduğumuz tarih kitaplarında 1789 yılında Fransa da İhtilal yapıldığını yazıyordu.  Ben ihtilal olduğuna inanmıyordum. Fransız İhtilali dedikleri bir devrimdi. Fransa da yapılan devrimle Yeniçağ kapandı. Yaşadığımız günleri getiren Yakın Çağ olarak kabul edildi.  

Fransız Devriminin Avrupa’ya yayıldığı yıllarda eşitlik, özgürlük ve milliyetçilik akımları başladı. Osmanlı İmparatorluğunun egemenliği altında yaşayan milletler de kendi kaderlerini belirlemek için mücadele etmeye başladılar. Osmanlı Saltanatının dağılmaması için Osmanlı İmparatorluğunun yöneticileri ve aydınlar değişik düşünceler ileri sürerek, Osmanlının yeniden eski gücüne kavuşmak amacıyla oluşturdukları düşünce ve öneriler genellikle Osmanlıcık, Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük adı altında toplanıyordu.

Diyarbakırlı Kürt Dr. İshak Sukuti, Malatyalı Kürt Dr. Abdullah Cevdet, Arnavutlu Dr. İbrahim Teno, ve Mehmet Reşat Çerkes. 21 Mayıs 1889 yılında Osmanlı ülkesinde İttihat ve Terakki Cemiyetini kurdular. Amaçları, Fransa da yayılan devrimle eşitlik, özgürlük, demokrasi ve yani düşünceler, Avrupa ülkelerine yayıldığı gibi seri bir şekilde Osmanlı ülkesine getirmek istiyorlardı.

Jön Türkler bunu bir fırsat olarak değerlendirerek İttihat ve Terakki de yer aldıktan sonra illegal çalışarak her gece ayrı bir evde toplanıyorlardı. Mustafa Kemal bunların içindeydi. Bütün amaçları Türkçülüğü savunarak II. Abdülhamit’i tahttan indirip yönetime hâkim olmak ve Osmanlıyı yönetmekti. 

Arnavut Şemsi Paşa komutasındaki askerlerle beraber Makedonya’ya gider. Jön Türkler, Şemsi Paşa’nın korkusundan halka karışarak değişik kahvelerde oturarak kendilerini sakladılar. Şemsi Paşa Manastıra gider, II. Abdülhamid’e telgraf çekerek, Makedonya da vaziyetin berkemal olduğunu bildirir. 

Şemsi Paşa, Manastırdan çıktığı sırada, İttihat ve Terakki üyesi Atıf Kamçıl Hüseyin Avni’den aldığı negat tabancası ile Şemsi Paşanın adamları arasına karışarak arkadan tabanca ile ateş ederek, Arnavut Şemsi Paşayı öldürür. Kısa bir süre sonra çekilen ikinci telgraf Şemsi Paşanın öldürüldüğünü yazar.

II. Abdülhamit en çok güvendiği asker Arnavut Şemsi Paşa idi. Şemsi Paşa’nın ölümüyle Padişah II. Abdülhamit’in bütün umutları kesildi. Veziriazam (Başbakan) Kürt Sait Paşaya der bir çözüm yolunu bul. Kürt Sait Paşa, Teşkilatıesasiye (anayasa) da değişiklik yapmasını Padişaha önerir. Padişah Anayasa da yapılan değişiklikle 30 yıl askıda kalan Osmanlı Anayasası 23 Temmuz 1908 de İkinci Meşrutiyetin ilanıyla yeniden Osmanlı Anayasası uygulamaya konuldu. “Tarih hocamız Aydın Tekiner, İkinci Meşrutiyete ilanına diyordu,  Gülhaneyı hattı hümayun.”

İkinci Meşrutiyetin ilanıyla İttihat ve Terakkicilerin önünde hiç bir engel kalmadı. Hasan Fehmi (1874-6 Nisan 1909 Kürtçe yayın yapan Serbesti gazetesinin yazı işleri müdürü ve başyazarı olduğu Serbesti  Gazetesi’ndeki yazılarında İttihat ve Terakki  yönetimini sert bir dille eleştiren gazeteci, 6 Nisan 1909 gecesi Galata Köprüsünde İttihat ve Terakkiciler tarafında vurularak öldürüldü. Osmanlı tarihinde ilk vurulan gazetecidir. Türkiye'de ilk basın şehidi olarak tarihe geçmiştir. Öldürülmesinden sonra gelişen olaylar, İttihat ve Terakki yönetimine karşı gelişen 31 Mart ayaklanmasını tetikledi. Öldürüldüğü 6 Nisan günü, Türkiye’de “Öldürülen Gazeteciler Günü olarak kabul edilir

 23 Temmuz 1908’de  Meşrutiyetin ilanıyla, aynı yılın Kasım ve Aralık aylarında mebus seçimi yapıldı. Ahrar partisi ve İttiha ve Terakki Cemiyeti katıldığı seçimlerde, İttihat ve Terakki çoğunluğu sağladı. 17 Aralık 1908’de Meclisi Mebusan açıldı.

 Meclisi Mebusan da alınan karar üzerine, Padişah II. Abdülhamit 27 Nisan 1909’da tahttan indirilerek aile bireyleriyle beraber Selnik’e sürgün edildi. 3 yıl aradan sonra Selanik’ten İstanbul’daki Beylerbeyi sarayında hapis edildi 10 Şubat 1918 de öldü.  Artık İttihatçılara karşı koyacak hiçbir kuvvet kalmamıştı. Gündüz ortası istedikleri kişileri darağacında idam ediyorlardı. İttihat ve Terakkiciler. II. Abdülhamit’i tahttan indirdiler yerine oğlu Mehmet Reşat’ı Padişah tahtına oturttular. Reşat adına altın bastırdılar. Gıyabında yaptıkları toplantılarda Padişah Mehmet Reşat’a manyak diyorlardı – bunak diyorlardı.

Sonuç olarak İttihat ve Terakki Partisi, Osmanlıyı Birinci Dünya Petrol paylaşım savaşına sokarak bitirdiler. Cemal Paşa, Enver Paşa, Selanik postanesinde memur olarak çalışan Talat’a Paşalık rütbesi vermişlerdi. Cemal Paşa, Enver Paşa ve Talat paşa savaşı kayıp edeceklerine inandıkları için yurt dışına kaçtılar. Talat Paşa 1921’de Berlin de bir Ermeni tarafından öldürüldü. Cemal Paşa 21 Temmuz 1922’de Tiflis’te öldürüldü. Lenin’in verdiği emir üzerine Moskova da öldürüldü.

İslamcılık: Hz. Muhammet 40 yaşına geldiği zaman Arap çöllerinde Peygamberliğini ilan ederek Müslümanlığı getirdi. Bazı Araplar Müslümanlığa inanmadılar. Muhammedin getirdiği dine karşı çıktılar. Hz. Muhammed Zekâsını kullanarak birçok kişiyi ikna etti.  Yine de inanmayanlar oldu. Hz. Muhammedin öldüğü zaman üç gün cenazesi yerde kaldı. Bir grup halifelik için birbirine düştüler. Ali onları uyardı. Ali imam olarak cenaze namazını kılarken arkasında 16 kişi cenaze namazını kıldı. Peygamberin ölümünden sonar Halifelik başladı. Arap olan halifeler İslam dinini ileri sürerek değişik ülkeleri kendi egemenliğinin altına aldılar.   

Fransız Devrimiyle uyanan Hıristiyanlar teker teker Osmanlının egemenliğinden kurtularak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kürtler ve Araplar İslam dinin etkisi altında kalarak, kendi bağımsızlıkları için Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesini vermediler.

Birinci Dünya petrol paylaşım savaşı başladığı yıllarda Mekke Şerifi Şerif Hüseyin ve Suud Bin Abdülaziz, Araları açık olduğu halde ayrı ayrı İngilizlerin yanına giderek ve İngilizlerden aldıkları destekle savaş sonunda bağımsızlıklarını ilan ettiler. Mekke Şerifinin ölümü halan karanlıktır. Petrol savaşı bittikten sonra, Suud Bin Abdülaziz Suudi Arabistan Kralı oldu. Mekke Şerifinin oğlu Faysal Irak Kralı oldu.  

 

Hz. Muhammed Zekâsını kullanarak birçok kişiyi ikna etti.  Yine de inanmayanlar oldu. Hz. Muhammedin öldüğü zaman üç gün cenazesi yerde kaldı. Bir grup halifelik için birbirine düştüler. Ali onları uyardı. Ali imam olarak cenaze namazını kılarken arkasında 16 kişi cenaze namazını kıldı. Peygamberin ölümünden sonar Halifelik başladı. Arap olan halifeler İslam dinini ileri sürerek değişik ülkeleri kendi egemenliğinin altına aldılar.   

Fransız Devrimiyle uyanan Hıristiyanlar teker teker Osmanlının egemenliğinden kurtularak bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kürtler ve Araplar İslam dinin etkisi altında kalarak, kendi bağımsızlıkları için Osmanlıya karşı bağımsızlık mücadelesini vermediler.

Birinci Dünya petrol paylaşım savaşı başladığı yıllarda Mekke Şerifi Şerif Hüseyin ve Suud Bin Abdülaziz, Araları açık olduğu halde ayrı ayrı İngilizlerin yanına giderek ve İngilizlerden aldıkları destekle savaş sonunda bağımsızlıklarını ilan ettiler. Mekke Şerifinin ölümü halan karanlıktır. Petrol savaşı bittikten sonra, Suud Bin Abdülaziz Suudi Arabistan Kralı oldu. Mekke Şerifinin oğlu Faysal Irak Kralı oldu.  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar