Türkiye’nin son dönem siyasi atmosferinde, yalnızca söylem değişmedi; zihniyetler sertleşti. Her taraftan bir anti-Kürt dalgası yükseliyor; şovenizm farklı tonlarda karşımıza çıkıyor. Sağ ve aşırı sağ partilerde bu eğilim yeni değil, eskiden beri vardı — fakat bugün daha belirgin, daha pervasız. Aynı zeminde, ulusalcı Kemalist refleksler ile radikal dinci yaklaşımlar birbirine eklemlenerek, Kürtleri görünmez kılma politikalarına eşlik ediyor.
İdeolojik Kesişim: Kemalizm, İslamcı Milliyetçilik ve Mafya-Devlet İlişkileri
Kemalist ideolojinin laik ve üniter vurgusu, Kürt kimliğinin tanınmasını zorlaştırdı; bu gerçek inkar edilemez. Aynı zamanda, dinî-milliyetçi sentezler, Türkiye’de “Türk-İslam” kimliğini merkeze koyarak farklılıkları dışlama eğilimini güçlendirdi. Bu iki ekonomik-politik-moral eksen, yıllarca ayrımcı, dışlayıcı ve baskıcı politikalarla birleşti.
Ve başka bir gerçek: devletle organize suç unsurları arasındaki ilişkiler, toplumsal huzursuzluğu derinleştirdi. Rüşvet, kayırma, kaynakların yağmalanması — bunlar sadece ekonomik sorunlar değil; aynı zamanda toplumsal meşruiyeti aşındıran, öfkeyi besleyen etkenlerdir. Kürtlere yönelik şiddet ve yok sayma siyaseti, sadece insan hakkı sorunu değildir; aynı zamanda toplumsal çürümenin ve politik meşruiyet erozyonunun da kaynağıdır.
“İyilik” Maskesi Altında Kültürel Küçümseme
Bazen görülen bir başka tavır ise tuhaf bir “Kürt seviciliği” dir: aslında sevgi değil, üstünlük duygusuyla karışık bir küçümsemedir. “Sizi seviyoruz ama aslında siz aşağısınız; biz lütfediyoruz” mesajı verilir. Bu, patronize edici, incitici bir retoriktir ve gerçek eşitlik talebine zerre katkı sunmaz. Böyle söylemler, uzlaşma değil, daha derin bir aşağılayıcı ilişki üretir.
Saha ve Sembol: Futbol, Şiddet ve Kamusal Alan
Futbol sahaları, toplumun mikrokozmosudur; burada gerçekleşen saldırılar sadece bireysel olaylar değildir. Bir futbolcunun dövülmesi, bir etnik grubun küçük düşürülmesi, kamusal alanda normalleşen düşmanlığın somutlaşmasıdır. Ayrıca, tarihsel kırılmalara ve işbirlikçi miraslara yapılan göndermeler; toplumsal belleğin nasıl manipüle edildiğini gösterir. Şiddet, sembolik ve fiziksel alanlarda birleştiğinde, toplumsal ayrışma kalıcı hale gelir.
Devlet Söylemleri, Güvenlikçi Dil ve Dış Politik Yansımalar
Güncel söylemler içinde, bazı devlet aktörlerinin sert açıklamaları ve askeri üslupları, bölgesel gerilimleri tırmandırıyor. Rojava’ya yönelik tehditvari dil, yalnızca dış politik bir tercih değil; içerdeki milliyetçi duyguları besleyen bir simgedir. Bu dilin, toplumda kutuplaşmayı artırdığı ve meşru siyasi talepleri kriminalize ettiği açıktır.
Sonuç: Çözümün Anahtarı — Eşitlik, Hesap Verilebilirlik, Demokrasi
Çözüm basit değil ama açık:
• Eşit vatandaşlık ilkesi gerçek anlamda uygulamaya konmalı.
• Devlet uygulamalarında şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlanmalı; mafya-devlet ilişkilerine karşı etkin hukuk mekanizmaları kurulmalı.
• Kamusal alanda ve sporda şiddeti besleyen kültürle etkin mücadele edilmeli; eğitim ve toplumsal diyalog desteklenmeli.
Unutmayalım: her tez, anti-tezini besler. Bugün uygulanan dışlayıcı politikalar, yarın ayrılma, kopma veya radikal alternatiflerin güçlenmesi riskini büyütür. İstikrarlı, demokratik ve kapsayıcı bir geleceği inşa etmek isteyenler için tek yol — ayrımcılığı bitirmek, adaleti sağlamak, özgürlükleri genişletmektir. Aksi halde, hem içeride hem dışarıda daha kaotik ve kırılgan bir ülke ile karşı karşıya kalırsınız.