Türkiye siyasetinde yeni partiler

Gelecek Partisi’nin Kürt dilinin kullanımına yaptığı vurgu, mevcut iktidarın bugünkü Kürt siyasetiyle de aynı potada olmadıklarını gösteriyor.

Ali Fikri Işık

Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, ideolojiyi daha çok günlük yaşama nüfuz etme mekanizması olarak okumaya yatkındır ve bu algısını temellendirmek için de “Habitus” kavramını geliştirir. Kabaca söylemek gerekirse, Habitus “yapmayı kendiliğimizden istemediğimiz şey ile içinde bulunduğumuz toplumsal koşulların bizden istediği şeyin, yani öznel ile nesnelin bir şekilde birleşmesiyle yürüyen ‘meşruluğun kabulü” ya da “keyfiliğin yanlış kavranmasıdır.”

Bu mekanizma ya da düzenlerde her şey öyle kuvvetli biçimde doğallaştırılıp, sorgulanmaz hale getirilmiştir ki burada özne ile nesne adeta birbirinden ayrıt edilemeyecek derecede, neredeyse kusursuz bir şekilde karışıp kaynaşmıştır. Özellikle iktidar kendisinden başka mevcut hiçbir şeyle mukayese edilemez ve gelenek, sadece bu büyük egemenliği savunmayı görev edinir.

Simgesel şiddetle, toplumsal kutuplaşmayı varabileceği en son kerteye kadar taşıyıp, orada kendi zirvesini ilan eden milliyetçi muhafazakar ideoloji, siyasal varlığını güvence altına almak için, kendi geleneğine “susmayı” uzun bir süredir dayatıyordu. Söylenmesi gereken şeyler değil de söylenmemesi gereken şeyler değerli ve erdemli bulunup ilan ediliyordu.

Ama anlaşılan bu eşik aşılmak üzere. Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi ve Babacan’ın kuracağı artık kesinleşen partisi, susma ilkesinin ihlal edileceği anlamına geliyor. 31 Mart yerel seçimlerinin sonucu AK Parti iktidarının yenilmezlik efsanesinde bir büyük gedik açtı. Kurulan ve kurulacak olan partilerde, simgesel şiddete dayanan bu hegemonik düzenin işlevsizleşebileceğini ima ediyor.

Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle birlikte Türkiye siyaseti kutuplaşmayı, cepheleşme boyutuna taşıdı. Yeni kurulan ya da kurulacak partilerin bu verili durumdan başka da seçenekleri yok. Ya mevcut cephelerden birinde yer almak ya da yeni cepheler inşa etmek. Siyasal rejimin öznesi olmak, diğer bir deyimle siyasileşmek bu şarta bağlı.

Milliyetçi muhafazakar ideolojinin kendi içinde ayrışması, her şeyden önce, demokratik değerler bakımından bir gelişmedir. Kısmen, egemen büyük söylemin meşrulaştırdığı siyasi zeminde, siyasi manevralara itibar edilse de esas ayrışmanın içsel değerleri, yeni partilerin siyasetinde, vurucu söylem olarak ister istemez ön plana çıkacaktır.

Kurulan ve kurulacak olan iki partinin de parlamenter rejimden yana siyaset yapacakları ilan edildiğine göre siyasal rejimin geleceği açısından mevcut iktidarla uzlaşmaz bir çelişki barındırdıkları da açıkça ortadadır.

Gelecek Partisi’nin Kürt dilinin kullanımına yaptığı vurgu, mevcut iktidarın bugünkü Kürt siyasetiyle de aynı potada olmadıklarını gösteriyor.

Ama bana kalırsa bu iki partinin Türkiye siyasetinde oynayabilecekleri en büyük rol, AK Parti iktidarının icraatlarını faş etme cesaret ve eğilimleri olacaktır. Nitekim bu süreç onların iradesine rağmen başlamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şehir Üniversitesi üstünden geliştirdiği politik hamle bunun yolunu açmıştır. Bu hamle aynı zamanda İktidar blokunun, büyük tehlikeyi fark ettiğini ve bu tehlikeyi bertaraf etmek için siyaset dairesinde kalmayacağının ilk büyük işaretidir.

Deyim yerindeyse önümüzdeki süreçte pandoranın kutusu açılacaktır. Buradaki kavganın şiddeti ve içeriği, siyasetin yeniden kurgulanması imkanına yol açacaktır.

Bu yazı ilk olarak K24’de yayınlanmıştır.

 

YAZARLAR Haberleri

Önemli Bir Portre: Numan Efendi
Aziz Özdemir yazdı: Irkçılık Ya Da Işıl Özgentürk
İrfan Aktan: Işıl Özgentürk’ün çukuru
Yeni Amedspor yönetimi ve transfer politikası
Binbaşı Kasım Ataç: Bir Ajanın Anatomisi