Kamil Sümbül

Kamil Sümbül

yazar
Yazarın Tüm Yazıları >

Ankara’da 1976 Eylül-Aralık günlerim ve Rızgari grubuna katılmam-3

A+A-

Yusuf’la her Kızılay’da görüştüğümüzde ilk işimiz Zafer Çarşısı’na gidip yeni çıkan kitaplara ve dergilere bakmaktı. Kafeterya’nın yanından geçerken biri Yusuf diye çağırınca o tarafa yöneldiğimde Yusuf’la tokalaşan birini gördüm. Uzun boylu, yakışıklı ve aynı Deniz Gezmiş’in parkasına benzer bir parka üzerindeydi. Beni de tanıştırdı. Ayrılınca Yusuf’a: “Bu kim, ne kadar yakışıklı, aynı Deniz Gezmiş gibi parkası var,” diye sorduğumda Necmettin Büyükkaya olduğunu, Kürtlerin Deniz Gezmiş’idir, diye saygıyla bahsetti. İsmini duymuştum ama ilk kez karşılaşmış oldum. Yine başka bir gün aynı yerde kitapçılara doğru yürürken Yusuf Kafeterya’da İsmail Beşikçi ile oturan birini görünce yanlarına gittik. Masada İsmail Beşikçi ile birlikte oturan uzun boylu, eli ve parmakları iri, konuşurken parmakları hafif titreyen zayıf biri Beşikçi Hoca ile konuşmaktaydı. Bizlerin de oturmalarını söyleyince Yusuf’la kısa bir süre oturup sohbetlerini dinledim. Ordan kalktığımızda Yusuf uzun boylunun Mehmet Sıraç Bilgin olduğunu, KDP’nin önemli bir adamı olduğunu söyledi.

 

Elazığ DMMA okulu faşist işgal altında olunca devrimci öğrenciler okula gidememekteydiler. Bir grup Ankara’ya gelip okuduğum okula nâkillerini aldırmak istemekteydi. Okul idaresi onları kabul edince bizimle okula gidip gelmeye başladılar. İçlerinde Palulu Hüseyin Akkaya’nın farklı olduğu hemen göze çarpmaktaydı. Kısa sürede samimi olduk. Hüseyin Yusuf’a; “Rızgari dergisinin 1 ve 2. sayısında yayınlanan yazıları beğendiğini,” söyledi. KDP geleneğinden gelmekte fakat sol düşünceyi de savunmaktaydı. Nâkil işi bitince tanınmamasına rağmen grupla okula gitmeye başladı. Kahveye geldiğinde Bingöllü ve Palulu arkadaşların masasında genelde oturan ve Siyasal Bilgiler’de okuyan Şewder Sorgucu’yla da tanıştım.  Kahvede Yusuf’la otururken masamıza gelen Nizamettin Maskan’la Yusuf beni tanıştırıp, Rızgari görüşlerini savunan bir arkadaşımız olduğunu söyledi.

 

Kürt Sol gruplarını yeterince tanımış oldum, tercih olarak ya Rızgari ya da Şivancı grubu kendime yakın görmüştüm. Faruk Vakıfahmetoğlu ile görüşlerini tartışmaktaydım, ona; “Yayınlarınız yok, görüşünüzü yazılı hale getirin ki okuyayım,” dediğimde bana; “Biz partiyiz, diğerleri gruptur,” deyip Dr. Şıvan’ın parti programını bir gün bana gösterdi fakat okumam için bana vermeyip kısaca partinin amaçlarını açıkladı. Diğer taraftan da beni kendilerine çekmek için Ankara Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü’nde çalışan Ekrem Karahan akşamları çalıştığı iş yerinde seminer çalışması yaptıklarını, benim de katılmam için yaptığı teklifini kabul etmiştim. Ben ve üç Dersimli arkadaş gitmeye başladık. Ekrem’in açıklamalarından Sovyet yanlısı görüşlere kaydığı belli olmaktaydı, birkaç hafta katıldım sonra gelemeyeceğimi söyledim. Faruk’la da yaptığım sohbetlerde Şivancı grubun Sovyet çizgisine kaydığı belli olmaktaydı.

 

Bingöllülerin Kahvesinde Kürt öğrencilerin oturduğu hemen her masada politik tartışmalar yapılmaktaydı. Bağımsız olmamdan dolayı hemen her grubun masasına rahatça gidip oturuyor, bazı sorular da sorup tartışmaktaydım. Başka bir masada Bingöllü olup birkaç kişi ile genelde yalnız oturan Mehmet Hayri Durmuş’la da tanışmıştım. Bu arkadaşların Apocu olduğunu diğer gruptakiler söylediler. Bunlarla fazla tartışmam olamadı çünkü kendi içlerine kapanık bir halde kahvede kendi başlarına oturmaktaydılar. Kavacılarla da fazla temasım olamadı, ayrıca Çin yanlısı olmalarından dolayı da fazla ilgimi çekmemişti. İçlerinde Mustafa Aksakallı Yusuf’la samimi olduğu, görüştüklerinde konuşmalarından anlıyordum. Mustafa Aksakallı’yla birlikte Sabri Kont’la da beni Yusuf tanıştırmıştı. Mustafa Aksakallı’nın duruşu, ağır kişiliği, ciddiyeti konuşunca belli olmaktaydı.

 

Faruk bir gün bana; “Siverek Öğrenci Derneği’nin kongresi var. Derneğe üyelik ya Siverek doğumlu olmak ya da Siverek Lisesi’nde okumak şartı arandığını, gidip kongreye katılalım” deyince birlikte gittik. Dernek yönetimi Kava taraftarı olanların elindeydi ve beni Faruk’la görünce üye yapmadılar. Faruk söz alıp dernek yönetiminin antidemokratik olduğunu, kendilerinden olmayan başka kişileri üye yapmadıkları gibi üye olanları bile üyelikten attıklarını eleştirince, dernek yönetiminden biri söz alıp; Diyarbakır Öğrenci Derneği’ne kendilerinden olmayan kimseyi almayıp üyelikten atan kişilerin demokratlıktan bahsedemeyeceğini söylemiş, salondan ayrılmıştık. Kürt Sol gruplarının birbirlerine tahammülsüz oluşları dikkatimi çekti. Kavacılar beni de Şivancı sanıp üye yapmamaları onlarla temas kurmamı engelleyen bir durumdu.

 

1970’li yıllarda şehir adları ile öğrenci dernekleri Ankara ve İstanbul’da yaygındı. Bazı derneklerin denetiminde mahalli öğrenci yurtları bile vardı. Bu yurtları o şehirlerden gelen ya bir milletvekili, ya da zengin biri satın alıp öğrencilerin kalması için yardımda bulunmuşlardı. Giderek bu dernekler ve yurtlar o kişilerin denetiminden çıkıp devrimci ve Kürt yurtseverlerin denetimine girmişti. Ankara’da Diyarbakır Yurdu, Van Yurdu ve Siirt Yurdu’nun olduğunu öğrenmiştim.

 

1976 Kasım ayı sonlarında Van Muradiye depremi olmuş, korkunç bir yıkım olduğunu televizyonlardan izlemekteydim. Yardım kampanyaları da hemen her yerde başlamıştı. Ankara’da Kürt gruplarınca toplanan yardımlar Van Yurdu’na getirilmekteydi. Gazi Mahallesi’nde Çermiklilerin kahvesinde devrimci gençelerle yardım toplamayı konuştuk. Hakan Şenyuva ile konuşup onun çevre ve şahısları iyi tanımasından yardıma öncülük ederek bir grup oluşturduk. Hakan elit kesimin oturduğu Gazi Mahallesi Eti Bloklarından çuvallarca elbise, ayakkabı, battaniye topladı. Bizler de mahallede ev ev dolaşarak yardım toplamış ve neredeyse yarım kamyon eşya toplamıştık. Bu yardım girişimini Yusuf Andiç’le de konuşmuştum. Yusuf bana: Yardımları Dev-Gençlilerle aynı konvoyda Van’a göndereceklerini söylediğinden ben de Hakan’la konuşup yardımları Van Yurdu’na bırakalım dedim. Hakan’ın arkadaşlarından bazıları itiraz edip yardım çuvallarını kendi gruplarına vermek isteyince aramızda tartışma çıkmıştı. Hakan’la birlikte Van Yurdu’na gidip yardımı organize eden bir arkadaşla görüşüp yardımları Dev-Genç grubuyla ortak götüreceğimizi konuşmak istiyordu. Sanırım Yurt’da yardımları toplamaktan sorumlulardan biri Hakkarili İspat arkadaş vardı. İspat  Hakan’a; “Dev-Genç’le birlikte götürme kararını biz Mehmet Ali Yılmaz’la bizzat kendisininde bulunduğu görüşmede karar verdik” söyleyince Hakan’la tüm topladığımız eşyaları Van Yurdu’na getirip yurt salonu doldurmuştuk. Rızgarici arkadaşlar bu kadar eşya toplamamıza şaşırmışlardı. 

 

Rızgari’nin görüşleri bana daha yakın ve mantıklı gözüküyordu. Yusuf’la her buluştuğumuzda kafamdaki tüm soruları teker teker sorup tartışmaktaydık. Kafamda Rızgari’ye katılmak vardı. Özellikle Rızgari dergisinin 1. ve 2. sayılarında Kemalizm’in ırkçı ve sömürgeci yanını yazıp deşifre etmesi büyük yankı yapmıştı. İlk kez derli toplu bir Kemalizm eleştirisi, Kemalist ideolojinin Türk Solu’nu nasıl etkilediğini genişçe analiz etmişti. Ayrıca ne Çin ne de Sovyet yanlısı görüşleri savunmayıp sosyalizmi Kürt toplumunun iç dinamiklerine dayanarak savunmaları, geçmişteki ulusal hareketlere sahip çıkması, Komal Yayınevi’nin Kürt tarihi ve diğer bilimsel araştırmaları yayınlaması benim için ciddi bulduğum uğraşlardı.

 

Yusuf’a; “Rızgari niye periyodik çıkmıyor”, sorusunu da sormuş, Yusuf; “Rızgari dergisinin büyük baskılar altında olduğunu, ağır cezalara çarptırılması riskinin olduğunu, İlk yazı işleri müdürü olan Mehmet Uzun’un yeni hapisten çıktığını, onun yerine Hatice Yaşar yazı işleri müdürü olduğunu” söylemişti. Bir de Yusuf’un kararlı ve yiğit kişiliği, teorik donanımı, hemen hemen tüm Kürt gruplarıyla kurduğu sosyal ilişki, fedakârlığı ve paylaşım değerleri de beni etkilediğinden, 1976 sonunda Rızgari grubunun görüşlerini savunmaya başladığımı açıkça gösterdim.

 

Politik yaşamımda yeni bir dönem başlıyordu. Rızgari grubunu benimsememde tanıdık şahıslar olan Mehmet Uzun ve Yusuf Andiç’e güvenden ziyade, görüşlerini tartışarak, konuşak ve ikna olarak kendim seçmiştim. Kendime göre belli bir sol düşünce mantığına sahiptim. Rızgari’nin savunduğu görüşleri, benim düşünce mantığıma uygun bulmuştum. Özellikle Kürt ulusal demokratik mücadelesinin ideolojik ve teorik olarak inşasını önüne koymaları, benim için çekici gelmekteydi.

 

1976 Eylül – Aralık ayı döneminde tanışıp samimi olup şimdi hayatta olmayan; Mehmet Uzun, Yusuf Andiç, Necmettin Büyükkaya, Ekrem Karahan, İsmail Hakkı Mütevellizade, Faruk Vakıfahmetoğlu, Mehmet Akkum, Mustafa Aksakallı, Mehmet Hayri Durmuş, Zeki Adsız, Orhan Kotan, Mehmet Sıraç Bilgin, Hakan Şenyuva, Nizamettin Maskan, Derviş Akbulak, Hüseyin Akkaya, Şewder Sorgucu, Necdet Kalkan ve isimlerini hatırlayamadığım arkadaşları sevgi, saygı ve hürmetle anıyorum.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar