Kamil Sümbül

Kamil Sümbül

yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Kanayan yara kan davaları

A+A-

 

En iyi baba evlatlarına düşman miras bırakmayandır.

En iyi evlat ailesine düşman kazandırmayandır.” -Misbah Hicri

 

Bir ulusu ve toplumu çürütmek, dilini kültürünü dejenere etmek, ulusal birliğini bozmak, kendi değerlerine yabancılaştırıp başkalarına muhtaç hale getirmenin en önemli yolu; toplumun iç dinamikleri ile oynamak, birbirine düşürmek, kendini düşünemez hale getirmek için içten ve dıştan yapılan müdahalelerdir. Bugün Kürtler dışarıdan olduğu gibi içten de çürüme ve parçalanmayla karşı karşıya kalmasının önemli nedenlerinden biri kan davalarıdır.

 

Kendi iç dinamikleriyle gelişemeyen, başka güçler tarafından toplumsal gelişmesi engellenen toplumlarda birbirleri arasında, aileler ve aşiretler arasında sorunlar bitmez. Hâlbuki bazı ufak nedenlerden başlayan problemler biraz olgunca ve anlayışla karşılandığında kin ve intikam duyma hıncına dönüşemeyecektir. Kürt coğrafyasında yüzyıllardır bu kan davaları sürmekte ve insanlarımız birbirine girmekteler. Son dönem doğdum yer olan Diyarbekir Çermik ilçesinde ve liseyi okuduğum komşu ilçe Siverek’te aileler arası kan davası birden artmaya başladı.

 

Ortadoğu ülkelerinde kan davaları çok yaygındır. Bunun sosyal, ekonomik ve toplumsal nedenleri bulunmaktadır. Özellikle ülkesi başka güçlerce işgal altında olan, ayrıca devlet yönetimine egemen olan totaliter/diktatörler egemenliğindeki toplumu birbirine düşürme politikası ile egemenliklerini sürdürmekteler. Kan davalarının bitmesini bu tür yönetimler istemezler. Bir toplumda suç ve ceza arasında bir denge ve eşitlik varsa, o toplumda adalet kavramı da yerleşmiş olur. Fakat bölgemizde böyle olmamaktadır. Bir cinayeti işleyen kişi birkaç yıl sonra af veya bazı nedenlerle dışarı çıktığında can kaybı yaşayan ailelerin buna tahammülü olamamakta, çünkü işlenen suç toplum vicdanında karşılığı olan cezayı görememiştir. Bu durum karşı olan ailede intikam duygularını geliştirmektedir. Modern demokrasinin egemen olduğu ülkelerde cinayet suçu en ağır cezalarla karşılaştığından af ve “adamını bulma” gibi olaylar olamaz ve işlenen suçun caydırıcı olan ceza insanda intikam alma duygusunu azaltır. Zaten en az yirmi yılını cezaevinde geçiren bir kişi işlediği suçun bedelini de ödemiş olur.

 

Bu olayların Çermik ve Siverek’te, tüm bölge halkında büyük üzüntü ve ruhsal travmalar yarattığı açıktır. Kan davasına taraf olanların çektiği acılar ve yaşadığı travmaların ise tarifi bile imkânsızdır. Her kan davasında sıkılan bir mermi aynı zamanda hangi taraftan olursa olsun önce bir ananın yüreğine sıkılmış olmaktadır. Toplumsal dinamiğimiz bu tür gerici, cahilce ve intikam duygularıyla parçalanmaktadır. Köylerimiz ve ilçelerimizde güçlükle, alın teri ile yapılan üretimden, hayvancılıktan elde edilen değerler kendi insanımıza, çoluk çocuklarımıza iyi bir gelecek sağlamak yerine, var olan elde avuçtaki değerleri silaha verip silah kaçakçılarını zengin etmekte, bin bir zorlukla kazanılan değerleri avukatlara, mahkemelere harcanınca var olan yoksulluğumuz kat be kat artmaktadır. Karşı taraftan bir saldırı gelme ihtimaline karşı ne tarlalarını sürebilmekte, ne bağ ve bahçesine bakıp geçim için üretim yapabilmekte, işi gücü olanlar işine gidememekte ve ne de hayvanlarını serbest otlatmaya çıkarabilmektedir insanlarımız.

 

Artık insanlarımızın bilmesi gerekir ki; çıkarılan kan davaları ailelerde, toplumda, insanlar arasında şiddet, korku, kin, intikam duygusunu geliştirmekte; insanların hak, adalet ve dayanışma duygularını da yok edeceğinden toplumumuzda da güvensizlik oluşturmaktadır. Kürt kültüründe son 20 yıla kadar kan davası olan aile ve aşiretler arasında çocuk ve kadınlara karışılmazken son yıllarda hiçbir günahı olmayan çocuklar ve kadınlar da sırf karşı aileden biri olmasından dolayı hedef seçilmektedirler. Bu durum insani ve vicdani olarak haksız bir durumdur. Bundan dolayı aileler ve toplumumuz yaşam korkusundan dolayı güvensizlik ve şiddet kaygısı içinde yaşamaktalar. Bu endişeleri günlük yaşamında taşıyan insanlar ne üretebilir, ne de aile ve çocuklarına güvenli bir gelecek sağlayabilir, çünkü sürekli stres ve endişe duyguları altındadır. Bir toplumda ve ailede korkusuzca yaşama güvencesi yoksa insanlar kendi yaşam ve geleceklerini de kurmada zorlanırlar. Bu nedenle kan davaları toplumun, aile fertlerinin kendini geliştirmesinde, iyi bir mutlu sağlıklı yaşam kurmasında en büyük engellerden biridir.

 

İntikam duyguları feodal topluma özgü bir duygudur, günümüzde ise gerici ve cahilce bir duygudur. İlçemizde ve bölgemizde adına kan davası denilen bu yıkıcı geleneğin acil olarak çözülmesi gereken toplumsal bir sorun haline dönüştüğü ortadadır. Bazı ortalığı karıştıran işbirlikçi, fesat ve fitneci kişiler her toplumda vardır ve çevre veya mahalle baskısı denen olay kan davalarında da kendini gösterip vurulan tarafa: “Kanınız yerde mi kalacak, heyif (intikam) almaktan mı korkuyorsunuz” gibi suçlamalara çok dikkat edilmeli ve bu tip şahıslar anında susturulmalı, ayıplanmalı ve toplum içinde kabul görmemelidir. “Olmuşla ölmüşe çare yoktur.” Bizler eğri dünyada doğru olanı yapmalı, yeni ölümlerin önüne geçmeliyiz başka ocakların sönmemesin için. Kan kanla yıkanmaz, kan su ile yıkanır. Ateşi körükleyenlere kulak verilmemeli, ateşe su taşıyanlardan olmalıyız. Çermik’te 1960’lı yıllarda kan davaları yine çok yaygındı ve ben 12-13 yaşlarındayken bir olgun adamdan dinlediğim şu sözü çok önemliydi; “Güle de yazık bülbüle de!” Ayrıca dini inançları güçlü olan halkımıza; “Allah’ın verdiği canı sadece Allah alır, kul alamaz” anlayışını hatırlatmak gerekmektedir. Ayrıca bu kan davalarının çoğu ufak bir toprak parçasından köylerimizde çıkmaktadır. Köylerimizin büyük bir bölümüne tapu kadastro daha girmediğinden hangi mezra, hangi yayla, hangi tarla kime ya da hangi köye ait olduğu konusunda problemler yaşanmaktadır. 1960 ve 1970`li yılları hatırlayanlar Çermik’te bazı işbirlikçi ve fitneci kişiler, önce köylü kesimini birbirine düşürmek için fitnelik yaparlardı ardından da onlara; “bana para verin hâkimlerle konuşup davanızı düşüreceğim, sizleri barıştıracağım”, diyen kişiler hâlâ hafızalarımızdadır.

 

Çermikli bir gurup insanımızın imzalarıyla başlatmak istedikleri KAN DAVALARINI ÖNLEME GİRİŞİMİ çok önemli bir girişimdir. Kan davalarını önleme konusunda özellikle mahalli idareler olan belediyelere önemli görevler düşmektedir. Kan davalarının olduğu her yerde bunu engelleme çalışmaları da yine o bölgede oturan insanlarımıza düşmektedir. Bölge halkını iyi tanıyan yerli öğretmenler, psikologlar, avukatlar, imamlar ve Çermik’te kanaat önderi sayılan ve halk tarafından tarafsızlığı bilinen saygın insanlardan bir AKİL İNSANLAR grubu oluşturulması önerisi çok önemlidir. En büyük eksiklik ise sivil toplum örgütlerinin olmamasıdır. Bu gurup saygınlığını ve güvenirliliğini kanıtlayan bir heyet olarak aynı zamanda sorun yaşayan tarafların gidebilecekleri ilk merci olmalıdır. Bunun yanı sıra bahsettiğimiz soruna sebebiyet veren; psikolojik, sosyolojik, toplumsal ve ekonomik nedenlerin bilimsel olarak tespit edilmeli ve heyet, yani akil adamlar tarafından çözüm/müzakere çalışması çok zor da olsa başlatılması girişimini yaygınlaştırmak gerekmektedir.

 

Kısaca kan davalarının nedenleri ve yarattığı sonuçların nasıl bir toplumu içten çürüttüğünü toparlarsak:

 

-Aynı aile içinde, farklı aileler ve aşiretler arasında çıkan kan davaları; hak arama sürecinin olmadığı, hak ve adalet duygularının insanları tatmin edemediği yerlerde ve toplumlarda insanların hak ve adaleti kendi başına gerçekleştirme sonucunda ortaya çıkıyor.

-Kan davaları; özellikle haksızlığa uğrayan ailelerin, suçlunun işlediği suça uygun bir şekilde cezalandırılmaması sonucunda, ailenin verdiği bir kararla intikam alma, aile şerefini kurtarmak için bir kişinin suçlunun işlediği suça karşıt biçimde hak ve adaleti gerçekleştirmesi olayı ile başlar. Karşı taraf ta aynı gerekçelerle cinayet işlemeye devam eder.

-İşlenen suç ve ceza arasındaki bir orantılılık, adaletin olduğunun bir ifadesidir. Bu nedenle taraflardan birisine haksızlığa uğradığını düşünme imkânı vermez. Bu yüzden de intikam alma, onur kurtarma, adaleti yerine getirme gibi herhangi bir dürtü devreye girerek insanları etkileyemez.

-Bunun başlıca nedeni suç ile ceza arasındaki niteliksel eşitsizlik ve cezanın adalet duygusunu tatmin etmekten uzak oluşudur. Bir insanı haksız yere ve kasıtla öldüren bir kişinin birkaç yıl sonra ortalıkta dolaşması, ister istemez intikam duygularını harekete geçirmekte, insanları adaleti bireysel olarak gerçekleştirmeye itmektedir. İlk cinayeti işleyenin veya yakınının öldürülmesi ile başlayan kan davası, bütün önlemlere rağmen sona erdirilememektedir.

-İnsan canı, malı, namusu, onuru, tüm hak ve özgürlükleri ile dokunulmaz bir varlıktır. Hiç kimse hukuk dışı bir gerekçe ile insanın maddi ve manevi varlığına tecavüz edemez, hak ve özgürlüklerini kısıtlayamaz.

-En önemli durum ise af etme, bağışlama kültürünü geliştirmek gerekiyor. Kan davasını başlatan tarafın bir özür dileyip haksızlığını kabul etmesi durumunda büyük bir erdemlik olan af etme, suçu bağışlama tavırları toplumda kanayan yaraları kapatmada önemli bir erdemli duruştur. Taraflardan her birisine, bu tavrı kabul ettirmek toplumsal barışın güçlendirilmesine yöneliktir. Bu tavır; suçlunun bağışlanması adaletten daha üstün bir erdemin ifadesidir ve düşmanlık duygularını sevgi ve dostluğa dönüştürür. Umarım bunu düşünmenin zamanı çok fazla gecikmez.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar