Kürt halkı, yüzyıllardır özgürlük arıyor.
Ama bu arayış, aynı zamanda yanlış tercihlerle, basiretsiz liderlerle, parçalanmış yapılarla ve derin hayal kırıklıklarıyla dolu bir tarih demektir.
Dini duyguların kolayca istismarı, eğitimsizliğin dar bakışı, feodal çıkarların karanlık gölgesi… Bunlar, Kürtlerin yolunu defalarca kesti. Her defasında umut kırıldı, gelecek karardı.
Bugün hala tartışılan Abdullah Öcalan örneği, bu zincirin en belirgin halkasıdır. O, bir halkın öncüsü değil; Türk devletinin çıkarlarını kollayan, Kürtleri silahsızlandırarak savunmasız bırakan bir sömürge valisidir. Onun adına atılan her adım, özgürlüğe değil, teslimiyete açılan bir kapıdır.
Kayıpların Haritası
Mahabad, umutla doğdu; on bir ay sonra ihanet ve yalnızlıkla boğuldu. Çünkü birlik yoktu, destek yoktu, güven yoktu.
1975’te Cezayir’de bir el sıkışması, bir kalem darbesi, Barzani hareketinin bütün hayallerini bir gecede toprağa gömdü.
1988’de Halepçe’de gökyüzü sarıya boyandı.
Çocuklar avluda yere serildi, annelerin yavruları kucaklarda taş kesildi, anneleri, babalar son nefeslerini gözleri açık verdiler. Bir şehrin üzerine çöken gaz bulutu, tarihin en ağır soykırımını bıraktı tarihin sayfalarına.
Enfal’de köyler haritadan silindi. 180 binden fazla insan, yalnızca “Kürt” oldukları için toprağın altına itildi. O toprak hala fısıldıyor:
“Ben onların mezarıyım.”
1991’de dağlar bir kez daha yetimlerin sığınağı oldu. Milyonlar, çıplak ayakla, anneler kucağında bebekle, sırtında yükle sınır yollarına düştüler. Kar fırtınaların içinde donan çocuklar… Açlıktan taş kemiren yaşlılar… Sessiz çığlıklar, dağların doruklarında yankılandı.
Ve dünya, bu kez kulaklarını kapatamadı. İlk kez, Kürtler için bir güvenli bölge kuruldu.
2003’te Irak Anayasası yazıldığında, bütün bu acıların bedeli, ilk kez bir statüye dönüştü: Federal Kürdistan. Güney’in bugünkü kazanımı, o mezarların, o çığlıkların, o direnişin meyvesidir.
Statünün Bedeli ve Anlamı
Güney Kürdistan’ın statüsü, sadece Güney halkının değil; bütün Kürtlerin ortak mirasıdır.
Çünkü o statü, yüz yıllık direnişin somut kanıtıdır.
Rojava’daki özerklik, Güney’le birleşirse gerçek bir meşruiyet kazanacaktır. Türkiye ve İran Kürtleri, bütün baskılara rağmen bu statüye sahip çıkarsa, Kürt birliğinin ilk taşı toprağa konmuş olacaktır.
Bu, yalnızca bir siyaset değil; tarihin, duygunun, ulusun zorunluluğudur.
Sahte Liderler, Gerçek Bedeller
Ama yolun önünde bir engel var: Lider görünümlü valiler.
Öcalan ve benzerleri, Kürt gençliğini ateşe attı, halkın enerjisini heba etti, iradeyi düşmana rehin bıraktı.
Gerçek liderlik; özgürlüğe yürüyen, bedel ödeyen, birliği inşa eden liderliktir.
Kürtlerin geleceği, bu ayrımı yapabilmekten geçiyor.
Yol Ayrımı
Bugün Kürtler bir yol ayrımında.
Ya Güney’in kazanımlarını sahiplenip bütün parçalarda dayanışmayı büyütecekler,
ya da aynı hataları tekrar edip kayıplar zincirine yeni halkalar ekleyecekler.
Ne Ankara’dan, ne Tahran’dan, ne Bağdat’tan, ne Batıdan özgürlük gelmeyecek.
Tarih, Kürtlere defalarca kaybetmeyi öğretti.
Artık tek yol, kazanmayı öğrenmektir.
Ve bu da yalnızca birlikle mümkündür.
Güney Kürdistan’ın federal yapısı, bu birliğin ilk kapısıdır.
O kapı açıldığında, Kürt halkı ilk kez kendi tarihine kazanan olarak yazılacaktır.
Ama eğer yine parçalı kalınır, yine sahte liderlerin peşine düşülürse, kader değişmeyecek:
Yine kayıp, yine hayal kırıklığı, yine yıkım…
Seçim Kürt halkınındır:
Ya birlik ya kayboluş.
Mahmut Uzun