Türkiye ve Kürdistan’da seçimlere gidilirken

M. Hüseyin Taysun

 

Erdoğan başkanlığında ki AK Parti, 2002 yılında ABD’den aldığı icazet ve büyük destekle Türkiye’de iktidara gelmişti. AK Parti tek başına iktidar olduğu o dönemde uzun yıllar devlete hâkim olan Kemalistlerin toplumda yaratmış olduğu birçok adaletsizlik ve haksızlıkları işaret ederek, var olan bütün bu sorunları adil bir biçimde çözeceğini ve Türkiye’yi demokratikleştireceğini, başta Kürd sorunu olmak üzere toplumda ki rahatsızlıkların tamamına çözüm getireceğini ve insan haklarına dayalı yeni bir sistem kuracağını ilgili bütün kesimlere vaat etmişti.

AK Parti’nin başındaki Erdoğan, yine o dönemde başta Kürd sorunu olmak üzere, haksızlığa uğramış toplumdaki bütün kesimlerin var olan bütün sorunlarını, barışçıl ve demokratik bir biçimde çözmek üzere önemli sayılabilecek bir takım çalışmalar yürütüldüğünü de bilmekteyiz. Aynı dönemde yine başta Kürdler olmak üzere, demokrasi yanlısı tüm çevreler, AK Parti ve Erdoğan’a önemli sayılabilecek destekler verdiler. Yine bu süreçlerde Erdoğan ve Ak Parti Avrupa’da demokrasi yanlısı devlet ve kurumlardan da önemli destekler almıştı. Ancak, uzun yıllardan beri ülkeyi yönetmekte olan Kemalist güçler ve onlarla birlikte hareket eden sözde sol siyasi çevreler, yıllarca sahip oldukları avantajlarını kaybedeceklerini görünce, bütün güçlerini toparlayarak yapılmak istenen reformları engellemek üzere, Ak Parti ve ona destek veren başta Kürdler ve diğer demokrasi güçlerine var güçleriyle saldırmaya başladılar.

O süreçlerde AK Parti tarafından başlatılan ancak ciddi bir programa dönüştürülememiş Kürd açılımı ve benzeri reform çalışmalarını provoke etmek üzere, başta FETÖ’cüler, Kemalistler, bir kısım PKK’lileri de yanına alan ırkçı derin çevreler, var olan tüm imkânlarını seferber ederek mevcut iktidara ve onlara destek olan Kürd’lere ve diğer demokrasi güçlerine saldırarak, bahsi geçen süreci adeta berhava ettiler.

Tam da reformların ete kemiğe büründürüleceği bu süreçte, birbirinden farklı düşüncelere sahip oldukları bilinen FETÖ’cüler, Kemalist çevreler ve MHP gibi ırkçı faşist güruh Kandil’deki bir kısım solcu baronlarında desteğini alarak AK Parti Ve Erdoğan’a yüklendiler. Böylece hem muhtemel reformların önünü kestiler hem de Erdoğan’ı ciddi bir biçimde korkutarak kendisine ve çevresine büyük bir panik hali yaşattılar.

 

Peki O dönemde AK Parti iktidarı ve Erdoğan neler yapıyordu;

  1. Kemalist muktedirler tarafından uzun yıllar insan haklarından mahrum bırakılarak zulme uğramış Kürd’lerin, gerçek İslamcıların, Alevi vatandaşların, yoksul Anadolu insanlarının sorunlarını bir nebze çözebilmek üzere bazı adımlar atılmaktaydı,
  2. Özellikle Kürd’lerin yaşadığı bölgede faili meçhul cinayetleri araştırmak ve bu cinayetlerin sona erdirilmesi için yapılan bir takım hukuki ve güvenlik çalışmaları,
  3. Kürd kimliğinin tanınması ve bu konuda Kürd siyasi partileri sivil toplum kurumlarına yönelik hoşgörü ve diyalog ortamının yaratılması için çalışmalar,
  4. Geçmişte özellikle Kürd siyasetçileri ve bir bütünen Kürd halkı ve diğer demokrasi güçlerini sindirmek üzere faaliyet gösteren Ergenekon vb. yapılanmalarda görev almış olanların, hapishanelere tıkılarak kendilerinden hesap sorulması,
  5. Bölgeler arası ekonomik ve sosyal dengesizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik projelerin, ağır aksakta olsa giderek hayata geçirilmesi,

 

Yukarıda saydığımız zulme ve haksızlığa uğramış kesimlere önemli ölçüde nefes aldıracak bu proje ve çalışmalardan son derece rahatsız olan Türkiye’de ki derin güçler, Cumhuriyet mitingleriyle başlayıp, gezi parkı eylemleri ve hendek barikat olaylarıyla provokasyonlarını sürdürerek 15 Temmuz darbe girişimine kadar yapılanların sonunda, Erdoğan mevcut iktidarını kaybetmemek ve canını kurtarmak üzere Ergenekonculara, Bahçeli’ye ve Perinçek benzeri derin güçlerin kucağına itilmesine sebep olunurken, Türkiye ve bölge halklarına huzur ve barış getirecek tüm projelerden Erdoğan ve ekibi keskin bir U dönüşü yaparak vaz geçmiş ve eksen değiştirmek zorunda kalmıştır.

 

Elbette ki bütün bu gelişmelerde belirleyici olan AK Parti ve Erdoğan ekibinin statükocu güçlerin yüz yılda ulaştıkları imkân ve kabiliyetleri doğru hesaplayamamış olması, ayrıca sorunların çözümünde yanlış muhataplar seçmiş olmasının da büyük rolü olmuştur. Erdoğan, gelinen bu aşamada var olan sorunları güvenlikçi politikalar ve askeri tedbirlerle çözmeye yönelmesi bir taraftan ülke ekonomisini batağa götürürken, başta Kürd’ler olmak üzere gerçek liberal ve demokrat çevrelerde büyük rahatsızlıkların baş göstermesine ve mevcut AK Parti iktidarının önümüzde ki seçimlerde kaybedecek kadar büyük zorlanmasına sebep olacağını düşünmekteyiz.

 

Dolayısıyla ülkede oluşan mevcut rahatsızlıkların yegâne çaresi, AK Parti ve Erdoğan’ın bahçeli Perinçek ve Ergenekon’cuların ekseninden çıkması ve ayrıca etrafına çöreklenmiş çıkar çevrelerinden uzaklaşarak, ülkeye barış ve huzurun gelmesi için uluslararası çağrıları da dikkate alarak başta Kürd’ler olmak üzere, uzun yıllardır mağdur edilmiş demokrasi yanlısı kesimlerle, yeniden güven tazeleyerek barışması gerekmektedir. Aksi durum Erdoğan iktidarının sonu olacağı gibi, ülkenin içine düştüğü bu girdaptan çıkması mümkün olmayacaktır.

 

Dolayısıyla Rusya – Ukrayna arasında ki savaş durumu, ülkede baş gösteren enerji sorunu, adaletin işlemeyişi, büyük halk yığınlarına yaşatılan yoksunluk, en önemlisi Kürd sorununu şiddet ve operasyonlarla çözme anlayışı Erdoğan ve AK Parti’nin mevcut iktidarını kaybetmesi için yeterli sebeplerdir. Ayrıca Türkiye’de Kürd’lere yönelik yürütülen zulüm ve katliamlardan beslenen çevrelerin güvenlikçi politikalarla kendilerine ait avantajlarını sonuna kadar sürdürme ve bu anlamda Erdoğan’ı olumsuz etkilemeleri, mevcut iktidarın aleyhine işleyen süreci hızlandıracağı önemsenmesi gereken ciddi bir gerçekliktir.

 

Türkiye’de yaklaşık otuz milyon Kürdle kavgalı olmak hiçbir iktidara yaramayacağı gibi, ülkeyi ve yönetenleri büyük alanda daraltan ve ayrıca kin ve nefreti süreklileştiren bir olgu olarak devam edeceğinden dolayı, Türkiye’yi yönetenlerin aklıselimi kullanarak, mevcut sorunları çözmek üzere bir yol izlemesi, hem barışa, hem kardeşliğe hem de birlikte barış içerisinde yaşamaya hizmet edecektir.

 

            Not: Önümüzde ki yazıda, yurtsever Kürd siyasetinin tavrı ne olmalıdırı yazacağız

 

            Saygılarımla,

            M. Hüseyin TAYSUN

            07/05/2022 - İST