Üç Fidan, üç Dinamit, bugün 6 Mayıs

Huseyin Şahin

Değerli Okurlar,

Bu denemeyi geçen yıl 6 Mayısta yaptım ve sizlerle de paylaşmak istedim. Birçok zaman politik makaleler yazdım, bu denemeyle farklı bir yazıyı, yaşanmış bir anıyı kaleme almaya çalışacağım.

6 Mayısta Londra'da Hüseyin, Deniz ve Yusufların anma etkinliğine katılacağım. Lise yıllarında korsan anma etkinliklerini saymazsak, gecikmeli de olsa ilk defa böylesi bir anma etkinliğine iştirak edip kısa bir konuşma da yapacağım. Önce Yengem Gülazer ardından 5 sene evvel Abim Ali'yi  kaybettik. İkisi de Hüseyin İnan'ın yoldaşlarıydılar. Yengem, Hüseyin İnan'lara maddi, manevi anlamda destek sunan kararlı ve yılmaz bir neferdi. Abim Ali ise Hüseyin, Deniz ve Yusuf'ların çaktıkları kıvılcıma imkanları ölçüsünde örgütlenme alanında destek sunandı. Bunun için Ankara’daki evimiz  bir örgüt yuvasıydı. Hüseyin İnan'ın kaleme aldığı ''Türkiye Devriminin Yolu'' adlı kitapçık örgütün programıydı. Yani THKO'nun teorik olarak kaleme aldığı Tapuydu. Hüseyin'ler idam edildikten sonra dağılan örgüt, Türkiye Devrimin Yolu adı altında ayakta durmaya çalışıyordu. Liderleri ise bizim daimi misafirimiz olan Cumali isminde Elbistan'lı bir Kürd militandı. Uzun boylu, kamburu çıkmış ve Yavuz Sultan Süleyman burunlu biriydi. Sürekli okuyup, araştıran, kimi zaman ise değişik kişilerle gizli örgüt toplantı ve görüşmeleri yapardı. 1980 12 Eylül Cuntasından sonra Elbistan'da bir mağarada kıstırılarak, infaz edilmişti. Ondan sonra da örgüt iyice eriyerek, süreç içerisinde yok oldu....

 

Şimdi gelelim denememe değerli okurlar.

 

Dile kolay, yarım asır geçmiş, tam koskoca 50 yıl. 

Sarız, yıl 1969.

Benim adım da Hüseyin,

İnan, seni çok sevdim.

Yaz tatilinde Ankara’dan Sarız’a ailenin yanına gelmiştin.

ODTÜ' de okuyordun, kariyerin doruklarında.

Belki bir mühendis ya da bilim adamı olacaktın.

Post, Para, Pulda  gözün yoktu..

Sen bir kavga adamı, bir umut ışığıydın,

sevdalanmıştın aydınlık ve güzel yarınlara,

Çocuklar şeker yiyip, güle, oynaya koşuştursunlar diye..

Yıl 1969,

ben sekiz, sen de yirmi ikisinde çiçeği burnunda bir delikanlı.

Yoldaşın Ali abim, kardeşlerin Kamil ve İrfan’la birlikte

bizleri, elinde dinamitle ırmakta balık tutmaya götürdün.

O yıllar ırmakta su ve balık boldu.

Dinamit lokumuna fitil takıp, kibrit tutuşturup,

bıraktın ırmağın derinliklerine.

Sonra korkunç bir patlamayla, dağıttın silik, bulanık sessizliği.

Önce serçe, kırlangıç ve kelebekler can havliyle havalanıp,

saldılar şaşkınca bedenlerini bir, bir göğün mavisine...

Kuşlar göğün derinliklerinde uçuşurlarken,

Irmağın mavi sularında çırpınan,

yarı baygın parçalanmış bedenleriyle yüzlerce Alabalık...

Sonra güzel Abim, önce sen yarı çıplak bedeninle suya girerek,

bir inançla fırlattın balıkları avuçla kıyıya tek, tek...

Bizler de küçük ve cılız bedenlerimizle sana eşlik ettik.

Gürdü, sertti Sarız ırmağı, tıpkı Hurman suyu gibi.

Tutunabilmek zor, sürüklenmemek elden değildi hırçın ve de azgın ımakta.

Bizler cılız ve sıska bedenlerimizle, akıntıya meydan okurken,

balıklar can havlindeydiler, sarhoş ve yarı baygın bedenleriyle, bizi sollarlerken.

Hafızamın derinliklerine salıyorum kendimi, boş ve nafile.

İnan şu an bile hatırlamıyorum be güzel Abim,, 

ne kadar ırmak suyu içip, kaç balık yakaladığımı..

Sonuçta kıyıda yüzlerce Alabalık sere, serpe yatıyordu,

kimisi can derdinde, son çırpınışlarıyla hayata veda ederken...

Bölüştürdün eşitçe, hep bana, bir sana demeden.

Sonra tırmıklı söğüt dallarına takıp,

kimisini çarşıda sattık, kimisini de evde afiyetle yedik..

Nereden bilirdim be adaşım,

o gün bize kıyak çektiğini ve de çaktırmadan bize veda ettiğini.

Güzel Abim,

Sen bana, bize 1969' da ağız tadında unutamayacağım (unutamayacağımız) bir gün yaşattın.

Kah akıntıya karşı direnmeyi, kah suya, kurda, kuşa kolayca yem olmamayı..

Büyük bir Kavga için artık fitili güzel ve aydınlık günler için tutuşturmuştun..

Kıvılcım oldun, oldunuz Deniz ve Yusuflarla,

Milyon, Milyon.

Nurhak, Nemrut, Sipan, Zagros, Ağrı, Cudi,  Toros, Cilo ve Binboğalarda..

Yani

Üç fidan,

üç Özgecan,

üç Volkan,

üç Filinta

ve de elde Kibrit

üç Dinamit...

İnan,

seni, sizi çok sevdim, tıpkı sevdan ve sevdamız gibi..

Dilden, dile dolaşan bir destan

Binboğa dağlarının yalın ve anlamlı türküsü..

Cellatların bile utanır, boynu bükük hatta göz yaşlarını içlerine akıtarak..

Çok şükür be Abim,

aynı suları içmiş, aynı ırmaklarda yüzmüşüz.

Bozhüyük köyünün çorak toprakları

seninle bereketlenip, Kurdistan,  Harran, Çukurova, Ak ve Karadeniz’den

tohumlaşıp, harmanlaştılar..

Yüzbinler soy isminle, isminizle,

seni, sizi sahiplenip, kavgan ve yoluna sevdalandılar..

Bugün, yani 6 Mayısta,  şimdi burada

yine ben, seninle 1969'u yaşadım.

Sağol İnan Abim,

ben seni çok ama çok sevdim,

erişilmez Binboğalar kadar, yüce ve bir o kadar da patlamaya hazır bir Volkan gibi...

İnan benim Abim, Bayrak misali,

kavgan, kavgamız önünde

bir daha saygıyla eğiliyorum, eğiliyoruz ...

 

NOT: 1 Mayıs 2019'da RupelaNu.Og'da yayımlanmıştır

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi