Türkiye’nin boş bakışları arasında Afrin kırımı

Bugün Afrin işgâlinin başlangıcının ikinci yıl dönümü. Suriye iç savaşının başlangıcı 2011’den bu yana Türkiye tarafına hiçbir zararı dokunmamış insanların yaşadığı bu bölge resmen Türkiye’nin saldırısına uğradı.

 

Cengiz Aktar

Haber karartması altındaki ilçeden sızabilen haberler utanç verici. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin sürekli derlediği bilgilere göre Türkiye’nin kontrolündeki Afrin muazzam bir organize suç bölgesi hâline gelmiş.

Oldum olası Kürdlerin yaşadığı bölgenin Kürd nüfusu işgâl öncesinde yüzde 92 iken bugün yüzde 18. Gasp, talan, rehin, fidye, şantaj, ırza tecavüz, fuhuş, dayak, cinayet, çevresel yıkım gündelik hayatın parçası hâline gelmiş durumda. Etnik temizlik, nüfus mühendisliği ve kültürel soykırım hep bir arada son sürat ilerliyor. Bu rezilliklerin bir çetelesi bugün Rojava Enformasyon Merkezi tarafından yayımlandı

Aynı minvalde, Floransa Avrupa Üniversitesinden Suriyeli Arab araştırmacı Khayrallah al-Hilu’nun geçen Temmuz’da yayımlanan “Afrin Under Turkish Control: Political, Economic and Social Transformations”, “Türk kontrolü altında Afrin: Politik, ekonomik ve sosyal dönüşümler”  başlıklı çalışmasındaki bilgilerden bir seçki yapalım. Dört ana bölüm şöyle: “Yeni bir askerî sistem ve güvenlik sistemi kurmak”, “Yeni yerel yönetim yapıları ve yeni bir yerel siyasî elit yaratmak”, “Demografik dönüşüm”, “Ekonomik sistemin dönüşümü”.  

Araştırmacı yukarıda sıraladığım kanunsuz işleri “kontrollü kaos” olarak nitelendiriyor. Yani, normal bir ülkede külliyen suç sayılan bütün bu eylemler Türkiye’nin “barış pınarı” sayesinde meşrulaşıp Afrin’in yeni normali olmuş. 

Türkiye’nin var olan askerî ve güvenlik sistemlerini yıkarak yerlerine kurmak istediği yapılara bakalım. “Suriye Görev Gücü” Türkiye’nin Afrin’deki 12 birimden oluşan ana güvenlik gücünü oluşturuyor ve yerelde “Türk komandoları” olarak biliniyor. Ancak bu askerler Ankara, Antakya, Antep, Kilis ve Adana’daki güvenlik birimlerine bağlı.

Bunlara ilâveten “Suriye komandoları” olarak bilinen, MİT’e bağlı olan ve yerli halktan oluşan Suriye Özel Kuvvetler Birimi mevcut. Tüm bu komandoların temel görevi Kürdleri takip ve taciz etmek. Komando birimlerine ilâveten bölgede sayısı 15.000 olduğu farzedilen Millî Suriye Ordusu mensubu cihatçı bulunuyor. Türkiye, işgâlin gerçekleştiği 23 Mart 2018’i takip eden iki hafta boyunca bu çapulculara Afrin’i talan etme hakkı tanıyor. Bu askerî varlığın yanında Türkiye’de eğitilen ve sayısı tam belli olmayan bir polis gücü var. 

Araştırmacı Afrin’de, Türkiye’nin işgâli altındaki diğer Suriye bölgelerinden farklı olarak, asker ve güvenlikçi birimler neredeyse tamamen Afrin dışından gelen insanlarla oluşturulduğu için bunları gütmenin ve kontrol altında tutmanın daha kolay olduğunu belirtiyor. Diğer bölgelerde yerel aidiyet bu total kontrolü engeller mahiyette. 

Yeni yerel yönetim yapıları ve yeni bir yerel siyasî elit yaratma işine gelince Afrin doğrudan doğruya Antakya (Hatay) vilâyetine bağlı ve vilâyetin Türk memurları işgâl sonrasında kurulan yerel konseylerin esas patronları. Yerel konseyler her ne kadar Suriye Geçici Hükümeti’ne bağlı olsalar da Ankara, Rusya’nın talimatı uyarınca bu hükümetin Afrin’de temsil edilmesini engellemiş.

Yerel konseylerde tamamen Türkiye’nin temsilcilerinden emir ve talimat alan ve daha önce hiç adları işitilmemiş birkaç yerel şahsiyet de mevcut. Ama Afrin’in yönetiminde ezici çoğunluk Afrin dışından getirilen sivil ve askerlerde. 

İşgâl ve talandan ötürü ekonomik olarak kolu kanadı kırılmış olan bölge Türkiye’den akıtılan kaynaklarla ayakta tutuluyor. AFAD, İHH, Türk Kızılayı, Hayat ve Kıtalararası Doktorlar Derneği yardım sisteminin ana unsurları. Bunların yanında Müslüman Kardeşler’e doğrudan bağlı Al-Amin gibi birkaç Suriyeli STK’yi saymak gerek. Daha ziyade sağlık ve eğitimde faal olan bu STK’ler Antakya merkezli sağlık ve eğitim sisteminin elemanları. 

İdarî anlamda Ankara, Türkçeleştirilmiş eğitim müfredatı, elektrik şebekesi, PTT, Ziraat Bankası ve akla gelebilecek bilumum hizmeti diğer işgâl bölgelerinde olduğu gibi sağlıyor.

Demografik mühendislik konusunda hatırda tutulması gereken ise, Ankara’nın, bölgenin “Kürd işgâline uğramış olduğu” yalanının aksine Afrin’in çok uzun zamandır Kürd toprağı olduğu. 

Afrin’in diğer adı çok eski zamandan beri “Kürd Dağı”.

Bölgede beş büyük Kürd aşirete ilâveten Suriye’nin Ezidî nüfusunun çoğunluğu, Kürd Alevîler, Ermeni ve Süryaniler yaşardı.  Arab azınlık ise Bubana ve Humayrat aşiretlerinden oluşuyor. Vakt-i zamanında bu verimli bölgeye gelen ve hayvancılıkla geçinen bu göçebe aşiretler iki dilli ve Kürdlerle gayet uyumlular.   

Enva-i çeşit yordamla Kürdleri ve diğer unsurları bölgeden silen işgâl idaresi, yerlerine Doğu Guta’dan ve cihatçıların kontrolünden çıkan diğer bölgelerden kaçanların aileleri ile Afrin’de hiç yaşamamış Türkmenleri yerleştiriyor. Geçen Mayıs itibariyle bunların sayısı 88.000.

Bugün Afrin’den 300.000 kişinin kaçmak zorunda kaldığı ve çoğu yaşlı olmak üzere sadece 150.000 Kürd’ün kaldığı hesap ediliyor. Dışarıdan getirtilen bu Suriyelilere Mayıs 2019’a kadar yerel konseylerce verilen ve üstünde geldikleri yerlerin de belirtildiği kimlikler işgâl idaresi tarafından yasaklanmış. Amaç belli, Afrin’de kalıcı olsunlar!

İktisaden Afrin nüfusunun yüzde yetmişbeşi oldum olası zeytincilik ağırlıklı tarımla uğraşırken işgâl sonucunda bu faaliyet epey gerilemiş. Buna rağmen uluslararası basında 2018 yılında yaklaşık 70 milyon euro değerinde çalıntı zeytinyağının Türk şirketleri tarafından Avrupa pazarlarında satıldığı haberi çıktıydı. Bu ballı tezgâh bu yıl da sürüyordur illâki. 

Zeytinyağı endüstrisinde yeni tüccarlar ve aracılar türemiş. Bunların ortak özelliği fırsatçılık ve işgâl kuvvetleriyle işbirliği. Afrin’in sınırlı ve savaşta zarar görmüş olan sanayi altyapısı tıpkı Kıbrıs’ın kuzeyinde yapıldığı gibi Türkiye’den boca edilen ürünlerle yerle bir olmuş durumda. İktisadî bağımlılığa elbet de Ankara’nın tek iyi bildiği inşaatı da eklemek gerekiyor. Bölgeye taşınan onbinlerce Arab ve Türkmen’i yerleştirmek için TOKİ’leşme süratle ilerlemekte. 

Sözün özü, Afrin’de de diğer işgâl bölgelerindeki kolonyal uygulamaların aynıları mevcut. Türkiye işgâl bölgelerine göstere göstere müstemleke muamelesi yapıyor ve astığı astık kestiği kestik, ezberlediği yolda fütursuzca ilerliyor. Ve müstemlekeden farklı olarak oraları elinden geldiğince türkleştirerek ve Suriye’nin geri kalanıyla Afrin arasına duvar örerek ilhâkın altyapısını hazırlıyor. Bu gidişata yurtdışından destek tam, yurtiçinde ise kimsenin umuru değil.  

Pazar günü Hrant’ın katlinin 13. yıl dönümüydü. Adalet hâlâ yerini bulmadı, çok geç kaldı. Bu yılki çağrı “Utanmak için geç değil” idi. Bu ahlâka çağrıyı Afrin ve Ankara rejiminin tüm melânet ve zulmüne bakarak tekrar edelim. Ve unutmayalım ki, Hrant’ın katli ile hortlayan derin şiddet sarmalı bugün ülkeyi ve komşularını bu kadar kolay kasıp kavurabiliyorsa, kökü Hrant’ın halkının bu topraktan silinmesine kadar gittiği içindir. Evet, utanmak için geç değil! 

Ahval Türkçe

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi