Yaşamımda iz bırakan anılar-1

Kamil Sümbül

ERİVAN RADYOSU VE 1960’LI YILLARDA ÇERMİK

Sanırım bir ay önce internet sitelerinde Erivan Radyosu’nun Kürdçe müzik arşivinin dijital ortama aktarıldığını okumuştum. Ayrıca Çarpel Medya’da Erivan Radyosu dengbêjlerinden olan ASLİKA QADİR ile yapılan röportajı okuyunca hafızam beni gerilere götürdü. Her insan gibi benim de yaşamımda iz bırakan anılarım olmuştur ve bunlardan biri 1960’lı yıllarda evimizde dinlenen Erivan Radyosu’nun her akşam bir saatlik yayınıdır.

Çermik Diyarbekir’in 90 km batısında olan bir ilçe. Dağlar arasında ve yemyeşil bir vadinin yanında kurulmuş, suyu bol, tarih olarak ta 6000-7000 yıllık bir eski yerleşim yeridir. 1960’lı yıllarda iki ilkokul ve bir ortaokul binası dışında evler kerpiçten yapılı, damlar ise toprakla kaplıydı. Gerek hayvancılık, gerek tahıl, gerekse sebze ve meyvenin bolca yetişmesinden dolayı kendine yeterli bir ekonomisi vardı. Yaz ayları ise ilçenin 3 km dışında bulunan Hamambaşı’ndaki Kaplıca’ya çevre il ve ilçelerden gelenlerle ekonomisi daha da canlanırdı.

Yılın 7-8 ayında bağı, bahçesi ve hayvanları olanların devamlı uğraşları olurdu. Kış aylarında ise kahveler Çermikli erkeklerin tek sosyal ilişkilerinin, toplanıp her türlü sohbetlerin yapıldığı yerdi. Kahveye gidemeyenler ise evlerinde oturur, ya da yakın komşuya önceden haber vermeye gerek duymadan misafirliğe giderlerdi. 1960’lı yıllarda evlerin çoğunda elektrik de yoktu, evler gaz lambası ile aydınlatılıyordu. İlk kez Fırat’ın bir kolu olan Sinek çayı üzerinde 1950’lerin başında yapılan barajla Çermik elektriğe kavuşmuştu. Barajı yapanın ise film yıldızı Mimar/Mühendis olan Orhan Günşiray olduğu anlatılırdı.

Mahallemizde sadece iki evde gramafon bulunurdu. Evimize yakın olan komşu Kaporahim akşamları gramafonu yüksek sesle çalar tüm mahalle dinlerdi. Diğeri ise 1915’te Çermikli Ermeniler Düden’e atılırken küçük yaşta kurtarılıp evlatlık edinilen Salah Hemid’in evinde vardı. Salah Hemid Salaxane’de (Mezbaha) günlük kasaplara gidecek koyun ve keçileri keser, derilerini yüzüp iç organlarını ve sakatatlarını ayırıp etleri beygiri ile taşıyan Şaverdi Musto’ya teslim ederdi. Şaverdi Musto da beygirin iki yanında asılı ve çelik kaplamalı uzun sandıktaki çengellere asıp kasaplara dağıtırdı. Salah Hemid yaz ayları akşamında evinin damında serili yatağında oturur, rakısını içerken gramafonuna son sesi verirdi. O dönem en popüler mahalli sanatçılar, Seyfettin Sucu, Sami Kasap gibi sanatçılardı. Çermik’in bazı muhafazakâr yaşlıları Camiye hiç gitmeyen Salah Hemid’e; bir tek bu DÖNME’nin alnı secdeye değmedi, diye yorum yaparlardı. Salah Hemid sakin, fazla konuşmayan, çok güzel bir şalvarı, belinde kalın bir kuşağı vardı. Evinden Salaxane’ye giderken, kuşağının arasında iki uzun ve keskin bıçak sokuluydu.

O dönem evlerde ve çarşıdaki dükkânlarda çok az sayıda pilli radyolar vardı. Radyolar açıldığında insanların başına toplanıp birlikte dinlemeleri normaldi. Özellikle Çermikli ses sanatçısı Ramazan Şenses radyoda çıktığında genelde Çermik yöresinin parçalarını, özellikle: Şeftaliyi Şitil Eyledim uzun havasını söylediğinde dinleyenler, elleri ve kafalarıyla müziğin ritmine kendini kaptırıp radyoyu son sesine kadar açarlardı.

Belediye ve Hükümet binasının olduğu bölüm Çermik çarşısının en canlı yeriydi. Burada bulunan üç kahveden ikisine resmi dairelerde çalışan memurlar ve öğretmenlerle Çermik’in ileri gelenleri, eşraf kesimi giderdi. Çukur ve Kala Mahallesi’nde bulunan çarşıdaki kahvelere ise genelde yoksul kesim, çalışanlar ve köyden gelip Çermik’e yerleşenler gider fakat bu kahveler fazla iyi çalışmazdı. O dönem gazeteler gelmez, kütüphane de olmayınca tek okunan kitapçıklar Hz. Ali cenkleri, eski âşıkların destansı hikâyeleri bir de acıklı olayları destan şeklinde anlatan dört sayfalı yayınları Kaporahim belediye binasının karşısında bulunan tenekeden yapılı kulübesinde satardı. Bazı aileler uzun kış gecelerinde özellikle Hz. Ali cenklerini okuma yazması olan birine okuturlardı. Benim Veyis dayım da Hz. Ali cenklerinin hayranıydı. Beni sık sık çağırır okumamı istediğinde zevkle koşarak giderdim. Aşağı kahve sahipleri de müşteri çekmek için Çermik’in önemli renkli kişilerinden biri olan, değme tiyatro oyuncularına taş çıkaran, siması ise aynı artist Fikret Hakan’ın bir kopyası olan Xanê Yeşo’ya; içeceğin çaylar bizden, gel kahvede Hz. Ali cenklerini oku, teklifinde bulunurlardı. Xanê Yeşo da kabul edip kış ayları sobanın başına toplanan kahve müşterilerine Hz. Ali cenk kitapçığını okurken kendinden geçerdi. Eğer Hz. Ali bir kâfirin kafasına kılıcını indireceği zaman elini kuşağına atıp oturduğu kürsüden bir metre havaya sıçrayarak heyecanla sesini yükselterek, kâfirin boynuna sanki kendi kılıcını vurmuş gibi yaptığında tüm kahve onu zevkle dinlerdi. Eğer Hz. Ali yaralanırsa gözlerinden yaşlar akıp ağlayarak; Ax vax mübarek! diye elini göğsüne vurarak okurdu.

Evimize pilli radyo sanırım 1964’te girmişti. Gündüzleri şarkı ve diğer programları ve özellikle futbol maçlarını dinlerdim. Akşamları ise babam radyoyu yanına alıp Erivan radyosunun her akşam bir saatlik yayınını dinlerdi. Evimizde Kürtçenin iki lehçesi olan Dimilî ve Kurmancî’yi sadece babam bilirdi. Annem bilmez, evde konuştuğumuz dil Türkçe idi. Çermik’te asimilasyon ve Türkleşme yerliler arasında çok yaygındı. Özellikle kadınların çoğu Kürdçe bilmez evde hâkim dil Türkçe olunca öğrenemiyorduk. Erkeklerin çoğu, özellikle esnaflar ticari durumdan, pazara gelen köylü kesimle ticaret yapmak için Kürdçeyi çoğu bilip konuşurdu fakat eve geldiklerinde dil Türkçe olurdu.

Mahallemizde radyosu olan bazı tanıdıklar da akşam saatlerinde Erivan radyosunu sesini fazla açmadan dinlediklerine tanık olmuştum. Babam Erivan Radyosu saatlerinde bizleri susturup Kürdçe klamları (uzun hava) zevkle dinlerdi. Kürd müziği benim de kulağıma hoş gelir özellikle bilur (kaval) sesini duyunca zevkle dinlerdim. Erivan radyosunda değişik sanatçılar çıkar, bazen de konuşmaları dinleyen babam; aynı bizim Kürdçemiz, hepsini anlıyorum, derdi. Arada bir de Bağdat Radyosu’nun Kürdçe yayınlarını da dinler, bazı konuşma ve klamlar Sorani lehçesinde olduğundan anlamadığında; bu kara Kürdçedir fazla anlamıyorum, derdi. Bağdat Radyosu’nda çıkan Kurmancî parçaları zevkle dinler bazen eşlik ederdi. Kulağımda ta o dönemlerden kalan Tahsin Taha’nın söylediği: Bi here destar bi here parçasını hafızama kaydetmiştim. 1990’lı yıllarda Stockholm’e gelen Tahsin Taha’yı canlı dinlediğimde, özellikle hafızama yerleşmiş olan bu parçayı ondan dinleyince hafızam beni 1960’lı yıllara götürmüş, o çocukken zevkle dinlediğim parça ve aynı sesi şimdi canlı dinliyordum.

Erivan radyosunda çalınan klamlardan anlamamama rağmen etkilenir, zevkle dinlerdim. Bu uzun hava klamlarından Lê lê Berivanê parçası çalındığında can kulağı ile dinlerdim. Bende Erivan Radyosu’ndan edindiğim bilur sevgisini artırıp bir hobi haline gelmesini sağlayan ise 1970’lerin başında Ergani Tren istasyonunda tren beklerken Kör Hafız’ın çaldığı biluru zevkle dinler, bana Erivan radyosunda dinlediğim biluru hatırlatırdı. İlçem Çermik Güney Kürdistan sınırından biraz uzakta olduğundan, orada Mela Mustafa Berzani önderliğinde verilen Kürd Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın sesi sınıra yakın bölgelerdeki gibi duyulmuyordu. Sadece kan davasından dolayı teslim olmayıp dağa çıkan Çermikli mahkûm bir köylü, jandarmalarla defalarca çarpışıp yakalanmadan yürüyerek Güney Kürdistan’a kadar gidip orda peşmergelere katıldığını, Irak devletine karşı savaştığını, 1974 affını duyunca geri dönüp Çermik’te Barzani ve peşmergeleri öve öve anlattığını duymuştuk. Kürdlükle ilgili duygular Erivan radyosunu dinlerken etkisini gösteriyordu. Elbette ki asimilasyonun az olduğu veya hiç olmadığı yerlerde Erivan radyosu Dersim direnişinden sonra olan sessizliğe karşı bir küçük çığlık gibiydi ve ulusal duyguların gelişmesine katkı sağlamaktaydı.

Çermik yerli esnafı kendilerini Türk görüp köyden gelenleri Kürd gördüğünden Kürdlere karşı çok sert davranıp hor görürler, pazara getirdiği mallarını ucuza alıp bazen de hakaret edip döverlerdi. Yer yer köyden Çermik’e yerleşen köylüler de gittikçe artıyordu. Mahallemizin kenar kısımlarına yerleşen her bir köylü ailesi geldiğinde, duvar dipleri veya dut ağaçlarının altında oturup sohbet eden mahallemizin kadınları: KÜRD KÜVE doluyor, diye sitem ederlerdi. Anam mahallenin terzisiydi ve evde kolu elle çevrilen bir Singer dikiş makinası vardı. Köyden gelen aileler Türkçe bilmediklerinden mahalleliyle ilişki kuramazlardı. Arada bir evimize kumaşla gelen köylü kadını, evin eşiğinde oturup çocuklarını gösterip onlara kız çocuğuysa zubun, erkekse köynek dikmesini isterlerdi. Anam onlardan; fakir ve zavallıdırlar, diye hiç para almazdı. Köyden gelenler ise   ya canlı bir tavuk veya horoz, ya 10-15 adet yumurta ya da büyük bir sıtıl yoğurt getirirlerdi.

Liseyi bitirmiş, 1973 başlarında Konya Seydişehir’e büyük ağabeyimin yanına gitmiştim. Aynı zamanda sol görüşleri benimsemiştim. Her ne kadar Erivan radyosunu dinlemesem de bilur sesi ve Lê Lê Berivanê klamı hep aklımdaydı. 1974 yılı başlarında Seydişehir Alüminyum Tesisleri’nde Kimya Laborantı olarak işe başladığımda, Siirt Kurtalanlı Menaf Ceylan’la samimi olmuştum. Menaf’ın transistörlü küçük bir radyosu vardı ve bir gün Erivan Radyosu’nu dinlediğinde sesini açmasını söylemiştim. Artık akşam saatlerinde görüştüğümüzde Erivan’ı cızırtılı da olsa dinliyor, bilur sesini ve Lê Lê Berivanê klamını Menaf’ın radyosundan dinlerdim.

 

 

1975 yılı sonunda sendikal mücadele hızlanmış, hükümet olan 1. MC Hükümeti Konya gibi muhafazakâr bir yerde sol ve sınıf sendikacılığının gelişmesini önlemeye çalışıp, yetkiyi 7000 üyeye karşın 300 üyesi olan faşist Türk Metal Sendikası’na verince olaylar başlamıştı. Kısa bir süre sonra da bir grup komando askerleri getirtilip fabrikanın giriş çıkışlarını tutmuşlardı. Birkaç hafta sonra komando birliği gidince üç asker sivil olarak işçi bloklarında kalmaya başlayıp fabrikada işe başlamış gözüküyorlardı. Komando erlerinden biri benim kaldığım bloktaki odaya verilmişti. Hoşbeş sohbetten sonra Ağrı’lı olduğunu söyleyince ona; Erivan radyosu sizin oradan iyi dinleniyor değil mi soruma; tabi, çocukluktan beri dinleriz, deyince ona; Lê Lê Berivanê’yi biliyor musun, der demez elini kulağına atıp söylemeye başladı. Kaldığı bir hafta boyunca bana her gün Berivanê’yi söylerdi. Diğer iki askerle birlikte deşifre olduklarından bir hafta sonra kayboldular.

1976 yılında taşındığım Ankara’da Mühendislikte okurken yine fırsat bulduğumda Erivan radyosunu dinler, Lê lê Berivanê klamını bilen bazı arkadaşlara da söyletir zevkle dinlerdim. 1979’da tutuklanıp önce Mamak sonra Diyarbekir askeri cezaevine getirildiğimde, 12 Eylül darbe öncesi koğuşlarda küçük transistorlu radyo vardı. Yine akşam saatlerinde Erivanı açar arkadaşlarla dinlerdik. 12 Eylül darbesi olunca radyolar askerler tarafından yasaklanıp el konulmuştu.

Diyarbekir 5 Nolu cezaevi’nin en kötü günlerinde bile koğuşta Lê Lê Berivanê’yi bilenlere sessizce söyletirdim. Nedense 1964 sonrası hep dinlediğim bilur ve Lê Lê Berivanê klamı ruhumu, gönlümü doldurmuş ve kendime söz vermiştim; eğer birini seversem ona armağan edeceğim, diye. İşkenceli cezaevi akşamlarında canım her zaman bir bilur sesi ve Erivan Radyosundan bu parçayı dinlemek ister ve hayal kurardım. 1984 sonu tahliye olduğumda kaldığım koğuştan dış kapıya kadar üzerime kapanan demir kapıları saymış tam 9 adet demir kapısı arkasında yatmıştım. Berivanê parçasını armağan edeceğim en iyi yer yüreğimin dokuz demir kapı arkasındaki yerdi. Bende bir tutku haline dönüşen bilur ve Berivanê klamını her dinlediğimde dokuz demir kapı arkasından uyanıp, beni hayal dünyama götürmekteydi. Artık yaşamımın sonu gelince onu da beraberimde götürecektim.

İsveç’e geldikten sonra da bilur ve Erivan radyosu özlemim bitmediği gibi Erivan Radyosu hakkında bilmediklerimi de öğrenmiş oldum. Geçen yıl yaşamını yitiren bilurvan Egidê Cîmo haberini okuyup dinleyince çocukluğumdan beri hayranı olduğum, benim için bir tutku olan biluru kimin çaldığını böylece öğrenmiş oldum. Egidê Cîmo’nun çaldığı bilur eşliğinde Lê Lê Berivanê’yi söyleyenin de Efoyê Esed olduğunu öğrenmiş oldum. Önceleri Erivan Radyosu sanatçılarından sadece Aram Tigran’ın adını bilirdim. Lavikê Metinê parçası Berivanê’den sonra en fazla dinlediğim klamdı. Onu da söyleyenin Garabetê Haco olduğunu daha önce öğrenmiştim.. Benim için en sürprizi ise; bir yıl İsveç Kürd Yazarları Derneği’nde Yönetim Kurulu’nda birlikte olduğum Timurê Xelîl’in babası Xelîlê Çaçan Muradov’un ilk Erivan Radyosu’nu kurup yöneticilik yaptığını, annesi Ezniva Reşid’in 27 yıl radyoda spikerlik yaptığını öğrenmem oldu. Timurê Xelîl’in verdiği bilgi ile Erivan Radyosu’nun tüm tarihini öğrenmiş oldum. Radyo 1955’te test olarak yayına başladığını, Kürdçe radyo kurma kararını Ermenistan Sovyet Hükümetinin vermeyip direk Moskova’dan Sovyet Komünist Partisi tarafından kurulma kararı alınıp tüm Kürdistan parçalarından duyulacak şeklinde yayın frekanslarını yükselttiklerini. Kurucu kadrolarının ise çoğu Erivanlı Kürdlerinin olduğunu öğrenmiş oldum. 1991’de Sovyetler dağılınca Erivan Radyosu’nun yayınının da sona erdiğini öğrendim.

1960’lı yıllarda Güney Kürdistan’da Mela Mustafa Barzani önderliğinde verilen Kürd Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın Küzey Kürdistan’a etkisinin yanı sıra, Erivan Radyosu’nun Kürdçe yayınları, özellikle Kuzey Kürdistan’da Dersim direnişi kırıldıktan sonra büyük bir korku ve sessizliğin kapladığı dönemde Kürd ulusal bilincinin diri tutulmasında bir kıvılcım olmuştur. Kuzey Kürdistan’daki Ulusal Mücadele tarihi yazıldığında, Erivan Kürdçe Radyosu hak ettiği yere umarım oturtulur.

 

Kamil Sümbül

2020 09 04